Bölüm 1 | Başlangıç
Gözlerimi kolumdaki saate dikmiş saatlerdir sabah olmasını bekliyordum. Vücudumun 38,5 sıcaklığına, ağrısına ve halsizliğine rağmen sonuna dek direnerek gözlerimi açık tutmaya çalışıyordum. Gözlerim kapanırsa ölecek gibi hissettiğimden saate odaklanıyordum.
Üç gündür kendini hafiften hissettirerek gelen ve bugün aşırı şiddetli bir şekilde bana vuran grip beni hayattan soyutlamıştı. Oysa ki gitmem gereken bir okul ve tamamlamam gereken projeler vardı. Hastaneden nefret ettiğim ve kendi kendime iyileşebilirim dediğim için şu an yatalak bir haldeydim.
Boynuma kadar çektiğim yorganımın arasından elimi çıkartarak telefonuma uzandım ve umutsuz gözlerle ekranı açtım. Ne bir mesaj ne de arama vardı. Oysa ki üç gündür evdeydim ve kimse beni arayıp sormamıştı. Neyse ki bu pek umurumda değil.
Ufak bir öksürük krizi geçirip ardından üç defa üst üste hapşırdığımda saçlarımdaki plastik toka kopmuştu ve saçlarım gözlerimin önüne doğru düşmüştü. Kafamı sallayarak saçlarımı ittim ve komodine elimi uzatarak elime peçete aldım. Burnumu silerek boğazımdaki sanki bir şey varmış hissini yok etmek için yutkundum.
Derin bir nefes aldığımda içime bir ağlama isteği düştü. O kadar çok yorgundum ki nefes almaya bile halim yoktu. Yüzümün ıslandığını hissettiğimde gözyaşlarımı peçeteyle sildim ve sol tarafımdan ateş ölçeri alarak kolumun altına koydum. Eğer 39 olduysa söz veriyorum hastaneye gideceğim. Saat üç olsa ve benimle gelecek kimse olmasa da gideceğim. Çünkü biliyorum ki yorganın altında biraz daha kalırsam havale geçireceğim ve ölümü ancak koktuktan sonra apartman sakinlerinden biri bulacak.
Biraz bekledikten sonra zoraki elimi kolumun altına götürerek dereceyi çıkarttım ve gözlerimin önüne tuttum. Sayıyı başta bulanık gördüğüm için anlayamadım ve elimle gözümü ovuşturarak tekrar baktım.
Derece 39.1 idi. Bu demek oluyor ki havale geçirmeme çok az kalmıştı. Dereceyi kenara bıraktım. Derin bir nefes aldım ve yorganı üzerimden atmaya çalıştım fakat kollarım o kadar güçsüzdü ki başaramadım. Yatakta sürünerek ayaklarımı yere indirdim ve yatağın başlığına tutunarak kendimi yukarı doğru ittim. Ayağa kalktığımda biraz sallandım ve ardından alnımın çatına giren ağrı ve baş dönmesiyle yatağa geri düştüm. Aşağıdan yukarı midem taşacak gibi olduğunda elimi ağzımın üzerine kapadım. Hayır, şimdi kusamazdım.
Kendimi kasabildiğim kadar kastım ve kusmayacağıma emin olduğumda kapalı gözlerle ayağa kalktım. Dengemi sağladığımda yavaşça gözlerimi açtım ve ilk önce yatağın üzerindeki telefonumu alarak dolabıma ilerledim. Üzerimde siyah taytım ve sporcu atletim vardı. Havale geçirmemek için ya kazağımdan ya da yorganımdan vazgeçmem gerekiyordu, ben de kazağımı seçmiştim. Tabii bu karar mantıklı bir karar olmamıştı.
Dolabımdan beyaz montumu alarak üstüme geçirdim ve çantamı sırtıma astım. Duvara tutunarak odadan çıktım ve kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alarak botlarımı giydim. Duvara asılı olan anahtarlıktan anahtarımı da alarak kapıyı açtığımda bir an duraksadım. Beynim uyuşuktu. Ne yapacağımı kestiremiyordum.
Evden çıktım ve kapıyı kapatarak asansöre bindim. Zemin kat yerine birinci kata bastığımda hemen zemin kata da bastım. İki kat inerek kendimi dışarı attığımda içim resmen yanıyor, dışım ise üşüyordu.
Apartmandan dışarı çıktığımda taksi çağırmak aklıma geldi. Elimdeki telefonu hatırlayarak taksinin numarasını rehberimden bulup aradım. Taksiyi çağırdığımda telefonu cebime koyarak yola çıktım. Ayakta duramadığım için kaldırıma oturarak gözlerimi kapattım. Sesler kulağıma bir sürü enstrümanın olduğu müzik gibi geliyordu ama ben dışarıda hiç ses olmadığını biliyordum. Kulaklarım o kadar hassaslaşmıştı ki beynimdeki ağırlık her şeyi gürültü gibi duyuyordu. Kendi nefesim, uzaklardaki araba sesleri, rüzgardan sallanan ağaçların hışırtısı ve soğuğun sesi...
Aniden gelen şiddetli bir öksürük krizinin ardından elimi ağzımın üstüne kapatarak iç çektim. Ölmek için çok daha güzel yollar varken benim havale geçirerek ölmeyi seçmem gerçekten trajikti. Zaten küçükken de hep böyle olurdu. Hastaneye gitmemek için hasta olduğumu kimseye belli etmezdim ve sonra bu durumlara düşerdim. Babam bunu fark ettiğinde ben ateşten halüsinasyonlar görmeye bile başlamış olurdum. Halüsinasyon demişken...
Gözlerimi açtığımda birkaç dakikadır duyar gibi olduğum ayak seslerinin nereden geldiğini anlamak için etrafa bakınacaktım ki tam karşımdaki kaldırımın kenarındaki park edilmiş arabanın yanında yere eğilmiş birini gördüm. Durmadan sağına, soluna ve arabanın camından diğer tarafa bakıyordu. Asla arkasına bakmayarak cebinden bir çakı çıkarttı ve diğer eline de telefonunu aldı. Birini arayarak telefonu kulağına yasladığında kafamı biraz yana eğerek gözlerimi kırpıştırdım. Bu saatte burada ne yapıyordu? Gerçi böyle işlerin saati olur muydu bilemiyorum. Çok da umurumda değildi aslında. Hatta beni görmemesi için kalkıp ileriye doğru gidecektim ki bir anda arkasına döndü.
Ben onun bana olan bakışlarıyla taş kesilerek gözlerimi kıstığımda o bıçağı bana doğru tutarak kaşlarını çattı. Yeşil kargo pantolonun üzerinde siyah ceketi, ayağında postalları ve kafasında siyah bir bere vardı. Saçları beresinin hafif dışında kalmıştı ve... devamı yok çünkü ani gelen hapşırık dalgası ile öne savruldum. Dizlerimin üzerine düştüğümde çocuk da görüş açımdan çıkmıştı.
Gerçekten hastayken dünyanın en asalak insanı oluyordum. Ellerimle yerden destek alarak ayağa kalkacağım sırada, kendimi açıklamak adına konuşma gereği hissettim.
"Çok özür dilerim, sizi görmemiş gibi yapacağım. Her ne yapıyorsanız devam edin, gerçekten..." derken bir anda ağzımın üzerine kapanan elle arkaya doğru çekildim. Kaldırıma geri oturduğumda o adamın nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Nefesimi tutarak gözlerimi kocaman açtığımda onun sesini duydum.
"Burada bir kız var, işini bitireceğim." dediğini duyduğumda bir an duraksadım ve ardından ağzımın üzerinde olan elinin içini ısırarak çığlık atmak için ağzımı açtım. Tam o anda diğer eliyle ağzımı sıkıca kapattı ve beni sıktı. Yerimden kıpırdayamadığımda ve bağıramadığımda o tekrar konuştu.
"Sakin ol, sadece şaka yapıyorum. Lütfen bağırma, seni bırakacağım." dediğinde ağzımdan nefes alamadığım ve de burnum grip olduğumdan kapalı olduğu için nefessiz kaldım. Gözlerim kararmaya ve direncim tamamen düşmeye başladığında ellerini üzerimden çekti. Kendimi tutamadım ve sola doğru yalpalandım. Düşerken beni bir anda tuttu. Gözlerim hafif aralık etrafı görmeye çalışırken ellerinin biri yüzümü kavradı.
"Sen yanıyorsun, hastaneye gitmen gerek." dediğinde ona kafa sallamaya çalıştım ama yapamadım. Soğuktan titremeye başladığımda ellerim sıktım ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Dakikalardır taksi bekliyordum ama gelmiyordu. O sırada telefonum çalmaya başladı. Çocuk elini cebime atarak telefonumu aldı ve ben ona engel olamadım.
"Alo... siz kimsiniz... taksi mi... evet... ama çok acil... hastane... nasıl olur... peki tamam.."
Onun, anladığım kadarıyla taksi durağıyla konuşmasını dinlerken elimi ona uzatmaya çalıştım. Telefonuma uzandığımda elime vererek beni kendine doğru çekti ve başımı göğsüne yasladı. Eli alnımda ve yanaklarımda gezinirken derin bir nefes çekti içine.
"Bir şey olmuş, durakta taksi kalmamış. Telefonunu ver, senin için birilerini arayayım."
Elimdeki telefona uzandığını hafif aralık gözlerimle gördüğümde elimi geri çektim ve telefonu cebime koydum.
"Kimse yok. Tek başıma giderim... başka bir taksi durağı... " derken sesim kısıldı. Bir öksürük krizi daha geçirirken sıcaklamaya başladım. Ufak ufak nefesler alıp verirken elimi montumun fermuarına götürdüm ve aşağıya indirdim.
"Annen veya baban, onları arayayım ver şu telefonu." dediğinde kafamı iki yana sallayarak kollarının arasından çıktım. Ellerimle yerden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım. Tam ayağa kalktım derken dizlerimin bağı çözülünce bu sefer havada yakalandım. Gözlerimi açtığımda onun yüzünü gördüm. Ela gözlerini ve kulağındaki tek küpeyi. Bana meraklı gözlerle bakıyordu.
"İndir beni..." diye çıkıştığımda bir anda yürümeye başladı. Nefes almaya çalışırken bir kere daha hapşırdım ve onun dudaklarına yayılan hafif tebessümü gördüm.
"Beni nereye götürüyorsun? Bak ben görmemiş gibi yapacağım dedim sana..." dediğimde gülüşü daha da büyüdü. Ben ona anlam vermeye çalışırken vücudumun ağırlığı artık beni ağlatacak cinstendi. Tüm vücudum saatlerce dövülmüşüm gibi ağrıyordu. Hareket etmek bile çok zordu.
"Seni hastaneye götürüyorum. Yol kenarında havale geçirip ölmene gönlüm el vermedi."
Onu göğsünden itmeye çalışarak, "Hayır olmaz, ben kendim giderim. Belalarını başıma sarma." dediğimde bana gözlerini devirdi.
"Merak etme belalarım çoktan gittiler. Bırak da insanlık görevi mi yapayım ya."
O durduğunda ve beni bırakmadan bir yere doğru eğildiğinde o tarafa bakmaya çalıştım. Bir arabanın önündeydik ve o kapıyı açmıştı. O an aklıma onun hırsız olabileceği dank etti. Elinde az önce çakı olan bir adamdı o ve birilerinden kaçıyordu. Bu araba onun olmayabilirdi.
"Kucağında ben varken hırsızlık yapmana izin veremem. Bırak beni, taksi bulacağım."
Çocuk bir anda beni yere bıraktığında tutunamadım ve dizlerimin üzerine çöktüm. Ayakta durmaya bile mecalim yoktu. Gözümü açıp etrafa bile bakamıyorken nasıl hastaneye gidecektim ki? En iyisi eve dönmem olacaktı. Ölümümü sıcak yatağımda beklemek kendime yapacağım son iyilik olurdu.
"Demek insanların tek bir hareketinden onlara peşin hüküm giydiren birisin. Elimde çakı var ve birilerinden saklanıyorum diye hırsız mı oldum? Bu araba benim tamam mı?"
"Her neyse!" diyerek yan tarafımdaki arabadan destek alarak ayağa kalktım. Sırtımı arabaya yaslayarak bir süre öyle durdum. Gözlerim dönüyor gibiydi, bu yüzden dengemi sağlayamıyordum. Sanki hareket edersem direk yere düşecek gibiydim.
"Seni burada bırakmasını bilirdim ama arabama yaslanıyorsun." diyerek isyan ettiğinde ona laf vermemek için arabasına yaslanmaktan vazgeçtim. Öne doğru bir adım attığımda beni tuttu. "Sapsarı gözüküyorsun. Ayrıca daha gözlerini bile açamıyorken ne yapmayı düşünüyorsun ki? İyilik yapmama izin ver, söz veriyorum geri istemeyeceğim."
Beni belimden tutup çektiğinde boşta kalan ellerim otomatikman onun omuzlarından tuttu. O bana meraklı gözlerle bakarken içime titrek bir nefes çektim.
"Yalnız kalmak istiyorum." diye hayıflandığımda dişlerini dudaklarına geçirdi.
"Daha ne kadar yalnız kalacaksın? Arayacak kimsen yok. Merak etme hayatına bodoslama dalmak gibi bir niyetim yok. Seni hastaneye bırakıp yok olacağım."
Hafif araladığım gözlerimi onun gözlerine çıkardım. Onun gözlerine bakarken bir kere daha gerçekle yüzleştim.
"Yalnız olmak benim seçimim." dediğimde kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Yalnızlık kimsenin seçimi değildir. Seni yalnız kalmak zorunda bırakmışlardır."
"Hiçbir şey bilmiyorsun." diye öfkeyle çıkıştığımda kaşlarını kaldırarak, "Öğrenirim." diye sakin bir tavırla yanıtladı.
Ona cevap veremedim. O anda gözlerim bulanıklaştı ve başım durmadan dönmeye başladı. Boğazıma kadar gelen kusma isteğini bastırmaya çalışırken onun ceketini sıktım. Nefes alamadığımı hissettiğimde ayakta duramadım. Dizlerimin bağı çözülürken tekrar beni kucağına aldığını hissettim. Şimdi her yer karanlıktı. Vücudum olabildiğince ağır, zihnim kapkaranlıktı. Vücudumun sıcak olduğunu bilmeme rağmen üşüyordum. Titremelerimi durdurmaya çalışırken kaskatı kesildim.
Beni arabaya bindirdiğini ve kendisinin de bindiğini anladım. Bana doğru eğildi ve sanırım kemerimi taktı. Bir süre sonra arabanın hareket ettiğini hissettim. Kafam sağa sola sallanırken kendimi boşluğa düşüyormuş gibi hissetmekten alıkoyamadım.
"Yalnız insanlar... her şeyi tek başına başarabileceklerini sanırlar. Ölünce kimse sana bunun için ödül vermeyecek aptal."
Onu duyuyordum ama ne bir cevap ne de tepki verebiliyordum. Haklı olabilir miydi? Öyle bir haldeydim ki ne tarafımdan tutsalar sanki o tarafa çekilecektim. Ben arabanın sıcaklığıyla daha da mayışırken yüzüme çarpan soğukla gözlerimi açmaya çalıştım ama yapamadım.
"Ben de aptalım ki bir de klimayı açıyorum. Kız havale geçiriyor ben klimayı açıyorum. Aptal Poyraz aptal."
Arabaya yayılan melodiyle telefonun çaldığını anladım. Çok geçmeden Poyraz telefonu açtı.
"Gidemedim... bir kız vardı ona yardım etmem gerekti, sonra anlatırım... neredeler? Hala mı... ben yolumu değiştiremem kız çok kötü durumda... öldüremezler... hayır onlar... " dediğinde büyük bir gürültü koptu. İlk önce sola doğru savruldum ve kemer beni düşmekten kurtardı. Ardından gözlerimi zoraki araladım ve olanı görmeyi denedim. Bulanık görüşümün ardından soldan bize çarpan arabayı gördüm. Tam Poyraz'a baktığım sırada göz göze geldik. Sonra o gözlerini benden alarak benim olduğum tarafa baktığında ben gözlerimi oraya çevirdim. O an gözlerimi kör eden arabanın farını gördüm ve gözlerimi kıstım. Araba bizi devirircesine çarptığında ilk önce sola sonra sağa savruldum. Kafamı cama şiddetli bir biçimde çarptığımda nevrim daha da döndü. İki arabanın arasında sıkışıp kalmışken gözlerimi ön cama kaydırdım. Yağan karı gördüğümde dudaklarım hafif yukarı kıvrıldı. Bu anın göreceğim son an olacağını düşündüm. Gözlerim yukarı doğru kayarken bu sefer tamamen karanlığa bulaşıp, boşlukta yok oldum.