B-2

1928 Words
Annemle üç gündür konuşmuyorduk, zaten o günden sonra odadan pek fazla çıkmadım. Henüz bunu atlatabilmiş değildim, toparlanmak için zamana ihtiyacım vardı. Yemeğimi bile odaya taşıyordum annemi görmemek için. Telefonumu da kökten kapatmıştım, bir süre kimseyle konuşmak istemiyordum. Eminim Nihan çok merak etmiştir, açtığım zaman bana çok kızacaktı. Canım çok sıkılıyordu. Odamdan çıkıp mutfağa gittim. Kendime bir tost yapıp odama geçtim ve yemeye başladım. Yedikten sonra tabağı dolabımın üstüne koydum. Sonrasında üç gündür yaptığım gibi kendimi yine yatağa atarak uykuya daldım. Bugün salondan gelen garip bir sesle uyandım, bir şeyler oluyordu, ufak tefek sesler vardı. Annem haftada bir gün mutlaka spor salonuna giderdi, bugün spor salonunda olması lazımdı. Çünkü bu spor günlerini asla kaçırmazdı. O zaman bu sesleri kim çıkartıyordu böyle? Ya eve biri gizlice girdiyse?! Annemle aynı evde yaşadığım halde en az üç gündür görmüyordum, doğrusunu söylemek gerekirse merak bile etmiyordum onu. Ama şimdi bu seslerden tırsmaya başlamıştım. Yatağımdan yavaşça çıktım, ses çıkarmamaya dikkat ediyordum. Odamın kapısını dikkatli bir şekilde açtım. 'Ya tehlikeli biri evimize girmiş ve şu an evimizi kurcalıyorsa?!' diye aklımdan senaryolar kuruyordum. Yanıma silah niyetine bir şey almam gerekiyordu. Eğer annem değil, başka biri çıkarsa başına vuracak bir şey lazımdı. Odama sessizce tekrar girerek çalışma lambamı da aldım, umarım bu lamba işe yarardı. Hemen odamdan geri çıktım. Salona doğru yavaş ve sessiz bir şekilde yürüdüm. Salonda arkası dönük bir adam vardı, adam siyahlar içindeydi. En az bir seksen beş vardı. Bu adamı görünce nedense korkmaya başladım. Yavaşça ona doğru yürümeye başladım, şimdi aramızda sadece bir metre vardı. Elimdeki lambayı tam kafasına vuracaktım ki adam ani bir şekilde dönüp lambayı elimden aldı. Lanet olsun ki bu adam vuracağım hissetmişti, şimdi kolumu sımsıkı kavramıştı ve kurtaramıyordum. "Bırak beni hemen, sen kimsin? Ne hadle bizim evimize girersin, kendini ne sanıyorsun sen? Polis çağırmam istemiyorsan hemen çık git evimden, bağırırım bak git hemen." Korkudan saçmalamaya başlamıştım. Adam sadece yüzüme bakıyordu, hiçbir tepki vermiyordu. Kolumu kurtarmaya çalışıyordum ama nafile, boşa çaba gösteriyordum, adam benden daha güçlüydü. Kolumu o kadar hızlı sıkıyordu ki kangren olacağımı düşündüm. "Sana bırak kolumu dedim. Sen nasıl birisin ya, çık git evimden diyorum. Bağırmamı istemiyorsan hemen defol git." Adam sonunda konuşmaya başlamıştı, ama rahatlamak yerine daha da kötü oldum. Çünkü adam çok konuşması içimi ürpertiyordu. "Sen böyle diyince korkacağımı mı sanıyorsun? O zaman yanılıyorsun ufaklık, ve zaten şu an bağırıyorsun farkındaysan. Şu lanet çeneni hemen kapat." "Ne istiyorsun benden, evime neden gizli gizli geliyorsun?" "Çok fazla konuşuyorsun, sus artık. Sen konuşunca sanki beynimin içinde karınca geziyormuş gibi hissediyorum, kapat o lânet çeneni!" Adam hem konuşuyordu, hem kolumu sıkıyordu. Artık dayanamadım ve bağırmaya başladım. "İmdat, yardım edin imdat! Sesimi duyan kimse yok mu?" Adam hemen ağzımı kapattı, ama ben inatla bağırmaya çalışıyordum. Ama onun ellerinden kurtulamıyordum. Adam belinden tabancasını çıkarıp alnıma dayadı. "Bir kelime daha edersen beynini hiç çekinmeden dağıtırım. Bundan hiç şüphen olmasın, hiçbir güç engel olamaz buna." Artık tepki veremiyordum, bütün bedenime korku yayılmıştı. Hiç kıpırdamadan duruyordum. "İşte böyle akıllı ol. Şimdi ağzını açacağım, sakın bağırayım deme!" O sırada kapı çaldı. "Al işte! Bağırıp milleti başımıza topladın. Şimdi git kapıyı aç ve hiçbir şey belli etmeden kim geldiyse gönder. Tekrar ediyorum, hiçbir şey belli etmeden. Eğer belli olursa kapıdaki kişi ve senin için iyi olmaz. Anladın mı?" Başımı olumlu anlamda salladım. Kolumu bırakınca gergin bir şekilde kapıya doğru gittim. Kapı zili ısrarlı bir şekilde çalıyordu. Adamın şakası yok gibiydi. Kendimi topladım. Adam kapının arkasında durdu. Kapıyı açtım. Karşımda bir alt kattaki Selcan abla duruyordu. "Esinciğim, iyi misin sen? İmdat, imdat diye sesler geliyordu, bende gelip bir kontrol edeyim dedim. Birşey yok değil mi canım?" "Yok selcan abla, yok. Eee, evde fare vardı, bende fare görünce çok korktum. O yüzden bağırdım, kusuruma bakmayın. Bu konuda biraz hassasım da." "Yok canım, ne kusuru. Herkesin korktuğu birşey vardır. Ben hırsız falan var sandım." Yok Selcan abla ne hırsızı? Sadece fare." "Tamam canım tamam. Neyse ben artık eve gideyim. Öğlen misafir gelecek, hazırlık yapayım. Sende gelsene öğlen bize." "Yok, ben gelmeyeyim ablacığım. Bugün bayağı işim var, zaten seninde işin varmış, ben seni tutmayayım. Kolay gelsin." "Tamam canım, görüşürüz o zaman" diyerek merdivenlerden inerken gözümden bir damla yaş aktı. Kapıyı kapattım. Karşımda yine o kötü kalpli adam duruyordu. "Dediğini yaptım, hâlâ benden ne istiyorsun?! Lütfen burdan git, bak söz veriyorum seni polise şikayet etmeyeceğim, yeter ki evimden çık git." "Polis umrumda mı sanıyorsun? Hem burada olmaktan bende çok mutlu değilim, bende burada zorla duruyorum." "Ne demek istiyorsun sen ya, ne zorla durması, dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Seni kim burada zorla tutuyor, lütfen söyle kim burada durmanı istiyor?" Soruma cevap vermek yerine başka şeylerden konuşmaya başladı. "Bu evde kahvaltı hazırlanmıyor mu? Hadi kahvaltıyı hazırla git. İnsan bir evindeki misafire sorar, aç mısın, tok musun diye." "Ne diyorsun ya sen?! Sen bu eve misafir olarak değil yabancı biri olarak geldin. Kendini misafir mi sanıyorsun, hangi misafir eve kimsenin haberi olmadan girer? Ben sana ne soruyorum, sen bana ne anlatıyorsun? Soruma artık cevap ver, seni buraya kim zorla gönderdi? Bunu bana söylemek zorundasın!" "Gerçekten bu kadar öğrenmek istiyor musun? Çünkü bunu öğrendiğin zaman bütün hayatın değişecek." Ne demek istiyordu şimdi bu adam? Bunu öğrenmem lazımdı. "Ne diyorsun sen? Bak, ben gerçekten öğrenmek istiyorum. Ne olursa olsun." "Peki öncelikle şunu söyleyeyim, kimsenin haberi olmadan girmediğimi sanıyorsun, ama aslında öyle değil. Beni buraya zorla gönderen amcam. Yani annenin yeni kocası, yani senin üvey baban, yani annende burada olduğumdan haberdar ufaklık." Şok içinde bağırdım, "Nee?" Şu an hayatımın en kötü gününü yaşıyor olabilirdim, sanki bir kabus görüyördum. Eğer şu an bir kabus görüyörsam bu kabustan uyanmak için herşeyi yapardım, ama biliyordum ki bu kabus değildi, biliyordum ki bu hayatın acı gerçeğiydi ve bu adamda acı gerçeğimin habercisiydi. "Sen ne dediğinin farkında mısın, bak bu şakaysa eğer hiç komik değil, lütfen bunun şaka olduğunu söyle bana," sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Bir umut bunun doğru olmadığını söyler diye düşündüm. "İster kabul et, ister etme bu sana kalmış birşey. Ama benden sana tavsiye, ne kadar erken bunu sindirirsen senin için o kadar iyi olur." Bunu söylerken yüzü kaskatıydı. Nasıl böyle duygusuz olabilirdi bir insan? Başım dönmeye başladı. "Sen, sen hayatımda gördüğüm..." gerisini getiremedim, sözler boğazımda düğümlendi. Hiçbir şey beni bu kadar üzemezdi. Gözümden bir damla yaş süzüldü, yere oturdum. Biliyorum, şu an tanımadığım bir adamın önünde ağlamam hiç hoş değildi. Ama şu an bunu düşünemiyordum bile, şu durumda önemsemem gereken son şey bile değildi. "Ağlamanı bitir ve otur, sakinleşince sana herşeyi anlatacağım. Yeter ki sesini kes." Ne anlatabilirdi, Annemin benden gizli böyle birşeyi yapma nedenini nasıl açıklayabilirdi ki bana? Ayağa kalkıp koltuğa oturdum. "Tamam, sakinim şu an. Merak ediyorum ne anlatacağını, bunun nasıl mantıklı bir açıklaması var, bana anlatır mısın?" Gelip karşıma oturdu. Bir süre sessiz kaldıktan sonra konuşmaya başladı. "Tamam, anlatayım kısaca. Annen ve amcam çok uzun zamandır tanışıyorlar, birbirlerine aşık olmuşlar işte. Bu birliktelikten benimde haberim yoktu o aralar. Ben de birkaç ay önce öğrendim. Aniden evlenme kararı vermişler işte, olay bu. Açıkçası bu olaylar beni ilgilendirmiyor. Bu amcamın ve annenin kararı, ve başka kimseyi ilgilendirmez. Buna sende dahilsin. O yüzden artık ağlamayı bıraksan iyi edersin. Çünkü sen ağlayınca olaylar geri değişmiyor, onlar evlendiler ve mutlular. Anneni gerçekten seviyorsan onun için ağlamak yerine mutlu olursun. Benim burada olma sebebim de bu işte, annen bunu açıklamaktan çekiniyordu ve balayındayken senin yalnız kalmanı istemiyordu ve bu yüzden beni buraya gönderdiler. Başka bir nedeni yok." "Annem benden bunu nasıl saklar? Geç de olsa fark ettim, ben annemi hiç tanımamışım. Yıllardır hep bana dürüst davrandığını düşündüm, ama hep yanılmışım. Bir haftadır annemle ilgili o kadar çok şey öğrendim ki, bunlar canımı acıtıyor. Annem benim bütün güvenimi hep sarstı." Bunları söylerken gözüm sehpanın üzerindeydi, şok geçirmiş gibiydim. Karşımdaki adam ofladı. "Boşuna duygusallık yapıyorsun, bu onların arasında bir şey. Az önce dediğim gibi bu bizi ilgilendirmez, kabullen artık şunu." "Hayır, senin tersine bu beni ilgilendirir, ben her zaman annemle dost gibiydim. Ona her zaman samimi davrandım, bütün sırlarımı anlattım. Eğer senin dediğin gibi uzun zaman olduysa annem bunu nasıl saklamayı becerdi, hâlâ anlamıyorum?" "Bak, evlilikleri yeni gelişen birşey. Ama uzun zamandır seviyorlarmış işte, neyini anlamıyorsun olayın kızım? Artık duygusallığın bitsin! Böyle ağlaman sinir ediyor beni, bebekler bile bu kadar çok ağlamıyordur." Bu adam neden bu kadar duygusuzdu? İstediğim gibi davranmama dahi laf ediyordu. En iyisi onu gönderip daha sonra rahatça istediğim gibi davranırdım. "Haklısın, doğru söylüyorsun. Ağlamakla elime hiçbir şey geçmez, artık ağlamayacağım. Sen istersen artık gidebilirsin, ben gerçekten iyiyim." "Az önce dediğimi iyi anlamadın galiba, ben buraya seni teselli etmeye gelmedim, hiçbir yere gitmiyorum. Annen seni bana emanet etti, bir haftaya geliyor ve ben o zamana kadar burada kalacağım." "Ne! Sen şu anda ne dediğinin farkında mısın? Ben asla seninle aynı evde kalmam, hem benim sana ihtiyacım yok, anladın mı?" "Yok yok, sen beni anlamadın. Ben sana kalabilir miyim diye sormadım. Zaten kalacağım, bu benim kararıma bakar. Ben ne istersem onu yapmakta özgürüm, ayrıca az önce bana karşı kendini savunamadın, peki şimdi başka biri gelse nasıl savunacaksın?" "İstediğin herşeyi yapabilirsin, çok doğru. Ama senin benim özgürlüğüme karışma hakkın yok. Bu benim hayatım. Sen kimsenin hayatına müdahale edemezsin. Ve hazırlıksız yakalandım ben, yoksa emin ol ki savunabilirdim." Belindeki tabancayı çıkardı. "Sanki biz az önce silah elimdeyken daha güzel konuşuyorduk, silahı kaldırınca cesaretin yerine geldi herhalde. Benimle böyle konuşabildiğine göre bayağı cesaret kapmışsın, sana birr tavsiye vereyim, bu cesaretini benim üstümde deneme. Sonra zararlı çıkan sen olursun." Beni korkutmaya çalışıyordu. Az önceki gibi olsa korkardım, ama anneme olan öfkem o kadar büyüktü ki artık ne bu silahtan, ne de silahtan da beter bu adamdan korkuyordum. "Ne sanıyorsun, sen böyle dediğinde senden korkacağımı mı düşünüyorsun?! O çok önceydi, ben haklı olduğum yerde hakkımı savunurum. Bu konuda hiç korkum yok. Ne yaparsan yap, öldür hatta!" "Bak kızım, sen şu an kendine zarar veriyorsun. Hâlâ benim her istediğimi yapabileceğimi anlamıyorsun. Sen ne dersen de, ben ne istiyorsam o olacak. Amcam bana bir hafta burada kalacağımı söyledi. Amcam benim babam gibidir ve o benden ne isterse yaparım. Canımı dahi onun için feda ederim, onlar gelene kadar burada kalacağım. Çok ayrıntılı şekilde anlattım. Umarım artık ne demek istediğimi anlamışsındır." "Ben seninle aynı evde kalmak istemiyorum, hele hele yalnız kalmayı hiç istemiyorum. İsmini bile bilmediğim bir erkekle aynı evde tek başıma kalamam. Umudum yok, ama umarım sende beni anlamışsındır." "Benim için sorun yok, istersen bir arkadaşını da çağırabilirsin. Ama senin gibi çok konuşuyorsa işte o zaman büyük sıkıntı olur. Ben fazla sese gelemem ve sen bugün kulaklarımı fazlasıyla yordun." Resmen benim evimde, bana emir veriyordu. Kendini neden bu kadar önemsiyordu bu adam? "Sanırım beni anlamayan sensin. Ben seni tanımıyorum, ismini bile bilmiyorum. Bu sence iyi bir neden olmaz mı? Eminim sende öyle düşünüyorsundur. Bence sen git şimdi, amcan sorarsa söz burada olduğunu söyleriz, hadi lütfen." "Seni son uyarım bana ne yapacağımı söylemeyi kes, burada kalıyorum işte o kadar. Merak etme, ismimi öğrenecek kadar çok kalmayacağım zaten burada. Amcamlar geldikten sonra bir daha senle asla karşılaşmayacağız. O zamana kadar umarım uslu durursun." Anlaşılan bu adamdan kurtuluş yoktu, ne kadar inkar edersem edeyim beni dinlemeyecekti. Uzatmanın manası yoktu. "Peki, sen bu evde kaldığın sürece ben sana ne diye sesleneceğim? İstersen isimsiz diye sesleneyim, bu nasıl olur?" Şakam hoşuna gitmemişti. Bakışları her yeri yakacak kadar korkutucuydu. İçim ürperdi. "Böyle saçma konuşmayı kes, canını yakarım!" Ne demek istiyordu, artık anlıyordum ki bu adamın hiç şakası yoktu. Hiç çekinmeden şu an masanın üstünde duran silahı alıp beni öldürebilirdi. Annem nasıl böyle bir ailenin tuzağına düşmüştü, hiç anlamıyordum. Yinede alttan aldım. "Ben sadece sıradan bir soru sordum. Sana ne diye seslenmem gerektiğini bilmiyorum." Ayağa kalktı. "Bana kendin bir isim bul, ama saçma birşey olmasın. Seninle sana ismimi söyleyecek kadar samimi değiliz. Şimdi ben misafir odanıza gidiyorum, valizini oraya taşıyacağım, ama o odada televizyon olmadığından burada uyuyacağım," diyip misafir odasına doğru gitti ve ben ardından öylece bakakaldım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD