Okulun önünde duran arabadan inecekken Babür ağabeyi ‘’Dersin kaçta bitiyor?’’ diye sordu.
‘’Akşam üzeri.’’ diye yalan söyledi Kamer.
‘’İyi, ders bitince doğru eve. Sağda solda oyalandığını duymayayım.’’
‘’Tamam.’’ diyerek arabadan indi ve üniversiteye girdi. Yürürken başı yine öndeydi. Ona böyle öğretilmişti. Bir kız çocuğu asla etrafına bakınmazdı. Erkeklerle arkadaşlık kurmazdı. Ailesinin sözünden çıkmazdı.
Binaya girdiğinde ilk olarak tuvaletlerin olduğu yere girdi ve yüzündeki makyajı kontrol etti. Neyse ki tokattan kalan parmak izlerini kapatmayı başarabilmişti.
Ard arda girdiği dersler bitip dışarı çıktığında kendisini bekleyenle göz göze geldi. Onu ismi dışında tanımıyordu ama kalbi çoktan şahlanmıştı.
‘’Merhaba.’’ diyerek yaklaşınca aynı şekilde ‘’Merhaba.’’ diyerek karşılık aldı.
‘’İşin yoksa bir yerde oturalım mı?’’ Deren teklifine gelecek cevabı merakla bekliyordu. Kabul etmesini deli gibi istiyordu.
‘’Okuldan fazla uzaklaşamam.’’ diye bir cevap aldı sorusuna.
‘’Yakın yerdeki bir kafeye gideriz.’’
Genç kız yine reddetti. ‘’Olmaz.’’ Ağabeylerinin görmesinden korktuğunu söyleyemezdi.
Genç adam sabırla karşılık verdi. ‘’Ne yapalım sen söyle ama bana sakın git deme çünkü gidemem.’’
‘’Fazla uzağa gidemem ama göz önünde de olamam. Sebebini sorma ama böyle olması gerekiyor.’’ Ne diyecekti ki? Tutucu bir ailem var ve benim adıma biriyle söz kesmişler yani haberim bile olmadan sözlenmişim mi? Şu an yaptığı neydi? İstemediği o adamı mı aldatıyordu yoksa karşısındakini mi? Ama ikisiyle de arasında bir şey yoktu ki sadece Deren ile arkadaş oluyordu o kadar. Bunun bir zararı olmazdı sonuçta gerçi onun hiç erkek arkadaşı da olmamıştı.
‘’Okuldan uzaklaşmadan şu ileride deniz kenarında arabada oturalım. Böylece göz önünde olmamış olursun.’’ Aklına başka bir yol gelmemişti. Bu kıza ulaşmak ne kadar zordu böyle! Sürekli bir engelle karşılaşıyordu.
Genç kız bir süre düşündü. Olacaklara engel olması gerektiğini biliyordu ama yine de kendini teklifi kabul ederken buldu.
Arabaya oturduklarında biraz ileride deniz kenarına çekip durdular. Genç kız huzursuzca dışarıya bakıyordu. ‘’Rahat ol. Camlar filmli dışarıdan göremezler.’’ Sözlerle ürkek bakışları genç adama çevrilinci diğeri hemen savunmaya geçti. ‘’Bakma öyle. Sana zarar vermek gibi bir düşüncem yok.’’
‘’Neden arkadaş olmak için uğraşıyorsun? Çarpmış olabilirsin ama iyiyim ve bana bir borcun yok.’’
Deren sözlerle iç çekti. ‘’Açık konuşayım mı?’’ dediğinde diğeri başıyla onayladı. ‘’Ben sana o gün çarpmadım çarpıldım. O güzel yüzün silinmiyor zihnimden. Arkadaş olmak istemezsen anlarım, rahatsız etmek istemem ama bir şans verirsen de o şansa layık olmak için elimden geleni yaparım.’’
‘’Ama beni tanımıyorsun.’’
‘’Tanışmanın da anlamı o. Tanımadığın insanı tanırsın.’’ Bu kadar zor birine vurulmak zorunda mıydı? Neden konuşması daha kolay birine çarpmamıştı ki?
‘’Tanışabiliriz ama daha fazlası için söz veremem.’’ Cesareti yoktu Kamer’in. Ailesinin yapacaklarını ve yaşamak zorunda olduğu geleceği bilirken nasıl ümit verebilirdi birine? Tanışmayı kabul etmesi bile büyük bir yanlıştı ama engel olamamıştı kendine.
‘’Bir tanışalım da devamına sonra bakarız.’’ Deren’in yüzünde tüm yakışıklılığını sergileyen bir gülümseme vardı. Sonrasında istemese de bırakamazdı peşini iyi biliyordu.
‘’Adın dışında sen kimsin?’’ diye sordu Kamer karşısındakine.
‘’Senin okuduğun üniversiteden üç yıl önce işletme bölümünden mezun oldum. Babamın yanında işleri öğreniyorum ve zamanı geldiğinde tamamen devralacağım.’’
‘’Hangi işler?’’
‘’Oteller, restoranlar falan.’’ dedi ama diğer işleri söylemedi. Bunun için henüz erkendi. Zamanı geldiğinde onu da söylerdi elbet. ‘’Yiyecek bir şeyler alayım mı?’’ diye sordu genç kıza. Dersten öğlen çıkmıştı ve öylece arabada oturup kalmışlardı.
‘’Olur.’’ dedi genç kız. Biraz acıkmıştı o yüzden reddetmemişti teklifi.
Deren gülerek ‘’Ben gelene kadar kaçıp gitme sakın.’’ diyerek arabadan indi. En yakındaki yerden bir kaç çeşit yiyecek paket yaptırdı ve yanına da yine birkaç çeşit içecek aldı. Ne sevdiğini bilmiyordu bu yüzden bir taneyle yetinmek istememişti.
Arabaya geri döndüğünde yiyecekleri gösterdi. ‘’Ne seversin bilemedim bir kaç çeşit aldım.’’
‘’Farketmez.’’ dedi Kamer. Yemek seçme gibi bir lüksü hiç olmamıştı. Genç adamın uzattığı poşetten sarılı paketlerden birini aldı ve açıp küçük bir ısırık kopardı. ‘’Teşekkür ederim.’’ deyişi bile mahçuptu.
‘’Hangi bölümde okuyorsun?’’ Bu defa soru sorma işini Deren yapmıştı.
‘’Tarih.’’
‘’Güzel bölüm.’’ Genç adam yanındakine eşlik etmek için yiyeceklerden birini kendine aldı. ‘’Kız kardeşimde burada okuyor. Sınıf öğretmenliği son sınıfta.’’
‘’Kendi sınıfım dışında tanıdığım yok.’’ Nasıl olacaktı ki? Yürürken başını bir kez olsun yerden kaldırmıyordu.
Yiyecekleri yerken sohbetleri de ilerlemeye başlamıştı. Kamer çekingenliğini biraz olsun üzerinden atmıştı ve Deren’in söylediği üç sözden ikisine gülüyordu. Bir erkekle arkadaşlık etmek hiç de ailesinin anlattığı gibi değildi. Yanındaki ona ters bir söz söylememiş, namusuna el uzatmamıştı. Sadece sohbet ediyorlardı.
Yiyeceğinin son lokmasını ağzına attığında ‘’Islak mendil var mı?’’ diyerek torpido gözünü açtı ve tüm tehlikesine rağmen usluca duran tabancayı gördü. ‘’Özür dilerim.’’ Hızlıca torpido gözünün kapağını geri kapadı.
‘’Kamer.’’ diyen Deren ne açıklama yapacağını bilememişti. ‘’Seni korkutmasın.’’ diyebildi sadece.
‘’Korkmadım.’’ Babası ve ağabeylerinden alışkındı. Neden korkacaktı ki? Erkeklerin silah taşıması onun için çok normaldi.
Deren torpido gözünü tekrar açıp silahının altında duran ıslak mendil paketini çıkarıp genç kıza uzattı. ‘’Neden silahım olduğunu sormayacak mısın?’’
‘’Hayır. Sen erkeksin yani silah taşımandan daha doğal ne olabilir ki?’’
Ciddi miydi? Gerçekten söyleyeceği tek şey bu muydu? Böyle bir şeyi sıradan mı görüyordu? Kamer onu her sözüyle, her hareketiyle daha çok şaşırtıyordu. Güzel bir çiçeğin tohumuydu ama toprağın altında saklı kalmıştı ve dünyanın diğer güzelliklerine ulaşamamıştı.
Saat ilerlerken ikilinin de muhabbeti ilerlemişti. Eve gitme vaktinin geldiğini biliyordu genç kız ama olduğu yerden ayrılmak istemiyordu. Yine de ağabeylerinin korkusu ağır basıyordu. ‘’Artık gitmeliyim.’’ dediğinde diğeri durgunlaştı.
‘’Eve bırakayım.’’
‘’Hayır, olmaz.’’
‘’Telefon numaranı verir misin?’’ Kamer her yaptığıyla kendisini tehlikeye attığının farkında olsa da engel olamıyordu. Telefon numarasını vermemesi gerekirdi ama vermişti. Arabadan indiğinde kalbinin birgün canını yakacağını biliyordu yine de o acıya doğru yürüyordu.
~~~~
‘Akşam arkadaşlardan biri evinde parti veriyor. Gelmek ister misin?’
Yunus’un attığı mesajla yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. Teklifine nasıl hayır diyebilirdi!
‘Saat kaçta? Nerede?’ yazıp gönderdi.
Gelen cevapta partinin başlamak üzere olduğu yazıyordu. Hazırlanmak için dolabına yöneldi. Kısa kot şortu üzerine uzun salaş tişörtlerinden birini geçirdi. Makyajını yapıp, parfümünü sıktı ve topuklu ayakkabılarını giydi. Saçlarını açık bıraktı. Aynada kendisine baktığında annesinin gençlik zamanlarında çekilmiş fotoğraflarını hatırladı. Onun kendi yaşlarındaki haline fazla benziyordu. Evden çıktığında arabasına atlayıp mesajda yazan adrese geldi. Yunus dışarıda onun gelmesini bekliyordu.
Saçları her zamanki gibi şapka gibi başını kaplamıştı. Üzerine sade bir kot pantolon ve tişört giymişti ama bu haliyle bile fazla yakışıklıydı.
Arabadan inip kendisini bekleyene doğru ilerledi. ‘’Çok beklettim mi?’’ dedi tebessüm ederek.
‘’Hayır. Hadi gel içeri geçelim.’’
Müzik yükselen eve girdiklerinde içerisi fazlasıyla kalabalıktı. Küçük bir apartman dairesine neredeyse otuz kişi sıkışmıştı. İçeridekilerin hepsi Yunus’un sınıfındaydı, az çok tanıyordu ama birebir tanışmamıştı.
Bir köşeye geçtiklerinde Yunus ‘’İçeceğin nasıl olsun? Alkollü, alkolsüz?’’ diye sordu.
‘’Kendine hangisinden alacaksan ondan olsun.’’ dedi.
Yanından kısa bir süreliğine ayrılıp içki şişeleriyle geri döndü. Azra birini alıp birkaç yudum içti. Yanındakilerle çoktan muhabbeti kurmuştu ve konuşup gülüyorlardı. Yunus onun bu hallerine hâlâ alışamamıştı. Rahat bir kız olduğunu biliyordu ama yine de garip geliyordu. Etrafımdakiler ne düşünür diye umursamadan ne istiyorsa onu yapıyordu.
Gece ilerledikçe içkilerde elden ele dolaşıyordu. Bir yerden sonra gürültüden şikayet eden apartman sakinlerinden dolayı partiyi bitirmek zorunda kalmışlardı. Dışarı çıktıklarında Azra ‘’Eve bırakayım.’’ diyerek arabasını gösterdi.
‘’İçki içtin. Araba mı kullanacaksın?’’ İkisi de aynı miktarlarda içmişti ama genç adam diğerine göre daha sarhoş olmuş durumdaydı.
‘’Sarhoş olacak kadar içmedim. Gel hadi.’’
Birlikte arabaya oturduklarında eve doğru ilerlediler. Yol boyu sessizlerdi. Eve vardıklarında Yunus arabadan inmeden ‘’İstersen gel birer kahve içelim.’’ dedi.
Azra her zamanki rahatlığıyla ‘’Olur.’’ diyerek arabayı yol kenarına park etti ve aşağı indi.
Birlikte eve çıktıklarında her yer karanlıktı. Işıkları açarken ev sahibi bir yandanda konuşuyordu. ‘’Öğrenci evi işte biraz dağınık idare et.’’
‘’Arkadaşların nerede?’’
‘’Orda, burda, şurda.’’ diyerek güldü. ‘’Hepsi farklı yerde ama bu gece eve geleceklerini sanmıyorum.’’ Koltuğun üzerinde arkadaşlarının bıraktığı kıyafetleri toplayıp odalardan birine tepti. ‘’Sen geç rahatına bak. Ben kahveleri yapayım.’’
Yunus mutfağa giderken genç kız arkasından ‘’Senin odan hangisi?’’ diye sordu.
‘’Koridora çıkınca ilk oda.’’
Azra’nın adımları o tarafa yöneldi. Kapıyı açıp içeri girdiğinde salonun aksine oldukça düzenli bir odayla karşılaştı. Küçüktü. Tek kişilik bir yatak, küçük bir elbise dolabı ve çalışma masası vardı. Çalışma masasının üzeri kitaplarla doluydu. Fazla çalışkan öğrenciydi.
‘’İşte kahven.’’ diyen sesle geriye döndü ve Yunus’un uzattığı kahve dolu kupa bardağı elinden aldı.
‘’Teşekkür ederim.’’ diyerek bir yudum içti. Bir kaç adım atıp çalışma masasına yaklaştı ve kitaplara baktı. ‘’Bu kadar kitaba aynı anda nasıl çalışıyorsun?’’
‘’Alışkanlık.’’ Genç adam ayılmak için kahvesinden içiyordu ama içtiği içkiler hala bedeninde akıyordu ve istemediği bir cesareti kalbine pompalıyordu.
Azra kitaplara bakmaya devam ederken diğeri de yanına gelmişti. Kitabın birini eline aldığında içinden yırtılmış bir defter kağıdı düştü. Yunus kağıda uzandı ama diğeri ondan önce eline aldı. Kağıdın her tarafına sayısızca Azra ismi yazılmıştı.
Genç adam hemen kağıdı alıp kitapların altına itti. ‘’Şey…’’ dediğinde devamını getiremedi. Suçüstü yakalanmış çocuk gibiydi.
Azra yanındakine doğru döndü. ‘’Açıklama yapmak zorunda değilsin. Görmemiş gibi davranabilirim.’’ dedi ama istediği bu değildi.
Yunus elindeki kahve dolu bardağı masanın üzerindeki boş yere koydu. ‘’Görmüş olsan tepkin ne olurdu?’’ diye sordu.
Diğeri de elindeki kahveyi masada duran diğer bardağın yanına bıraktı. Bakışları ela gözlere çevrildi. O gözleri kıvırcık saçlar biraz kapatmıştı. Kalbinde esen şiddetli fırtına ileri doğru itiyordu ve sonucunu düşünmeden uzanıp genç adamın dudaklarından öptü. İlk adımı kimin attığının ne önemi vardı ki?
Geri çekilecekken beline sarılan eller izin vermedi ve dudakları bir kez daha birbirine mühürlendi. Azra bedenini diğerinin bedenine daha çok dayadı. Adımları yatağa doğru çekilirken ikisi de olacaklara engel olmuyordu. Biraz içkinin etkisinden ama daha çok kalplerindeki ateşin sıcaklığından suyun akışına bırakmışlardı kendilerini.
Üstlerindeki kıyafet bir bir çıktığında tamamen yatağa uzanmışlardı. Azra bedeninde dolaşan ellerin verdiği sıcaklık ile düşünmeyi bırakmıştı. Sonra pişman olacaksa bile bunu daha sonra düşünecekti. Üstündeki adamın kıvırcık saçlarından parmaklarını geçirdi. Dudaklarını istekle öptü ve kendini sonuna kadar diğerine açtı.
Göğsündeki dudakların verdiği sıcaklıkla zevkle titredi. İçinde hissettiği dolgunlukla boğazından bir inilti yükseldi ve diğerinin iniltisine karıştı.
Bedenleri bütünleşmiş halde dakikalarca haz denizinde yüzdüler. Denizin sonuna ulaştıklarında yorgun halde yan yana sarmaş dolaş yatıp uyuyakalmışlardı.