Cansu, Kemal müdürden telefon gelince hemen odasına çıktı. Meraktan ve korkudan ölüyordu. Arkadaşı müdürün odasındaki üçlü koltukta uzanıyordu. Kendinde değildi. Yüzü solgunlaşmış dudakları hafif morarmıştı. Onu o şekilde görünce elini ağzına kapatıp boğukça çığlık attı.
“Kemal Bey ona ne oldu?”
Hemen yanına gittiği arkadaşının yüzünü avuçları içine alırken gözleri dolmuştu. Müdür ise “Ben sadece yeni çalışma pozisyonunu söyledim. Önce çok şaşırdı sonra da bayıldı. Anlamadım” dedi. Kaşları çatılan Cansu “Ne yeni pozisyonu? Kemal Bey neler oluyor?” değince adam omuz silkti.
“Otelin sahibi Kerem Bey özel olarak bir çalışan istedi ve seçtiğimiz kişiler arasından Miray’da karar kıldı. Hatta odasının yanındaki kral dairesini de onun için hazırlattı. Artık odası ve eşyalarıyla sadece Miray’ın ilgilenmesini istedi.”
Cansu gözlerini büyütüp “Oha!” diye bağırırken sesinin çok çıkmasını umursamadı. Arkadaşının bayılmasına şaşmaması gerekiyordu. Kemal ise “Cansu neler oluyor? Kerem Bey bir tuhaftı. Miray desen haberi duyunca bayılıp kaldı. Benim bilmediğim neler dönüyor Allah aşkına” değince dudağını kemiren Cansu durup ne diyeceğini düşündü. Arkadaşının başının belaya girmesini göze alamazdı. Bu nedenle üzgün bir yüz haliyle ailesinin yaptıklarını anlattı. Biraz da abartmış olabilirdi ama o an ne yapacağı konusunda fikri yoktu.
Kemal müdür duyduklarından sonra “Nasıl anne babalar var? Yazık değil mi şu kıza. Ne kadar üzülmüş içerlenmiş ki yeni iş pozisyonunu duyunca şaşırdığı belli. En azından maaşı yüksek olur kalacak yer de sorun olmayınca rahat eder kızcağız” diyerek nefesini bıraktı. Cansu kafasını sallarken “Ya, öyle işte efendim. Tansiyonu düşmüştür büyük ihtimalle. Üzüntü de çok olunca yığılıp kaldı arkadaşım” diyerek daha da gaz verdi.
İçinden kahkaha atıyor Miray uyanınca olacakları düşünüp keyfi yerine geliyordu. Allah biliyor ya iyi bir yerde çalışıp para kazanmasını çok istiyordu. Üstüne taş gibi bir arap emiri de fena olmazdı. Ama adı gibi bildiği bir şey varsa Kerem denen adam bir şeyler hatırlamasa ya da bilmese bu işe Miray’ı seçmeyeceğiydi.
Dakikalar geçerken Kerem odasında sağa sola yürümeye başlamıştı. Kaşları çatık, nefesi istemsiz hızlıydı. Macit ayakta dikilirken genç adamın heyecanına anlam veremiyordu. Hepi topu bir Türk kızıydı.
Kerem daha fazla duramadığı bir anda telefonun başıan gitti ve Kemal müdürü aradı. İkinci çalışta hemen açılan telefona cevap veren adam “Efendim” dedi.
“Neden Miray Hanım hala gelmedi. Bir sorun mu var?”
Yutkunan müdür “Şey efendim, ben Miray’a görevini anlattım ama kendisi bir baygınlık geçirdi. Şu an arkadaşı yanında ve kendine getirmeye çalışıyor. Revirden doktor beye haber verdim o da gelip durumunu kontrol edecek.” dediğinde kaşları daha da çatılan adam tek kelime etmeden telefonu kapadı. Odadan fişek gibi çıktığında asansöre yürürken adımları yer titretecek kadar güçlüydü.
Miray kolundaki baskıyla hafiften kendine gelirken boğuk çıkan sesler zihnindeki dumanı dağıtıyordu. Göz kapaklarını açmamıştı ama zihni toparlanırken bayıldığını anladı. Üstelik duydukları bayılmasına değil direkt komaya girmesine neden olmalıydı.
Kerem Abbas ne diye onu özel çalışanı olarak seçmişti ki? Bir şeyler hatırlayıp hatırlamadığını düşündü. Bu esnada kulağına çok tanıdık bir sesin “Sakın gözünü açma Miray” dediğini duydu. Kerem müdürün odasına gelip kapıyı açtığında koltuta uzanan Miray’ı başında bekleyen Cansu’yu ve hemen yanına gelen müdürü gördü. İlerlemeden önce müdür “Kerem Bey biraz konuşmamız mümkün mü?” dediğinde sert bir baş hareketi ile onay aldı ve odadan dışarı çıktılar. Kapının önünde olan biteni yani daha doğrusu Cansu’dan duyduğu ne varsa patronuna anlatan müdür “Çok yıpranmış. Seçimi ondan yana kullanmanız en azından bir süre rahat etmesini sağlayacaktır efendim.” diyerek sözlerine son verdiğinde dişlerini sıkan adam çoktan o aile ilgili kafasında çeşitli şeyler kurguluyordu.
“Sorun yok. Bugünlük onun için hazırlanan odasına dinlensin. Yarın sabahtan itibaren görevine başlar. Yanındaki kız arkadaşıydı galiba.”
“Evet efendim.”
“O da bir süre yanında kalıp yardımcı olsun. Görevini başka birine bugünlük devredin. Kimse sorun yaşamasın.”
Gözleri büyüyen adam “Tamam efendim hemen ayarlıyorum” derken soluğunu içinde tutuyordu. Odaya ikinci defa giren Kerem kotuğa ilerleyip kızın başında durduğunda Cansu gözlerine inanamadı. Arkadaşına kallafili fare demişti ama adam resmen moda dergilerinden fırlamış gibiydi. Hatta az sonra direk dansı yapsa tüm parasını üzerine savurabilirdi.
Düşüncesi ile kıkırdamayı son anda durdurdu. Kerem ise “Ona odasında yardımcı olun” deyip eğildi ve eteğini düzgünce toplayarak kucağına aldı. Başının göğsüne yaslanmasını sağladığında küçücük kalan bedenin kasılmasıyla uyanık olduğunu anladı. Bununla birlikte kollarını az daha sıkılaştırıp odadan çıktı. Arkasından gelen Cansu ve Macit ile asansöre yürüyüp içeri girdi. Macit'in kaşları çatıktı ve onaylamaz şekildi başını sallıyordu. Cansu yanağının içini kemirirken Miray’ın kalpten gidip gitmediğini merak ediyordu. Zaten ara ara tek gözünü açıp etrafa bakmaya çalışan arkadaşı ile kahkaha atması an meselesiydi. Kerem onunbu haline hafiften tebessüm ediyor yaşadıkların ötürüyse ona merhamet duyuyordu. Genç bir kız için oldukça ağır şeylerdi.
Özel kata gelip büyük kapılardan birinin önünde durduklarında Macit kartı okuttu ve kapıyı açtı. İçeri girdiklerinde Cansu etrafa hayran hayran bakmak istese de arkadaşına yardımcı olmak adına önden gidip yatak odası tarafına geçip yatağın örtüsünü sıyırdı. Kerem kızı yatağa yatırdığında hemen başını kaldırmadı. Hatta daha da eğilip boyun girintisine girerek kulağına doğru “Sobe küçük kaçak” diye fısıldadı. Genç kızın nefesinin kesildiğine yemin edebilirdi. Doğrulduğunda kapının kenarında duran Cansu’ya “Dolapta onun için giyecek şeylerin olması gerekiyor. Gerisi sizde kendini iyi hissedene kadar yanından ayrılmayın” deyip önce yatak odası kısmından sonra da tamamen odadan çıkıp kendi odasına geçti.
Gözlerini usulca aralayan Miray göğsü hızla inip kalkarken “Biliyor. Vallahi de billahi de benimle ne yaptığını çok iyi biliyor.” diye kısıkça haykırıp yerinde oturur hale geldi. Cansu da yanına gelip onun gibi oturduğunda “Bence de” diye çıkarımda bulundu.
“Bu adam neden böyle bir şey yaptı ki? Yani oldu bitti bir manyaklık ettim resmen adamın ırzına geçtim ama sonuçta sarhoştu. Nasıl öğrenebildi ki? Hadi şans eseri beni seçti diyelim çıkmadan kulağıma söylediği de neyin nesiydi? Ay ben kafayı yiyeceğim.”
Cansu kaşlarını kaldırıp “Kulağına ne dedi ki?” değince dudaklarını ağlamaklı büzen kız “Sobe küçük kaçak dedi. Bu ne demek ki? Yeminle beynim durdu. Kızım susmasana ne demek sence?” derken az sonra oturup yerde tepine tepine ağlayacağına emindi. Cansu sırıtıp “Şimdi canım arkadaşım ne desem nasıl anlatsam bilemedim. Adam senin kim olduğuna kadar öğrendiyse ki öğrenmiş belli işleri kendi tekerinde idare etmek istiyor. Seni de böyle yamacına aldıysa yansın geceler Pelinsu Eceler yani. Ay bu adam seninle fa faktır cey oynaaycak gibi” deyip kahkaha attı. Sonradan elini ağzına kapayıp kıkırdamasına devam etti.
Kaşları çatılan Miray “Cansu sen yine kötü kedi şerafettin mi izledin? Kızım bırak şunu kurban olayım beyin hücrelerin ve dilin çok farklı işliyor. Hem benimle neden öyle şeyler yapmak istesin elin arap emiri?” diyor sağa sola yürüyordu.
Omuz silken arkadaşı “Adamı sarhoşken dahi nasıl etkilediysen artık yememiş içmemiş seni özel olarak çalışanı yapmış” dedi. Miray yatağın ucuna oturduğunda omuzları düştü.
“İşi kabul etmeyeceğim. Eski pozisyonumda devam etmek istediğimi Kemal müdüre söyleyeceğim.”
Arkadaşının halinin değişmesinden mütevellit işi şakadan çeviren Cansu yanına kadar emekledi ve omzularından tutup kendisine bakmasını sağladı.
“Bak, içine sinmeyen bir şey olursa yapma. Kral dairesinde değil de benim fakirhanem de kalsan da sen aynı sen olacaksın. Şaka bir yana şartları çok iyi olduğu için kabul etmeni isterim. En azından Korhan cehenneminden sonra kral dairesinde kalmak taş gibi bir adama hizmet edip kolayca işleri yapmak sana cennet gibi gelir. Üstüne huri gibi nuri de cabası. Sen bana bakma. Adam belki de Müdürün önermesiyle seni seçti sonra da birşeyler hatırladı. Niyeti kötü olsa sana daha farklı teklifler yapardı. En azından iş konusunda sana efsane bir fırsat sundu. Bir dene derim. Baktık olmuyor biliyorsun bu kollar sana hep açık. Bir daha o eve dönmendense nikahıma alırım seni daha iyi.”
Çapkınca göz kırpınca Miray istemsiz sırıtıp omuzuna hafifçe yumruk attı.
“Deli.”
“Biliyorum yavrum bir sana deliyim.”
Sanki varmış gibi bıyık burkan Cansu yatağa boylu boyunca yatıp “Hadi yavrum bir raks ette gözüm gönlüm açılsın.” derken sesini kalınlaştırmıştı. Miray “Ya var ya kız olduğunu ya da tercihinin taş gibi erkekler olduğunu bilmesem tırsacağım senden” deyip o da uzandı ve tavana bakmaya başladı.
Yarım saat kadar sonra omuzu ile arkadaşını dürten Cansu “Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu.
“Bilmiyorum ama galiba bok gibi.”
“Deme kızım şöyle ya. Bak mis gibi kral dairesindeyiz. Normal şartlarda değil burada böyle camış gibi yayılmak kapısından geçmek için özel karta ihtiyacımız olur. Hem Kemal müdürün dediğine göre maaş olayını da Kerem Bey sana bırakmış. Yani istediğin miktarı alabilirsin. Düşünsene kısa sürede kendine ev alabilir sonra da hayatını istediğin gibi düzene sokabilirsin.”
“Of, bilmiyorum Cansu. Şu an sadece uyumak istiyorum. Ama önce duş almam lazım. Hiçbir şeyim ama burada ne yapacağım ben ya.”
Yataktan kalkan Cansu hemen giysi dolabına koştu ve kapaklarını açıp içini kontrol etti. Gördüklerinden sonra “Hasiktir. Bu ne lan?” diiye sesini yükselttiğinde Miray da yanına gelmiş etiketi üzerindeki eşyalara bakıyordu. Aynı renk ve modelde en az yedi elbise, siyah topuklu ayakkabı ve ince saç bandı olacak şekilde kullanılan ince şallar vardı. Raflarda ise paketlerinde iç çamaşırı atlet ve pijamalar bulunuyordu. Birkaç tane de kısa gecelik takımı vardı.
“Bunlar da ne?”
“Ay Kerem Bey çıkmadan önce söylemişti eşyaları var rahat etmesini sağla diye.”
Cansu uzanıp gecelik takımına dokunduğunda gözleri büyüdü.
“Yok artık” derken parmaklarına değen kumaş yumuşacık ipekti. İki kız da şok içinde her bir parçayı ellediler. İç çamaşırları bile yumuşacık ve kaliteliydi. Parmaklarına değen kumaşlar öyle güzel bir his bırakıyordu ki başlarının dönmesi normaldi.
“Galiba evren sana doğum günü hediyesi olarak Kerem Abbas’ı gönderdi Miray. Yoksa bunun başka bir açıklaması olamaz.”
“Ya sorma, evren dedi ki bu kızın yirmi üç seneklik hayatında ağzına çok edildi artık rahat etsin diye tutup arap emiri yollayayım da her konuda nirvanayı görsün. Cansu biz neyin içine düştük?”
“Bence çok güzel bir şeyin içindeyiz. Tadını çıkar. En azından şimdilik.”
Gözlerini kısan Miray bir dakika kadar düşündü. Sonra “Bu hayatın her haltını bir tek ben mi düşüneceğim” diyerek uzanıp ipek pijama takımlarından birini aldı. Şortlu takım kırmızı renkti. Adamdaki kırmızı takıntısına gülerken banyoya girip üzerini çıkardı. Cansu balkona çıkmış manzaraya bakıyordu. Sıcak suyla bir güzel yıkanan Miray çıktığında rahatlamış görünüyordu. Yanağının bir yanındaki kızarıklık kapatıcı atınca ortaya çıkmıştı.
Aynada yanağına ve koluna bakarken dişlerini sıktı. Ailesi onun için ölmüştü. Bundan sonra ne yaparsa kendi için yapacaktı. Kimseye hesap vermek zorunda değildi. Prangalarını kırıp kendini bulacaktı. O Miray Korhan’dı. Yalnız başına ayakta kalıp doğru bildiğini yapacaktı.