Yazardan;
Armağan adama müdahalesine son verip karşısındaki hocaya sarıldı. Muhammet hocayı görmeyeli 10 yılı geçmişti. En son stajında görmüştü. Şimdi ikisi bir olup hastayı hayata döndürmüşlerdi. İkisi birlikte odadan çıktıklarında Armağan koridora bakınca şok oldu. Çok kalabalıktı. Karşısında ona bakan hastanın oğluna bakıp kafasını eğdi. Muhammet hoca;
"Alperen oğlum. Baban buraya geldiğinde kötüydü, çok şükür ki Armağan yanındaymış da ilk müdahaleyi yapmış yoksa şuan çok başka şeyleri konuşuyor olurduk. Baban ani gelişen nefes darlığına bağlı kalp krizi geçirmiş. Bugün burada kalın ve reçete de ki ilaçları alın."
Alperen duyduklarıyla derin bir nefes alırken yanında ağlayan anasını kendine çekip sıkıca sarıldı. Annesi ona sarıldıktan sonra Armağana baktı. Muhabbet hanım karşısındaki kızın güzelliği ile mest olurken hemen Alperen'ini düşündü. Kıza sarılınca kızın ona geç karşılık vermesinden anlamıştı şaşırdığını.
"Kızım, Allah'ım seni bize gönderdi. Allah razı olsun."
Armağan her gün karşılaştığı bu tepkiye gülümseyerek. Kadının elini tutup;
"Estağfurullah teyzeciğim. İşim bu."
Muhabbet karşısındaki bu güzel kıza şaşkınlıkla cevap verdi.
"Doktor musun?"
"Evet teyzecim Kalp ve Damar cerrahisi Doçent doktoru Armağan Akay"
Muhabbet duyduklarıyla tam memnun olacakken soyadını duyunca kalakaldı. Alperen de doğru duyduğunu anlamış oldu.
"Nasıl yani Akay derken?"
Alperen herkesin aklındakini dile dökmüştü. Armağan herkesin neden bu kadar şaşırdığını bilmediğinden;
"Evet. Burada ailem var belki tanırsınız, Mehmet Akay'ın kızıyım. İstanbul da görev yaptığımdan tanımamış olmanız çok normal. Bir sıkıntı yok inşallah."
Alperen duyduklarıyla siniri boşalırken elini yumruk yaptı. Hayatında ilk kez gördüğü kadından hoşlanmıştı ama o da o şerefsizin kanındandı. Kadının sözleriyle haberi olmadığını anladı. Annesinin gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordu. Annesi;
"Anlaşılan haberin yok doktor hanım! Saol gerisi ile hastane ilgilenir."
Armağan bir andan değişen ve soğuklaşan konuşma ile şaşırıp kaldı.
"Ben bir kusur ettiysem affola, sizi kızdıracak ne yaptım bilmiyorum ama geçmiş olsun. Her ihtimale karşı ben buralardayım."
Armağan arkasını dönüp ilerlerken Alperen bir kere daha anladı ki kızın haberi yoktu. Muhabbet hanım da anlarcasına;
"Haberi bile yokmuş. Çok mu sert yaptım? Üstelik babana yardım etti."
"Yok anam. Evet bilmediği belli zaten biz oraya girmeden babam fenalaşınca o da takside valizle falan geldi. Belliydi."
Elif kenarda kızın güzelliğine hayran hayran bakarken sadece o değil aslında tüm koridor Armağan geçtikçe çıkan topuk sesi ile ona dönüyordu. Armağan da bu sıra da hastaneden çıkıp eve ne ile gideceğini düşüneceği sırada ağabeyi Celil'i fark edip ona yürüdü. Hemen arabaya bindi. Ağabeyine sarılırken son 6 aydır Mardin'e gelmemişti ve şuan anlıyordu ki çok özlemişti.
"Ağabeyim. Nasıl özlemişim."
"Ya ondan sürekli geldin zaten dimi Armağan Hanım?"
"Ama ağabey, biliyorsun aylar sonraya randevu verdiğim oluyor. Vaktim yok."
"Biliyorum canımın içi. Biliyorum, o kadar güzel bir doktor oldun ki hasta olmayanlar da seni görmek için hasta oluyorlar."
İkiside kahkaha atarken Armağan ağabeyinin gözlerindeki hüznü fark etmişti.
"Ağabeyim, kurtardığımız adamın eşi bana neler söyledi. O aile ile sıkıntımız mı var?"
Celil kardeşinin bu sorusuna ne diyeceğini bilemedi. Ve hemen konuyu değiştirdi.
"LAN! Sen onu bunu geç kızım ben sana mardine gelirken kısa kısa giyinme demiyor muyum? Bu ne!"
Armağan kıkırdarken hemen savunmaya geçti.
"Aşk olsun ağabeycim. Ben kendimi nasıl mutlu hissediyorsam öyle giyiniyorum. Sen Esra'ya karış. Ah tabi o da seninle konuşmuyordu değil mi?"
Armağan kahkaha atarken, Celil sinirle baktı Armağan'a.
"Sahi onu neden getirmedin?"
"Senden kaçıyor ağabey nasıl gelsin?"
Celil bu sefer gülüyordu.
"Tabi canım ondan instagramdan hikayelerime bakıyor. Üstelik beni takip bile etmiyor."
"Neee"
Armağan cırlayınca Celil keskin bir bakış attı. Armağan ise mutluluktan uçuyordu. En yakın arkadaşı ile ağabeyinin olmasını o kadar isterdi ki.
"Ah be ağabeyim. Kızın işine karışma yanında olsun. Bak ben nasıl aşıksam işime Esra da öyle."
"Biliyorum canım. Onun için Esra ile konuşacağım."
Armağan gülümserken eve varmışlardı. İçeri girer girmez üstüne atlayan bir adet Melek ile neye uğradığını şaşırdı.
"Ah Meleğim, 17 yaşında kız oldun hala üstüme atlıyorsun kalk kız fıtık oldum."
Herkes belki de bugün ilk kez gülümsüyordu. Armağan herkese tek tek sarılıp geri çekilince;
"Ama Ali'm yok?"
İşte şimdi dananın kuyruğu kopacaktı.
"Ali yukarda Armağan."
"Neden yanıma gelmedi anne?"
"Yüzü yok!"
Armağan babasının tükürürcesine kurduğu cümle ile şok oldu.
"Bu ne demek?"
Mehmet Bey derin nefes alıp başladı anlatmaya, uzun uzun anlattı biriciğine. Armağan duyduğu her cümlede daha da yıkılıyordu. Ali'si şimdi ne yapmıştı? Ne ara büyümüştü de bu hallere girmişti. Armağan tabi ki de biliyordu Ali'sindeki Sima aşkını. Ama kızın ne Sima ne de soy adının Baranoğlu olduğunu biliyordu. Şimdi adlandırıyordu hastanedeki kadının sözlerini. Bir de altta kalmıştı. Ah, ah. Ayağa kalkıp yukarıya çıktı. Divana geçerken Ali ve Sima'yı gördü. Kız hıçkırıyor Ali de saçlarını okşuyordu.
"Ablacım."
Ali ablasının sesini duymasıyla hemen ayağa kalktı. Ama ne ablasına sarılacak yüzü vardı ne de yüzüne bakacak. Armağan bunu anlayınca hızla kardeşine sarıldı. Uzun bir sarılmadan sonra Armağan hiç tereddüt etmeden yüzüne bakmayan Sima'ya sarıldı. Sima bu sarılma ile hıçkırırken Armağan sırtını sıvazladı. İkilinin karşısına geçip oturdu.
"Başınızı eğmeyin. Kaldırın o kafalarınızı. Siz utanılacak bir şey yapmadınız. Evet kaçırman iyi değil Ali'm ama Sima'yı istemediği ve sevmediği halde başkasına vermeyi düşünen ailesine karşı yapabileceğin tek şey bu olurdu. Sizin suçunuz falan yok. Sevmenin neresi suç ablacım? Kaldırın başınızı. Size bir şey olmasına izin vermem."
Armağanın konuşması ile gözleri ile dolmuştu. Ablasının son cümlesi ile kalakaldı.
"Abla bizim için ne olacağı belli."
"Neymiş?"
"Aşiret yaşamamıza izin vermez."
"Gerekirse sizi kaçırırım. Yine de bir şey olmasına izin vermem."
"Abla yapma. Umutlandırma bizi."
"Ali'm son çaren Berdel de kabul ederim yine de senin ölümünü izlemem."
"Abla saçmalama benim yüzümden hayatını mahvetmene izin veremem."
"Saçma değil ablam. Değil. Sizin ölümünüzü kaldıramam."
Sima hızlıca Armağan'a sarılırken gözlerinin kararması ile Armağan'ın kollarında yığıldı kaldı. Ali telaşla Sima'yı kucağına alıp aşağı inerken salondakiler peşlerinden geliyordu. Ali kırgın olduğu ailesine bakmadan arabaya bindi. Armağan da onunla binip Sima'nın nabzına baktı.
"Sakin ol Ali'm. Tansiyonu düşmüştür. Nabzı normal sayılır."
Ali'nin içi rahat etmeden aynı telaşla sürdü hastaneye. Hastaneye giriş yaparken onları ilk fark eden Elif oldu.
"Ablaaa!"
Diye bağıran ses ile Baranoğlarının hepsi onlara dönerken Armağan kızın nabzını saymaya devam ediyordu. İşte şimdi kıyamet kopacaktı. Ali ve Alperen karşı karşıyaydı.