Bölüm 2

1148 Words
Yazardan; Armağan hastanedeki işlerini bitirdiğinde saat 17.06'yı gösteriyordu. Toplanırken ayağından babetlerini çıkartıp topuklu ayakkabılarını giyip çantasına babetleri alıp çıktı. Esra da toplanıyordu. "Esra ben çıkıyorum. Yarın izinliyim biliyorsun" "Biliyorum Doktor Hanım, gidin ve bir güzel dinlenin." "Ne dinlenmesi Esra? Mardin'e bilet aldım. Eve gidip iki parça bir şey alıp havaalanına geçeceğim." Esra şaşkınlıkla kafasını sallayıp selam verdi. Armağan'la 5 yıldır birlikteydiler. Ve çok yakın arkadaşlardı ama hastane içinde ikisi de prensipleri gereği çok yakın davranmıyorlardı. Armağan; "Hadi, bugün arabayla gelmemişsin ben bırakırım seni." Esra çantasını alıp peşine takıldığında ikisi de suskundu. Karşı komşu olmaları güzeldi. Zaten çoğu zaman birlikte kalırlardı. Hastane sınırlarından çıkınca Armağan derin bir nefes verdi. Audi Q7'sine yürürken gülümsedi. Bazıları eve yatırım yapardı bazıları da arabaya Armağan arabaya yatırım yapanlardandı. Esra ile arabaya geçtiklerinde Armağan; "Esroşum, sende gel benimle? Değişiklik olur ha?" "Yok canım benim. Valla senin o ağabeyini çekemem." Dediğinde ikisi de kahkahalarıyla arabayı inlettiler. Esra 2 yıl önce Mardin'e gitmiş ve Armağan'ın abisi Celil kıza çok kötü davranmış bu da yetmiyormuş gibi çalışmayı bırak evlen benimle demişti. Tabi Esra'nın cevabı da okkalı bir tokat olmuştu. O günden beri gitmiyordu. Ama Celil onu görmeye sürekli geliyor özür diliyordu. Armağan ise ikisine gönülden inanıyor hatta abisine bazen yardım ve yataklık ediyordu.  Eve gidene kadar şarkılar, sohbetler bir olurken siteden girip binalarına yöneldiler. Aynı binanın 9.katında oturuyorlardı. İkiside asansörden inip birbiri ile kucaklaştılar. Sonra da Armağan hemen duşa yöneldi. Esra ise herkesten gizleyerek her zaman yaptığı gibi hemen instagrama girip Celil'e baktı. Esra'nın kaşları çatılırken meraklandı. Adam hep hikaye atardı ama bugün yoktu. Umarım iyisindir diyerek yemeğe yöneldi.  Armağan ise duştan çıkıp hızlıca üzerinde bornozu ile küçük bir bavul hazırladı. 3 günde olsa, ihtiyaçları hiç bitmezdi. Bavulu hallettikten sonra ne giyeceğine karar vermek için giyinme odasına geçti. Sonuçta ev 3+1 di ve kendi için sadece yatak odası önemliydi. Diğer iki odasından biri kütüphane biri de giyinme odasıydı. Hızlıca oraya girdi. Ve kafasında planladığı kombini çıkarmaya koyuldu. Siyah gömlek, grimsi şortunu ve üzerine ovarlok kesim siyah ceketini çıkardı. Eğilip çekmeceden opak siyah çorabını da alıp kapattı çekmecesini. Bornozu çıkartıp iç çamaşırı ve kıyafetlerini üzerine geçirdi. Ah bunun altına çizmenin gideceğini düşünüp siyah uzun çizmelerini çıkardı. * Her şeyini hallettiğinde saat 18.15'i geçiyordu. Hızlıca çizmelerini giyip kapıyı kitleyip kendini arabasına attı. Ve hızla havaalanına yöneldi. Ve her işini hallettikten sonra uçağına binip kitabını çıkardı.  Armağan yolculuğa devam ederken Mardin'de olayları yeni duyan biri vardı. Baranoğlu konağının Ağası, şirkette şans eseri öğrenmişti. Sinirle ayağa kalkıp elinde bastonuyla arabasına yönelmişti. Hızlı çıktığından şoför gelmeden kendi binip konağına sürdü. Kızına evinin küçük meleğine sinirliydi. Küstü, kızgındı. Sima bunu nasıl yapabilmişti? Konağa girdiğinde ağıtlar, ağlamalar kulağına geldikçe sinirlendi. Salonuna girip bastonunu 3 kere yere vurdu. "Kesin sesinizi. Kimse ağlamayacak. Biz bunca yıl o kızı kendimize büyütmemişiz! Biz hayır dedik yine ona gitti. Bu kapıdan çıktığı ilk an bitti. Aşirete haber yollayın yarın toplansınlar. " Evin hanımı Muhabbet Hanım ağlarken göz yaşları arasında konuştu. "Yapma. Mustafa kurban olayım. Ölümünü görmeme izin verme." Evde başkasının sesi çıkmazken Mustafa Baranoğlu kıyamadığı karısına baktı. Ağlamaktan gözleri şişmiş, sesi kısılmıştı. "Yapma Muhabbet. Yapma, sen o kızı 21 yıl kollarında büyüttün senin sözünü dinlemedi. Ne yapacaksın? Ölüm emri vermeyin Berdel mi yapın diyeceksin? O şerefsizin kız kardeşi daha 17 yaşında ne yapacaksın onu oğluna 32 yaşındaki Alperene mi alacaksın?" Herkes bu sözlere hak verirken Muhabbet Hanım'ın diyecek tek kelimesi yoktu. Tabi salondakilerin de. Alperen babasına bakıp; "Baba ben o anı görmek istemiyorum. Yıllarca çabaladım, didindim. O anları yok etmeye uğraştım şimdi kardeşimi öyle göremem. Gideceğim akşama bilet alıp." Herkes evin delikanlısının dediği bu lafla şoka girerken telaşları başlamıştı. Mustafa Bey; "Olmaz oğul. Ağabey olarak burada kalmalısın." Alperen her ne kadar itiraz etmek istese de biliyordu ki babasının lafı üzerine laf söyleyemezdi tabi şimdilik. Evin neşesi evde yoktu ve giderken tüm huzuru da götürmüştü. Uzun süren hatta saatlerce süren sessizlikten Mustafa Baranoğlu sıkılıp ayağa kalktı. "Kalk Alperen. Gidelim o şerefsizin konağına. Gidelim de haber verelim." Alperen babasının arkasından kalkıp peşine düştü. Alperenin arabasında Akay konağına gitmeye başlamışlardı. Konağa gelince iki adam da küçük çocukmuş gibi arabadan inmek istemiyordu. İlk inen Alperen oldu. Tam bu sıra da taksi de gelmiş arkalarında durmuştu. Alperen taksiye odaklanmışken gelen sesle kalakaldı. Babasını öyle yerde görünce aklı başından gitti. İlk aklına gelen inerken düşmüş olabileceğiydi. Koşarak yanına gidip eğildi. O sıra da babasına koşan birini daha gördü. Bir kadın eğilmiş babasına nabzını kontrol ediyordu. Alperen kadını umursamadan bağırdı. "BABAM" Akay konağı bu sesle dışarı fırlarken herkes görüntüye şok olmuştu. Mustafa Baranoğlu yerde uzanırken, Alperen Baranoğlunun yanında evin büyüğü Armağan da müdahale ediyordu. Bu sırada Armağan bağırdı. "Ambulansı arasanız. Hemen." Alperen karşındaki kadının sesiyle kendine gelip telefonuna uzandı. 112'yi çevirince babasına ve babasına yardım eden kadına baktı. Yabancı olduğu çok belliydi. Eğer buralı olsa çoktan görürdü. Ve unutması da imkansız olurdu. Bu sırada telefon elinden çekildi. "Akay konağı önüne acil ambulans istiyorum. Hastamız..." Dönüp Alperene; "Baban kaç yaşında?" Diye sordu. Alperen sesi titrerken; "52." "Hastamız 52 yaşında. Nabızı çok zayıf ve elle kontrol ettiğim kadarıyla göğüs kafesinde sıkıntısı var. Akut görünüyor ama kronik olabilir. En fazla 7 dakika içinde burada olmazsanız hastanın ciğerleri boşalacak." Alperen kadının dediklerine kaşlarını çatmıştı. Tam bu sırada kapının önünde onları izleyenleri fark etti. Dönüp bağırdı; "NE O? NE YAPTIĞINIZA MI BAKIYORSUNUZ? SİMAA! EĞER BABAMA BİR ŞEY OLURSA SENİ YAŞATMAM SİMA." Sima babasının o halini görünce zaten ağlamaya başlamıştı. Abisinin dedikleri kalbine bir bıçak gibi saplanırken daha da şiddetlendi ağlaması. Bu sırada Armağan; "Şimdi. Ben elimde göğsüne baskı yaptığımda babanın kafasını kaldırıp yukarıda tut. Sonra da ayaklarına geç ve yukarıya kaldır. Kan akışını dengelememiz lazım." Alperen duymasına rağmen cevap veremedi. Bu kadının gözlerine bakıp cevap verebilmesi hem telaşından hem de kadının güzelliğinden mümkün değildi. Armağan bir kez daha bağırdı. "Hadisene!" Alperen Armağanın dediklerini yaparken Mustafa Baranoğlunun nefesi az da olsa düzelmişti. Ambulans konağın önüne yaklaşınca Armağan inen görevlilere; "Ben Kalp ve Damar Cerrahisinden Doçent Doktor Armağan Akay. Hastamızın kronik olduğunu tahmin ettiğim kalp sıkıntısı var. Hemen EKG ye bağlayıp atışlarına bakın. Peşinizden geleceğim." Mustafa Baranoğlu sedye ile ambulansa alınırken Alperen arabasına yönelip doktor olduğunu öğrendiği kadına kapıyı açıp; "Hadi aynı yere gidiyoruz." Armağan hiç itiraz etmeden elindeki valizi oraya bırakıp arabaya bindi. Alperen son sürat ambulansın peşinden hastaneye yöneldi. Hastaneye gelir gelmez, müdahale odasına alınan babasının yanına giren kadına baktı. Üzerinde kısacık şort vardı. Tek kaşı kalktı. Hadi ama Mardin de böyle şeylerin doğru karşılanmadığını biliyor olması gerekirdi eğer buradan biri olsaydı. Tam bu sırada çalan telefonunu ile aklını dağıtıp arayana baktı. Ah! Hadi ama. Küçük kardeşi Elif arıyordu. Açtı; "Efendim ağabeyim?" "Ağabey şey biz merak ettik de burada; bir sıkıntı yok değil mi?" Alperen daha 18 yaşındaki kardeşinin korkulu sesi ile derin nefes verdi. "Biz hastanedeyiz Elif'im." Dediği bu cümle ile Baranoğlu konağımda ağıtlar çalınırken çoktan Muhabbet Hanım bayılmıştı. 1 saat geçmeden Mardin'in çoğu yanlarındaydı. Şimdi ne olacaktı. En önemlisi o ben doktorum diyen kızın soyadı neydi? Kesin yanlış duymuştu. O kız Akay olsa tabi ki bilirdi. -tabi kızın yakın zaman da Baranoğlu olacağı da aklının ucunda yoktu.-
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD