Gece uyumaya hazırlandıkları esnada Ayşe’nin telefonuna bir mesaj düştü. Leyla yarın müsaitse oğlunu ona bırakmak istiyordu.
Ayşe tabi ki memnuniyetle bakacağını söyledi ama neden annesine bırakmadığını da merak etti. Sormadan geldi cevabı. “Annemler kocamla barışma görüşmesine gidiyorum sanıyor, illa oğlan da gelsin dediler.”
Açıklama yapmasına gerek olmadığını ne zaman ihtiyaç duyarsa çocuğu bırakabileceğini söyleyip vedalaştı. Hem sabah uyandığında kocasına da tatlı bir sürpriz olacaktı. Leylanın söylediği saate on beş dakika kala saatini kurdu, normal uyanma saatlerinden neredeyse bir saat daha erken olduğu için başka türlü uyanamazdı.
Leyla tam da söylediği saatte kapısını çaldı.
“Ayy Ayşe Allah razı olsun senden. Büyük sevaba girdin, seni bana Allah gönderdi.”
Ayşe kadının abartılı övgüleriyle mahcup hissetti.
“Rica ediyorum abartma Leyla, biz arkadaşız.”
Leyla uzanıp şapır şupur öptü yanaklarından.
“Hadi ben kaçtım.”
Şimşek hızında kaybolan kadının ardından şaşkınca baktı ama tombul yanaklarını sallandırarak masum masum bekleyen oğlanı fark ettiğinde hızlıca toparlandı. Dizlerini büküp oğlanla göz hizasına geldiğinde bütün kalbiyle gülümsedi.
“Eveet yakışıklı, söyle bakalım ne yapmak istersin?”
Yakışıklının öyle hemencecik kırılmadı kabuğu, sessizliğini uzun süre korudu. Ayşe annesi varken çok daha iletişime açık olan çocuğun bu mahzun haline içten içe üzülse de dışarıdan neşesini sabit tuttu. Neyse ki bir süre sonra küçük adam da tatlı kıkırtıları ile genç kadına eşlik etmeye başlamıştı.
Murat duyduğu sesleri uyku sersemliği ile önce dışarıdan geliyor sandı. Sol yanındaki boşluğu fark ettiğinde hızlıca ayaklanarak bu saatte gelenin kim olduğunu öğrenmek için sesleri takip ederek ilerledi.
Salon boştu. L koridoru takip ederek mutfağa ulaştığında epeyce şaşırtıcı bir manzara onu bekliyordu.
Karısı, şu an arkası dönük olduğu için tanıyamadığı bir oğlan çocuğu ile şekillendirdiği kurabiyeleri tepsiye diziyordu. Neler olduğunu çözemediği için şaşkınlığını gizleyemediği sesiyle konuştu.
“Günaydın”
Ayşe kocasını fark ettiğinde abartılı bir neşe ile karşılık verdi.
“Güünaydıınnn.”
Kaşının ucu ile yine bakışlarını yere indirmiş oğlan çocuğunu gösterek devam etti.
“Biz de bu yakışıklı ile kahvaltı için kurabiye yapıyorduk.”
Çocuğun kim olduğunu nihayet anlayan Murat endişe ile arkasını yoklamaktan kedini alamadı. Üzerinde böbreğine kadar açıkta bırakan salaş bir atlet, altında uyluklarını ancak kapatan penye bir şort vardı. Şu kılıkta değil Leyla’ya annesine bile yakalanmak istemezdi. Kocasının endişesini fark eden Ayşe sakinleşmesi için tebessüm etti.
“Oğulcan’ın annesi ufak bir iş için mahalleden ayrılacaktı, ben de kurabiye yapmak için bir yardımcıya ihtiyaç duyuyordum. Neyse ki Oğulcan kurabiye işinde çok başarılı, çar çabuk hallettik yardımıyla.”
Sadece annesinin işi var kısmına kulak asan Murat yapıştırma bir tebessümle oğlana baktı.
“Çok iyi etmişsiniz, elinize sağlık.”
Başka bir şey konuşmadan adımlarını gerisin geri yatak odasına çevirdi. Severdi çocukları Murat, el kadar çocuktan bu kadar tedirgin hissetmesi mantıklı değildi.
Evet dün kısa bir an olmayacak şeyler hissettirmişti ama bunda çocuğun suçu neydi. Böyle böyle alışacaktı Murat, korkulacak bir şey olmadığını kendi kendine ispat edecekti.
Ama yine de.. ama yine de ya oğlandan Leyla’nın kokusunu hissers..
Hırsla yumruğunu sıkıp tersine dişlerini geçirdi. Öfkeden tir tir titrerken böylesine aciz olduğu için içten içe kendine en ağır küfürleri sıraladı.
İçini kasıp kavuran bu azap, iğrenç bir pislik gibi hissettiren bu sır daha ne kadar acı çektirecekti? Karısı da sanki bilirmiş gibi hayaletleri inadına inadına burnunun dibine sokuyordu.
Kimsenin dikkatini çekmeden kafasını toparlayıp kendine gelmek için buz gibi suyun altına girerek bir müddet nefes almadan bekledi. Dakikalar sonra banyodan çıktığında biraz daha sakin hissediyordu.
Saçlarına tuttuğu havluyla fazla suyu alırken acaba psikolojik destek mi alsam diye düşünmeye başladı. Olabilirdi aslında, Murat kendini baya hastalıklı buluyordu.
“Sevgiliiim.”
Kapalı kapıyı aşıp kulağına ilişen karısının sesiyle son bir kez kurulanıp hızlıca çıktı odadan.
“Geliyorum.”
Mutfağa ulaştığında dört başı mamur bir sofra onu bekliyordu. Fırından taze çıkmış damla sakızlı kurabiyelerin kokusu zaten daha banyodan adım atar atmaz bulmuştu burnunu.
Yorumunu bekler gibi hevesle gözüne bakan ikiliye kocaman tebessüm etti Murat.
“Oooo sofraya bak! Bu gün milli ve dini bayram da benim mi haberim yok?”
Bunu bir iltifat olarak alan ikili ellerini kaldırarak acemice çak yaptı.
“Gel kurabiyemizden tat Murat amcası.”
Genç adam masaya doğru bir adım atmıştı ki ufak çocuğun mırıltısıyla durakladı.
“Amcam değil, dayım.”
O kadar kısık sesle söylemişti ki Ayşe tekrar sormak ihtiyacı hissetti.
“Efendim canım?”
Bu kez minik parmağını ayakta bekleyen adama doğru uzatarak biraz daha kendinden emin konuştu çocuk.
“O. Benim amcam değil dayım, annem öyle söyledi.”
Ayşe bu tatlılığı için kocaman bir kucak verdi oğlana.
“Anneler söylüyorsa doğrudur yakışıklım.”
Çocuk şefkatle sarmalandığında utangaç kollarını Ayşe’ye doladı.
Ayşe bu kez kocasına bakıp kendisindeki mutluluğun bir yansımasını görmeye çalıştı kocasının zifiri gözlerine ama kocası tuhaf bakışlarını ufak oğlandan kaçırıyordu.
Beraberce sofraya oturduklarında ‘neden şaşırıyorsam’ diye düşündü genç adam. Murat’tan olsa olsa dayı olurdu Leyla’nın çocuğuna.
***
Oğlunu Ayşe’ye emanet ederek hızlıca kapıda beklettiği taksiye binen Leyla kocası evden çıkmadan yetişmek telaşındaydı.
Kendilerine evlilik fantezisi kuran kocası ve küçük faresi emindi ki kapıdan uğurlama seremonisi yaşayacaktı. Leyla’nın tek yapması gereken o saadet dolu anları kayda alıp kocasını ziyaret etmekten ibaretti.
Evlerine yakın bir sokakta taksiden inerek kocaman siyah gözlüklerini takan Leyla çantasındaki yedek anahtarlarla sessizce bahçe duvarının arka kapısını aralayıp içeri sızdı. Kendi evine böyle hırsızmış gibi girmek biraz ağırına gitmişti ama böyle şeylerle modunu aşağı çekmek istemiyordu.
Tıpkı bir hayalet gibi ilerleyerek oğlan için yaptırdıkları ufak kulübeye kendini attığında derin bir nefes aldı. Şimdilik her şey tam planladığı gibi gidiyordu çünkü kocasının arabası hala evin ufak otoparkındaydı.
Telefon kamerasını kulübenin minik penceresinden güzel bir açı yakalayarak sabitledi. Taksiden inmeden sesini kısmayı da ihmal etmemişti.
Neredeyse on beş yirmi dakika geçip artık sıkılmaya başladığında nihayet evin kapısı aralandı. Bir şey kaçırmamak için hızlıca vido kaydetmeye dokunacağım derken telefonun açısını bozduğunda elleri heyecan ve panikten titremeye başlamıştı. Bir gözü ile evin kapısını kontrol ederken hızlıca gereken ayarlamaları yapıp tekrar eğildiğinde kocası ve metresi vedalaşmanın öpüşüp koklaşmak kısmına geçmişlerdi.
Midesinden boğazına acı-ekşi bir tat yükselirken yüzünü buruşturdu Leyla. Bilmediği bir şey yoktu ama gözleriyle görmek yine de sinirini bozmuştu.
İkili kapı önünde ayrılmayı başaramayıp ele ele adamın arabasına doğru ilerlerken nihayet kızın üzerindekileri fark etti Leyla. Kocasına el koyduğu yetmemiş en sevdiği ipekli sabahlığına da çökmüştü şırfıntı.
Daha fazla görmek istemediğine karar vererek pencere dibine çöktüğünde adam gittikten sonra kızı evire çevire pataklamanın hayallerini kurmaya başladı. Hamileydi kız. Karnındakine acımasa kesin yapardı düşündüklerini ama asıl dayağı hak eden kocasıydı.
O anda neden diye düşündü Leyla. Gerçekten de adamı elinde tutmak için her şeyi yapmıştı ama olmayınca olmuyordu demek ki.
Okan zengin olmasa yüzüne bakmayacağı tipte bir adamdı ama çirkin cazibesi vardı galiba, etrafı dişi sinek kaynıyordu bildi bileli. Bir taraftan kovsa öbür taraftan konuyorlardı.
Nihayet arabadan çıkan motor sesi ile ufaktan ayaklandı. Adamın arabası elektronik bahçe kapısından kaybolana dek arkasından bakan gözdesi beline doladığı ipekli kuşağın uçlarıyla oynaya oynaya eve adımlarken Leyla o kuşakla kadını boğmanın hayallerini kuruyordu ister istemez.
Kocasını almasına bile bu kadar öfke duymadığını fark ettiğinde gözlerini devirdi.
Okan kimdi de ipek sabahlıkla bir olacaktı.
Hala genç, güzel oluşuna şükretti o anda. Bir kumaş parçası kadar kıymeti hak etmeyen adamla ömrünü çürütmemişti. Boşanma işi biter bitmez kendine nezih bir muhitte yepyeni bir hayat kuracaktı.
Oğlumla ben varım bundan sonra deyip duruyordu ama onları koruyup kollayacak, güvenilir bir adam girse hayatına fena mı olurdu?
Derinden bir iç çekti. Şu saatten sonra hiç kimseye güvenemeyeceğini, yeni birini tanımak için emek veremeyeceğini o da biliyordu. Makus talihine gözleri dolmak üzereyken kendine geldi. Ağlamak neyi çözmüştü de şimdiye kadar göz yaşı dökecekti.
Daha fazla burada beklemenin akıl sağlığı açısından iyi olmadığına karar verdiğinde hızlıca toparlandı. Sünepe Gözde’nin içeri girdiğinden iyice emin olduktan sonra geldiği gibi terk etti bahçeyi.
Sokağın bitimine kadar hızlı hızlı yürüyerek bu kez taksi beklemeden ilk gelen minibüse bindi. Pek komşuluk ilişkileri olan bir muhit değildi burası ama yine de tanış kimseye denk gelmek istemiyordu.
Minibüsle bir iki sokak ilerledikten sonra ilk fırsatta inerek bu kez çağırdı taksiyi. Taksici adam gidecekleri adresi sorduğunda “sür sen, ben tarif ederim” deyip geçiştirdi..
İçinden bir ses hiç oyalanmadan kocanın ofisine git derken öbür ses acele etme, biraz daha delil topla diyordu.
Çektiği videoyu başa sarıp sarıp izlerken ne yapacağına karar veremediği için kendine de kızdı. Neyi düşünüyordu ki.
Taksiciye “ilk sağdan dönün” dedikten sonra arkasına yaslandı. Tabi ki ilk gittiği yer bir boşanma avukatı olmalıydı. O söylerdi bu işi karlı kapamak için ne yapılması gerektiğini.
İnternetten ufak bir araştırma yaparak en münasip gördüğü hukuk bürosunun numarasını tuşlayıp randevu aldı. Bürodan gönderilen konumu taksiciye tarif ettiğinde hızlıca gidecekleri yere vardılar.
Avukat Sinan kırklarının ortasında olduğu şakaklarına düşmüş seyrek aklardan belli olan epeyce karizmatik bir adamdı.
Leyla bu adamın gözünde aldatılmış, tercih edilmemiş, üzerine gül koklanmış kadın olmayı gururuna yediremese de el mecbur olanı biteni izah etti.
Sinan bey yüzündeki ciddi ifadeyi koruyup arada not alarak dinlemeyi sürdürdükçe kendi anlattıklarına kendi içi sızladı Leyla’nın.
Ne de çok çekmişti.
“Ben bir düşünüp size haber vereceğim” dediği karizmatik avukatı geride bırakarak tekrar bir taksi çevirerek bu kez doğrudan Murat’ların adresini verdi.