Bu kez Ayşe ne naz ne niyaz yapacaktı çünkü tam da doktorun söylediği beş günlük sürecin başındaydılar. Olmasa da ne fark ederdi ki. Kocasının baştan çıkarıcı dokunuşlarına direnmek için hiç bir şansı yoktu.
Belki çok sevdiğindendi belki de çok güzel sevildiğinden. Daha ilk günden aşk yok diye üzerine basa basa söylese bile öyle samimi bir ilişki sunmuştu ki Ayşe bir gün bile değersiz hissetmedi kendini. Aksine adamın incelikli dokunuşları her zerresini paha biçilmez kılıyordu.
“Gözlerime bak yavrum..”
“Beni hisset..”
“Teninde hayat var senin..”
“Ayşe..”
Aslında utanırdı Ayşe, çok konuşmayı da istemezdi ama kocası kabuğuna çekilmesine bir an bile müsaade etmiyordu. Kendini kadınlığın zirvesinde hissettiren dokunuşlarına efsunlar gibi fısıltıları da eklendiğinde ruhuna kadar sevildiğini hissediyordu.
Böyle içten sevildikçe neden dert etseydi ki geçmişi.
Tecavüz sadece bedene mi olurdu? Kocasının da ruhu taciz edilmişti zamanında, rızası yoktu. İstemeden örselendi diye gönlünün masumiyeti elinden alınmış mı olurdu? Hırpalanmış, hor kullanılmış gaspa uğramış bir adamdı Murat. Ayşe şefkati ile bir gün tüm yaralarını saracağına adı gibi emindi.
**
Ertesi gün yaklaşan eğitim ve öğretim yılına hazırlık için beraberce okula uğradıklarında onları bir sürpriz bekliyordu. Leyla minik oğlunun nakil işlemi için okula uğramış, sonra da oğlu okul bahçesinde oynayan diğer çocuklarla oynamak istediğinde oturup kalmıştı.
Bahçe duvarları önüne dizilmiş bankta oturan kadını ilk fark eden Ayşe oldu.
“Aaa hayatım bak kim var!”
Murat kim var demeye kalmadan koşuşturarak uzaklaştığında gittiği yöne baktı.
Gördüğü bedenle yine nefesi daralmıştı işte, acaba bir göğüs hastalıklarına mı gözükseydi. Çare olacağını bilse nefret ettiği iğnelerden düzinelerce vurulmaya razı olurdu.
Gayet bol olan tişörtün yakasını esneterek ne yapması gerektiğini düşündü. Yanlarına gitmeli bir selam ermeliydi normal gözükmek için ama canı istemiyordu.
Az ileride plastik topla tek kale maç oynayan çocuklar can simidi gibi gözüktü o an. Zaten normalde de sokak oyunlarına katılmayı severdi ama şimdi daha bir cazip gelmişti.
Orada dakikalarca çocukların her birini asiste edip gol attırırken yine tüm kasveti dağıldı gönlünün. Diğer çocuklardan biraz daha çekinik ama çok daha kabiliyetli oğlana iltimas geçip ikinci gölü de attırdığında nihayet utangaçlığı kırılan çocuk tıpkı gol atan diğerleri gibi koşturup boynuna atladığında bir an içine bir şeylerin battığını hissetti.
Bu çocuk kendi çoc...
Hayır hayır asla!
Murat öyle biri değildi. Çocuk mazlum mazlum kenarda beklediği için şefkat duymuştu sadece. Kısmet olursa Ayşe ile dünyanın en mutlu çocuklarına sahip olacaktı o. Boylarını Murat’tan huylarını Ayşe’den alacaklardı.
Kucağındaki çocuğu nazikçe yere indirip şöyle bir başını okşadıktan sonra bahçe çıkışına yönlendi. Tuhaf olacağını biliyordu ama karısına arabadan mesaj çekip haber verecekti. Hiç ardına bakmadan ilerlerken adımları kulağına ulaşan çağrı ile duraksadı.
“Muraat, hayatım beklesene.”
Gönülsüzce başını çevirdiğinde iki kadın ve elini tuttukarı minik oğlan koşturur adımlarla ona doğru yaklaşıyordu.
Derin bir nefes aldı. Bu karşılaşmaları normalleştirmesi gerektiğinin farkındaydı çünkü her defasında dağılacak lüksü yoktu.
İyice yanına yaklaştıklarında duruşunu dikleştirip ifadesini sabitledi.
“Nereye gidiyordun hayatım?”
Öyle ya nereye gidiyordu, böylece kaçabileceğini düşünmek fazla zavallıca olmuştu.
“Ha markete kadar gidecektim, susadım koştururken. Kalktın mı sen?”
Sözleri bittiğinde çürümüş bir tat hissetti damağında.
Böyle yuva mı yapacaktı ağzına yalan? Eski sahtekar Murat mı olacaktı. Daha şimdiden nefret etti kendinden, zaten öteden beri alışıktı.
“Kalktık evet, Leyla da mahalleye dönecekmiş, beraber gideriz dedim.”
Göz ucu ile yanındaki kadını işaret eden Ayşe, kocasının şu çocukça küslüğe bir son vermesini istiyordu artık. Leyla çok dost anlısı bir kadındı üstelik zor bir süreçten geçiyordu. Hiç bir şeyin değilse bile şu minik oğlanın hatırına düzgün davranmasını bekliyordu kocasından.
Yaptığı imayı ıskalamayan kocası mümkün olan en mesafeli suratı ile Leyla’ya döndü.
“Merhaba.”
Gösterdiği soğuk tavır karşısında ortamın tuhaflaştığını fark ettiğinde tekrar konuşmak için kendini zorladı.
“Kayıt için mi gelmiştiniz?”
Bu kez sesi bir derece daha az azarlar gibi çıktığında Leyla sıcacık gülümsedi.
“Ay evet. Düşünebiliyor musun Murat, oğlum bizim okulumuzda okuyacak.”
Leyla ve Murat’tan bir okul konusunda biz olurdu zaten. Ceap vermeden başıyla onaylayıp arabasına doğru adımladı.
Bu yabaniliği Ayşe’yi iyice mahcup etmişti. Belli olmasın diye ekstra gülümseyerek arabaya yönlendirdi misafirini. Eve gittiklerinde ilk iş kocasını uyarmayı da aklına not etti.
Murat’ın estirdiği soğuk hava yüzünden kimseden çıt çıkmadan tamamladıkları yolun sonunda Ayşe ve Leyla bir bir telefon numaralarını alarak ayrıldılar. İkisinin de bu arkadaşlığa olan hevesleri Murat’a soğuk terler döktürüyordu.