5. BÖLÜM

2635 Words
KEYİFLİ OKUMALAR  İrisleri sadece bendeydi. Gözlerimde, dudaklarımda ve yüzünü saklayıp sözlerini fısıldarken dudaklarını değdirdiği boynumda dolandıyordu. Genzime dolan kokusu, sinirlerimi bozacak şekilde rahatlama hissi veriyor, gerilen kaslarımı gevşetmeye yardım ediyordu. Teninin ılıklığı soğuk suyun içindeki bedenimi ısıtıyor hatta yakıp kül etmeye niyetlenir gibi daha da ısısını arttırıyordu.    Tırnaklarım avuç içlerimi yaralarken kendime en güzel küfürleri sıralıyordum ki görüntü yavaşça silindi. Şimdi yalnızdım. Ne ormanların yeşili kalmıştı ne gecenin siyahı. Gözlerim dolarken kendime bir kez daha kızdım. Ben bir adama âşık olmuş ve ona güvenerek kalbimi açmıştım. Peki, şimdi bir öpücüğe neden bu kadar takılmış ya da o lanet herifin zihnimi işgal etmesine izin veriyordum?   Hiçbir fikrim yoktu. Ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Tek isteğim Sadece uyumak, uyumak ve yine uyumaktı... Kimseyi düşünmeden, yarını hesap etmeden, derin uyku kuyularında kaybolmak şu an bana lazım olan tek şeydi. Çok yorulmuştum. Yormuşlardı...   Saatler sonra sadece bornozumla uyuduğum odama dolan kapı sesi, gözlerimi açmadan kaşlarımın çatılmasına neden oluyordu. Beynimin içinde diye düşündüğüm seslerin kulaklarıma dolması ile yerimden sıçramıştım. Birisi kırmak ister gibi kapımı yumrukluyordu. Gece olmuş hatta duvardaki saat gece yarısını gösteriyordu. Kapıya koşarken üzerimdeki bornozun kuşağını sıkı sıkıya bağlamıştım.   Bir kez daha yumruklanan kapıma yaklaşıp “Kim o?” diye sesimi yükselttim. Hatta portmantoda olan beysbol sopamı da bir elime alıp, hazır etmiştim ama duyduğum ses, tuttuğum nefesimi bırakmama yetmişti.   “Benim bebeğim, aç lütfen kapıyı konuşmak istiyorum.”   Richard yorgun bir sesle isteğini dile getirirken, sopayı yerine bırakıp kilidi çevirerek kapıyı araladım. Gözlerim onu bulurken, hali kaşlarımı çatmama yeterliydi. Üstelik yayılan kokudan alkol içtiğini fark ediyordum. Ben içkiden nefret ederdim. Kanlanmış gözleri yüzüme çıkarken usulca mırıldandı. Dili dolanıyor, kelimeler bazen karışıyordu ama yine anlaşılır şekildeydi.   “Konuşmak istiyorum bebeğim, beni içeri almayacak mısın?” İç çekip bir adım geri çekildiğimde yalpalasa da kalan boşluktan girip küçük salonuma doğru ilerlemeye başladı. Üzerinde siyah kot pantolonu, beyaz önü baskılı tişörtü, deri ince ceketi ile dikkat dağıtacak kadar yakışıklıydı.   ‘O da öyleydi. Hatta daha fazlası...’   Tanrım kes sesini! Evet, şu an zihnimdeki sese tepki veriyor ve hala onu düşünebildiğime inanamıyordum.   Bir duvarın kütüphane, diğer duvarın da çeşitli resimler bulunan, oturma odasındaki üçlü koltuğuma kendini bıraktığında; başını geri yaslayıp gözlerini kapadı. Ben kollarımı göğsümde kavuşturmuş, kapı kasnağına yaslanarak söze girmesini bekliyordum.   “Bebeğim, yanıma gelmeyecek misin?” dediğinde derince soludum. Alkollüydü ve ona kızgındım. ‘Hayır, aptal kendine kızgınsın' diyen iç sesim bir kez daha bana karşıt düşünleri öne sürdü. Kapa lanet çeneni seni boş boğaz!   “Richard, konuşmaya geldin ve alkollüsün. Üstelik kokusundan bile hoşlanmadığımı biliyorsun.”   Kapalı gözleri açılırken biraz daha kanlanmıştı. Ela gözleri an be an koyulaşıyordu.   Dişlerini sıkarken homurdandı.   “Lanet olası telefonları eğer bir kez olsun açsaydın, içmezdim.”   Sözleri ile kaşlarım çatılırken ona inanamaz gözlerle bakmıştım. İçiyordu ve beni suçluyordu. Dayanamayıp az önce duyduklarımı teyit etmek ister gibi sordum.    “Nedeni ben miyim yani?”   “Evet, seni aptal! Sensin, sadece sensin.”   Bedenimdeki gerilim yükselirken sakin kalmaya çalışıp nefesimi vererek yüzüne baktım.    “Seni dinliyorum Richard. Uykumu böldün ve ben uyumak istiyorum.”   Hiddetle bağırdı. Böyle anlarda içimdeki duygular anlık nefretle yer değiştiriyor ona sağlam bir yumruk atmak istiyordum.   “Uyumak istiyorsun öyle mi? Ben çalışacağım dediğimde ise evlenmekten vazgeçiyorsun. Lanet telefonu yüzüme kapatarak konuşmamı engelliyorsun. O kadar aramama rağmen saatlerdir telefonlarıma geri dönmüyorsun ama senin uykun var! Amelia, tanrı aşkına biz evleneceğiz. Birbirimize aşığız ve sen sadece bazı şeyleri kendin yapacaksın diye vazgeçiyorsun. Kusura bakma küçük hanım, benim senin gibi banka hesabımda servetim yok. Çalışmalı ve para kazanmalıyım. İstediğimiz balayına gitmek, beğendiğimiz evde oturmak ve doğacak çocuklarımız için bir gelecek hazırlamalıyım. Çok meraklı değilim ama fazladan saatlerce ayakta durmaya ama mecburum.”   Gözlerim irileşti. Sözleri bir tokat gibi yüzüme inerken içimdeki çocuk bebeğine sarılıp bir yıkıntının yanına oturarak yüzünü kapattı. Kırılmıştı. Kırılmıştım. Bazı şeyler dediği birlikte yapmamız ve güzel anılarımızın olması gereken işlerdi. Buna rağmen sanki çok önemli değilmiş gibi dile getirmesi canımı acıtmıştı. Bir de bankadaki el sürmediğim paranın yeniden önümüze çıkması. Bu durum ikinci kez kavga içinde geçiyor, sanki onu kullanmadığım için suçlanıyordum. Hala bana ateş saçan gözlerle bakarken ellerini kumral saçlarına geçirdi.   “Anlasana seni seviyorum. Evlenip aile olacak seninle yaşlanacak kadar hem de. Ama sen en ufacık sorunda arkana bakmadan kaçıyorsun.”   Kaçmak. Ben mi kaçıyordum? Bu kadarı da yeterliydi. Beni suçlayarak kendini temizlemesini kabul edemezdim. Bir adım öne çıkarken ellerim iki yanıma düşmüş tırnaklarım avuç içime işkence ediyordu.   “Ben mi kaçıyorum? Söylesene ben mi kaçıyorum? Üç hafta sonra düğünümüz var lanet olası ve sen bana her şeyi tek başıma yapmamı söyledin. Ben her şeyi tek başıma yapacaksam neden evleniyoruz. Ben neden sana inanıp bu denli hayatıma alıyorum. Richard seni seviyorum ve düğün için BAZI şeyleri beraber yapmak istemem doğal değil mi? Söylesene benzer bir şeyi ben sana söyleseydim ne diyecektin. Tamam hayatım sorun değil bedenini biliyorum gelinlik de dahil her şeyi hallederim mi?”   Yumruk olan ellerim açılmış bu defa saçlarıma geçmişti. Resmen bana bir sinir krizi geçirtiyordu ve öylece yüzüme bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Saç derime batan tırnaklarım canımı, içimdeki kargaşa kadar acıtmıyordu. Sevdiğim adam beni büyük bir çıkmaza sürüklüyordu. Sessiz kaldığında ela gözlerinden birer damla yaş yanaklarından süzülürken, geri gelip koltuğa oturdu ve başını elleri arasına aldı. Onun bu hali sanki istemsiz vicdanımı acıtıyor ve bana sert çıkıştığımı vurguluyordu. Mırıldandığında sesi yorgun bitkin ve çaresiz çıkıyordu.   “Seviyorum. Çok seviyorum seni ve kaybetmek istemiyorum. Tüm aptallıklarım o saçma sözlerim bu yüzden. Özür dilerim sevgilim. Sana sesimi yükselttiğim ve en mutlu günlerimizi yalnız başına halletmeni söylediğim için çok özür dilerim. Ahmak ve işe yaramaz herifin tekiyim ben.”   Elleri yüzüne kapanırken, omuzları sarsılmaya başladı. Ağlıyordu... Karşımda ağlıyor ve benden af diliyordu. Sinirliydim ve biraz olsun nefes alıp kendi kendime kalmam şarttı ama yine de onu böyle de bırakamazdım. İçimde ona karşı sevgiden önce minnet duygusu vardı. Hep yanımda olmuştu. İstemesem bile benimleydi. Hastayken bana içirdiği çorbalar, zorla doktora götürüp yaptırdığı iğneler ve daha fazlası. Tanrım, ona bu kadar kızgınken bile haline üzülmem normal miydi?    Nefesimi dışarı verirken yanına doğru adımlayıp, biraz uzağına oturdum. Nedenini bilmesem de bugün oldukça değişiktim. Kendimi istemsiz bir şekilde Richard’a karşı sorumlu hissediyor ve sanki o adamın öpmesi benim hatammış gibi düşünmeme neden oluyordu. Engel olabilecekken yapmamış ya da yeterince çaba harcamamışım gibi geliyordu. Ben evleneceğim adamı aldatmış gibiydim. Şimdi bile gözlerimin önündeki yeşiller, dalga geçer gibi zihin oyunu ile burada olduğunu haykırıyordu.   Kısık sesle “Richard!” diye seslendim. Bana bakmadı ama ağlaması da durmamıştı. Uzanıp ellerini yüzünden çekerken gözlerime bakmasını sağladım. Elaları daha da kızarmış yanakları ıslaktı. İç çekip ileri atılarak ona sarıldım. Kollarını bana dolarken verdiği nefesin ardından kasılmış bedeni rahatladığında gülümsedim. Çocuk gibiydi. Hata yapar ya da kavga ederiz ama o kollarımda sakinleşmezse tam olmuş sayılmazdı.   Dudakları boynumu bulurken, irkilsem de geri çekilmedim ve buna izin verdim. Buna ihtiyacı olduğunu biliyordum. Üç senedir bir kez bile ilişkiye girmemiştik ve o bunu asla sorun etmemişti. Beni anlıyor ve üzerime gelmiyordu. Yine de öpmeyi ve küçük dokunuşları bedenime bırakmaktan da geri durmuyordu.   Nefeslerim onun dudaklarının değdiği noktalarla sıklaşırken, gözlerimi kapatıp biraz daha orada oyalanmasına izin verdim. İrislerimde oynayan sahnenin perdesi kalkana kadar... Siyah saçlar yanağıma değerken, kor dudaklar tatlı sızılar bırakarak tenimi keşfediyordu. Genzime dolan mentol kokusu bana derin nefesler aldırırken, onun boğuk inlemeleri karnıma oradan da kasıklarıma sinyaller veriyordu. Tanrım bu nasıl bir eziyetti…   Tenime geçen dişlerle anında gözlerim açılırken beni öpen kişi o değil, sevgilimdi. Lanet olsun! Aptal kafamın neyi vardı bilmiyorum ama benim bir sevgilim vardı. Bunu hatırlamalı ona göre davranmalıydım. Kendimi toparlamaya çalışarak ondan uzaklaşırken, öylesine şeyler mırıldandım.   “Bak, ikimizde yorgunuz ve güzel bir gün geçirmedik. Şimdi uyuyalım sabah daha normal ve sakin bir kafayla konuşuruz. Ben sana çarşaf getiriyorum.”   Bir şey söylemesine izin vermedim. Hemen salondan çıkıp odama girdim ve dolaptan temiz çarşaf alıp geri döndüm. Bir an önce uyumak, aklımdaki saçma sapan düşüncelerden kurtulmak istiyordum.   Gece Richard, hemen uyuya kalırken ben sabaha kadar aslında rüya ama bana göre kabuslarla uğraşıp, durmuştum. Her defasında ben o adama çarpıyorum ve sonrasında o bana sarılıyor ve sonumuz daha da can yakıcı hallere bürünüyordu. Benim sırtım duvara yaslı bacaklarım beline dolanmış deli gibi öpüşerek bu duruma son veriyorduk. Ellerim saçları arasında hırçınca dolanırken onun elleri göğsümde, boynumda ve kalçamda geziniyordu.   Sonuç olarak gözleri şiş, dudağının kenarında uçuk çıkmış ve tüm bedeni kamyon çarpmış gibi ağrıyan bir adet ben...   İzin günüm olmasına şükrediyordum. En azından birazcık olsun uyuyabilirdim. Elbette sevgili nişanlım beni erkenden uyandırıp: 'Öğlene kadar izin aldım hadi en azından gelinlik ve damatlık işini halledelim' diye sürüklemeseydi... Geceki ya da daha öncesindeki tartışma, aramızda sözsüz bir gerilimle duruyordu. Ama ne bende onunla konuşup bir şeyleri anlatacak güç vardı ne de onda bu konuyu açıp, sinirime maruz kalma isteği. Bir kaç mağaza sonrası ona şık siyah bir takım elbise alırken, bana iki parça bir gelinlik almıştık. Etek kısmı uçuş uçuş olan bir modeldi. Üstü göğüsten itibaren kalınlaşan, Fransız gipürü, işlemeli ve çok güzeldi. Tam bir kır düğünü gelini olacaktım. Başıma duvak yerine papatya tacı takacaktım. Gelin buketim bile papatyalarla süslü olacaktı çünkü bana göre en naif ve güzel çiçek papatyaydı. İrili ufaklı, renk renk papatya!   O işe gidene kadar koşturmayla geçen günümün geri kalanı evde sonlanmıştı. Richard beni arayıp haber verdiğinde sevinmiştim çünkü hiçbir hazırlıkta yalnız olmayacaktım. Ara ara izin alacak ve küçük düğünümüz sorunsuz ilerleyecekti. Ben o aptal öpücüğü unutmayı becerebilirsem eğer... Kor dudakların ve bir çift yeşil irisin bu denli hapsine girmek ne kadar olağandı ki?     ****   Günler hiç ummadığım kadar hızlı geçiyordu. Hayatımın her anını kendim düzenleyip, yaşamak bana hem dünya üzerinde yalnız hem de büyük bir kalabalığın içinde olduğumu anlatıyordu. Adımlarım her zaman kendinden emindi. Bazen sevdiklerime karşı körlüğüm tutuyordu kabul ama kalbim her bir darbede yaralanırken, ayağa daha güçlü kalkıyordu.   Ara sıra parçalarım kayboluyor, eksik yanlarım bir konuk gibi küçük dünyama gelip kuruluyordu. Sahi o gün tüm bunlar olmasaydı ve ben liseden mezun olup üniversiteye başlasaydım eğer annem ve babam yanımda her şey çok yolunda olurdu. Galiba o zaman da ben tam anlamı ile ben olamazdım. Büyük bir ihanet döngüsünün içinde onlara en büyük bahane olarak: nefes alıp verirdim. Sahte gülümsemelere ve sevgi gösterilerine maruz kalmak, beni gördüklerimden daha beter yaralardı.   Ben, Alice gibi harikalar diyarına küçük bir tavşan deliğine düşerek gitmemiştim.  Aksine derin bir ateş çemberi içinde cambaz misaliydim. Her bir hatam tenimden çok ruhumda ince yanıklar ve izler bırakıyordu. Hata yaparak ateşin bu denli yaktığını ve acı eşiğimi öğreniyordum.   Zamanımı restoranda çalışıp düğün işleri ile geçirirken, etrafımda bir şeylerin inceden de olsa değiştiğini hissedemeyecek kadar dalmıştım. İşten çıkıp eve doğru giderken bir şey fark etmiştim. Ara sıra karşıma çıkan bir evsizin artık yerinde olmaması, kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Evsiz, genç bir erkek olsa da bakımsızlık ve ara sıra büyük ihtimalle kullandığı yasaklı madde onun çökmesini sağlamış olmalıydı. Etrafıma kısa bir bakış attığımda çevrede de olmaması çatılan kaşlarımın tekini havalandırırken, köşedeki siyah camlı araç dikkatimi çekti.   Oldukça lüks olan arabanın dikkatimi böyle çekmesi elbette mümkün değildi ama aynı aracı restoranın karşısında da görmem tesadüf olamazdı. Daha da dikkat vererek baktığımda, tüylerimin havalanma hissi ile bedenimi ele geçirirken araç hareket edip gitmişti. Gözlerim giden aracın arkasından bakarken, trafiğe karışıp kaybolmasını biraz merak ve bolca tedirginlik ve şaşkınlıkla izlemişti. Eve kadar hep içimde bir hisle devam ettim. Biri beni takip ediyor ya da ben artık paronoyaklaşıp, her şeyi farklı yerlere yoruyordum. Lanet yeşil gözlü adam aklımdan çıkmadığı gibi saçma zihin oyunları ile girdiği odacıkları bulandırıyordu.   Anahtarları kapıdan çıkarıp eve girdiğimde içimde oluşan sinirle avucumdaki metalleri koltuğa fırlatırken, soluklarım sertti. Dayanamadım ve cama doğru ilerledim. Akşam karanlığı çökerken, gözlerim dışarıyı tarıyordu. Garip bir his olsa da kendime de engel olamıyordum. Belki de babam peşime yeniden dedektif takmıştı. Bunu telefonuma ulaşabilecek durumdayken ve evimi dahi bildiği halde neden yaptı, orası koca bir boşluktu. Baba faktörünü eleyince geriye kimse kalmıyordu. Öyleyse kim?   Bir dakika kadar durdum. Gözlerimi kapatıp az da olsa sakinleştiğimde kendime küfretmeye başlamıştım. Aptal kafam! Salak! Neden böyle bir düşünceye kapıldım ki? Kim ne yapsın beni ya da takip etsin? Perdeyi düzeltip odama geçerek, üzerimi değiştim. Rahat şeyler giymeyi seviyordum. Kısa bir şort ve askılı atlet bana yetiyordu. Mutfağa girip kendime kahve yapmak için makineyi çalıştırdığımda, geri dönüp, salondan telefonumu aldım. Bugün ikimizde yoğunduk ve Richard yine bana hiç mesaj atamamıştı.   Kahve kupamı ayarlarken kasıklarıma vuran ağrı ile kısık sesle inledim. Nefes alıp verirken ikinci sancı ile gözlerimi kapadım. Ah çok güzel, regl günüm gelmişti ve ben hazırlıksız yakalanmıştım. Makineyi kaparken hemen lavaboya gidip başlayan kanamam için tampon arayışına girdim. Lanet şey istediğimde elime gelmez, başka zaman olsa her yerde karşıma çıkardı. Sonunda tek bir tane bulup işimi halledince rahattım. Elbette bununla bitse yine iyiydi. Acilen birkaç paket çikolata yemeli, sıcak su torbam ile uykuya dalmalıydım. Açlığım ya da başka bir şey umurumda bile değildi.   Mutfaktaki buzdolabına baktığımda, stoktaki çikolatamın bittiğini görmek içimdeki siniri ve ağlama isteğini körüklüyordu. Evet, tampon ve çikolata için dışarı çıkmam gerekiyordu ve benim kasık ağrım oldukça fazlaydı. Tezgahtaki telefona bakınca aklıma gelen fikirle gülümsedim. Richard işten çıktıysa bana uğrayıp istediklerimi bırakabilirdi. Üstelik onun masajı bana çok iyi geliyor ve hemen uyuyordum. Elime aldığım telefon ile salona geçip koltuğa uzanırken, önce ona mesaj yazdım. Yarım saat beklememe rağmen görüldüğüne dair bir bildirim olmamıştı. Sinirle oflarken bu defa dayanamayarak onu telefonla aradım. Çaldı, çaldı ve çaldı ama açan yine olmadı. Dört kez daha aradım. Sonuç aynıydı. Açmıyordu. Bir yandan sinirleniyor diğer yandan endişeleniyordum. Bu kadar uzun süre beni habersiz bırakması normal değildi.   Aklıma gelen kişi ile hemen onun numarasını tuşlayıp çalmasını bekledim. Dördüncü çalışta hızlanmış bir nefesle cevap veren Lily ile duraksadım.   “Efendim Amelia.”    Tanrım bu kız ne yapıyordu da nefes nefeseydi ki?   “Lily, tatlım galiba müsait olmadığın bir zamanda aradım.”   Kıkırdadı.   “Saçmalama , sadece restorandayız ve canımız çıkıyor.”   “Ah anladım. Demek ki Richard ondan duymadı aramalarımı.”   “Ya, sorma. Şef telefonları dolaplara koydurdu. Ben gizlice aldım. Titreşime alıp cebime sokuşturdum. Önemli misafirler varmış da onlar için koşturuyoruz.”   Hala nefes nefeseydi. Sesindeki garip dalgalanma kendini çok belli ediyordu.   “Tanrı aşkına lily  sen ne yapıyorsun? Sakın bana patlıcanlarla mastürbasyon yapıyorum deme!”   Kahkaha attığımda o da güldü. Gülüşü boğuktu ama yine de sesi neşeli çıkıyordu.   “Seni küçük şeytan! Tanrım, çok iyi bir fikirmiş ama sadece sebze kasaları bana kaldı ve artık ne kadar taşıdığımı saymayı bıraktım. Ondan nefes nefeseyim.”   Beni görüyormuş gibi kafamı olumlu yönde sallarken iç çektim.    “Anladım tatlım. O zaman sen işine devam et. Richard’da işi bitince aramalarımı görüp döner bana.”   “Hıhı, döner canım, hadi öpüyorum... bye.”   Kapanan telefona bakıp koca bir ‘siktir’ derken, dışarı çıkma düşüncesi resmen büyük bir olay gibi görünüyordu. Üzgünce karşı duvarımdaki kütüphane ile bakışırken saat akşam dokuzu geçmişti. Hemen caddedeki süpermarkete gidersem ancak istediklerimi alabilirdim. Ama gidip gelmek bana acının her tonunu yaşatacak gibiydi.   Yerimden kalkıp odaya geçerek üzerime siyah tayt ile beyaz etekleri uzun bir tişört giyip, hazırlanırken anahtarla cüzdanımı alarak evden ayrıldım. Apartmandan çıkarken telefonumu unuttuğumu anlasam da önemsememiştim. Tek derdim caddeye kadar gidip gerekli şeyleri alarak geceyi rahat geçirmeye çalışmaktı. Adım adım ilerlerken hızlı ve oldukça dikkatliydim. Güvenli bir şehirde yaşamayı çok istesem de değildi. Tıpkı dünyanın her yerinde olduğu gibi kadınlara yönelik şiddet ve cinsel istismar ve daha birçok şey yaşadığım şehirde de mevcuttu. Bir kadın istemiyorsa istemiyordur. Ona ısrar etmek üstelik zorla ilişki için saldırmak oldukça saçma ve dünyanın en kötü düşüncesiydi.   Kafamda zihin yoran karmaşa ile süpermarkete girip durumu abartarak on paket çikolata ki her çeşidinden iki paket de ped alıp çıktığımda sonunda yüzüm gülüyordu. Hayalimde sadece yiyeceğim çikolata, sıcak su torbam ve sonrasında dalacağım derin uyku vardı. Sancı giren kasıklarım ile nefeslerim sıklaşıp, adımlarım yavaşlarken geçtiğim sokağın köşesindeki karanlık içinden bazı sesler duymaya başladım. Birkaç adamın gülüşmeleri ve açık konuşmaları gözlerimin irileşmesine neden oldu. Ağrıma ve bu saatte sokağa çıktığıma lanet ederken, genzime dolan içki kokusuyla birlikte bana söylenen sözler kalbimin takla atmasının nedeniydi.   “Şşşttt, bebeğim.”   “Bak bakalım bize kızıl afet.”   “Kalçalar efsane yalnız tam düzmelik.”   “Hadi bebeğim dön de ağzına ne kadarını alabileceğini uygulamalı görelim.”   “O saçları avucuma dolayıp belini bükerek arkadan sertçe becermek harika bir şey olacak eminim.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD