When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Ural dünden beri gelmemişti. Nişandan sonra beni eve bıraktı ve hemen gitti. Gitmeden önce kapıyı kilitlememi sıkı bir şekilde tembihledi. Gelmemesine çok şaşırmıştım. Merak etmiştim iyice. Acaba şu an neredeydi? Mutfağa girdim. Kahve için su koydum. Bardağa kahveyi, süt tozunu ve şekerini koyup suyu bekledim. Sonunda su kaynamıştı. Alıp bardağıma doldurdum ve karıştırmaya başladım. O sırada kapının açıldığını duydum. Hemen bardaği bıraktım aceleyle mutfaktan çıkıp gelene baktım. Ural olduğunu görünce rahatladım istemsizce. Ama o benim aksime hiç rahat değildi. Sanki bir günde yüz yaş yaşlanmıştı. Yanına gittim. "Ural, sen iyi misin? Yüzünden düşen bin parça." "Hiç iyi değilim Esin. Soru sorma bana, yorgun ve sinirliyim. Hıncımı senden çıkarmayayım." Koltuğa oturdu. Bende yanına geçtim