6. BÖLÜM
Cansu arkadaşını odada bırakıp aşağıya indiğinde Şule gitmemiş onu bekliyordu. Neler olduğu konusunda deli gibi merak ediyor, havadisleri Cansu’dan dinlemek için yanıp tutuşuyordu. Miray'ın bir şekilde başının sıkıntıya girmesini asla istemiyordu. Aile durumlarını biliyordu. Çoğu kez onu kendi ile yaşamaya davet etmek istese de abisi ve yengesi engeline takılıyordu. O da sığıntı gibi onların yanında kalmıştı.
Personel odasına giren Cansu ile ayaklanıp “Neler oldu? Miray nerede?” dediğinde kendini taburelerden birine atan genç kız “Sorma neler oldu neler?” diyerek soluğunu bıraktı. Şule gözleri büyürken yanına oturup anlatması için kedi bakışları atmaya başladı.
Cansu onun bu haline gülerken “Minnoş kediler gibisin sarı, şöyle bakmayı kes anlatacağım.” diyor üniformasının yakasındaki birkaç düğmeyi açarak rahatlamaya çalışıyordu. On dakika boyunca soluk almayı unutarak olan biteni anlattı. Şule, gözlerini arkadaşına dikmişti ama boş bakıyordu. Genç kız arkadaşının error verdiğini görünce elini alnına vurdu.
“Ah salak kafam, ne diye birden anlatırsın ki gitti beyin geçmiş olsun.”
Hem kendi kendine homurdandı hem de bir bebek gibi arkadaşının yanağını okşayıp usul usul seslendi. Beşinci seslenmesinde sanki transa girmiş gibi kendine gelen Şule kalkıp tek kelime etmeden su sebiline gitti ve soğuk yerinden bir bardak su doldurdu. Dudaklarının kenarlarından taşırarak o suyu içtikten sonra büyükçe birkaç soluk alıp geri Cansu’ya döndü ve cırlamaya başladı. Az biraz bozuk ağzı iyice ayarını kaçırmıştı.
“Vay amına koyim neler oluyor ama ben şimdi öğreniyorum. O sikim sokum aile ne boka yarıyordu ki zaten. Kızın iliğini kemiğini tüketmişlerdi. Piç Gökmen bir de vurmuş he, eli götüne kaçasıca. Ya anası olacak oksijen israfına ne demeli? Şuradan çıkınca şeytan diyor git evlerine ebelerinin amlarına kadar kovala dağıt ortalığı görsünler öyle iske böyle göt diye.”
Daha devam edecekti ama gözleri büyüyen Cansu “Şule, sarı şekerim. Atarlı kaplumbağam. Ay minnoş kedim. Kızım az sakin ol içinden küfürbaz haydo çıktı yetmedi koltuğunu sana devretti. Bu ne lan az bir frenin olsun. Kaptırdın kendini gidiyorsun yokuştan aşağıya.” derken nasıl da saydırdığını fark eden kız arkadaşının yanına otururken “Ne bileyim ya öyle duyunca içimdeki kamyoncu tırcı ve bilimum ağzı bozuk tayfa uyandı.” dedi.
Dakikalar sonra saydırma sırası Miray’a gelmişti.
“Yahu bu kız aklını mı kaçırmış? Ne demek delilik edip elin adamı ile sevişmek. Hem de seviştiği kişi otelin sahibi. Allah’ım akıl dağıtırken şemsiye mi tutuyordu? Mart ayı geldi de kızıştı falan mı? Şimdi ne olacak? Ya adam bunun hafif kadın olduğunu düşünürse? Ay tövbe yeminle arap emiri felan dinlemem oyarım o Kerem denen dümbüğü.”
Cansu gözleri kocaman “Şule, bak dur diyorum sen son gaz devam ediyorsun. Konuları nasıl da sırayla saydırma moduna çeviriyorsun aklım almıyor. Tamam Miray bir delilik yaptı. Lakin artık geri dönüşü var mı? Yok. Sövüp saymak işe yarıyor mu? Ona da yok. Eee. Şimdi sarı şekerim bizim kızıl kurabiyeye yardım etmemiz en azından yanında olmamız lazım. Bakalım ilerleyen günler bize ne getirecek.” diyerek arkadaşını sakinleştirmeye çalıştı.
Şule şöyle bir omuzlarını oynatıp gevşemeye çalıştı. Sonra dönüp “Yanlız sövüp saymak işe yaradı. Sanki azıcık sakinleşir gibi oldum. En azından enerjimi attım. Yengeçle Abuzittine bulaşmam bu gece.” dediğinde ikisi de durup kahkaha attı.
“Sana hala kötü davranıyorlar değil mi?”
“Aman siktir et. Takmıyorum. Konuşup konuşup karşılık alamayınca kuduruyorlar. Takıyorum kulaklığı kilitliyorum kapıyı istedikleri kadar böğüsünler. Yengeç abimi dolduruyor üzerime salıyor ben altta kalmıyorum çocuklar desen arada mundar. Allah sonumuzu hatır etsin.”
Cansu arkadaşına sarıldı. Şule geç de olsa otelden çıkarken Cansu işinin başına döndü. Miray ise ona getirilen yemeği yedi, bir süre odadaki televizyondan kanalları dolaştı. Ardından yatağa girip telefonundan otelin internetine bağlanıp sosyal medya da gezdi. Oda o kadar geniş ve rahattı ki her nefes alışında yeni kokusu genzine doluyordu. Yatak yumuşak, camdan koca boğaz manzarası ayakları altındaydı.
Kerem'i stalkladıktan sonra esnemeye başladı. Gündüz uyumuştu elbette ama yaşadıkları az uz şeyler olmadığı için dinlenmek adına başını kuş tüyü yastığa koydu ve gözlerini kapadı. Değişik, ateşli ve tutku dolu rüyalara adım atarken odanın ısısının yükseldiğini bedeni hissediyor üzerindeki örtüyü atıyordu.
Kerem, saat iki civarından giyinme odasına girdi ve takım elbiselerinin asılı olduğu paneli aşağıya çekti. Açılan boşluktan geçerek istediği yere vardığında ışıkların kapalı olması sessizlik ve durgunluk tam da ortamına düştüğünü kanıtlıyordu. Oturma odasını geçip aralık yatak odası kapısından girdiğinde içeri sızan ay ışığı altında yatakta sere serpe yatan kızla karşı karşıya kaldı. Yüz üstü yatmıştı ve bacaklarını değişik açılarla açmıştı. Kucakladığı yastık yüzünden dudakları büzüşmüş kızıl bukleleri beyaz yastığın üzerine yanan ateşten kopan alev parçaları gibi yayılmıştı.
Ses çıkarmamaya özen göstererek camın önüne geçtiğinde karşılıklı berjellerden birini ona çevirdi ve oturdu. Bacak bacak üzerine atıp geri yaslandığında kasıklarında küçük sızılar hissediyordu. Kırmızılar içinde beyaz teni öyle seksi görünüyordu ki yutkundu. Sağ dirseğini kolçağa yaslamış işaret parmağı alt dudağının üzerinde ileri geri gidip geliyordu.
Nefes aldıkça şişen dudaklar, iri olduğu için yana hafifçe taşan göğüs, ay ışığında kristal gibi parlayan beyaz ten ve avuçlarından taşacak kadar dolgun kalçalar. Giydiği kırmızı şortlu gecelik takımı genç adam için oldukça tehlikeli ve zorlayıcıydı. Gözleri dakikalarca beyaz çarşaflar içinde yatan kızıl tanrıçayı izledi. Aslında aman aman bir güzellik değildi ondan ki ama içinde sakladığı gizli tutku, ruhundaki o şeytani ateş ve dokunuşlarının verdiği iyi his tamamen radarına girmesine yetmişti. Seviştiği diğer kadınlarda aradığı ruh buydu.
Dudağının ucu havalandı. Aklına sabah karşılaştıklarında neler olacağı geldi. Hala iş teklifini kabul edip sözleşmeyi imzalamış değildi ama bunu yapması için en etkili konuşma yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyecekti.
Sabahın ilk ışıklarına kadar genç kızı izledi. Ara ara sağa sola dönüşünü, üzerinden sıyırdığı çarşafı bacaklarının arasına kıstırıp yüzünde beliren hafif tebessümü, nefes aldıkça inip kalkan göğüsleri ve iç çamaşırsız olduğu için geceliğin kumaşından dışarı çıkan kabarmış göğüs uçlarını. Dişlerini sıktı. Bacaklarını sağa ve sola biraz açıp rahatça yayıldığında kendi eşofmanından belli olan erkekliğin görüntüsü başını yeri yaslayıp gözlerini kapamasına neden oldu. Sabır, onluk değildi pek ama bu küçük kızıl tanrıça ona hem sabrı hem de sevişirken dünyadan tamamen kopmayı öğretecekti.
Kerem kendi odasına geçtiğinde hemen duşa girip sıcağa yakın bir suyun altına girdi. Tüm bedenini yıkarken direk gibi kalan erkekliği ona hemen önünde göz kırpıyordu. Bir elinde bir de inmemek için çaba sarf eden aletine bakınca dişlerini birbirine bastırarak kendini sıvazlamaya başladı. En kısa zamanda hak ettiği mabede gömüleceğini düşünerek içinde tuttuğu her şeyi patlayarak yere akıttı. Duştan çıkıp üzerini değiştirdiğinde telefonla Macit’i aradı.
“Odama gel.”
“Hemen efendim.”
Oturma alanına geçip açık olan bilgisayarından odadaki küçük yazıcıya bağlandı. Sözleşme ve yapılacaklar listesini yazdırırken çalan telefonu cevapladı. Haşmet oldukça enerjik bir ses tonuyla “Günaydın dostum. Nasılsın? Planlar ne alemde?” derken tekli berjere oturdu ve yazıcıdan kağıtların çıkmasını bekledi.
“Günaydın Haşmet. Gayet iyiyim. Planlar da tıkırında işliyor. Sen nasılsın?”
“Ben süperim. Akşam bir hatunla tanıştım resmen yunan tanrıçası gibi. Devamını duymak istemeyeceğini düşünüyorum.”
Kerem gülerken “Piç herif sus” diye homurdandı. Bu arada çıkmış kağıtları alıp göz gezdirdi.
“Ne var lan? Böyle böyle tecrübe ediniyoruz işte. He aklıma gelmişken Kahvaltı yapmadıysan hadi gel boğazda çok güzel bir yer keşfettim oraya gideriz. Sonra da şu ortaklık işlerine koyulalım. Şirket binası da seçilecek daha.”
Gözlerini kısan Kerem düşünürken kapı tıklandı ve açıldı. Macit elinde kart ile içeri girdiğinde patronunun telefonu kapamasını bekledi. Genç adam “Olur. Bana uyar. Bir saat sonra çıkarım konum atarsın sen” deyip tamam diyen arkadaşına veda edip kapatırken adamına döndü.
“Macit, yan odada Miray Hanım var biliyorsun. Onun buraya gelmesini sağla.”
“Emin misiniz efendim? Ben hala saraydan birilerinin gelmesinden yanayım.”
“Macit, kararlarımı sorgulamandan rahatsız olmaya başladım bilesin. Senin gibi sadık ve güvenilir bir adamımı kaybetmek istemem. Ayrıca saraya benimle ilgili haber uçmayacağının da garantisi sensin. Aksini öğrenirsem sorun çıkar.”
Soluğunu bırakan adam “Sorun çıkmayacak efendim. Ben hemen Miray Hanım’a haber vermeye gidiyorum.” deyip odadan çıktı. Bu süre zarfında kalkıp yatak odasına geçen adam giyinme bölümünden özel üretim takım elbiselerinden birini giydi. Beyaz gömleğin koluna kol düğmelerini takarken çalan kapı sonrası içeri giren adım sesleriyle aynada kendiyle göz göze geldi. Dudaklarında oluşan sinsi gülümseme kendini belli ederken omuzlarını şöyle bir hareket ettirip öz güvenli patron havasına büründü.
Oturma odasına geçtiğinde direkt karşıya bakan Macit ve yüzü kızarmış Miray onu bekliyordu. Anlık duraksama yaşasa da bu sadece saniyeler içinde kaybolmuştu. Gözlerini kısarak koltuğa oturduğunda adamının yüzünün şekilden şekle girdiğini fark edince tek kaşını kaldırdı. Miray, başını önüne eğmiş sadece ayak ucuna bakıyor yanındaki iri adamın gölgesinde yerin dibine girmek istiyordu. Az önce yaşananları düşününce magmaya kadar da inebilirdi. Çünkü yaklaşık yarım saat kadar önce kapısı alacaklı gibi çalınırken yattığı yerden sıçramış daha tek gözünü zor açabilmişken koşarak açmaya gitmişti. Elbette uyurken götü başı dağıttığı içinde kapıyı açar açmaz onunla karşılaşmış gözleri tamamen açıldığında ise donup kalmıştı. Adamın verdiği tepki önce şöyle bir süzüp kaşlarını kaldırmak ve hemen başını eğmek olmuştu.
“Kerem Bey sizi bekliyor.” dediğinde ise kahkaha atmak istiyormuş da bunu yapamıyormuş gibi boğuk bir ses tonu kullanmıştı. Kapıyı sertçe kaparken adamın burnuna vurup vurmadığını düşünmeyi akıl dahi edememişti. Hızlıca elini yüzünü yıkamış dolaptan iç çamaşırı ve elbiselerden birini –ki hepsi aynıydı- çıkarmıştı. Ayakkabılar yürümesi konusunda ona muhalefet olsa da saçlarını şöyle bir toplayıp telefonunu eline alarak adamı takip etmiş daha önceden bildiği odaya resmen hatim indirerek girmişti.
Teninin sıcaklığını hatırladığı adamın karşısında dururken büyük bir karar aşamasında olduğunu biliyordu. Geçmişine bu sabahtan başlayarak sünger çekecek yeniden doğacaktı. Hatta oldukça ileri gidip soy isim bile değiştirebilirdi.
Düşüncelerini bölen “Dün biraz rahatsızlanmıştınız? Geçmiş olsun şimdi nasıl hissediyorsunuz?” diyen adamın sesiyken ani refleksle başını kaldırdı. Adam gayet ciddi ve otoriterdi. Üstelik koltuğun koçağına dayadığı dirseğine doğru eğilmiş işaret parmağı alt dudağını resmen okşuyor gibiydi. Sertçe yutkundu. Oda o kadar sıcak olmuştu ki sırtından süzülen ter damlasının iç çamaşırında yok olduğunu hissedebiliyordu. Kekelememeyi umarak “Teşekkür ederim, daha iyiyim.” cevabını verdi.
“Güzel, bunu duyduğuma sevindim. En azından iş konusunda konuşup bir sonuca varabiliriz. Kemal Bey size dün konudan bahsetmiş. Bununla ilgili son karar sizin.”
“Ben, yani şey, evet dün rahatsızlanmadan hemen önce müdür bey durumu anlattı.”
“O zaman kabul ediyorsunuz. Çünkü iş oldukça iyi. Esnek çalışma saatleri. Dolgun bir maaş ve bu otelin kral dairesinde yaşama olanağı. Ayrıca yeni bir iş alanına gireceğim için ben yokken evrak işleri ve mail cevaplamaları konusunda da yardımcı olacaksınız. Elbette sadece oda ile ilgilenme dışında bunun için de ayrıca ücret alacaksınız.”
Gözleri büyüyen Miray “Ama ben lise mezunuyum yani sizin istediklerinizi yapamayabilirim.” dediğinde okuyamamanın verdiği o acı his göğüs oluğuna gelip oturmuştu. Kaşları çatılan adam ise masadan birkaç kağıdı alıp incelerken “Miray Hanım, işleri diploma yapmayacak. Sadece yabancı dilinizi geliştirmeniz yeterli olacak. Bunun için gerekli durumları ben halledeceğim. Siz sadece kabul edip etmediğinizi söyleyeceksiniz ve sözleşmeyi imzalayacaksınız.” dedi.
Miray “Sözleşme?” derken tedirgin olmuştu.
“Şöyle ki, bildiğiniz üzere her ne kadar geride bırakmak istesem de arap emirlerinden biriyim ve hayatımda gizlilik oldukça ön planda. İş ya da işten ayrılma sonrası herhangi bir bilgiyi sosyal medya vs gibi ortamlarda paylaşmamanız için. Kısacası gizlilik sözleşmesi.”
Kaşları kalkan genç kız adama hak vermeden edemedi. Burada bir süre çalışıp ayrıldıktan sonra öğrendiklerini herkese anlatabilir paylaşabilirdi. Elbette o yapmazdı ama başkaları yapabilirdi. Bu nedenle sorun çıkarmadan ve diğer konunun imasının dahi olmamasından rahat ederek “Ben işi kabul ediyorum.” dedi ve adamın gözlerinin içine baktı. Oradaki ince ışığı gördüğüne yemin edebilirdi ama kanıtlayamazdı.
Kerem dudağının ucu hafif yukarı kalkarken “Güzel, o zaman lütfen sözleşmeyi iyice okuyun ve imzalayın. Sonrasında istediğiniz ücret konusunda bir miktar belirtirseniz maaş hesabınız açılacak ve aylık ödemeler başlayacak. Sonrasında yapılacaklar listesi sayesinde belli bir düzende ilerleyebileceksiniz.” deyip kağıdı kıza uzattı. Sonra hemen yanındaki koltuğu işaret edip “Oturun lütfen” dedi.
Titreyen elleri ile adamdan kağıdı alıp koltuğun ucuna düşecek gibi oturan kız iki adamın da içten içe gülmesine neden olmuştu. Hele Macit kızın kızarmasını ona bakmamasını ve tepkilerini özenle inceliyor keyif aldığı masumlukla gülmek istiyordu. Kerem ise kızla ilgilenmiyor gibi görünse de ayağındaki topuklu ayakkabıdan öylesine topuz yaptığı saça kadar incelemişti. Onu istiyordu. Ve alacaktı.
Miray ise sözleşmeyi okudu. Maddeler açık ve netti. Aykırı bir durum görmediğinde hemen aralarında olan sehpanın üzerinden kalemi aldı ve imzaladı. Başını kaldırdığında laciverti andıran gözlerin sözleşme ve kendi arasında gittiğini fark etti. Gözleri çakıştığında ise zaman kısa süreliğine durdu.
“Seni hatırlıyorum küçük tanrıça.”
“Biliyorum ve bu beni çok korkutuyor.”
Bazen bakışlar öyle bir konuşurdu ki onlarca paragraf yazılsa o küçük sözsüz anlaşmayı dile getiremezdi. Bakışlarını çeken ilk Kerem oldu ve sözleşmeyi alıp baktı. Ücret konusunda yazan miktarı görünce şaşırmadan edemedi.
“Miray Hanım bu rakam doğru mu?”
Genç kız acaba fazla mı yazdım diye düşünürken telaşla “Çok mu? Hemen düşürebilirim. Ben tam olarak ne kadar olması gerektiğini kestiremedim.” derken küçük bir kahkaha atan adam “Fazla mı? Ben bunun beş katını yazmanızı beklerdim. Sonuçta hakkınız o çünkü ama siz mütevazi davranmışsınız.” diyerek kıza döndü.
“Biz bunu 40 bin yapalım. Hemen sabit maaş hesabınızı bizim sistemimizde güncelleyelim.”
Macit’e dönüp “Miray Hanım adına maaş hesabını dolara çevirin ve kırk bin dolar olarak aylık ödemesini sabitleyin” dediğinde duyduğu rakam ile kendi tükürüğünde boğulurken öksürmeye başladı. Kerem kızın öksürükten kızaran yüzünü görünce kalkıp masadaki sürahiden bardağa su koyup yanına geldi ve içmesini sağladı.
Kendini toparlayan kız ise “Bu çok fazla. Ben tl olarak düşündüğüm için yirmi bin yazmıştım. Dolar nereden çıktı?” dediğinde sesindeki şaşkınlık iki adamın da bakışmasına neden oldu. Kerem Macit’e kızı işaret edip göz kırpıyordu. Macit ise dudak büzüp vay be dercesine hayret ettiğini belli ediyordu.
Macit odadan çıkarken Kerem kıza dönüp “Benim özel çalışanlarım maaşlarını dolar üzerinden alır. İşlerini hak ettikleri için yanımdadırlar ve hak ettiklerini de alırlar. Ayrıca” dedi ve ayağa kalkıp ceketinin önünü iliklemeye başladı. Telefonunu cebine koyarken “Akşam yemeklerinde genelde yalnız olmayı sevmem. Bu nedenle bana eşlik edeceksiniz. Liste hemen masanın üzerinde. Kolay gelsin. Önce kahvaltı yapmayı unutmayın. Ben gerekli talimatı vereceğim.” deyip kıza döndü ve şaşkınlığına piç bir gülüşle karşılık vererek birkaç adım atıp koltuğun önüne geldi. Ellerini kolçaklara koyarak eğilirken Miray nefesini tutmuş, yeşil irisleri kocaman açılmış, taş kesilmiş halde adama bakıyordu.
“Ayrıca, odaya daha önceden hakim olduğunuz için zorlanacağınızı zannetmiyorum.”
Kızın havasızlıktan kendi kendini öldüreceğini anladığında geri çekilip ellerini cebine sokarak yatak odasına geri girdi. Bir dakika kadar sonra çıktığında elinde iki adet kart vardı. Kartları kıza uzattığında hala donuk şekilde yüzüne baktığını fark etti. Başını yana eğerken dudaklarına misafir olan kıvrılmayı saklamadı. Aynı şekilde yeniden eğilip kartları kızın kucağına bırakırken parmaklarının karnına ve kasıklarına değmesini sağladı. Gözleri birbirine kilitliyken uzanıp kulağına doğru sokuldu ve oldukça erotik bir ses tonuyla “Nefes al küçük tanrıça” dedi. Sanki o anı bekliyormuşcasına dudaklarını aralayıp büyük bir soluk alan kız ile biraz geri çekilip yüzüne bir soluk kadar yakın durdu.
Dudakları arasında mesafe o kadar azdı ki birbirinin soluklarını içlerine çekiyorlardı. Miray birkaç saniye daha böyle dursalar yapacaklarından korkarak tam gözlerini kapatacaktı ki geri çekilen Kerem “İlk iş gününüz hayırlı olsun Miray Hanım. Kartlar hem sizin hem de bu odanın kapısını açıyor. Bir sorun ya da sıkıntı olursa listenin sonunda benim ve az önce burada olan adamım Macit’in numarası yazılı. İyi günler.” deyip odadan ayrıldı.
Miray, neyin içine düştüğünü ya da kendini nasıl bir paradoksa hapsettiğini düşünmeden önce yaşadıklarını hazmetmeye çalıştı. Duruşu, hareketleri ve tipiyle günaha davet eden bir adamın yanında işe başlamıştı. Hem de özel çalışanı olarak. Üstüne kırk bin dolar aylık maaşı vardı ve lanet olsun ki bu adamla bir gün önce sevişmişti. Şimdi onun sıcak nefesini duyarak tenini hissederek aynı ortamda kalmak resmen cehennem azabı gibi olacaktı. Peki o bu cehennem de yanmaya hazır mıydı?
Ayağa kalktı. Tökezlese de umursamadan odanın balkonuna çıktı ve temiz havayı içine çekti. Tam da doğum gününde yaşadıkları tanrının hediyesi mi yoksa şeytanın küçük kaçamağı mı emin olamadı. Libidosu eline halay mendili alıp çoktan oyuna dururken altı dudağını ısırdı. Dolgun dudaklar onu bir daha esir alır mıydı emin değildi ama alırsa vereceği cevap sadece karşılık olurdu.
Dudaklarını araladı ve “Küçük tanrıça ha. Of Kerem Abbas of. Sen bana neler yapıyorsun böyle.” dedi. Gerçekten de tipik Türk kızlarından olan Miray bir anda çok başka bir kişiliğe bürünmüştü. Belki de yaşadığı karmaşa hayatının az biraz kaymış olmasından kaynaklıydı.