1. KARŞILAŞMANIN BÖYLESİ
Kader, zaman mekan fark etmeksizin en çetrefilli yolları insanın önüne serer ve yaşamasını keyifle izler. Miray çalıştığı büyük lüks otelin koridorunda çarşaf arabasını iterken yanından geçen süslü ve klas olduğunu düşünen kadının arkasından bakarken göz devirdi. Birkaç ay önce otelin satışı arap emirlerinden birine yapılmıştı ve o aydan itibaren belli bir gelir seviyesinden aşağıda kalan kimse konaklamak için otele alınmıyordu. Daha çok resmi görüşmeler, davetler, küçük ama görkemli eğlenceler hemen hemen her geceyi süslüyor ülkenin gidişatını kapı dışarıda bırakıyordu.
Kendisi yaklaşık beş yıldır bu otelde çalışıyordu ve el değiştirme zamanında onu sevip kollayan müdürü sayesinde işinde kalabilmişti. On sekiz yaşında başlamıştı ve üç gün sonra yirmi üç yaşı bitiyordu. Ailesi sırf para için okuma isteğini göz ardı etmişlerdi. Bu nedenle onlara karşı tavrı her zaman sert ve soğuk olurdu. Mesaiye kalmadığı zamanlar evi otel gibi kullanır, sadece kendi işlerini halleder kimsenin eşyalarına odasına dokunmasına izin vermezdi. karşılığında maaşının hatrı sayılır kısmını ellerine sayar kirayı öder ve faturalara yardım ederdi. El değişiminden sonra artan maaşından habersizlerdi. Bu nedenle kenara daha fazla para koyabiliyordu.
Elindeki arabayla suit katına çıkacağı asansörün önüne geldi. O katlarda sadece belirli görevliler çalışabiliyordu. Genel işi normal odalar olsa da izin alan arkadaşı yerine fazladan mesai yapacaktı. Çalışanlara özel kartı cihaza okutup kapının açılmasını sağladı. İçeri girip son katın tuşuna basarken esnemesine engel olamadı. Balo salonunda davet vardı ve kral süitinde konaklayan müşterilerin odalarını hazırlık aşamasında çok dağıttıklarını biliyordu. Çalışanlar odaları bölüşmüş herkes kendi yapması gereken işi kısa sürede bitirmeye kendini odaklamıştı.
Miray, geldiği kattaki odaların önünden geçip toparlaması gereken dairenin kapısını kartla açarken genzine dolan çam ve odunsu kokuyla duraksadı. Anlaşılan odada kalan kişi bir erkekti ve parfümü apır biçimde kullanıyordu. Burnu kaşındı. Anında birkaç kez hapşırırken içeri adımını attı. Koku burada daha yoğundu. Yatak odası ile oturma alanını ayıran çift taraflı kapı aralıktı. Oturma kısmında oldukça dağılmış bir yemek masası, kadehler, havlular vardı. Miray omuzlarını şöyle bir oynatıp kütürdetti ve işe koyuldu. Genel olarak krem ve gold tercih edilmiş eşyalar arasında dolandı. Bir otel odası bile yaşadıkları evle eş değer gibiydi. Hoş burası otel odasından çok kralın küçük bir sarayı gibi duruyordu.
Yüzünü buruşturdu. Irkçı değildi ama kendi memleketinde başka ülkenin insanlarına böylesine taparca hizmete zorlanmak garip ve rahatsız edici geliyordu. Ekonomik kriz, gün be gün artan hayat pahalılığı, şikayet eden insanlar ve paraları ile ülkede hava atan yabancılar göze batmaya başlamıştı. İnsanlarda artık sürekli bir kıyaslama başlamıştı. “O bu kadar pahalı bir telefon kullanıyorsa ben neden kullanıyorum. Bu istediği kadar kıyafet alırken ben neden idare etmek zorundayım veya niye ay sonunu getiremiyorum.” tarzında konuşmalar düşünceler ve sosyal medyada bilr yapılan yorumlar had safhadaydı. Yine de kazandığı paranın kaynağının bura olması ve birçok insana göre oldukça iyi kazanıyor olması işine gelmiyor değildi. Ne iki yüzlülüktü değil mi?
Hem düşündü hem de oturma alanını topladı. Yatak odasına geçtiğinde kucağında yeni havlu ve çarşaflar vardı. Gözü odanın ortasına konulmuş yatağa çevrildi. Kaşları bir an şaşkınlıkla kalktı. Bu odaya değil ama diğerlerine nadiren de olsa girmişti ve otel genelinde yatak hep normal ebatlardaydı. Ama bu odada oldukça büyük ve yuvarlak bir yatak bulunuyordu. Çarşaflarıysa kan kırmızısıydı. Gözleri yataktan kucağındaki krem rengi çarşaflara döndü. Şimdi bu yatağa bunları serse acaba odada kalan kişi ya da kişiler sorun edermiydi? Kafası karışmış biçimde oflayıp poflarken sağa sola bakınmaya başladı.
Hem şaşkın hem de ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Bu oda otelde tüm odalardan çok farklı ve değişik dizayn edilmişti. Boya ve baskılar standart olsa da oda içinde oda sayısı fazlaydı bir kere. Çünkü banyo olduğunu tahmin ettiği kapıdan hariç bir tane daha vardı. Ne yapması gerektiği konusunda duraksama yaşasa da elindeki dağılmış yatağın üzerine bırakıp ince bir diken gibi tenine batan merakla farklı gördüğü kapıya yürüdü.
Gold rengi yuvarlak kapı tokmağını çevirdiğinde kapıyı itekledi ve karanlık yere adım attı. Sensörlü ışık sayesinde anında aydınlanırken gözlerini kısmadan edemedi. Duvarların dört bir yanında raflar askılar ve bavullar vardı. Giyinme odası öyle iyi dizayn edilmişti ki hayran olmadan edemedi. Her türden giysi için bölmeler vardı. Rengine göre ayrılmış kot pantolonlar, ketenler, tişörtler -ki onlarda v yaka ve yuvarlak yaka olarak ayrı konmuştu-, baksırlar, slipler, kazaklar ve süveterler. Arada sweetşörtler bile vardı. Takım elbiseler ve gömlekler askılardaydı. Kravatlar, çeşitli kravat iğneleri ve saatler.
Miray gözlerine inanamadı. Odanın ortasındaki camdan masanın üzerinde çeşitli saatler vardı ve hepsi “Ben çok ama çok pahalıyım” diye bağırıyordu. Hemen yanındaki camekanlı bölümde parfüm şişeleri vardı. Şişeleri çok farklı olsa da üzerinde yazan marka aynıydı. Sertçe yutkundu. Hemen yan tarafındaki büyük duvar ise ayakkabılara ayrılmıştı. Spor, klasik, modern. Ne aranırsa vardı. Titreyen elleriyle bir tanesini aldığında reklamlarda bile fiyatı tipik tofaş araca eş değer olan marka ile göz bebeklerinin dışarı fırladığını hissetti. Ne kadar odada dolandı, parmak ucuyla eşyalara dokundu bilmiyordu ama işinin başına dönmesi gerektiğini hatırlaması yetmişti.
Tam çıkmak için arkasını dönmüştü ki komodin tarzı çekmeceli dolabın üzerinde “Kişisel yatak örtüleri” yazısı yazdığını okudu. Hemen çekmeceyi açtığında farklı şekillerde desenli ya da düz halde kırmızı yatak çarşaflarını ve yastık kılıflarını gördü. Kendi kendine “Demek ki otelin değil kendi örtülerinin serilmesini tercih diyor” derken odada kalan kişiyi daha da merak etmişti.
Çarşaflara uzandığında parmak uçlarına değen yumuşaklık ile irkildi. Dokunduğu örtü ipektendi. Yumuşacıktı ve kalite her bir santimine işlenmişti. İç çekip avuçlarının bayram etmesine izin vererek çarşaf ve örtü takımını alıp odaya geri döndü. Hızlıca her şeyi değiştirdi. Koku o kadar yoğundu ki yere yığdığı şeylerden bile oldukça fazla yayılıyordu. Banyoya girdiğinde oranın da dağınıklığı karşısında göz devirdi. Her kim kalıyorsa hem çok zengindi hem de dağınığın önde gideniydi. Evinde de böyle olup olmadığını düşündü. Sonra bu düşünce saçma geldi çünkü büyük ihtimalle en az üç beş tane hizmetçisi vardı ve yerden çorabını bile kaldırmaya tenezzül etmezdi.
Göz devirip işlerine devam etti. Sonunda işi bittiğinde tüm kirlileri arabaya doldurdu ve odadan çıkardı. Geldiği asansörün yanına görütüp bıraktığında yemek arabasını da almaya gitti. Aynı işlemi gerçekleştirip son kez odayı kontrol etti. Eksik ya da yanlış bir şey olmadığına kanaat getirdiğinde çıkmak için kapıya yürüdü ama bir anda açılmasıyla küçük bir çığlık atmaktan kendini alamadı.
Karşısındaki adam sallanıp duruyor, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor ama kör kütük sarhoş olduğu için anlaşılmıyordu. Bir an kafasını kaldıran adam ile Miray nefesini tuttu. Çok hoş bir adam olduğunu inkar edemezdi. Dağılmış ama bu haliyle bile güzel siyah saçlar, nakalarını az da olsa gizleyen kirli sakallar, yüzüne ve bir erkeğe göre oldukça düzgün burun, büyük ihtimalle çok içtiği için kızarmaya yüz tutmuş dolgun dudaklar ve laciverte dönük gözler. Sadece birkaç saniyesini almıştı ama adamın dikkat çekici tüm özelliği irislerine kazınmıştı. Hemen ardından odada olduğunu fark ettiğinde aceleci bir tavırla “Şey, ben otel çalışanıyım. Bu gece odanızı toplama görevi bana verildi. Hemen çıkıyorum size iyi geceler efendim.” diyerek gitmek istediğinde adamın gözlerini kısıp yüzünü ekşitti. Sırtını duvara yaslarken bir anda kayarak yere oturdu ve bir anda kusmaya başladı.
Miray gözlerini kapatıp az önce gördüğü manzaranın gerçek olmamasını diledi. Kirpiklerini araladığındaysa yüzünü buruşturdu. Maalesef ki gerçekti. Adam öne eğilmiş öğürüyor, sendeleyip kusmuğun üzerine düşme tehlikesi atlatıyordu. Kendi kendini telkin eden Miray birkaç adımda adamın yanına geldi. Eğilip kolundan tutarken “Yardım edeyim efendim” diyerek kaldırmaya çalıştı. Kendi bir altmış boyunda elli kilo bir kızdı. Gücü neredeyse bir doksanbeşlik adama yetmese de biraz da olsa bilinçli olması işine yaramıştı.
Adam kızdan destek olarak kalkmaya çalıştığında az daha aşağıya çektiği kızı yerdeki pisliğin üzerine düşürüyordu. Dilinden homurtu ve yarım yamalak dökülen arapça birkaç sözcük ile Miray kaşlarını çattı. Nefes nefese kızgınca “Hayır, ne halt etmeye bu kadar içiyorsunuz ki? Anladım rahatlık batıyor da amaç ne? Ağzınızla içmeyin ama kıçınızla içmiş gibi ortalığı batırın.” diyor ayaklarının üzerine dikilmiş adamın sallanan bedenine destek olmaya çalışıyordu.
Adam önce homurdanan ve onu azarlayan kıza baktı. Gözleri kaymış neredeyse kapanıyordu. Oturma odasından yatak odasına oradan da banyoya ilerledir. Miray sinirden deli olsa da adama yardım etmeye çalıştı. Üzerini çıkarmasını sağlarken teni açığa çıkmış genç kızın seslice yutkunmasına neden olmuştu. Titrek bir soluk alan Miray odadan sağ salim çıkmayı umuyordu. Ya da çıkmayıp adamın göğsünde ve omuzlarında kendini belli eden dövmelerimi izleseydi.