6. BÖLÜM

1226 Words
KEYİFLİ OKUMALAR  Ve daha birçok iğrenç, mide bulandırıcı sözler, ithamlar ve hayaller... Böyle her şeyi yapabileceğini düşünen erkeklere karşı acımasız işkence yöntemleri düşünmüyor değildim. Lakin şimdi elimde telefonum yokken ve polisi arayamazken, tahminen dört kişi olduklarını anladığım kadınlık düşkünlerine bulaşmak akıl kârı değildi. Daha da hızlandım. Lanet ağrım ve yanan canım umurumda değildi. Yeni güne bir sokak arasında tecavüze uğramış ve öldürülmüş olarak başlamak istemiyordum. Ben hızlandıkça arkamdaki adımlarda hızlandı. Kendi sokağıma girmeme çok az kalmıştı ama kulağıma dolan küfürler ve hızlanan adım sesleri içimdeki tüm korkunun boğazıma kadar yükselmesine nedendi.   Artık koşmaya başladığım anda kulaklarımda atan kalbim sayesinde sesler uğultu gibiydi. Sadece nefes alışverişlerim ve deliren kalp atışlarım vardı. Apartmanıma yaklaştığımda kesilen nefesim ile duvara tutunurken ciğerlerime dolan hava sanki son nefeslerimmiş gibi sert, sık ve gürültülüydü. Saniyeler sonra gürültülü nefeslerime karışan sesler anında eğik başımı kaldırmama ve soluğumu tutmama neden olmuştu. Sokağın başındaki kör noktadan birilerinin boğazı sıkılıyor gibi garip ve acı dolu sesler geliyordu. Kıpırdayamıyor, elimdeki aptal anahtarı deliğe geçirip kapıyı açarak eve giremiyordum. Kasılıp kalmıştım duvarın dibinde. Boğuk boğuk çıkan sesler sonrası acı haykırışlar yükselmeye başladı. Vahşi kuduz bir hayvanın yaralanması gibi ürkütücü ve korkutucu.   Sonunda bir adamın bağırış sesi ile ayaklarım kaskatı kesilmişken bir anda kıpırdanmıştı. Önce titreyen bedenim ile bir adım sonra da iki adım derken tam beş adımda kapının önündeydim. Ellerime sakin olmasını defalarca emrederek anahtarla açmaya uğraşırken olmuyor, düşüp duruyordu. Gözlerim çoktan dolmuş yanaklarımın ıslaklığı hafifçe esen rüzgârın serinliğinde üşüyordu. Çok korkmuştum. Hem de çok fazla.   Sonunda tanrıya şükredeceğim bir şey oldu ve üst komşum Maxi kapıyı açıp dışarı çıkacakken çarpıştık. Sırtında gitarı elinde nota dosyası göğsüne çarpan beni tutarken o da şaşkındı. Ama yüzümün halini görünce şaşkınlığı değişti ve tedirgin bir hal aldı. Çok fazla bir görüşmüşlüğümüz olmasa da ara sıra merdivende karşılaşıp konuşmuşluğumuz ve o evde çalışırken gürültü konusunda küçük tartışmalarımız vardı. Bana dikkatle bakarken ensesinde toplanmış sarı saçları, benim göz rengimden daha açık bir maviyi andıran gözleri ve çenesindeki top sakalı ile ciddiydi.   “Tanrım, Amelia bu halin ne böyle? Yüzün bir yerde ceset görmüş gibi.”   Evet, biraz da tuhaf çıkarımları olan biriydi. Kimse ceset gördüğümü öngörmez korktuğumu dile getirirdi ama o değişikti.   “Maxi ceset görmedim ama ceset olabilirdim.”   “Nasıl yani?”   Sesi bir ton daha kalınlaşmış hala omuzlarımdan tuttuğunun farkında değildi.   “Şu ilerdeki sokağın oradan geçerken peşime birileri takıldı. Onlardan kurtulmak için koşmak zorunda kaldım ve tabi konuşmalarını duyduğum için korkum ikiye katlandı.”   Sözlerim biterken bir adım gerileyip dokunuşundan kaçtım. Bu onu yeni uyandırmış gibi o da bir adım geri giderken yüz kasları gerildi. Çenesi sıktığı için dalga dalga olurken tıslar gibiydi.   “Birkaç kez iş dönüşü ben de denk geldim. Polise haber verdim ama yine oradalar. Tanrım, sen iyi ki buraya kadar gelebildin. Hadi çık evine ve bir bardak su iç. Ben yeniden polise bu durumu bildireceğim.”   Başımı sallamakla yetindim. Bayan Mary’den öğrendiğim kadarıyla onun da kız kardeşi önce tecavüze uğramış sonra da bileklerini keserek intihar etmişti. Onu bulan Maxi’ymiş ve o günden itibaren benzer durumlarla karşı karşıya geldiğinde ciddi bir öfke kontrolü yaşayıp içinden bir canavar çıkabiliyormuş.   Ona çıkması için yol verip ben de içeri girdiğimde bana dikkatle bakarak “İyi geceler Amelia,” dediğinde sesindeki o soğukluk ve tehlikeli tını içimi ürpertti. Başımla selam verip kapıyı kapamasını izledim. Merdivenleri çıkarken bacaklarım titriyor, kalbim kaburgalarımı döverek, işkence ediyordu. Korkum geçmemişti. Üstelik Maxi’nin hali beni daha da korkutuyor ve endişemin büyümesine neden oluyordu.   Kendi daireme girip kapıyı anahtarla ve sürgülerle kilitlediğimde, genzime dolan vanilya kokusu güvende olduğumu kanıtlar gibi içime işliyordu. Aslında en sevdiğim ikinci kokuydu. İlki menekşe kokusuydu. Tatlı hoş ve büyülü…   Ne zaman ki isimlerim geçmişim gibi beni terk etti, o zaman kokum da değişti. Saçlarımın babamın sevdiği menekşe kokusuna bulanmasını eskiden çok severdim. “Güzel kokulum” diye hitabı öyle hoşuma giderdi ki. Hep özel losyonlar parfümler ve deodorantlar alırdım. Babama hep güzel kokayım diye. Dört yıldır adım gibi kokum da değişti. Vanilya kokuyordum şimdilerde... Duş jelimden ev kokuma kadar hepsinde bu öz vardı. Onlar benden güvenimi, sevgimi, geçmişimi alırken kokuma da veda ettirdiler. Tıpkı hayallerim gibi…   Elimdeki poşetlerin birini mutfağa, diğerini banyoma bırakıp elimi yüzümü yıkadım. Maxi haklıydı. Yüzüm solmuş beyaz olan tenim daha da beyazlamıştı. Tanrım nasıl beyazlamasın ki? Birileri arkanızda eğlenerek sizi ne pozisyonlarda düzeceğini anlatıyor ve iğrenç bir şekilde gülüyorken koşup, çığlık atmamam kesinlikle tutulan dilimden ötürüydü.   Dakikalar sonra yatağımda kasıklarımda yer alan sıcak su torbam, üzerimde örtüm, komodinimin üzerinde çikolata paketlerimle uzanırken Richard’a ulaşmaya çalışıyordum. Saat gece yarısını geçmişti ve hala mesajlarıma dönmemişti. Telefon çalıp çalıp kapandığında, gözlerimi devirdim. Yarın olduğunda canına okuyacaktım.   Biraz daha sızlanıp uykuya dalarken, ruhumda nedenini bilmediğim bir esinti vardı. Ne kadar uyudum bilinmez ama gözlerimi boynuma, köprücük kemiğime konan öpücüklerle araladım. Genzime dolan koku iç çekmemi sağlarken rüya gördüğüme emindim. Tanrı aşkına! O adamın evimde ve yatağımda ne işi olabilirdi ki? Tıpkı diğer rüyalar gibi gerçekçi ve beni delirten bir kuyuya dalış yapmıştım. Kendi kendime güldüm. Artık kâbus gibi uyanmıyor,  rüyalarımda o adamla güzel anlar geçiriyordum. Hadi ama rüya da aldatma olmaz herhalde değil mi? Kendimle çelişiyor olmamsa sadece hormonların suçuydu. Beynimi resmen ele geçiriyorlardı.   Yatağımdaki iri bedenli adam, odanın loş ışığında başını boynumdan kaldırdığında, yeşilleri inci gibi parlıyordu. Siyah saçları alnına; haylaz çocukların yaramazlık yaparken yakalandığı anlardaki gibi dökülmüş, kirli sakalları belirginleşmişti.   Eğilip yanağını yanağıma sürterken çizilen tenim acımıyordu. Aksine içimde kaynayan küçük yanardağın büyümesine neden oluyordu. Dilim dönmüyor, tek kelime bile edemiyordum. Ama dudaklarımdan firar eden küçük iniltiler, daha fazlası için ona cesaret veriyordu. Dudakları saç tellerime değerken; elleri kolumu, yanağımı, boynumu ipeksi bir dokunuşla okşuyordu. Kulağıma dolan nefesi kasıklarıma iğne saplıyor, küçük iniltilerin büyümesine neden oluyordu. Üzerime ağırlığını vermemişti. Yan bir şekilde dursa da yatağımdan dışarı sarkan ayakları gözlerime takılırken kıkırdamadan edemiyordum. Ve hep olduğu gibi o eğilip dudaklarıma kapanarak, nefesimiz kesilene kadar beni öpüyordu. Bu gece onun tadını daha net alıyordum. Ağzının içinin serinliği dilimde kendini belli ederken gözlerim kararmış, bulutlara yükselmeye başlamıştım.   Elleri; askılı atletimin kenarlarında dolanıp sutyensiz göğüslerimde konaklarken, derin inleyişim onun ağzında yok oldu. Tanrım. İlk defa bir rüya bu kadar gerçekçi ve ben o rüya da kendimi bulmuş gibiydim.   Geri çekildi. Sessizce kulağıma bir melodi fısıldamaya başladı. Dudakları usulca tenime değerken, rüyadan sıyrılarak yeniden derin bir karanlığa gömüldüm. Son kez boynuma konan öpücük ve dudaklarıma değen nemli dil ile gülümsedim.   Sabah gözlerimi açtığımda kasıklarımda küçük bir ağrı olsa da daha iyiydim. Hatta o kadar iyiydim ki gece bir kez bile uyanmamıştım. Gördüğüm rüya aklıma geldikçe tenimde ısı artıyor, kendini daha da belli ediyordu. Ellerim istemsiz önce dudaklarıma sonra da kirli sakallarının değdiği yanağıma gitti. Son istikametim boynum ve köprücük kemiklerimdi. Öyle bir dokunmuş, nefesini ateş gibi bedenime salmıştı ki tüm hücrelerimle titremiştim. Anımsadıkça hala titriyor olmam ve üzerimdeki bu etkisi, boştaki elimin şak diye alnıma yapışmasına neden oldu. Kendi kendime söylendim. Koca bir aptal gibi davranıyordum.   “Geri zekalı! Aptal! Evleneceksin sen, Richard’ı seviyorsun bunu unutma! O adamın dokunuşları, dudakları ve nefesi seni bu denli etkilememeli. Toparla kendini! Gördüğünde yüzünü buruşturduğun lanet sürtükler gibi olmayı bırak. Annen gibi olmayı bırak.”   Kendime söylediğim en ağır telkin belki de buydu. Annen gibi olmayı bırak...   Sonunda sert bir yutkunuş ile daha net kendime geldim. Ben onun gibi olmayacaktım. O olmayacaktım...Asla ama asla!   Kalkıp banyoda işlerimi hallettikten sonra kendime bir sandviç hazırladım. Kahvem sütsüz, şekersiz, zift gibiydi ama seviyordum işte. Sütlü kahvelere tahammülüm yoktu. Süte tahammülüm yoktu desek daha doğru olabilirdi.   Küçük balkonuma çıkıp kahvemi yudumlarken şehrin yeni uyanan halini izliyordum. Derin nefesler almıştım. Artık kendime gelmeliydim. Mecburdum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD