Üç gündür tanımadığım bir adamla aynı evde yaşıyordum ve bu hiç güzel bir şey değildi. Bu yüzden kurban olarak Nihan'ı yanımda kalması için zorla getirdim. Onun da pek hoşuna gitmedi bu durum. Yabancı bir adamla kaldığı için değil, karanlık bir adamla aynı evde kaldığımız için çok geriliyordu. Nihan'a o adamla aramızda geçen herşeyi anlatmıştım, ama bazı yerleri es geçmiştim. Mesele silahla tehdit edilme olayını anlatmayı atlamıştım bilerek, eğer Nihan'a bu olayı anlatsaydım, hemen polisi arardı. Başka bir zaman olsa beni düşünüyor diye mutlu olurdum, ama karanlık bir adam olduğundan Nihan'a da zarar verebilirdi. Bu yüzden Nihan'a hiçbir şey anlatamıyordum, tabi bir yandan da Nihan yanımda olduğu için mutluydum. Adam yanımda Nihan olduğu için biraz insancıl davranıyordu, kibar denecek kadar değildi de, Nihan' a birşey çaktırmayacak kadar iyi davranıyordu desem daha doğru olurdu. Bugün Nihan'la birlikte çarşıya çıkmaya karar verdik, o adamdan biraz uzak kalsak daha iyi hissedecektim. Çantalarımızı alıp odamdan çıktık. Salonda yine o oturuyordu, önce bize sonra elimizdeki çantalara baktı. Sanki karşımdaki kişi çok önemli biriymiş gibi başımı öne eğdim, bakışlarım yerde olmasına rağmen onun bakışları beni kurşun gibi delip geçiyordu.
"Nereye gidiyorsunuz siz böyle hazırlanmış bir şekilde odama?"
Direk soruyu benim yüzüme bakarak sordu. Ben neden bu hiçbir şeyim olmayan bu adamdan çekiniyordum böyle?
"Nihan' la birlikte çarşıya çıkmaya karar verdik, almam gereken şeyler var. Ayrıca üç gündür dışarı çıkmıyorum, biraz dışarı çıksak temiz hava almış oluruz diye düşündüm."
"Dışarı çıkamazsınız kızlar, haydi şimdi odanıza geri gidin, uğraştırma beni Esin!"
"Neden öyle birşey yapalım?! Biz Nihan' la birlikte çarşıya çıkacağız. Buna karışmaya kimsenin, buna sende dahil karışmaya hakkın yok. Farkında mısın bilmiyorum ama bu göz kulak olma işini epey bir abarttın."
"Bunu istersen odamda konuşup öyle karar verelim," diyerek yerinden kalktı ve sert bir şekilde beni kolumdan tutup odasına doğru sürükledi.
"Bırak ya kolumu, sen ne yaptığını sanıyorsun? Senin bana karışmaya hakkın yok tamam mı, algıla artık bunu, aklına sok!"
Kolumu bıraktı. Bakışları beni delip geçiyordu. Nihan şok olmuş bir şekilde yanımıza geldi.
"Sana benim verdiğim kararlara saygı duymanı söylemiştim. Arkadaşının yanımdasın diye birşey demiyorum, ama bundan cesaretleneyim deme, yoksa cesaretini öyle bir kırarım ki bir daha kimseye diklenemezsin."
“Sen nesin böyle, mafya mısın yoksa? Bu tavırların ne, neden kıza zarar veriyorsun?”
Nihan korktuğu için sesimi yumuşattım, "Bak lütfen, dışarı çıkmamın nesi yanlış, bana bunu lütfen söyler misin? Ben bir haftadır zaten dışarı çıkmıyorum, normal insanlar gibi gezmek tozmak istemem suç mu, neden sen herşeye sürekli müdahale ediyorsun? Annem seni başıma bekçilik yapasın diye mi gönderdi? Yalnız kalmamı istemiyor, bunu biliyorum. Âmâ senin sürekli hayatıma karışmandan nefret ediyorum. Lütfen artık bana karışmayı bırak, lütfen diyorum."
"Ben sana dışarı çıkma dedim, bunun üstüne bir yorum daha yapma, çünkü hiçbir şey değişmeyecek. Eğer çıkmak istiyorsan bir hafta daha bekleyeceksin, ben buradan gittikten sonra zaten bir daha asla seninle karşılaşmayacağız, o zamana kadar uslu uslu duracaksın. Annen gelene kadar herşeyden ben sorumluyum. Sen bir dışarı çıksan bir daha bulabilene aşk olsun, hemen ardından bir yerlere saklanırsın."
"Ne kaçmasından bahsediyorsun sen ya, ben neden senin yüzünden kendi evimden kaçayım? Ben kimse için kendi evimi terk edemem, seni bu fikre ne sürükledi bilmiyorum ama benim öyle bir niyetim yok."
"Ben yine de işimi garantiye alayım. Ne olur ne olmaz? Bir kadının sözüne güvenecek kadar saf değilim."
Bunu diyince istemsizce ona doğru bir adım attım, gözlerimi gözlerine diktim. "Bu biraz kırıcı olmadı mı, Sana ne yaptım ben? Eğer biri canını yaktıysa bunun suçunu benim üstüme yüklemen seni sadece aciz yapar. Benim hatamı söylersen ben kendimi gerçekten hatalıysam zaten düzeltirim, ama benim suçum yok bu meselede. Bu tamamen senin kimseye güvenmemenden oluşuyor."
"Önce ben şuna bir açıklık getireyim. Kimse, hele de bir kız benim canımı asla yakamaz. Bu saçma düşünceler aklına nereden geliyor bilmiyorum, doğrusu pekte bilmek istemiyorum. Ben asla kimseye güvenmem. Buna daha üç gün önce tanıdığım kişilerde dahil. Ben birine güvenmenin acizlik olduğunu biliyorum ve bu düşünce sayesinde kendimi çok geliştirdim. Bu yüzden artık konuşmayı kesersen iyi olur."
Nihan koluma dokundu, ona bakınca gözlerini yumdu. Sanırım o da benim gibi yenilgiyi kabul etmişti. Ama takıldığım şey aslında şu an dışarıya çıkamamak değildi. Bana güvenmemesi canımı sıkmıştı, neden onun yüzünden kendi evimden gideyim? Gerçi ben olsam tanımadığım birine bende güvenmezdim. O zaman bana güvenmemesine neden bu kadar kızmıştım? Artık konuşmanın anlamı yoktu, ben ne dersem diyeyim yine de beni göndermeyecekti. O yüzden susmam daha mantıklıydı.
"Tamam sen haklısın. Hiçbir yere gitmiyorum, zaten yakında sen defolup gidince özgürlüğümü tekrar ele alacağım. Şimdilik dediğini yapacağım, ama inşallah annem erken gelir de senden en hızlı şekilde kurtulurum," diyerek Nihan'ı da kolundan tutup odama gittim. Nihan odaya girer girmez patladı.
"Esin, o adam hiç tekin birine benzemiyor. Hemen polisi arayalım lütfen. Biz bir yere giderken o adamdan mı izin alacağız, kendi kararlarımızı verebilecek yaşa zaten geldik. O adama ne oluyor? Esin bu konuda beni dinle bak, ya sana zarar verirse?! Az önce gördük işte, sinirlenince gözü birşey görmüyor. Sen niye birşey demiyorsun, konuşsana Esin!"
"Fırsat vermedin ki Nihan. Bana birşey yapamaz, o konuda korkmana gerek yok. Ama annem gelene kadar dışarı çıkamayacağız, bu konuda ondan izin alacakmışız, ama alsak dahi o bize izin vermeyecek. Zaten dört güne kalmaz annem geliyor, annem geldiği zaman ayrı eve geçeceğim, artık bu şart oldu bana. O zamana kadar sabretmemiz lazım. Nolur sık dişini, benim için."
"Biz bu adam izin vermediği için dışarı da mı çıkamayacağız? Esin biz ne ara başkasından, hiç tanımadığımız bir adamdan izin alacak kadar düştük? Hayır Esin, ne sen ne ben bu adamdan izin vermesini bekleyeceğiz. Birşeyler yapıp bu adamdan kurtulmamız lazım."
Yatağa oturup gözlerimi yumdum, kızı ne hallere sürükledim ben böyle?
"Nihan, benim yüzümden bu hallere düştün, çok özür dilerim, affet beni. Eğer istersen sen gidebilirsin, senin bu kadar kötü hissedeceğini düşünmedim. Söylediğim gibi, istersen gidebilirsin, alınmam biliyorsun."
"Hayır canım, seni burada, bu adamla tek bırakacak değilim. Hem benim daha iyi bir fikrim var."
Gözlerimi açıp Nihan'a baktım, yüzünde kendinden emin bir gülümseme vardı. Merakla sordum. "Peki, söyle bakalım. Neymiş bu daha iyi fikrin?"
"Bu gece o adam uyduktan sonra seninle evden kaçacağız."
Nihan'ın söyledikleri karşısında ne diyeceğimi bilemedim, ben böyle birşeye cesaret edebilir miydim? Bunun sonu ne olurdu? Asıl soru, ben evden kaçsam o adam beni bulur muydu? Sırf inat olsun diye beni arayıp bulabilirdi, ve bulduğunda ne yapardı hiç bilmiyordum. Bu adamdan herşeyi beklerdim, belli oluyordu ki adam tekin değildi ve aklına koyduğu herşeyi gözünü kırpmadan yapabilirdi. Nihan meraklı gözlerle cevabımı bekliyordu, ama ben ne yapacağımı bilmiyordum. Belki Nihan'ın dedikleri doğruydu, bu adam bizim yerimize kararlar veremezdi, böyle bir hakkı yoktu. Ama daha bugün ona kendi evimden onun yüzünden kaçmayacağımı söylemiştim. Off, ne yapacağımı hiç bilmiyordum. O adamın sürekli bize emir vermesine sinirim bozuluyordu. Ben sözümü her zaman tutardım, ama bu adam böyle kaba davranmaya devam ederse -ki kesinlikle buna devam edecekti - ben neden sözümü tutmaya gerek duyayım ki? Evet, Nihan kesinlikle haklıydı. Bu gece onunla beraber evden kaçıp annem gelene kadar bir otelde kalacaktım.
"Doğru söylüyorsun. Bu gece evden kaçalım seninle beraber, bu riski göze almaya değer. Eğer ona dört gün yakalanmazsam gerisi sorun olmaz, ama eğer beni bulursa ne olur bilmiyorum. Adam tekin değil ve her an herşeyi yapabilir, o yüzden dikkatli olmamız gerek."
Nihan fikrini kabul etmeme çok şaşırmıştı, normalde her zaman kendi bildiğimi yapardım. Nihan şu anda da aynı şeyi yapacağımı düşünmüştü. Onun fikrini kabul edince ne diyeceğini bilemedi.
"Dediklerin doğru da, şu an çok şaşkınım. Esin, sen ilk defa benim kararımı haklı buluyorsun. Beni sen hiç dinlemezdin, kafanın dikine giderdin. Ne oldu sana hemen kabul ettin?"
"Senin dediğini de kabul etsek suç, etmesek yine suç. Söylediklerinde haklısın. Planın güzel diye kabul ettim. Zaten ben bu adamla kalmaya devam edersem aklımı kaçırırım. Bu gece seninle beraber evden kaçalım. Âmâ bunu nasıl başaracağız?" Diye soru soran gözlerle baktım.
"Bugün o uyuduktan sonra seninle birlikte evden kaçacağız işte, plan bu."
"Sana inanmıyorum Nihan. Plan plan dediğin bu muydu? Böyle bir planı çocuklar oyunlarında oynuyor, bilmiyorsun herhalde. Evin etrafında beş tane koruma gibi kişiler var. Hadi diyelim bu adamı atlattık, peki korumaları nasıl atlatacağız?”
"Evin etrafında koruma olduğunu neden ben yeni duyuyorum, bundan benim neden haberim olmuyor? Esin bu adam tekin biri olsaydı bu kadar korumaya neden ihtiyacı olurdu?"
"Bilmiyorum Nihan, gerçekten hiçbir şey bilmiyorum. Bilsem anlatırdım, belli zaten birşeyler karıştırdığı. Ama ne olduğunu bilmiyorum, aslında bilmek istemiyorum. Tek istediğim hayatımdan defolup gitmesi."
"Esin, dediğim gibi, bak bu adam hiç tekin biri değil. Bu yüzden bu gece her ne pahasına olursa olsun bu evden kaçacağız. Tamam mı Esin? Bak lütfen sonradan cayma!"
"Tamam Nihan, anladım. Merak etme, bugün bu evden kaçacağız. Bu adamdan zaten herşey beklenir. Sağı solu belli değil. "
“Gel otur yatağa da bir plan kuralım” diyip yatağa oturduk ve konuşmaya başladık...
Gece
Saat şu an gece ikiyi gösteriyordu, herşeyi hazırlamıştık. Önce ben gidip uyuyor mu diye kontrol edecektim. Eğer uyuyorsa hemen evden sessiz bir şekilde çıkacaktık. Sonra çantamızdaki şallarla başımızı kapatıp apartmandan çıkacaktık. Böylece korumaları atlatacaktık. Bunu içimde defalarca tekrar ederek odamın kapısını dikkatli bir şekilde açtım. Salona doğru ilerledim, duvarın orada durdum. Küçük adımlarla koltuğa doğru gittim. Karanlık olduğundan hiçbir şey görmüyordum. Başımı koltuğa doğru eğdim. Sanırım uyuyordu, tekrar geri geldiğim gibi giderek Nihan'a haber verecektim ki kolumdan tutup beni koltuğa doğru çekti. Üstüne düştüm. Hemen yanındaki sehpanın üstünde duran lambayı açtı. Yüzüme soru soran bir ifadeyle bakıyordu. Şok içindeydim.
"Ne yapıyorsun sen böyle başımda?"
Eyvah! Ben ne yapacaktım şimdi? Uyuduğunu sanmıştım. Gözleri benim üzerimdeydi, ben cevap vermeyince biraz doğrularak kolumu sıktı.
"Sana soruyorum, başımda durmuş napıyorsun, gece gece evde ne için geziyorsun? Ne işler karıştırıyorsun o ufak aklınla sen?"
"Bırak kolumu, canım yanıyor. Ben, ben mutfağa gidip su alacaktım sadece. Bırak kolumu."
Cevap olarak kolumu daha fazla sıktı, Nihan hangi cehennemdeydi? Sesleri duymaması mümkün değildi, yoksa bugün esip gürleyen kişi bu adamdan korkmaya mı başlamıştı? Kolumu çekmeye çalıştım, ama bu güç karşısında kolumu ondan kurtaramıyordum.
"Bir su içmeye pantolonla mı gidiyorsun sen? Bende bunu yedim. Sen kime ne anlatıyorsun kızım, karşıdan bakınca safa mı benziyorum? Şimdi ne olduğunu anlat hemen."
"Tamam anlatacağım. Anlatacağım ama artık bırak kolumu lütfen, kangren olmama az kaldı."
Önce yüzüme baktı. Vicdana gelmiş olacak ki kolumu yavaş bir şekilde bıraktı. Önce kolumu iyice ovdum. Kolum kıpkırmızı olmuştu.
"Ee, artık anlatsana. Saatlerce seni bekleyemem ben."
Hemen bir yalan uydurmam lazımdı. Eğer gerçekleri anlatırsam Nihan'ı evden atıp beni de bir odaya kilitlerdi. Tabi ki gerçeği anlatmayacaktım.
"Ben gerçektende su içmeye geldim. Az önce w******p' tan arkadaşımla görüntülü konuşuyorduk, bu yüzden pantolon giydim. Arkadaşımla üç yıldır görüşmüyoruz. Uzun zamandır görüşmediğim arkadaşımla pijamayla mı çıkayım? Nedeni bu."
"Peki, diyelim ki bu saçma bahanene inandım. Neden o zaman başımda duruyordun, buna nasıl bir yalan uydurdun?"
"Yalan söylemiyorum ben, çünkü ilk ışığı açacaktım. Sonra sehpanın yanına geldim. Âmâ seni uyandırmak istemediğimden geri dönmeye karar verdim. O sırada zaten sen uyandın."
"Bu söylediklerine inanayım mı gerçekten? Bana pek inandırıcı gelmedi hâlâ. Sanki beni kandırmaya çalışıyorsun gibi hissediyorum, belki de kaçmaya çalışıyordun."
"Kaçmaya falan çalışmıyordum. Ben sana herşeyi olduğu gibi anlattım. İnanıp inanmamak sana kalmış artık."
Gözleri pek inanmamış gibi duruyordu. Âmâ konuyu uzatmadı.
"Tamam. O zaman mutfağa gidip suyunu al. Hem artık üstümden kalkarsan iyi olur."
Tam on dakikadır adamın üstünde oturuyordum, ama ses çıkartmıyordu. Bir anda utanç bastı, yüzüm kızarmış olmalıydı, çünkü yanıyordum.
Üstünden kalktım ve hemen hızlı adımlarla mutfağa girdim. Salondan seslendi.
"Bayağı ağırmışsın sende, bacaklarım zonkluyor resmen."
Ne terbiyesiz bir adam bu. Ben kilolu biri değildim. Âmâ o sanki bir tosundan bahseder gibi konuşuyordu. Asıl şaştığım konu ise, bu adamın o kadar esip gürlemesine rağmen- pek komik olmasa da- şaka yapmaya çalışmasıydı. Ama güzel bir şaka değildi.
"Ben kilolu değilim, sen benim gibi bir kızı taşıyamıyorsan benden ağır kişileri asla taşıyamazsın. Yazık sana, görünüşüne bakınca insan vücuduna aldanıp güçlü sanar. Ama beni taşıyamadığına göre kasların pek işe yaramıyor demek oluyor bu."
İçerden kahkaha sesi geldi. Kırdığım potu o an farkettim. Ama şaşırdığım birşey daha vardı. Ne yani, bu adam gülmeyi biliyor muydu? İlk defa bu adamın güldüğünü duyuyordum. Yine de kahkaha sesi çok güzeldi. Ne düşünüyorum ben ya? Bu adamla ilgili hiçbirşey beni ilgilendirmiyordu.
"Hâlâ suyunu alamadın mı? Yeter artık, ışığı kapat git odana. Ve giderken kaslarımı izleme!" diye bağırdı içeriden. Laf sokmayı da ihmal etmemişti. Uyuz iki dakika önce gülüyordu, tabi yine bağırdı sonunda. Zaten sürekli karakter değiştiriyordu. Bunu düşünmek yerine mutfağın ışığını kapatıp çıktım. Salona geçince bana baktığını gördüm, sanki dudağında hafif bir tebessüm vardı. Ama böyle birşeyin imkansız olduğunu bildiğim için uykusuzluğuma bağladım bu durumu.
"İyi geceler sana karanlık adam!"
"İyi geceler tuhaf kız!"