Bölüm 6: Hiç kimse

1664 Words
Onlar yüzeysel, kalp hakkındaki her şeyden habersiz...   ❆ “Kimsin sen?” Adam gitmeden önce sadece bunu sormuştu. Wendy'nin kalbinden haberdardı. Küçük canavarı duyabiliyordu. Tahminleri vardı elbette ama bilmiyordu: Kızın tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Cevabı öğrenmek onun için oldukça basitti. Sadece bekliyordu. Kızla uğraşmaktan; onun, yemek, ilgi bekleyen evcil bir hayvan gibi etrafında olmasından ufak da olsa keyif alıyordu. “Ben hiç kimseyim...” dedi kız onun ardından. Koridorda yapayalnız kalmıştı. Adam ikna olmamış, ona yeterince zaman ayırdığını düşünüp gitmişti. Genç kız bir an başardığını, kendini ona kabul ettirdiğini düşünüp sevinmişti. Sokağa adım attığında mırıldandı: “Ben hiç kimseyim. Ben sadece Wendy'im!” Canavar başını kaldırıp kemirmekte olduğu uzun tırnaklarını düzensiz, sivri dişlerinden uzaklaştırdı. Gözlerini kısarak “Biz hiçbir şey değiliz!” diye tısladı. “Çok açız, sadece çok açız. Yemek lazım, bize yemek lazım. Sonra onlara kim olduğumuzu gösteririz.” “Aklın fikrin yemek! Korkak şey, güçsüzsün işte!” dedi Wendy. Eve dönüp annesinin yüzündeki hayal kırıklığını görmek istemediği için içeri geçti. Koridor boyunca ilerleyip geldiği yolu bir kez daha kat etti. Bu kez yol kısalmış görünüyordu. Koku gitmiş, etraf aydınlanmış, hava onlarca derece soğumuştu. Parmaklarını eski kiremit duvarlara sürterek ilerlerken tırnakları kiremitlerde kendi imzasını bırakıyordu. Kapıyı aralayıp diğer koridora, aydınlığa adım attığında canavar sinsice gülümsedi. Duvarda adam için bir cümle bırakmıştı. Karışık el yazısıyla kazınmış bir cümle: “Ben, seni öldürecek kişiyim...” Adamın aradığı şeyin ne olduğunu biliyordu. O nasıl ki gizlenmesine rağmen onu fark ediyorsa, canavar da uzak durmasına rağmen onu hissedebiliyordu. Bunu kıza söylemedi. Anlamasını bekledi. Kendisi fark etmeliydi. Kendisi keşfetmeliydi. Ancak böyle inanabilirdi ne denli güçlü olduğuna. Genç kız içeri birlikte geldiği grubun yanına gittiğinde hiçbir şey olmamış gibi eski yerine oturdu. Dokunmadığı içkisini bir dikişte bitirdi. Sarah onu kıskançlıkla süzerken masadaki peçetelerden birini uzattı. “Rujun,” dedi. “Dağılmış...” Wendy çantasından bir ayna çıkarıp dudağına baktı. Ruj sürmemişti... Adamın dokunduğu yerlerde tıpkı göğsünde olduğu gibi yanık izi vardı. Küçük bir bölge olduğu için loş ışıkta yanlış anlaşılmıştı. Önemsemeden baş parmağını gezdirip izden kurtuldu. İz tamamen kaybolduğunda memnuniyetle gülümsedi. Birkaç saat öncesine kadar böyle bir şey yapabildiğinden habersizdi. Başka nasıl güçleri olduğunu merak etti ama bu konu üzerine fazla düşünmemeye karar verdi. Nasıl olsa yakında canavardan kurtulacaktı. Güçlerle de beynini kemiren karanlıkla da yolları ayrılacaktı. “Nereye gittiniz? Seni de odasına götürdü değil mi?” dedi Hannah. Kelimeleri kıskançlık ve özlemle doluydu. Genç kız, kızın sıcaklığının birkaç derece birden yükseldiğinden oldukça emindi. “Bu kızı yiyelim... Başımıza bela olacak... Zaten pek aptal... Ve kıskanç... Ve çirkin... Biz çok daha güzeliz... “ “Biz, koridorda sadece konuştuk...” dedi Wendy. Eli istemsizce açık yakasına gitti. Adamın sıcaklığını hissetmişti. Bu sıcaklık canavarı fena halde korkutmuş, onun ise canını yakmıştı. Canavar gittiğinde böyle mi hissedecekti. Acıya dayanabilecek miydi? “Sonra odasına mı geçtiniz?” dedi Sarah. “Uzun bir süre yoktun!” “Ne odası?” “Burada bir odası olduğunu söylüyorlar. Arkada. Kimseyi evine götürmüyormuş ama odasında çok fazla kız ağırladığını söylüyorlar...” Wendy durakladı. “Kızlarla takılıyor, öyle mi?” dedi kafası karışmış bir şekilde. Onu hiç böyle düşünmemişti. Sonra kendi kendine gülümsedi. Tabi ki takılacaktı... Uzun süredir düşündüğü tek şey açlık ve insan yemek olduğu için kimseye o şekilde bakmıyordu. Bu yüzden bu tarz şeyler aklına bile gelmiyordu. Canavardan öncesini düşünmeye başladı. Bundan yedi ay öncesini... Çok uzak bir zaman gibi gelse de o da bir genç kızdı. O da yaşıtları gibi erkelere ilgiyle bakıp bazı şeyleri merak ederdi. Fakat hiçbir zaman karşısında oturan kızlar kadar rahat olmamıştı. Canavar varlığını göstermeden önce bile neye dönüşeceğini, kaderini biliyordu. Annesi ona anlatmıştı. Çocukluğundan beri başına gelecekleri biliyor, kendini hazırlıyordu. Bu yüzden canavara direnebiliyordu. Bu yüzden onu duyduğu ilk an, delirdiğini düşünmemişti. İnsanlarla dost olmak yerine kendini kaderine hazırlamakla ilgilenmişti. Hayatı ciddiye almış, annesiyle planlar yapmış, hayatta kalmanın yollarını aramıştı. “Buraya neden geldiğimizi sanıyorsun? Bizi fark etmesi için. E, numarasını alabildin mi? Seni evine davet etti mi?” “O konulardan bahsetmedik,” dedi Wendy. “Onlarla böyle konuşmayalım, yemleyelim...” dedi canavar. İsteksizce iç çekti. “Adamın evini sormalıyız. İstediklerini ver, istediğimizi versinler... Sonra onları yeriz...” “Aslında beni evine çağıracaktı ama bugün önemli bir işi varmış. Benim özel olduğumu söyledi.” “Yaaa, evine mi gideceksin? Ne zaman?” “Demek özel olduğunu söyledi?” dedi Sarah. Adamla birlikte olmuştu ve o günden beri diğer tüm erkeklere ilgisini yitirmiş, yalnız onu düşünür hale gelmişti. Adam onun takıntısıydı. Onunla birlikte olmak, tekrar dikkatini çekmek için iki aydır her gece gelip duruyordu ama onu gördüğü gün sayısı bile o kadar azdı ki... Kendisine ismini bile sormamış adamın Wendy denen kıza özel olduğunu söylemiş olmasına inanamıyordu. “Evet, çok güzel olduğumu da söyledi.” “Şimdi evini sor...” “İyi de nasıl?” diye düşündü Wendy. “Dikkat çekmeden nasıl sorabilirim?” “Bu işi bize bırak... Önce taze etten adresi öğrenir, sonra onu yeriz.” “Asla!” Canavar sessizleşti. Wendy gülümseyerek dirseklerini masaya dayadı ve kızlara doğru eğildi. “Evinin yerini biliyor musunuz? Birlikte gidebiliriz? Belki yanımda olduğunuz için sizi de içeri alırlar?” “Bence almazlar...” dedi Hannah. Birkaç kez eve gitmişti. Kapıda bağırıp durmasına rağmen kimse tenezzül edip ona cevap vermemişti. “Denemeye değer,” dedi Sarah neşeyle gülümserken. Mantıktan yoksundu. Gözleri Wendy'nin elini götürüp durduğu yakasına takılıyordu. Adam ona dokunmuş muydu? Kıskançlıkla doldu kalbi. İçinde yükselen alevler, beynine doluşan ani fikirlerle buz kalpli kızdan çok daha kanlı şeyler düşünmeye başladı. Adam ona gerçekten değer veriyorsa aradan çekilmeliydi. Wendy kızın bakışlarındaki tuhaf ışıltıyı yakaladı. Önemsemedi. Ona zarar veremezdi. “O zaman gidelim?” dedi Wendy ama bir sorunları vardı. Ev uzaktı ve araçları yoktu. Fırtına yüzünden hiçbir araç işlerine yaramazdı. Kızlar sabaha kadar orada kalmayı düşündüğü için bunu önemsememişti. Wendy ise bir araca ihtiyaç duymuyordu. Bunu bilerek sormuştu sorusunu. Kızlara kapının önünde buluşmayı teklif edip adresi öğrenmek niyetindeydi. Evin yerini öğrendiğinde kızlara içki ısmarladı. Gelen kadehi onlardan önce bitirip masaya bıraktı. Ve yeni kadehler istedi. Kızlar yeterince sarhoş olduğunda kendilerini yavaş müziğe bırakıp erkeklerle dans etmeye başladı. Wendy ise içmeye devam etti. Kaç kadeh içtiğini bilmiyordu, geçen zamanı da önemsemiyordu. Kızlar artık dans etmekten çok sürünmeye başladıklarında doğruldu. Sabah olmak üzereydi. Kızları araca bindirip evlerine bırakması için Cris'e yardımcı oldu. Onlarla birlikte Cris'in aracına bindi. En yakında oturan kişi Sarah'tı. Onun evine gittiklerinde leş gibiydiler. Fırtına yüzünden oraya bile güçlükle ulaşmışlardı. Onları eve alan Sarah'ın annesiydi. “Eve gitmeden önce fırtınanın hafiflemesini bekle canım. Biraz da dinlenmiş olursun,” dedi kadın. Karşı çıkmak için bir sebebi olmadığından kadını geri çevirmedi. Ona verdiği eski tarz beyaz geceliği giydi. Diğerleri çoktan sızmış olmasına rağmen o ve Cris ayıktı. Zihni biraz bulanmıştı ancak tam olarak sarhoş değildi. Cris'le birlikte salon penceresine geçip dışarıyı izledi bir süre. Arkadaş değillerdi ama olabilirlerdi. Cris'in enerjisini sevmişti. Onu rahatsız etmiyordu. Canavar onu yemekten bahsetmiyordu. Kafası rahattı. Cris cebinden bir paket çıkardı. Sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırıp yakarken gözü onu süzen kıza takıldı. “Sen de ister misin?” diye sordu öylesine. Alıp almamasıyla ilgilenmiyordu. “Bilmem,” dedi Wendy. “Olabilir,” dedi sonra. Cebine geri koymadan önce çocuğun paketten bir sigara alıp bu her gün yaptığı bir şeymiş gibi yaktı. Sigarayı içine çekerken gözlerini kapadı. Dumanın içine doluşunu hissetmeye odaklandı. Sonra ince parmaklarıyla sigarayı uzaklaştırıp dumanı dışarı üfledi. Kıpkırmızı dudaklarından süzülen dumana bakan çocuk kendininkini içmeyi unutmuştu. Yutkunup kızın dudaklarına baktı. Sonra sigarasına dönüp derin bir nefes aldı. “Bu işte iyisin, sigara sana yakışıyor.” Konuşurken dudaklarının arasından yavaş yavaş kurtulan dumana baktı Wendy. Soğuk havada konuşan insanların çıkardığı buhara benzettiği için bu hissi sevdi. Sigaradan derin bir nefes alırken yanağını cama yaslayıp bakışlarını ona doğru kaldırdı. Sigaraları bitene kadar birbirilerini süzmekle yetindiler. Çocuk ona uzandığında merakla bekledi. Elini boynuna uzatıp parmaklarını tenine değirdiğinde hiçbir şey hissetmeden gözlerine bakmaya devam etti. Yalnız Cris, tenine değer değmez parmaklarını hızla çekip diğer elinin içine hapsetti. Ateşe dokunmuş gibi hareket edişi Wendy'yi şaşırttı. Wendy şaşkınlıkla çocuğu izlerken onun normal olmadığını fark eden çocuk geri çekildi. “Ben biraz uyusam iyi olacak...” Onun gidişini yerinden izleyen genç kız, yere düşen paketi alıp içinden yeni bir sigara çekti. Çocuğun davranışını düşünürken dudaklarının arasına hapsettiği sigarayı, pencere önünde duran çakmakla yakarak mutfağa yöneldi. Annesi ona dokunduğunda hiç böyle olmuyordu. Şimdiye kadar böyle bir durumla karşılaşmamıştı. Sonra bir şeyi daha fark etti. Canavar Cris'i yemeyi düşünmüyordu. “Onu yemeyiz, lezzetsizdir... Ciğerleri çürümüş... Etleri pis... İçtiği şeyler onu kirletmiş...” “Yolda gördüğümüz evsizden kötü olamaz?” “Evsiz lezzetliydi... Onu bulabiliriz... Uzakta sayılmaz...” “Peki kızlar?” “Onlar bize lazım? Değil mi?” “Aslında artık lazım değiller,” dedi Wendy. Sonra dolabı açıp yiyecek bir şeyler aramaya başladı. “Yukarı çıkalım, kızları yiyelim...” diye şarkıya başladı canavar. Sonra durakladı. Yine sessizleşti. Onun sessizleşmesi Wendy'nin dikkatini çekmedi. Yemekle meşguldü. Canavarın fark ettiği gerçeği henüz kendisi fark edememişti. Canavar çocuğun ona neden dokunamadığını anlamıştı. Adam, onlara dokunmuş, bir nevi imzasını bırakmıştı. Kız artık başkaları için yasak bölgeydi. Bu canavarın hiç hoşuna gitmedi. Wendy karnını doyurduktan sonra çantasını ve elbisesini alıp evden ayrıldı. Giyinmek için uğraşmamıştı. Hava çok daha soğuktu, sokakta kimsecikler yoktu. Hayvanlar bile bir köşeye saklanmış, rüzgârın sakinleşmesini bekliyordu. Kızlardan öğrendiği adrese gitti. Adanın diğer ucundaki evi bulması hiç de zor olmamıştı. Wendy daha önce adanın o kısmına hiç gitmemişti. Ev, kendi evi gibi okyanustan uzak, ormanın ortasındaydı. Kızların dediği gibi devasa büyüklükteydi. Bu yapıya ev değil de manastır, belki de eski bir kale demek daha doğru olurdu. Eski yapının bahçesi yüksek duvarlarla çevrilmişti. Büyük kapıdan muhteşem bahçesini görebiliyordu. Kapıyı aşmayı düşünürken adam ikinci kattaki odalardan birinin penceresinde belirdi. Adam, kızın eve gelmesini bekliyordu. Daha ormana adım attığı anda gelmekte olduğunu hissetmişti. Kapıyı açmalarını emretmek için pencereden uzaklaşıp zile dokundu. Kenara bıraktığı bardağını alıp pencereye geri döndü. Bakışlarını kapıya çevirdiğinde kızın arkasını dönüp hızla uzaklaşmaya başladığını gördü. Korkup vazgeçtiğini düşünerek gidişini izledi. Aslında o kısacık sürede genç kızın telefonu çalmış, o da aramayı beklemeden cevaplamıştı... Annesi arıyordu... Karşısındaki ses annesine ait değildi. Annesi geri planda acıdan çığlık atıyordu. Eve gitmemesi gerektiğini biliyordu. Bunun bir tuzak olduğunu biliyordu. Ne yapması gerektiğini biliyordu. Yine de elindekileri fırlatıp duraksamadan evine doğru koşmaya başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD