Bölüm 5 | Annem

1521 Words
"Umut, saçmalamayı kes. Seni affetmiyorum, saçma sapan konularla beni meşgul etme." Ona arkamı dönerek odama doğru ilerlemeye başladığımda kolumdan tutarak kendine çevirdi. Gözlerini kocaman açarak derin ve sık nefesler alıyordu. Hali ve tavrı garipti. En son bıraktığımda bu kadar bağımlı değildi. "Anneni gördüm, onunla tanıştım. Sana yemin ediyorum o hayatta. Baban sana yalan söylemiş. Bak belki bu beni affetmen için yeterli gelmeyebilir ama ben sadece senin iyiliğini istiyorum Aslı." dediğinde onu ittim. Sırtı duvara çarptığında ellerini kollarına sardı ve kafasını salladı. "Aslı bana inanman gerek. Annen sana bir mesaj iletmemi söyledi. O çok iyi bir kadın, ben ona inandım, sen de inanmalısın." "İçtiğin hapların seni ne hale getirdiğini hala görmüyor musun? Benim annem ölü. Senden bana mesaj iletmeni isteyemez. Beni görmeye fırsatı bile olmadan öldü o." Ellerini çözerek hayır der gibi salladı ve sırtını duvardan ayırarak bana doğru bir adım attı. Saçları alnını örtecek kadar uzamıştı ve mavi gözleri gerçekten ölü bir balık gibi bakıyordu. "Baban sana onun fotoğraflarını görmeye dayanamadığı için yaktığını söylemişti hatırlıyor musun? Hatta ikimiz o evde yokken çatı katına çıkmıştık, bir kadının fotoğrafını görmüştük. O kadının annen olabileceğini söyledin. Ben o kadını gördüm Aslı." "Hayal görüyorsun aptal! İçmemeni söyledim sana. O fotoğraftaki kadın ölü, anla bunu." Bir anda üzerime doğru gelerek omuzlarımdan tuttu ve beni sarsmaya başladı. Kurtulmaya çalıştım ama o kadar sıkı tutuyordu ki engel olamadım. "O senin annen. Hayatta! Bana geri geldiğini, artık babanın sana zarar vermeyeceğini söyledi. Sen artık onun söylediklerini yapmak zorunda değilsin. Ondan korkmana gerek yok çünkü artık annen yanında." Var gücümle onu iterek, "Çık evimden! Hayatta olsaydı bana gelirdi aptal. Çık git, bir daha karşıma çıkma." diye bağırdığımda dengesini sağlayamadı ve yere düştü. Tam o sırada kapı açıldı. Umut'un açık bıraktığı kapıdan Poyraz bir anda içeri daldığında neye uğradığımı şaşırdım. "Aslı iyi misin? Hırsız mı? Kim bu herif sapık mı ne!? "diyerek Umut'a doğru eğildi ve yakasından tutup yumruğu çaktı. Ben daha bunu yapmamasını söyleyemeden Umut o yumrukla olduğu yerde bayıldı. "Ne bir hırsız ne de sapıktı Poyraz. O benim çocukluk arkadaşımdı." Poyraz dudaklarını birbirine bastırarak kaşlarını mağdura yatar gibi çattı. Omuzlarını kaldırarak, "Bilmiyordum." dediğinde kafamı sallayarak yanlarına eğildim. "Fark ettim." "Şimdi ne yapacağız?" diye sorduğunda Umut'u gözlerimle göstererek, "Onu salona taşıyacaksın. Üstüne yorgan örtüp, başının altına yastık koyarak hiçbir şey olmamış gibi davranacaksın." dediğimde gözlerini kıstı. "Bir yumrukla hafızası silinmeyecek biliyorsun değil mi?" "Biliyorum, hafızasını silen yumruk değil uyuşturucu olacak. Sen merak etme ve onu taşımaya başla." Kaşlarını çatarak ellerini Umut'un kollarının altından geçirdi. "Uyuşturucu hafıza siler mi?" "Silmez ama aklı beş karış havadayken ona yumruk attığını veya bunu neden yaptığını hatırlamayacaktır." Umut'u salona doğru sürüklerken ben de önden giderek yerdeki halıyı kenara çekiyordum. "Fazla tecrübeli gibisin. Yoksa sen de mi bağımlıydın?" Umut'u koltuğa doğru bıraktığında ben de kafasının altına yastığı koydum. Üstüne battaniye sererken, Poyraz ayakkabılarını çıkartarak kenara koydu. "Bu bağımlıyla fazlasıyla uğraştım diyelim." "Felaket." dediğinde kendimi tutamadım ve, "Felaket, bu kız bir afet bir afet." diyerek durumu şarkıya bağladım. Bu hareketim Poyraz'a kahkaha attırmıştı. "Sandığım kadar yalnız değilmişsin." dediğinde modum bir anda yerle bir oldu. Şimdi o gün söyledikleri aklımda bir bir belirdi. Yalnız insanlar her şeyi kendilerinin yapabileceklerine inanırlar. "Bunun için sana ödül vermeyecekler aptal ha? "dediğimde gözleri kocaman oldu. "Sen o sıra baygın değil miydin? " "Her şeyi duydum." diyerek mutfağa doğru ilerlediğimde peşimden geldi. Dolaptan kahve alarak, ısıtıcıya su koydum. Ardından tezgaha yaslanarak peşime takılan Poyraz'a baktım. "Sen öyle kimseyi aratmayınca falan ben saçmaladım işte. Yalnız kalmanın kendi tercihin olduğunu söyledin. Hadi ama bu aptalca değil mi? Neden yalnız kalmak isteyesin ki?" "Aptalca olduğu için." dediğimde bunu yanlış anlayacağını düşünerek söylediğimi düzelttim. "Yani gelecek için bazı önlemler alıyorum diyelim." "Geleceği düşünmek için fazla genç değil misin Aslı?" "Kendi kurduğu bir geleceği olmayan biri için hayır, genç falan değilim." "Sanırım sorun baban." dediğinde suyun kaynadığına dair tık sesini duyduğumda ona cevap vermeden arkamı döndüm. Dolaptan iki kupa alarak içine kahveleri döktüm. Ardından suyu dökerek karıştırmaya başladığımda birini ona uzattım. Kaşığı tezgaha bırakarak diğer bardağı da elime aldım. "Sorun benim. Belki varoluşum belki de geçmişim. İnan bana bir fikrim yok. Olsa da pek önemli değil zaten." diyerek salona doğru ilerlemeye başladım. Bardağa doğru eğilerek tüten dumanı içime çektim. Bu koku bana çok iyi geliyordu. Salona geçerek koltuğa oturdum ve bardağı ellerimin arasına aldım. Sıcacıktı, yakıyordu ama aynı zamanda hoşuma gidiyordu. "Önemli. Bu dünyada önemsiz olan tek tür kalbi kurumuş pisliklerdir. Söylediklerin, fikirlerin, ne olursa olsun birilerinin umurunda. Önemli olan da o değil mi zaten, o birilerini bulmak." Gözlerimi kısarak kafamı salladım. "Çok mantıklı konuştun ama..." dediğimde parmağıyla sus işareti yaparak, "Mantık hatası çıkarma." dedi. Gözlerimi devirerek kahvemden bir yudum aldığımda Poyraz, "Sütlü kremalı, bu da güzelmiş fakat ben sade taraftarıyım." dediğinde bardağımı sehpaya bıraktım. "O zaman sana sade kahve yapayım. Keşke söyleseydin, ben sormadım kusura bakma." Tam kalkacakken Poyraz elini kaldırarak beni durdurdu. "Bazen yeni tatlar denemek lazım. Bir dahakine sen de sadeyi denersin." "Acıya pek tahammülüm yok." "Sen çayı da şekerli içiyorsundur kesin." dediğinde kaşlarım havaya kalktı. Nedense hayır diyesim geliyordu ama evet maalesef şekerli içiyordum. "Belki biraz..." dediğimde güldü. İkimiz asıl olaylardan gayet bağımsız sohbetimize dalmışken ve yüzümüz sonunda gülüyorken Poyraz'ın telefonu çalmaya başladı. Elini cebine atarak ekrana baktı ve gözlerini devirerek telefonu açtı. "Bekleyin dedim ya!" diye çıkıştığında bir garip oldum. Telefonun ucundakiler Furkan ve Asaf olmalıydı. Onlara bekle dediğine göre de birlikte gideceklerdi. Bu adamlar onu öldürmeye çalışıyorken neden onların yanında kalıyordu? Pek anlayamadım. "Beş dakika daha bekle o zaman Asaf, işim henüz bitmedi." diyerek telefonu kapatarak cebine koyduğunda ona kaşlarım kalkık imalı imalı bakıyordum. "Yine ne oldu ya?" diyerek isyankar bir tavır sergilediğinde sehpaya bıraktığım kahvemi alarak omuzlarını kaldırdım. "Seni öldürmeye çalışan bu insanlar neden seni bekliyor? Hatta iş birliği yaptığın beni kaçırmaya bile çalışmalarına rağmen neden hala onlarla böylesin?" "Çünkü bunu biz istemiyoruz da ondan Aslı. Mecburuz." "Bana her şeyi anlatmadan ben hiçbir şey anlamayacağım." "Beş dakika bunun için çok az bir zaman. Söz veriyorum, en kısa zaman da anlatacağım." diyerek ayağa kalktı ve bardağı sehpaya bırakarak elini cebine attı. Benim telefonumu cebinden çıkartarak bana uzattığında ben de kahvemi bırakarak ayağa kalktım. Telefonumu elinden alırken, "Şifren yoktu, ben de kendimi çaldırdım. Birbirimize daha kolay ulaşabiliriz böylece." dediğinde kafamı salladım. Telefonu sehpaya bıraktığımda Umut mırıldanmaya başladı. Uykusunda konuşuyor olması hep garip gelmişti zaten. "Aslı... annen geldi. Bana niye inanmıyorsun Aslı... Hayır, hayır temizim ben. İçmedim, isteyerek olmadı. Korumak istiyorum, yanında olmak..." diye birbirinden bağımsız konulara daldı ve bir anda sesi kesildi. Derin bir nefes alarak kafasını diğer tarafa çevirdiğinde Poyraz'a baktım. "Ne demek istedi?" Ondan gözlerimi kaçırarak tekrar Umut'a baktım. Başıma bela açmaya bayılıyordu. Aklı yerinde olsa da olmasa da belayı işte. "Annemi gördüğünü sanıyor. Sadece bir kere fotoğrafta gördüğü kadının annem olduğunu ve şuan hayatta olduğunu söylüyor. Yakında bu pislikten geberip gidecek ama vazgeçmiyor işte. Tedavi olması gerek." "Ya doğruysa?" dediğinde ona döndüm. "O fotoğraftaki kadın ölü Poyraz. Annem hayatta olsa babam söylerdi. Hayatta olsa benim yanıma gelirdi onun değil." Dudaklarını birbirine bastırarak kafasını salladı. "Böyle düşününce mantıklı geldi. Uyuşturucu hayaller aleminde yaşatıyor adamı." "Aynen öyle." dediğimde Umut inlemeye başladı. Ona baktığımda elini gözüne götürdü ve morarmaya başlayan yerlerde parmaklarını gezdirdi. Yavaşça doğrulmaya çalıştığında bir anda elini ağzına götürdü. Kusacağını anladığımda kolundan tuttuğum gibi ayağa çektim onu. "Hemen banyoya koş yoksa seni yakarım Umut." Umut banyoya doğru koltuğunda arkasından baktım sadece. Eğer yere kusarsa ona yalatırdım orayı. "Poyraz sen git, daha fazla beklemesinler." dediğimde kafasını iki yana salladı. "Olmaz, seni onunla yalnız bırakamam." "O bana hiçbir şey yapmaz, yapamaz ve ben kendimi koruyabilirim Poyraz." "Eminim koruyabilirsin ama onun şuan sağı solu belli olmaz. Bırak yanında kalayım." "Seni daha iki gündür tanıyorum, bırak da kime güveneceğime ben karar vereyim." Poyraz kafasını sallayarak, "Bu kadar açık sözlü olma, kalbimi kırdın." diyerek dudaklarını büzdü ve ardından kendini tutamayarak gülmeye başladı. "Komik değildi." diyerek tebessüm ettiğimde kaşlarını kaldırarak elini omzuma uzattı. Sanki beni bunun komik olduğuna inandıracakmış gibi, "Komik olması gerekiyor çünkü bu vücudun ardında hassas narin bir çocuk yatıyor Aslı. Onu kırmak istemezsin değil mi?" dediğinde kolundan tutup onu kapıya doğru çekiştirmeye başladım. "O narin çocuk eline bıçağı aldığın ilk saniyede öldü Poyraz." diyerek kolunu bıraktım ve kapıyı açarak ona baktım. Dudaklarını büzerek derin bir nefes aldı. "Ya zorunda kaldıysam?" "Geçmişi değiştiremeyiz, o çocuk çoktan öldü." Poyraz verecek cevap bulamamış gibi kafasını iki yana sallayarak kapıdan çıktı. Bana doğru biraz dönerek, "Sadece yaralandı, onu iyileştirebilirim." diyerek merdivenlere yöneldi ve gözden kayboldu. Dişimi dudağıma geçirerek yanlış bir şey söyleyip söylemediğimi düşünürken Umut bana seslendi. "Aslı! Gözüm acıyor, böyle olmazdı. Bana yumruk mu attın yoksa?" Kapıyı kapatarak ona doğru ilerledim. Duvara yaslanmıştı ve gözüne dokunarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Dengesini hala tam olarak sağlayamıyordu. Tam öne doğru düşecekken onu tutarak geri ittim. Benim omuzlarımdan tutarak gülümsedi. Kusmuk kokuyordu. "Şimdi daha iyiyim, seni özlemişim." dediğinde onu iterek kendimden uzaklaştırdım. "Banyodaki dolapta yeni diş fırçası var. Bir zahmet dişlerini fırçala, temizlen ve salondaki koltuğa geri  yat. Yarın sabah uyandığımda seni burada görmek istemiyorum." Onun bana cevap vermesini beklemeden odama gittim. Kapımı kilitleyerek, pijamalarımı giydim ve pencerelerin kapalı olduğundan emin olarak yatağıma yattım. Gözlerimi kapatmak normalden daha fazla zaman almıştı. Bunun sebebinin kapının ardındaki eski arkadaşım Umut mu yoksa Poyraz ve düşman arkadaşlarıyla yaşadıklarım mı emin olamıyordum. Şimdiden bir şeyler benim uykumu kaçırmaya başlamıştı. Yine de olanları düşünmemeye çalıştım çünkü biliyordum ki düşünmek için çok uzun bir sürem olacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD