6

1266 Words
Kamer eve geldiğinde hızlıca odasına çıktı. Kalbi neden böyle atıyordu? Sanki içinde binlerce kuş kanat çırpıyordu. Kitaplarını çalışma masasının üzerine bıraktı. Yaptığı doğru muydu onu da bilmiyordu. Ailesi öğrenecek olursa kötü olurdu. Ne diye yarınki ders bitiş saatini söylemişti ki? Bu yaptığı tehlikeliydi. ‘’Kamer!’’ diye bağıran annesinin sesiyle odadan çıkıp mutfağa gitti. ‘’Efendim anne.’’ ‘’Gel yardım et. Zaten bir sakarlığın yüzünden bütün işi yıktın üzerime.’’ Kolunu açıklamak için merdivenlerden düştüğünü söylemişti ve sonrasında sakar diye bir yığın azar işitmişti. Zaten varlığını bu evde fazlalık hissediyordu ama ağzını açıp tek kelime edemiyordu. ‘’Yengemler yardım ediyor ya.’’ Tek eliyle yemek masasına bardak, çatal, kaşık taşımaya başladı. ‘’O kolundaki ne zaman çıkacak?’’ diye sordu arkasından gelen annesi. ‘’İki hafta sonra.’’ ‘’Çok varmış.’’ Annesi bu durumdan pek memnun olmamıştı. On sekiz kişinin yaşadığı evde işlere dört geliniyle yetişmesi zor oluyordu ki gelininin biri hamileydi ve yeteri kadar yardımcı olamıyordu. Bir de kızının kolundaki sargı çıkmıştı başına. ‘’Bilerek düşmedim ya anne. Ne yapabilirim?’’ ‘’Sus, karşılık verme bana.’’ Annesinin tepkisiyle sessiz kaldı. İçeri giren yeğeni Bartu kenardaki koltuğa yayılarak oturdu. ‘’Anneanne diyorum size halamı evlendirmekte geç kaldınız diye. O sakarlıkları hep bu yüzden.’’ ‘’Kes sesini. Halanım ben senin. Konuşamazsın bu şekilde.’’ diye tepki gösterdi Kamer ama biliyordu ki anne babasının üzerinde yeğeni kadar söz hakkı yoktu. Ne de olsa erkekti. ‘’Sen dua et dedem okumana izin veriyor.’’ ‘’İkinizde susun.’’ Annesinin sesiyle ikisi de sustu. Yeğeniyle aralarında beş yaş vardı ve sürekli çatışıp duruyorlardı. Gerçi onun bir küçük kardeşiyle de aynı durumdaydı ama diğer yeğenleri yaşlarından dolayı Bartu ve Tonguç kadar seslerini çıkaramıyorlardı. Herkes yemek sofrasına toplandığında kendisi evin kızı olduğu için yemek masasına oturmuştu ama yengeleri onlarla yemek yerine masadakilere hizmet edip duruyordu. ‘’Okulun ne zaman bitiyor?’’ diyen en büyük ağabeyi Baran’dı. ‘’İki ay sonra.’’ diye cevap verdi genç kız. Ağabeyi babasına dönerek konuştu. ‘’Baba memleketten her gün birileri haber gönderiyor. Okusun dedin sesimizi çıkarmadık. Okulu da bitiyor işte. Kararını ver artık.’’ Haşmet Bey bir oğluna bir kızına baktı. ‘’Boşuna arayıp durmasınlar. Rıza’nın oğlu Buğra için çoktan sözünü verdim.’’ Babasının sözleriyle Kamer şoka girmişti. ‘’Evlenmek istemiyorum.’’ dedi ama sesi çok zayıf çıkmıştı. ‘’Sana fikrini soran olmadı.’’ Seymen ağabeyi ateş saçan gözlerle bakıyordu. ‘’Babamın sözünün üstüne kim oluyorsun da söz söylüyorsun! Zaten okul diye diye kaç yaşına geldin hâlâ bekarsın. Senin yaşındakiler çoktan çocuklarını kucağına aldılar.’’ Kaç yaşına geldin dediği henüz yirmi iki yaşındaydı. Gerçekten onlar için bu kadar fazlalık mıydı? Erkek olsa böyle davranmazlardı zaten. Bazen kız olarak doğduğu için hayatından nefret ediyordu. Babasının sözünü verdiği çocuğu tanımıyordu bile. Gerçi geçen sene bir kez bayramda memlekete gittiğinde görmüştü ama o da uzaktan. Tipini önemsemiyordu da karakteri nasıldı? Ya kötü biriyse? Gözleri dolmuştu ama ağlamadan durmayı başardı. Tanımadığı, sevmediği biriyle evlenmek istemiyordu. Karşı çıksa da karşısında babası ve dört ağabeyi vardı. Bir de onlardan aşağı kalmayan yeğeni. Canını alırlardı kefen niyetine yine gelinlik giydirirlerdi. Yemek bittiğinde odasına kapandı. Kalbinde esen fırtınanın içinde boğulmak üzereydi. Hiç bilmediği biriyle evlenip onun ailesinin yanında yaşamak çok korkutucu geliyordu. Yengeleri de ağabeyleriyle aynı şekilde görücü usulü evlenmişlerdi. Gerçi o zamanlar küçüktü neyin ne olduğunu tam anlayamıyordu. Kapı açıldığında en küçük yengesi olan Asya yengesi içeri girdi. Doğumuna az kalmıştı. Büyüyen karnını saklamak için bol kıyafetler giyip duruyordu. ‘’Uyumuyordun değil mi?’’ ‘’Hayır yenge.’’ dedi yattığı yerden doğrularak. Asya yavaşça yürüyüp görümcesinin yanına oturdu. ‘’Babam ilk evleneceğimi söylediğinde ben de senin gibi odama kapanmıştım ama senin yemekte yaptığın gibi karşısına geçip istemiyorum diyememiştim.’’ Kamer dizlerini karnına doğru çekip kollarıyla sardı. ‘’Dedim de ne değişti? İki ay sonra okul bitince düğün diye başlarlar söylenmeye.’’ Kendini bu ana kadar hep tutmuştu ama daha fazla dayanamamıştı ve ağlamaya başlamıştı. ‘’Ben tanımadığım biriyle evlenmek istemiyorum.’’ Yengesi şefkatle sarıldı. ‘’Alışırsın güzelim. Bizim alıştığım gibi sen de alışırsın. Sonra her şey daha kolay gelir. Hem belki seversin sen de. Ayrıca Rıza Bey’in kızlarını tanıyorum. Bu konuda çok şanslısın çünkü Buğra tek oğlu ve kızlarının hepsi evli yani kalabalık bir ailenin içine girmeyeceksin.’’ ‘’Kalabalık değiller diye sevineyim mi? Kaç kişi olduklarıyla ilgilenmiyorum. Adamı tanımıyorum, nasıl biri bilmiyorum. İstemiyorum işte.’’ Sesine kapı açıldı ve içeri Feride yengesi girdi. O da üç numaralı ağabeyinin eşiydi. ‘’Sesin dışarıya kadar geliyor Kamer. Ağabeylerin duyacak kötü olacak. Kendine hakim ol.’’ ‘’Duysunlar. Umrumda değil. Evlenmeyeceğim işte.’’ Bağırdığında sesi odanın dışına taşmıştı. Eline geçirdiği yastığı duvara fırlattı. Duvara çarpan yastık yere düşerken çalışma masasının kenarında duran kar küresine çarptı ve yere düşüp gürültüyle parçalandı. Feride’nin eşi olan Azam gürültüyle içeri girdi. ‘’Kamer!’’ diyen sesi tüm odayı doldurdu. ‘’Az önce söylediklerini bir daha söyle bakayım.’’ Kamer oturduğu yerden kalkıp ağabeyinin karşısına geçti. ‘’Söyleyeyim sen de iyi dinle. Sırf siz istiyorsunuz diye tanımadığım bir adamla evlenmeyeceğim.’’ Sözleriyle yüzüne gelen tokadın acısını hissetti. ‘’O ağzından bir kelime daha çıkmasın yoksa evlenene kadar bu evden çıkamazsın. Okula da gidemezsin.’’ Karısıyla, yengesine öfkeyle baktı. ‘’Siz de buna yüz verip durmayın.’’ Odadakilere saçtığı öfkeyle çekip gittiğinde Kamer hala ağlıyordu. ‘’Çıkın odadan.’’ diye yengelerine bağırdı. ‘’Yalnız bırakın beni.’’ İki kadın ne yapacağını bilemediğinden sessizce odadan çıktılar. Genç kız yalnız kaldığında yatağa yatıp ağlamaya devam etti. Daha bugün bu eve mutlulukla girmişti ama şimdi evrenin en mutsuz insanıydı. ~~~~ Deren eve geldiğinde hissettiği mutluluğu saklamayı pek başaramamıştı. Arabasından indiğinde sigara içen babasıyla karşılaştı. Eşlik etmek için yanına gitti. Sigarasını yaktığında babası başıyla kaşını işaret etti. ‘’Yaralanmışsın?’’ Eli yaranın üzerine gittiğinde yüzünde yine o şapşal gülümseme belirince bu gülümseme babasının gözünden kaçmamıştı. ‘’Ciddi olamazsın?’’ dedi tebessüm ederken. ‘’Kim? Bizim alemden mi? Tanır mıyım?’’ Başını hayır anlamında salladı. ‘’Sanırım size özene özene annem gibi birine tutuldum.’’ Babası ensesinden tutup kendine çekti ve omzuna kolunu sardı. ‘’Kolay gelsin o zaman.’’ dediğinde kahkaha atıyordu. ‘’Tanışmak için ikna edene kadar sapık deyip çantasını geçirdi kafama.’’ Babasının kahkahası daha çok arttı. ‘’Kolay gelsin demiştim. Gerçekten annen gibi biriyse işin çok zor. Zamanında az koşmadım peşinde.’’ ‘’Kabul edecek gibi.’’ diyen oğlunun omzunu daha çok sıktı. ‘’Naz yapması ayrı seviyorsan o nazı çekersin ama gerçekten istemezse kızı rahatsız etme ve peşini bırak. Erkekliğe yakışmaz.’’ ‘’Rahatsız edecek kadar peşinde dolanmam.’’ Bu konuları babasıyla rahatça konuşabilmesi bile onun için mutluluk vericiydi. Dedesinin nasıl biri olduğunu iyi biliyordu. Babası kendi babasından sevgi görerek büyümemişti ama çocuklarına aynı şeyi yapmak yerine sevgisini fazlasıyla veriyordu ve bu sevgi de iki kardeşe kendilerini rahat hissettiren bir güven ortamı sağlıyordu. Baba oğul bahçede konuşurken Alev elinde kahve bardaklarıyla kızının odasına geldi. Kapıyı tıklatıp başını içeri uzattı. "Gelebilir miyim?" "Tabi, gel anne." diyen Azra çalışma masasının başında oturuyordu. Elindeki kalemiyle Yunus'un elini tutarak yazdırdığı matematik formülünü kalp içine almakla meşguldü ki bunu tamamen istemsizce yapıyordu ve farkında değildi. Alev elindeki kahve bardaklarını masanın üzerine bıraktı kenardan aldığı puf şeklindeki tabureye oturdu. "Nasıl gidiyor? Uzun zamandır anne kız dertleşemedik." Azra tek ayağını sandalyeye çekti ve çenesini dizine dayadı. "Halamın yanına neden gittiğimi zaten biliyorsun." Alev'in yüzünde bir tebessüm oluştu. "Biliyorum ama bunu konuşmuyoruz özellikle de evdeyken bu yüzden başka konuya geç." "Başka da bir şey yok ki. Okul, ev işte." Tabi arada gittiği kumarhaneleri anlatacak değildi. Alev'in bakışları kızının kitabında kalp içine alınmış yerdeydi. "Matematikle aşk yaşadığından haberim yoktu mesela." Sözlerle Azra yaptığını fark etmişti. Elindeki kalemi hızlıca kitabın üzerine bıraktı. "Öyle sıkıntıdan işte." "Sıkıntıdan demek. Güzel sıkıntıymış!" Genç kız annesinin imalı sözleriyle çenesinin dayalı olduğu dizine yüzünü kapadı. "Bunu konuşmak zorunda mıyız?" Alev'in şefkatli eli kızının saçlarını buldu. "İstemiyorsan hayır ama konuşmak istediğinde dinlemeye hazırım." Farklı bedenlerde atan dört kalp vardı. Bu kalpler birbiriyle harmanlanırken içlerinde büyüyen acılar ve mutluluklarda yavaş yavaş karışmaya başlayacaktı. Duygular yön değiştirecek ve yaşananlar herkesi etkileyecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD