Eylem, adamın eline cidden bir kadın pedi tutuşturmuştu. Adamın ona bakmadan uzattığı elindekini alıp bir kenara atarak “Mehmet, bana telefonunu vermen lazım,” dedi. “Sende sadece takıldığın kızlarla konuşmak için olan bir telefon var ya, onu bana ver!”
Mehmet, “Defne, o olmaz,” deyip kaşlarını çattı.
Defne, “Mehmet, rehberini olduğu gibi sana geri atarım. Mesajlarına bakmadan silerim. Allah için uzatmadan ver şunu bana! Kimseye de bu olaydan bahsetme!” dedi.
Mehmet, “Mevzu var,” deyip kaşlarını çattı. “Bir şey varsa ben çözerim Defne, sana bir şey olursa Ali Abi bana kurşun bile harcamadan diri diri gömer! Söyle, ben çözeyim…”
Defne, “Söyleyeceğim. Ama kimseye ötmeyeceksin. Ötersen ölürüm. Hepimiz ölürüz belki de… Çeneni tutman lazım, Ali Abi’ne, Ömer’e ne bileyim Kasap’a ya da Necati Abi’ye çözülmeyeceğine güveniyor musun?” dedi.
Mehmet, kararsızlıkla iç geçirdi. “Kim gömebilir ki bizi? Tekin bile, devlet bile arkamızdayken kimin cürmü yeter?”
Defne, tek kaşını kaldırdı. Mehmet’in aydınlanmasını izlerken “Telefonunu hemen bana ver,” dedi.
Mehmet, hızlıca telefonunu çıkarıp “Siktiğimin dokuz canlı pezevengi geberdi sanıyordum, sana mı musallat oldu!” dedi. “Masaya gelen kimdi? Abisi mi?”
Defne, hızlıca onaylayınca daha da gerildi. “Nereye gidiyorsan ben de geleyim, fark etmeden takip ederim!”
Defne, adamdan aldığı telefonu çantasına atarken kendisininkini çıkartıp gelen resimleri Mehmet’e gösterdi. “Fark ederler!”
Herif istese hepsini keklik gibi avlardı. Herkes fazla rahattı, savunmasızdı…
Mehmet, “Siktir amına koyim!” deyip gergince içeride adımladı. Saçını karıştırdı. “Siktir! Abilerin bunu bilmesi lazım Defne, kendi başına iş açacaksın!”
Defne, “Mehmet, dediklerini yapmazsam iş açılacak işte!” deyip başını sabırsızlıkla saçını kulağının ardına itti.
“İçeride çok kaldın. Necmettin buna çoktan ayıktı,” diyerek iç geçirdi. “Tepene çökerlerse ilişkimiz varmış gibi yap. Seni sepetledim. O yüzden kederlisin. Hatta iki gün izin al. İki gece de zilzurna olmadan evine dönme! Defne diye böğüre böğüre içmezsen daha da arkadaşım demem sana!”
Mehmet, “Neco ya da Muro sikmeden bizimkilere siktirteceksin beni,” dese de kızın zeki olduğunu kabullendi. “Yine de mantıklı!” diyerek saçını bir kez daha karıştırdı. “Haber vereceksin. Ne halt yiyorsan haber vereceksin!”
Defne, “Mesaj atacağım. Seni özledim yazarsam sorun yok. Seviyorum dersem telefondan falan bulun yerimi, gelin!” dedi.
Mehmet, kıza endişeden delirdiğini belli eden, kararsız bir bakış attı. Uzun saniyelerin ardından yenilgiyi kabullendi. Ailedeki herkes, bildiğini okuyordu. En bariz ortak özellikleri de buydu. Defne, o ne derse desin kendi bildiğini okuyacaktı. Belindeki silahı çekti.
“Gerekirse kafasına sık ibnenin. Çelik yeleksiz gezmiyor!” diyerek çevirip alması için kızın eline tutuşturmaya çalıştı.
Defne, silahı geri itti. Telaşla “Ben kimseyi vuramam,” dedi.
Mehmet, arka cebinden bir kutu çıkarttı. “Sıkacaksın gerekirse! Bu, o götün üzerinden hiç çıkartmadığı yeleği deler,” dedi. “Kafayı tutturmanı beklemem ama sen bile yakından bedenini tutturursun. Emniyeti aç, silahı sağlam tut, tetiği kuvvetle çek. Dirseğini kırma.”
Defne, “Mehmet ben kimseyi vurmam, Murat’a da sıkmam!” dedi dişinin arasından.
Mehmet, kıza bir an bakıp gözlerini kapattı. “Siktiğimin manyağına aşık mı oldun?” diye sordu. Sorusu cevapsız kalmıştı, cevap almasına gerek de yoktu. Kızın yüzündeki ifadeye bakmayı kesti. Hızlıca çantasını açıp silahı da kurşunların olduğu kutuyu da içine attı.
“Ona sıkma zaten, Neco manyağına sıkmayacaksan kardeşine sıkmanın anlamı yok. Muro da götü başı dağıtmış, ayağa kalkıp sana bir şey yapamaz herhalde.”
Defne, “Sıkmayacağım,” dese de telaşlanmıştı. Mehmet’e “Tamam, git artık. Beni idare etmek senin işin. Aylin’e anlatacağım. Eylem mevzuya aydı. Abimler kesinlikle ayıkmasın…” deyip yüzünü buruşturdu. “Mehmet, Neco kesin yakında bir yerde, içeride birlikte bu kadar uzun kaldığımızı fark etmiştir. Ayıktırdım diye seni öldürür,” dedi.
Mehmet, “Ne yapacağız, olan oldu,” dediğinde, sıkıntıyla üfledi.
“Mehmet, sana attığım mesajları yakaladıklarında aşığız ayağı çekeceğiz ya,” deyip adamın aymasını bekledi.
Aymayınca “Mehmet, iki aşık herkesten gizli buluşunca tespih sallamıyor, bir şeyler karıştırıyor,” deyip çantasından rujunu çıkarttı. Hızlıca dudağına sürdü. “Yaklaş, ilk öpücüğümü sana vereceğim!”
Mehmet, “Neco sıksa daha iyi,” deyip tiksinerek geri çekildi. “Bacım manyaklaşma!”
Defne, artık delirdiği için sabırsızca “Mehmet, pis dudaklarına yapışacak değilim. Alnına aslanım deyip dudağımı basacağım. Hepsi bu. Kızların yanına gitmeden silersin ama görecek olan görür!” diye isyan etti. Bir peçete çıkarıp Mehmet’in avucuna hızlıca tutuşturdu. Adamın başını sıkıca kavrayınca yüzünü buruşturarak “Aşkımızın veda busesi,” dedi. Dudağını şakağına hızlıca bastırıp geri çekildi.
Eserine bakıp “Oldu,” derken yüzü hala turşu satıyordu.
Mehmet’in de ondan kalır yanı yoktu.
“Alınma da bir iğrenç geldi be!” diye söylenip ürperdi. “Sikseler bundan iyiydi.”
Defne, Mehmet’in jilet gibi duran kravatına, gömleğine bakıp yüzünü ekşitti. “Çok düzgünsün,” diye söylendi. “Fingirdeşen adam dağılır.”
Mehmet, kızın ne yapacağını fark edince hızlıca ellerini ittirdi. “Sen dokunma,” deyip kravatını gevşetti. Üç düğmesini çözüp birini bilerek atlayarak ilikledi. Gömleğini bilerek buruşturdu.
Defne, “Oldu, şimdi defol git,” deyip, Mehmet’in telaşla gidişini izledi.
Yalnız kaldığında “Allah’ım sen beni de bunları da koru!” deyip peçeteyle dağılan pembe rujunu sildi. Yeniden sürmeden önce saçını biraz dağıttı.
Aylin, biraz sonra içeri girip halini görünce “Oha,” dedi. Mehmet’le mi fingirdeşiyorsun sen!”
Defne, soruyu duymazdan geldi. “Abla,” deyip kızın koluna asıldı. “Arabanın takip sistemi vardı değil mi?”
Aylin, gözlerini anında kıstı. “Arabamı mı çaldılar?” dedi kuşkuyla. “Adez cesaret edeni siker.”
Defne, “Yok, bana vereceksin, enişte sana yenisini alacak. Ama bir şekilde takip etmemesini sağlayacaksın,” dedi.
Aylin, dudağını ıslattı. Kızın tutuşmuş halini incelerken “Murat, gelemeyince seni ayağına çağırdı,” diye tahmin yürüttü. Kızı bir süre daha süzdü. “O psikopatın yanına gideceksin,” deyip yüzünü ekşitti. “İzin vermiyorum!”
Defne, sinirle “Seviyorum, gideceğim, sadece abimlerin bilmemesi lazım. Sevsem de sağı solu belli değil, güvenmiyorum, o yüzden sırtımı sana yaslıyorum. Yardım gerektiğinde Mehmet’e haber vereceğim. O zamana kadar erkekler bilmeyecek!” dedi.
Aylin, “Yavaş ol güzelim, sen başa çıkarım diyorsan benlik sıkıntı yok,” deyip çantasını karıştırdı. “Al bakalım,” diyerek anahtarı uzattı. “Ben Adez’i tavlarım. Sıkıntı olmaz. Abimlere de ötmem. Ama sen herif Adez’den manyak demedin mi? Tavlayabilecek misin? Hani korkuyordun?” diye sordu.
Defne, “Korkunun aşka engel olmadığını en iyi sen biliyorsun?” diye söylendi. Bariz bir şekilde yalan söylüyordu.
Aylin de bunun farkındaydı.
“Seni tehdit etti,” dedi alayla. “Murat seni tehdit etti. Sen de bize rağmen korktun mu? Adez onu havada karada yer!”
Defne, “Adam sakat kalmış,” dedi. “Herkese de benim yüzümden öyle kaldığını anlatmış. Sakat kalınca onu terk eden bir sürtük olduğumu söylemiş. Necmettin de bu vefasız sürtüğü görmeye geldi. Bana deli gibi aşık olan kardeşinin yanına gidip onu yürümesi için motive etmemi söyledi. Yoksa aileyi silip atarım dedi!”
Aylin, “Siktirsin gitsin,” deyip kaşlarını çattı. “Bir bok yiyemez,” dedi alayla. “Yiyebilecek olsa gelip seni tehdit etmezdi. Bizimkilerle konuşup seni vermeleri için ikna ederdi. Abim de karşı çıkmazdı.”
Defne, “Benim kardeşini sevmediğimin farkında, istemiyorum diyeceğimi de biliyordu,” deyip iç geçirdi. “Bence bir şey olmayacak. Murat’ı kendimden soğutup geri döneceğim. İstersem ne kadar pislikleşebileceğimi görünce pembeli kız sevdasından vazgeçer.”
Aylin, “O iş öyle olmayacak ama,” deyip iç geçirdi. “Sen de az inat değilsin. Defol git, ağzına tükürür de dayanamazsan bizi ara. Bir şekilde ulaş. Ben her akşam bir bahaneyle arayacağım. Dedikodu yaparız. Yemek tarifi sorarım. Ne bileyim örgü modeli. Sen ayıktırmazsan onlar da ayıkmaz. Kız kıza muhabbetine de laf etmezler herhalde.”
Defne, “Tamam,” dedi. “Ama beni kurtarın demek istersem direkt söyleyemem,” diye iç geçirdi.
Aylin, “O kolay. Pembe çorabım valizden çıkmadı, sende mi diye sor. Bende, der anında yola çıkarım,” diyerek sırıttı. “Pembe bir şeyler al yanına, inadından götürmemezlik yapma,” diye uyarmayı da ihmal etmedi.
Defne, “Tamam,” deyip iç geçirdi. “Bir hafta bile sürmeyecek umarım,” dedi.
Aylin, “Murat inattır,” dedi. “Sen uzun kalacakmış gibi hazırlıklı git.” Sonra duraksadı. “Abime ne yalan sıkacağız?”
Defne, “Cilt bakım kursu için Paris’e gittim. Gitmişken parfüm üretmeyi öğreten bir kurs da bulmuş olabilirim duruma göre…” deyip sırıttı. “Kalacak yer derdim de yok, evin var…”
Aylin, “Bilet ayarlayalım. Gittin sansınlar,” deyip hızla telefonunu çıkarttı. “Ne zaman gideceksin?”
Defne, “Sabah erkenden çıkarım. Öğlen olmadan evlerinde olmamı buyurdular,” dedi. “Gerçi uçakla gitmemi bekliyorlar ama uçakla silah götüremem!”
Aylin başını salladı.
“Silahı Mehmet mi verdi?”
Defne onaylayınca “Onu arabanın koltuğunun altındaki bölmeye sakla. İlk gün ortaya çıkartma. Mutlaka ararlar çantanı falan. Daha sonra al,” deyip çantasını döküştürdü. Defne’nin Nuri Alço ilacı dediği tozu koyduğu pudra kutusunu çıkarttı.
“Bu senin kloral hidratın sıkıştırılmış hali. Çok azı iş görür. Öldürmek istemiyorsan hepsini içirme manyağa!”
Defne, “Hepsini bayıltmak cazip geldi,” deyip pudra kutusunu çantasına attı. “Cidden bulduğuna ve yanında taşıdığına inanmıyorum!”
Aylin, “Eylem ayıktırdı. Narkotiğe takılmasın diye limon ektresi ekledim. Cidden içireceksen limonata gibi bir şeye koy. Çaya eklersen içine bir parça limon at... Kokusundan çakmasınlar davayı,” diye uyardı. Kıza sarılıp “Silahı bana ver. Ben arabaya koyarım. Sürücü koltuğunun altında. Kapının hemen üst kısmına torpidoda duran anahtarlığı sür, bölme açılır,” diye önerdi.
Defne, “Necmettin buralarda. Seni koyarken görür. Eve gidene kadar bir şey yapma, araç garajdayken yap,” diye uyardı.
Aylin, “Abartıyoruz belki de,” deyip sırıttı. “Eylem hepimizi gere gere akıl hastası gibi senaryolar üretmemize neden oluyor artık sanki!”
Defne, “Belki de,” dese de gülümsememişti. Aynanın karşısına geçip gözlerini kapattı. Derin bir nefes alıp tatlı bir şekilde gülümsedi. Rujunu yeniden sürüp her sinirlendiğinde ucun ucun kırpıp durduğu için bir türlü uzatamadığı saçlarını yeniden kulağının ardına ittirdi.
Aynadaki yansımasından kahve gözlerinin içine bakıp “Yaparsın Defne!” dedi.
“Sen o sapığı ya hizaya getirisin ya da hayattan soğutursun! Sadece cesur ol, seni sindirmelerine izin verme!”