Ayşe özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklarla ilgili yaptığı araştırmadan edindiği bilgilerle küçük oğlana bir şeyler öğretmeye çalışırken onları izleyen Murat bir yerden sonra isyan etti.
“Bu kadar yetmez mi öğretmen hanım, aşırı yüklemeden eror vermesin çocuk.”
Bir an için saati yoklayan Ayşe sahiden de uzun zamandır oturduklarını fark etti. Eğik durmaktan boynu bile tutulacaktı neredeyse.
“Haklısın hayatım, kaptırmışım kedimi.”
Melül melül gözlerine bakan oğlanın omzuna elini koyarak bu defa gülümsedi.
“Öğrencim bu kadar zeki olunca saatin nasıl geçtiğini anlamamışım.”
Aldığı iltifatla tombul yanakları pembe pembe olan ufaklık kirpiklerinin altından bakarak sessizce tebessüm etti.
Murat mesafesini korumak için canhıraş mücadele etse de bu yumuk halleri içini eritiyordu.
Leyla çocukluğunda da gençliğinde de cevval karakterdeydi. Onun gibi bir kadının böyle mahcup bir oğlu olmasına da ayrıca hayret ediyordu.
“ O zaman bu zeki öğrenciyi dondurma yemeye götürsek mi?”
Ayşe’den gelen teklifle bir an için duraksadı kocası. İçli dışlı olmayı asla istemiyordu ama gıkı çıkmadan saatlerdir ders çalışan çocuğun gözlerindeki hevesi gördüğünde pes etti.
“Götürsek tabi!”
Çocuk ışıl ışıl gözleri ile bir Ayşe’ye bir Murat’a baktıktan sonra duraksadı.
“ Ama annem..”
Ne demek istediğini çok da anlayamayan Ayşe oğlan mutlu olsun diye düşünmeden konuştu.
“ Ararız anneni, işi bittiyse o da gelir.”
Murat karısının ona sormak ihtiyacı duymadan yaptığı plan ile bir anda bütün neşesini kaybederek gerisin geri oturup arkasına yaslandı.
Ayşe hazırlanması gerekirken oturup kalan kocasına hayretle baktı.
“ Ne oluyor hayatım, neden oturdum?”
Murat ilgisizce yüzüne bakıp tekrar elindeki kumandaya döndü.
“ Gidin siz, benim canım çekmiyor.”
Az evvel hepsinden hevesli gözüken adam böylece oturup kaldığında Ayşe de Oğulcan da şaşkınlıkla bir birlerine baktılar. Çocuğun moralinin bozulduğu gün gibi aşikardı.
“E ama beraber gideriz dedik, neden oyun bozanlık yapıyorsun ki?”
“Dersi siz çalıştınız, dondurmayı da siz hak ediyorsunuz.”
Daha ağzından çıkar çıkmaz yaptığı açıklamanın saçmalığına göz devirmek istedi, üstelik muhatapları katiyen yutmuşa benzemiyordu. Derin bir nefes alıp çaktırmadan yutkunduktan sonra kendini tekrar ayaklanmaya zorladı.
“Biraz naz yapayım dedim ama elimde patladı. Hadi hazırsanız çıkalım.”
Ayşe neler olduğunu anlamaya çalışır gözlerle kocasına baktıktan sonra toparlandı. Sorsa da cevap alamazdı zaten. Kocası anlatacaksa baştan anlatanlardandı, anlatmayacaksa ömürlük susanlardan.
Çok geçmeden apartmanın önüne indiklerinde oğlan oynaya zıplaya bir kaç adım mesafeyi araladı. Murat karısıyla konuşmak için tam da böyle bir fırsat arıyordu. Elinden tutuğu kadının kulağına eğilerek kısık sesle mırıldandı.
“Annesini arama şimdi, zaten unuttu gitti, baş başa olalım.”
Ayşe çocukluk arkadaşının adını bile anmayacak kadar derinden küstüyse kocası, vardır bir sebebi diye düşündü artık. Bu küslüğün çocukluk etmekten daha fazlası olduğunu anlamıştı.
“Tamam hayatım sorun değil.”
Murat gördüğü olumlu tavırla derinden bir nefes alarak şakağından öptü kadını. Keşke yıllarını çürüten yarasını da böyle bir çırpıda anlatıp anlayış görebilseydi.
Leyla evlenip gideceği zaman kardeşi olarak kuşağını Murat bağlasın istemiş, akraba olmadıkları için kimse buna onay vermemişti. Zaten onay verseler bile o sıralar sünger gibi alkol çekmeyi adet edinen gencin bunu başaracak durumu yoktu.
Gelin alma olacağı sabah odasında yarı baygın yatarken odasına bir hışımla giren annesi üstüyle başıyla buz gibi suyun altına sokmuş kendine gelene kadar da çıkarmamıştı.
Genç adam nihayet göz yaşına boğulacak kadar kendine geldiğinde çocukken bile el kaldırmadığı oğlana sağlam bir tokat atmıştı.
Ne olduğunu anlamak için annesinin gözlerine baktığında ilk kez anlamıştı yakalandığını, sonra da utançla başını eğmişti.
Ayten hanım o vakit güçlü parmaklarını oğlunun omzuna sarıp kuvvetle sıkıştırdı.
“Bu konu burada kapanmazsa sana hakkımı helal etmem. Zamanında korkak gibi susmayı seçtin madem ölene kadar sus.”
Zaten kendince ölümünü ilan etmişti sevdiğinin murat, bu gün nikahta cenazesini kaldıracaktı. Başkasına evet demiş kadın hakkında konuşacak kadar şerefsiz değildi hamdolsun.
“Gençliğimin hayrını görmeyeyim.”
Annesinin gözlerine bakarak verdiği bu adı konmamış sözden sonra öncesinde olduğu gibi dipsiz bir sessizliğe büründü Murat. Yıllanmış aşkına dair tek konuşmuşluğu buydu.
Şiirler boyu anlattıkları sayılmıyorsa tabi. O zamanlar çok modaydı şiir okumak, şimdi olsa sen hayırdır birader derler.
İbrahim Sadri’ler, Uğur Arslan’lar.
Neyse ki öksüz sevdasına tercüman olmuşlardı. Gerçek hayatta öldürsen diyemeyeceği lafları kaset dolusu anlatmıştı Leyla’ya. Karşılığı da ‘sen ne güzel kardeşsin’ deyip sıkı sıkı kucaklanmak olmuştu.
Leyla’nın sarıldığı kardeşken Murat sevdiğine sarılamazdı. Genç kızı acele ile üzerinden atarak “Amma abarttın, olmuş mu dinle bak da arkadaşlarına dinlettir. Senin yüzünden evde kaldım iki yolumuzu bulalım” diye her zamanki yalanlarından sıralamıştı.
“Hayaatım!”
Karısının yüksek çıkan sesi ile bir anda kendine gelen genç adam boş boş baktı.
“Elimi acıttın, hem de geldik.”
Sormadan yapılan açıklama ile hızlıca parmaklarına kenetlendiği eli kontrol etti. Boğumları hafiften pembeleşmiş eli kaldırarak tüy gibi öptükten sonra karısının cennetten pırıltılar taşıyan ahu gözlerine mahcupça baktı.
“Affedersin yavrum, farkında değilim. Düşünüyordum öyle.”
Ayşe ne düşünüyordun bu kadar dememek için zor sabrederek elini çekti. Her şeyi sormak irdelemek tarzı değildi ama kocasının son zamanlardaki tuhaflıkları olmayan merakını körüklüyordu.
Babaannesi zamanda ‘Kötüyü kurma, uyuyan yılanı kendi ellerinle uyandırma’ diye nasihat ederdi hep. ‘Olmayacak şeyleri sorup sorup eşeğin aklına karpuz kabuğu sokma’ diye de devam ederdi.
Kulağına küpe ettiği bu faydalı tavsiyeleri hayat boyu kullanmıştı da şu son günlerde kullanışlılığı azalmıştı sanki bu öğütlerin.
Kötüyü çağırıp enseyi karartmamak için başını daha bir dikleyip tebessümünü takındı.
‘Benim geçmişimde siyah noktalar, cevapsız sorular var’ diye ilk günden söyleyen adamla bir yola çıktıysalar başka çaresi de olmadığı için önüne bakacaktı.
Dondurmacının kapısında kıpır kıpır yerinde duramadan bekleyen oğlan neşesini çarçabuk geri kazandırmıştı.
“Kaç topla doyar bu tosun, bilseydim gelmeden kredi çekerdim.”
Az evvelki tuhaflığından sıyrılarak normale dönen kocasına baktı Ayşe.
“Paran yetmezse önüne bir mendil serer şuraya oturturuz oğlanı, senin çekeceğin krediden fazla kazanır hem de geri ödemesiz.”
Aslında bulaşıkları yıkarsın demesini beklediği karısından duyduklarıyla ufak bir kahkaha atan adam gözlerini kısarak konuştu.
“Hiç fena fikir değil haa. Sabahtan beri bedava besliyoruz, az çalışsın da yediklerinin parasını çıkarsın hergele.”
Ayşe yumruğunu kocasının omzuna geçirirken suratına yapışan gülümsemeyi silip öfkeli gözükmeye çalıştı.
“Çocuğun kulağına gidecek şimdi, güldürme beni.”
Çocukla daha fazla uğraşmasına müsaade etmeyeceği adamı geride bırakıp oğlanın yanına adımladı.
“Yakışıklım, seçtin mi hangisinden alacağını?”
Minik oğlan tombul yanaklarını yerden kaldırmayıp sadace başıyla onayladı.
“Tamam, söyle o zaman abiye, senin için hazırlasın.”
Bile bile ‘göster’ demek yerine konuşması için ‘söyle’ kelimesini kullanmıştı fakat çocuk boğumlanmış parmağını uzatıp önce en soldaki çikolatalıyı gösterdi.
Sonra da sıra sıra hepsini göstermeye başlayan oğlanın hafifçe boyuna çöktü.
“Bu kadarı sana biraz fazla olabilir canım. Seçmek istediğin son iki topu söyle, deneyemediklerin için ilk fırsatta seni tekrar getireceğime söz veriyorum.”
Derhal yanakları kızaran oğlan gözlerini kaçırıp mırıldandı.
“Başka istemiyorum, annemle aynı tabaktan yediğimiz için çok söyledim, geldiğinde hazır olurdu.”
Çocuğun aslında annesini hiç unutmadığını fark eden Ayşe gözlerini kaçırdı bu sefer.
“Şeyyyy Oğulcan. Ben anneni aramayı unuttum.”
Çocuğun gözlerindeki pırıltı hızla sönerken yine başını eğdi.
“Gelmeyecek mi yani?”
İkilinin konuşmalarına şahit olan Murat yine kendine lanet edecek bir sebep buldu. Ne vardı şu çocuğu mahzun bırakacak ama işte.. işte..
Adam kendi içindeki cümleyi bile tamamlamak istemiyordu. Bunun yerine daha fazla beklemeden siparişini vererek boş masalardan birine doğru ilerlerken karısının telefonu çaldı.
Konuşma mesafesindeki kocasına telefonun ekranını gösteren Ayşe ne yapayım der gibi bekliyordu.
Anlık gelen bir cesaretle omzunu silken Murat arkasına yaslandı. Korkunun ecele faydası olmuyordu.
Nihayet yumuşayan kocasıyla çocuklar gibi sevinen Ayşe derhal çağrıyı cevaplandırıp yeni arkadaşını dondurma yemek için davet etti.