1.
Murat, belki de yıllardır hiç görmediği kadını kasanın başında oturmuş paketleri okuturken görünce kaşlarını çattı.
Aradan sekiz yıl hiç geçmemiş de sanki kız hep marketçinin tatlı kızı olarak kalmış gibiydi.
Biraz büyümüştü sadece, biraz da zayıflamıştı. Yüzü daha olgunlaşmış hatları oturmuştu.
İçindeki burukluğu görmezden gelip alacaklarını sepete doldurarak sıraya girdi. Neyse ki bu saatte sadece bikaç kişi gelmişti.
Kadın önündeki müşterilerle ilgilenirken,üzerinde takılıp kalan gözlerine engel olamayınca telefonunu çıkarıp ilgilenir gibi yaptı.
Körün taşı gibi tek bir mesaj bile gelmemişti.
Oyalanmak için kendisi yazdı annesine. O da görmezdi gerçi, şimdi mutfakta akşam yemeği hazırlıyor olmalıydı. Galeriye girip fotoğraflara baktı son çare.
Millet saatlerce içine gömülüp ne yapıyor telefonda hiç bilmiyordu.
Karısına "Marketteyim, eksik var mı?" diye de sorabilirdi ama çocukluğunu hatta gençliğinin bir kısmını aşkıyla soldurduğu kadın bir iki adım ötedeyken eli varmamıştı.
Zaten abur cubur almak için girmişti. Aldıklarını bir köşeye atıp sessizce sıvışabilir miydi acaba?
Öyle de çok ezik gözükürdü.
Zaten ömrü Leyla'ya karşı ezik gözükmekle geçmişti de şimdi otuzuna merdiven dayamış bir adam olarak azıcık dik durmak istiyordu.
Son müşteri de ödemesini yapıp uzaklaştığında elinde can simidi gibi tuttuğu telefonu cebine atıp umursamaz bir tavır takınmaya çalıştı.
En kötü ne olabilirdi ki? Leyla onu altı yıl önce aşkından mecnunken görmemişti, şimdi de tanımazdı muhtemelen. Boşuna sıkıntı çekiyordu?
Hem tanısa bile kime neydi ki? Evliydi artık, ondan gelecek bir ufak ilgi kırıntısına muhtaç değildi.
Sepetini olanca soğuk kanlılığı ile bandın üstüne koyup atıştırmalık paketlerini kasanın önüne yığmaya başladığında sanki kristal bardak diziyormuş gibi tüm dikkatini şişkin paketlere vermeye çalışıyordu.
Böylece bir nefes ötesinde duran çocukluk aşkını tanımamış gibi gözükmeye çalışırken bir nebze inandırıcı olabilirdi belki.
"Murat?"