When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Sabah gözlerimi hastanenin bekleme koltuğunda açtım. Ural'ı bugün normal bir odaya alacaklardı. Hemen yerimden kalkıp doğru gittim. Ural yoğun bakımda değildi. Hemen bir hemşireyi durdurdum. "Burada ki hasta nerede acaba? Ural Erdinç adı." "Onu sabah bir odaya aldılar." Bundan benim haberim bile yoktu. Annem bana birşey olursa söylerim demişti. Ama hiç kimse bana söyleme gafletinde bile bulunmamıştı. "Hangi odaya gitti peki?" "Numara dört yüz seksen üç." "Peki, teşekkür ederim." Dediği yer ikinci kattaydı. Hemen bir kat aşağıya indim. Numaralara bakarak ilerledim. Sonunda bulunca hemen içeriye girdim. Annemler koltukta oturuyordu. Ural hâlâ gözünü açmamıştı. Sert bir şekilde konuştum. "Bana neden haber vermediniz? Birde söylerim diyorsunuz, öğrenme hakkım vardı, siz böyle mi sadı