“O halin neydi hayatım, kadını bir dövmediğin kaldı.”
Murat tam eve girdik, kurtuldum diye düşünürken tekrar aynı konunun açılmasıyla hazırlıksız yakalandı.
“Ne varmış ki halimde yavrum?”
Neyse ki soruya soru ile cevap vermek icat olunmuştu da duşa girmeye hazırlanırken yalan söylemek zorunda kalmamıştı.
Ayşe kocasının ensesinden tutarak bir çırpıda çıkardığı tişörtten sonra çıplak kalan göğsüne kayan bakışlarını toparlayıp kesik bir nefes aldı. Şu an despotluk etmesi gereken acil konular vardı çünkü, ağzının suyu akamazdı.
“Bir de ne var diyorsun, suratın beş karıştı. Eski arkadaş değil misiniz siz, neden öyle davrandın?”
Murat gözlerinde arzu pırıltıları dolanırken asabi gözükmeye çalışan ama ancak bir kedi kadar korkutucu olan karısına doğru bir adım attı.
İyice sıkılmıştı artık bu konudan, kendi arkadaş olmak istiyorsa olsaydı, Murat’ı ne karıştırıyordu ki. Attığı adımla dudaklarını ıslatıp yutkunan karısı, içindeki oyunbaz adamı uyandırıyordu. İzlenildiğinin farkında değilmiş gibi belini saran bermuda şortun ilk düğmesini açarak fermuarı indirdi. Bu hamlesi karısının göz bebeklerini daha bir büyütmüştü.
“Senin de söylediğin gibi ‘eski’ karıcım. Çocuk muyuz da şimdi aynısı davranayım.”
Ayşe kulağına ilişenleri mantık süzgecinden geçirmek için fazla hülyalı bir kafadaydı. Kocasının belinden düştü düşecek şort aklını toplamasına müsaade etmiyordu. Bu da yetmezmiş gibi üzerine üzerine gelen adamla etrafa bakınıp kaçacak yer aradığında dizlerinin arkası yatağa dayandı. Odağını iyice kaybetmeden ayıp ettiğini söyleyebilmesi lazımdı artık.
“Ben.. ben sana aynısı davran demiyorum ki. Çok sevdim Leyla’yı, arkadaşlık etmek istiyorum. Sen kötü davranınca kadın da çekiniyor. Bak bu gün bir kahve için yukarı gel bile diyemedim.”
Duyduğu saçmalıkla yine nefesi ciğerini terk ederken Murat, ne dese de karısını ikna etse diye düşündü. Kendisi evdeyken kadını davet etmek de neydi.
Geri geri attığı adımlar kesildiğinde uzanıp karısının incecik beline kolunu dolayarak zaten arada kalmış kadını iyice yapıştırdı kendine.
“Ben evdeyken yabancı kimseyi istemiyorum, biliyorsun yavrum.”
Kocasının tazecik tere bulanmış kedine has kokusu ile iyice mest olan kadın güçsüzce mırıldandı.
“Ama o yabancı sayılmaz ki?”
İnler gibi çıkan sesiyle kanı iyice deli akan Murat eğilip dudaklarına bir milim kala duraksadı.
“Yabacı sayılmazsa o varken bunu yapabilir miyiz?”
Konuşurken dudaklarının etli yeri birbirine değse de inatla öpmüyor oluşuna biraz huysuzlanarak konuştu Ayşe.
“Hep böyle mi olacağız?”
Dokunduğuna mı yoksa dokunmadığına mı huysuzlandığını tam olarak çözemediği kadının üstten bir düğmesini çözen kocası meraksızca sordu.
“Nasıl yani?”
Nasılını Ayşe de bilmiyordu. Ne zaman uyuşamadıkları bir konu olsa sonu yatakta bitiyordu. Üstelik kocası hala öpmemişti kadını, hala neyi bekliyordu?
Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatırken kocası son bir adım daha ilerleyerek üzerine eğildiği kadının arkasındaki yatağa boylu boyunca uzanmasını sağladı.
Düşmenin etkisiyle biraz olsun kendine gelen Ayşe dirseklerinden kuvvet alıp geri geri kaçarken bir yandan kıkırdıyor bir yandan söyleniyordu.
“Yaa Murat, konuşuyorduk ama.”
Hiç istifini bozmadan elbisesinin düğmelerine dadanan adamı ancak daha da heveslendirdi bu isyanı.
“Konuşmaktan sıkıldım ben, icraat istiyorum.”
“Bari perdeleri örtseydik, çok aydınlık buras..”
Emek emek ulaştığı hazinelerden bir an bile uzak kalmak istemeyen genç adam genzinin arkalarından itiraz eder bir hırıltı çıkardı.
“Ihmmp”
“Söz ver o zaman, bir daha öyl...”
Son kalan akıl kırıntılarıyla hala kocasını ikna derdinde olan kadına bu kez cevabı bir ısırıkla verdi kocası.
“Ayy! İz kalacak ama hayatı..”
Dudaklarını zorlukla kopardığı yeri bu kez kocaman avucuyla kavrayan adam en boğuk sesiyle konuştu.
“Kalsın.. benim izlerim, benim hazinelerim. Kime ne.”
Hiç de dekolte giyen biri değildi Ayşe, tek kocasıyla uğraşmak hoşuna gidiyordu.
“Ama bir gören alsa ayı..p!”
“Lan kim görüyor bunları!”
Asabi bir horoz gibi diklense bile eli kolu rahat durmayan kocasına dişlerini göstererek güldü Ayşe.
“Hamama giderim belki?”
Adamın yüzünde tek mimik oynamamıştı. Şansını tekrar denedi.
“Doktora gitsem?”
Bu kez cevabı dudaklarına kapanan sabırsız dudaklar oldu. Anlaşılan kocası yeterince konuştuklarını düşünüyordu.
**
Leyla’nın baba evinde bu akşam da huzurdan eser yoktu. Babası Metin, araya girip çocukların evliliğini kurtarmaya çalışan dünürünün ısrarıyla kızını sıkıştırmadan edemiyordu.
“Yavrum son bir kez konuşsanız, kötü çocuk değil ki Okan Kaç yıllık evliliğinizi bir gecede bitirmek kolay mı.”
Okan’ın kötü çocuk olmadığını Leyla da biliyordu. Çok sevgi dolu bir kalbi vardı Okan’ın. Dolmuş da taşmıştı hatta. Leyla’dan arta kalan sevgisi asistanı Gözde’ye bile yetmişti. Aslında Leyla bu durumdan rahatsız da değildi. Yetemediği yerde ona buna gidip eve hastalık getireceğine tek bir kişiyle temiz temiz söndürüyordu ateşini adam. İlişkilerini duyalı iki seneyi bile geçmişti.
“Kolay olan hiç bir şey yok baba.”
“Neden dağıtıyorsun ya yuvanı?”
Bu kez söze giren annesi Cemile oldu. Kızı kocadan dönmüş anne olmak çok ağrına gidiyordu.
“Anne yuva mı kaldı Allah aşkına. Ne çabuk unuttunuz halimizi.”
Sahiden de ortada evlilik diye bir şey kalmamıştı çünkü Okan dostunu evlerine kadar getirmişti bir gece vakti. Alkollüydü de üstelik biraz. Elinden tuttuğu en fazla yirmi yaşındaki kızı salonun orta yerine oturtmuştu. Biraz ağlak, biraz sünepe Gözde Leyla’dan bakışlarını kaçırarak görünmez olmaya çabalıyordu.
“Evladınız var sizin kızım. İlk kavgada ayrılık olacak iş mi?”
İlk kavga.. ilk kavgaydı sahiden. Leyla rahatım bozulmasın, huzurum kaçmasın diye ne istediyse eyvallah ederdi çünkü. O gece şaşkınlıkla dilini tutamamıştı. Kocasının başkasından peydahladığı evlada analık etmesi isteniyordu. Kız bir süre evlerinde gizlenecek, ailesine yurt dışında olduğu söylenecekti. Çok bulantısı vardı kızın, otelde rahat edemezdi.
Kocasının bunları zerre utanmadan gözünün içine baka baka söyleyişi aklına geldiğinde boğazına dizildi aldığı nefes.
"Anne uzatmayalım ne olur, artık birleşmemize imkan kalmadı. İstemiyorum da zaten.”
İşin iç yüzünden bihaber ailesi daha konuşacaktı belki ama uykusunda ağlayarak uyanan minik oğlan konuşmalarını böldü. Geldiklerinden beri her gece ağlıyor, hiç huyu olmasa da altını ıslatıyordu.
Hızlıca oğlunun uyuduğu yatağa oturduğunda etine değen ıslaklıkla tekrar kaçırdığını fark etmiş oldu. Olsun, sorun değildi. Çar çabuk temizleme telaşına düşmeden sevgiyle bağrına bastı oğlunu. Çocuğun seyrelen hıçkırıklarını sinesinde dindirdi.
Yuvasını sağlamlaştırmak için zerre güvenmediği adamı çocuğuna baba seçmek Leyla’nın hatasıydı. Ne mal olduğunu daha nişanlılıkta belli etmişti Okan. Nişanı bozulan kız olmayı gururuna yediremediği için kimselere diyememişti. Bir de evlendikten sonra bu halleri geçer diye düşünüyordu, en büyük kavgaları kendini teslim etmemesiyle alakalıydı çünkü.
Çocuğa kadar sahiden de idare ediyorlardı. Gebelikti lohusalıktı derken kocasına istediğini veremedikçe umursanmamaları, yalnız bırakılmaları artar oldu.
Oğulcan da gece yatmaz gündüz kalkmaz bir çocuk olup çıkınca eve bakıcı almayı teklif etti Leyla. Kocasının daha fazla sabretmeyeceğini biliyordu. Kırklı yaşlarda balık etli güleç yüzlü bakıcı nasıl olsa Leyla’dan güzel değildi, kocasını sakınmayı düşünemedi.
İşe girdiğindeki mütevazı kıyafetleri günden güne küçüldüğünde ısınan havalara yordu. Güleç yüzü de iyice güller açar olmuştu son zamanlarda. Bir gün banyodan önce kadın çıktı, sonra yakası bağrı dağılmış kocası.
Yok dedi günahını almayayım, kaç yaşında kadın. Öyle de geçti bir süre. Kocası bebeği kucağına alacakken ufak temaslar, göz süzmeler, gerdan kırmalar.
İnat etti, günahtır iftira edemem dedi.
Bir gün kapısı kapalı banyodan kocasının inleme sesleri geldiğinde sırf endişe ettiğinden daldı içeri ama kocasının şeyini kadının ağzında görmeyi beklemiyordu.
Yıkılmadı, ağlamadı da. Tek yaptığı “Reşat babamı arıyorum” demek oldu.
Daha o gece, hatta o yarım saatte kadının izi kalmadı evde, kocasının orasına burasına bıraktığı izler Leyla’nın ilgi alanına girmiyordu.
Ayaklarına kapanan kocasının babasına söyler korkusuyla “bir anlık bir şeydi, zaafıma yenildim” demelerine inanır gibi yaptı.
O günden sonra gözlerini dört açtı. Akşama kadar ağlasa da gündüz uyutmadı oğlanı, gece de yatma vaktine yakın bir kaşık öksürük şurubu verdi.
Çocuk şurubun etkisiyle sabaha kadar yarı baygın uyudu Leyla da kocasının arsız gönlünü yaptı.
Böylece gittiler bir zaman. Arada bir yabancı parfüm kokuları alsa da ses etmedi Leyla. Kocadan dönen kadın olmamak için gördüğünü görmez, duyduğunu duymaz oldu.
Limitsiz kartları, aslan oğluyla mutlu bile oldu.
Rahatı yerindeydi ama oğlu şurupsuz uyumuyordu artık. Bazen ‘zararı olur mu ki' diye düşünse de çarçabuk dağıtıyordu aklını. Yeterli gelmediğinde ikinci kaşığı bile veriyordu. Bir zararını da görmedi sanıyordu.
Bir gün ufak bir codeinman yetiştirdiğini öğrendiğinde kurduğu mutlu dünya başına yıkıldı Leyla’nın. O günden sonra Tek önceliği yavrusu oldu. Kocası mı? O da Gözde’sini bulmuştu işte.
Küçük kadını kapısına getirdiğinde biraz sesini yükseltmişti ama böylesi gemileri yakması başka sebeptendi.
Yanında getirdiği kadına mahcup olan kocası alkolden aldığı cesaretle Leyla’ya sesini yükselttiğinde oğlu araya girip Gözde’ye saldırmıştı.
“Senin yüzünden” diye kızı hırpaladığında ufak bir sinek gibi kolundan tutup fırlattı babası. Çocuğun yüzü kan içinde kalınca gözü döndü Leyla’nın.
Onca şeyi midesi almıştı da şu evdeki tek masuma kast edilmesi en son nokta olmuştu.
Eline geçirdiği ilk objeyi kocasının kafasına çaldığında adam “Boş ol lan” dedi. “ S.tir ol git. Boşadım seni.”
Kovmasa da duracak değildi Leyla. Oğlunun şiddet gördüğü evde s.seler beklemezdi. Pılının pırtısının derdine düşmeden mücevherleri, kartları, oğlunun iki parça eşyasıyla bir oyuncağını alıp çıktı evden.
Bundan sonra bir oğlu vardı bir kendisi.
Ailesi rahat vermeyecekti biliyordu. Öyle korkuyorlardı el alem sözünden, kayın pederi arıyor da kocası neden aramıyor merak bile etmiyorlardı.
Leyla’nın da olanları anlatmaya gönlü yoktu zaten. Bir kaç gün sessiz kalıp kocasının aldatma suçu işlediğine dair delil toplayacaktı.
Allah’tan korkar gibi babasından korkan kocasını ucundan tehdit edip donuna kadar almayı planlıyordu. Delili mahkemeye sunsa yine alırdı tazminat ama bu kez metresinin belalı ailesi kocasını gebertip bir köşeye atabilirdi. Hoş o zaman tüm malı mülküne konardı Leyla ama iyi kötü baba yine babaydı, çocuğuna yetim damgasını vurdurmak istemiyordu.
Alacağını aldıktan sonra sessiz sakin hallederlerdi boşanmayı da.