bc

AŞK-I BERDEL

book_age4+
7.2K
FOLLOW
25.0K
READ
contract marriage
HE
love after marriage
kickass heroine
confident
dare to love and hate
twisted
sweet
realistic earth
others
like
intro-logo
Blurb

Doğu da büyümüş bir kızdan doğu hikayesi....

Klasik bir Töre hikayesi değildir.

Başrol oyuncularımız okumamış veya cahil kesimden değillerdir.

Hayat bazen her işi yolumda giden çok başarılı bir Doktor ile çok başarılı bir avukatı böyle birleştirebilir.

Dr. Armağan Akay

Av. Alperen Baranoğlu

-Ağa Ve Yabancı'nın yazarından.

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
Yazardan; Odasından dışarıya çıkan genç kız neye uğradığını şaşırdı. Şuan da sırada bekleyen onlarca kişi vardı ve o kendisini çok bitkin hissediyordu. Hemen asistanına seslendi. "Esra, güzelim bana sert bir kahve yapsana. Yoksa dayanamayacağım." Esra, karşısındaki kadının yorgun gözlerini görünce hemen hızlı adımlarla kafeteryaya ilerledi. Yıllardır yanında olduğu kadını ilk kez bu kadar kötü görüyordu. Derin bir nefes alıp kahve işini hallettikten sonra bekleyenlerin arasından geçip odaya girdi. Genç kadın elleri başında gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. Esra; "Kahveni getirdim." "Sağ ol canım. O kadar ihtiyacım var ki. Dün 9.5 saatlik bir ameliyata girdim ve ellerimi hissetmiyorum. Hiç dinlenmeden buradayım. Üstelik bekleyen onlarca hastam var." "Ee ne yaparsın Armağan Akay. Sen de bu kadar başarılı ve ünlü bir doktor olmasaydın." Genç kadın asistanının söylediklerine gülerken mırıldandı. "Dünyaya bir daha gelsem yine doktor olurum. Bu çok yorucu kabul ama hastalarını iyileştirdikten sonra yüzlerinde oluşan o gülümseme her şeye bedel canım." "Haklısın. Bende iznim biter bitmez döneceğim." Esra hastanenin baş hemşiresiydi ve bir olayda yaralandığı için şuan hasta kabule bakıyordu. Ama hastanenin baş hekimi yakınıydı ve şuan da Armağanın asistanıydı. Armağan; "Tamam canım. Sen sıradaki hastayı al bakalım içeri." Esra kafasını sallayarak odadan çıktığında Armağan kendine çeki düzen verip üzerindeki beyaz önlüğünü düzeltti. Çok geçmeden içeriye hastası alındığında gözleri kısılmıştı. En nefret ettiği anlardan biriydi. Çocuklara kıyamıyordu ve şuan karşısında ona korkulu gözlerle bakan çocuk hastası vardı. Hemen masadan kalkarak küçük beyin yanına ilerleyip dizlerinin üzerinde çömeldi. Ve elini uzattı. "Merhaba küçük bey. Ben Armağan. Aman Allah'ım ne kadar yakışıklısın" Çocuk Armağanın bu sözlerinden etkilenip biraz da olsun rahatlayınca annesine baktı. Annesi de o sıra da Armağan'ın elini sıkmakla meşguldü. Armağan; "Evet, sizi dinliyorum. Bu küçük beyin ne şikayeti varmış?" Karşısındaki kadının yuvarlak gözleri yaşla doluyken Armağan rahatsızca yerinde kımıldandı. Kadın; "Hocam. Benim oğlum, 2 yaşından beri kalp hastası. Damar sıkıntısı varmış sanırım. Dosyasını getirdim. Doktor doktor gezdim. Her biri kafasını çevirdi. Çok zor olamaz dediler. Sonra Cerrahpaşa'ya gittim. Orada ki Kalp Doçenti Kemal Bey, sizin adını verip yardımcı olursa Armağan olur. Ona git ve selamımı ilet dedi." Armağan kadını dinlerken gözleri kocaman açılmıştı. Yeşil gözleri kararırken karşısındaki minik bedene bakıp gözlerini tekrar anneye çevirdi. "İlk olarak dosyasına bakmadan kontrol etmek istiyorum. Bir bakalım. Bu arada adını bahşetmedin bana küçük bey?" Çocuk yutkunup; "Efe." Diye mırıldanırken Armağan sedyeye doğru ilerleyip sedyenin köşesine oturdu. Ve elini vurarak Efe'yi yanına çağırdı. Efe çekinerek de olsa yanına gelince küçük çocuğun üzerindekilerini çıkartıp jeli sürdü hafifçe. Sonra da ultrason ile başladı kalbe bakmaya. Sıkıntı çok net ortadaydı. Diğer meslektaşlarının dediği gibi çok kritik bir yerdi. Ameliyat sırasında oluşabilecek en küçük komplikasyon beyni besleyen damarlara hatta Beyincik damarına bile zarar verebilirdi. Ama daha önce bu kadar zor olmasa da yapmıştı.  Ve yine yapabilirdi. Çocuğun toplanmasına yardım ederken karşısındaki çocuğa: "Kalbimizin kaç odası var Efe biliyor musun?" "Kalbimizin odası mı var?" "Evet. Tam 4 tane." "Gerçekten mi? Ne işe yarıyorlar peki?" Armağan çocuğun bu sorusuna cevap ararken bilimsel açıklama yapsa uzun süreceğini bildiğinden; "Her odacığına sevdiklerimizi koymamıza ve onlarla ömür boyu mutlu olmamıza yardımcı oluyorlar." Odadaki herkes kıkırtısını bırakırken Armağan masasının başına geçip sandalyesine oturduktan sonra kadına döndü. Kadın gözlerine öyle umutla bakıyordu ki yapamam diyemedi. "Öncelikle meslektaşlarım haklıymış. Çok kritik bir yer. Ama ben sizi ve bu küçük beyimi kurtarmak için elimden geleni yapacağım. Fakat şunu belirtmeliyim ki %40 yaşama ihtimali var. Ve bunun %20 si engelli olarak olabilir. Eğer bütün bunları kabul ediyorsanız, haftaya perşembe yaparım ameliyatı." Armağan bunları söylerken bir yandan ajandasına bakıp boş gün bulduğuna seviniyordu. Genç kadın; "Tüm olasılıkları biliyorum. Ve çok çok teşekkür ederim doktor hanım. Allah sizi sevdiklerinize bağışlasın. Siz bizi mutlu ettiniz ya." Genç kadın ağlarken Armağan elini kadının eline koydu; "Tamam sakin olalım. Perşembe saat sabah 7 de yatışı yapılmış olsun. Hiç bir şey yedirmeyin gece 12 den sonra." Genç kadın kafasını sallayıp ayağa kalkınca Armağan da ayaklandı tam bu sırada genç kadın sarıldı Armağana. Bu doktor onun ve oğlunun son umuduydu. Ardından tek kelime etmeden çıktı odadan. Armağan gülümserken ellerini kaldırdı ve dua etti; "Allah'ım sen bu miniği koru. Sağ salim çıkalım ameliyattan inşallah." Armağan tam gaz hastaları ile ilgilenirken Mardin de olay o kadar sıradan gitmiyordu. Mardin birazdan alınan haberle karışacağını biliyormuş gibi kapkara bulutlar üzerinde dolanıyordu. Akay holdingin sınırları içerisinde her şey normal ilerliyordu. Celil Akay kardeşi Melek Akay ile birlikte bir projeye sunum hazırlıyorlardı. Tam bu sırada kapı açıldı. İkisi de irkilirken Celil kapının çalmaması sebebiyle kaşlarını çattı. Zaten ürkütücü bir adamdı ve şimdi daha ürkütücüydü. Gelenlere baktığında sanki daha fazla kaşı çatılabilirmiş gibi daha da çattı. Kardeşi Ali ve Baranoğullarının küçük kızı el ele şuan da odasındaydı. Hışımla ayağa kalkarken Melek'in elini kolumda hissetti. Ama geri dönmeden sinirle konuştu. "Ne yaptın lan sen?" Ali kafasını öne eğerken kız hiç kafasını kaldırmamıştı. "Oğlum konuşsana lan. Yaparken sıkıntı yok sorunca mı utanıyorsun lan sen?" "Bağırma ağabey. Sevdiğim kızın başkasına yâr olmasına izin veremezdim. Gittim aldım geldim. " "Lan. Bana bak. Bir de utanmadan aldım geldim diyor. Öldürürüm lan seni." "Zaten öldürürler ağabey korkma sana kalmaz." Celil bu cümleyle sakinleşirken karşısında duranlara baktı. Kardeşinin yarasıydı bu kız. Kaç yıldır gıkını çıkarmadan sevmişti. İstemelerine rağmen vermemişlerdi. Şuan kızamazdı kardeşine. Elini Alinin boynuna atıp kendine çekti. İki kardeş sarılırken, odada bulunan iki kadın ağlıyordu. Bu haber de zaten çoktan Mardin'de yayılmıştı. Baranoğlu ailesinde ise hüzün, sinir ve kırgınlık vardı. Ama tek kelime eden yoktu. Herkes bundan sonrasını düşünüyordu. Odada en sinirli olan Alperen'di. O miniğine o kadar bağlıydı ki bunu yapması ona ihanetti. Daha mardine geleli 4 gün olmuştu ve karşılaştığı bu durum canını sıkıyordu.  Akay'ların evinde de aynı durum söz konusuydu. Ama onların tek düşündüğü biricik oğullarının akıbetiydi. Tam bu durum da çalan telefon bomba gibi düştü ortama. Mehmet Akay telefonunu çıkartırken burukça gülümsedi. Evladı, ciğeri, en değerlisi arıyordu. "Yavrum." "Babacım, bugün hiç biriniz aramadınız merak ettim. İyisiniz değil mi?" Ortam bir kere daha suskun suskun durduğunda Mehmet Akay hoparlöre aldığı için kendisine kızdı. "Yok yavrum. İyisin inşallah?" "Sorma babam. Kötüyüm." Oda da bulunanlar telaşlanırken herkesin kalbi hız limitini geçmişti. "Ne oldu?" "Babam ya minik bir hastam var daha 7 yaşında. Kurtulması çok zor gözlerime öyle bakıyor ki yapamam diyemedim. Kurtulamazsın çok zor diyemedim." Herkes şaşkınca kalırken evin hanımı Züleyha Hanım burukça gülümsedi kızı Armağan hep aynıydı işte. Kendi dışında herkese üzülür, herkese ağlardı. "Ah evladım. Allah yardımcın olsun." "İnşallah babacığım. Bu arada size iyi bir haberim var." "Neymiş bakalım güzel kızım?" "Yarın ve cumartesi izinliyim haliyle akşam 19.30 uçağına bilet aldım. Sizi çok özledim." Herkes kalakaldı. Kimse gelsin istemiyordu. Genç kızı Mardin de sadece akrabaları tanırdı. O hep kendini evde saklayan kızdı ve şimdi Mardin bu kadar karışıkken gelmesi hiç iyi değildi. Ama gelme diyemezdi ki kuzusuna. "Çok sevindim yavrum. Şoför gelir almaya" "Yok babacım. Ben kendim gelirim siz lütfen sıkıntı yapmayın bana. " Onaylarken kimse ses etmedi çünkü Armağan inattı ve sözünün üstüne geçmezdi. Mardin ve İstanbul hafiften kaynarken ne olacaktı yarın? Herkes sakin kalmalı ve düşünmeliydi. Tabi düşünebilirlerse.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Leyl Tutkusu

read
319.1K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
14.0K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.6K
bc

HÜKÜM

read
144.2K
bc

Kalbimin Derininde

read
8.4K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.8K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.6K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook