Azra uçaktan inip havaalanından çıktığında halasını görünce yüzünde kocaman bir gülümsemeyle koşup sıkıca sarıldı. Fazlasıyla özlemişti. ‘’Halacığım.’’ dediğinde Ada yeğeninin yanaklarından sulu sulu öptü.
‘’Özledim seni deli kız.’’ dedi gülerek.
‘’Ben de özledim.’’
Park alanındaki arabaya binip eve doğru yola çıktılar. Eve geldiklerinde Azra yorgun bedenini koltuğa bıraktı. Saatlerdir uçak koltuğunda oturmak bütün kaslarını ağrıtmıştı. ‘’Geri dönsene. Burası çok uzak.’’ diye sitem yolladı halasına.
‘’Hayatta dönmem. Burada babam yok baban olacak ağabeyim yok. Haliyle karışan da yok. Mis gibi hayat.’’ Ada beş yıl önce yurtdışına tamamen yerleşmişti. Daha önce gelirdi ama yeğenlerini bırakamamıştı. Onlarla olmak hoşuna gidiyordu. Yine de ikisi de büyüyüp kendi hayatlarını oluşturmaya başlayınca ayrılık vaktinin geldiğini anlamıştı.
Hâlâ gençliğindeki gibi bitmeyen bir enerjisi vardı. Yirmili yaşlarındaki o deli dolu halleri asla olgunlaşmamıştı.
Sıcak kahve dolu bardağı yeğenine verdi. Karşısına oturup bacak bacak üstüne attı. ‘’Alev nasıl?’’ diye sordu.
‘’Annem gayet iyi ve sen sormadan söyleyeyim maalesef ağabeyimde iyi.’’
Yeğeninin sözüyle kahkaha attı. Deren ile Azra’nın ilişkisi aynı ağabeyiyle kendi ilişkisiydi. Kıskançlık ve sevgi doluydu. ‘’Hâlâ peşine adamını mı gezdiriyor?’’
Genç kız kahvesinden içtiğinde yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. ‘’Hala, vallahi ikisi de gerizekalı. Burak’ı istediğim zaman atlatıyorum gidip gezip geri dönüyorum ruhları duymuyor. Arada da bilerek yakalanıyorum anlamasınlar diye.’’
‘’Aferin benim akıllı yeğenime. Senden daha azını beklemezdim sonuçta seni Ada Karan yetiştirdi.’’ Alev bu konuda ne söylerse söylesin dinlememişti ve yeğenini istediği gibi etkisi altına almıştı. Gelinine kalsa kendisi gibi utangaç güçsüz bir kız gibi büyütürdü ama o buna izin vermemişti. Azra henüz gençti yine de kendisini koruyacak kadar güçlüydü. Zaten Derin’de bu konuda karısını dinleyip daha azına izin vermezdi.
‘’Neyse bizi bırak da dökül bakalım bu defa kimden ayrıldın da depresyona girmek için beni çağırdın?’’ dedi Azra.
Ada oturduğu yerde biraz kıpırdandı. ‘’Azra sana bir şey anlatacağım ama aramızda kalacak.’’ dediğinde fazla ciddiydi. Onu böyle ciddi görmek pek nasip olmazdı.
‘’Hayırdır?’’
‘’Yalan yok senin yerine Alev’i çağırmak isterdim ama o gelirse baban şüphelenirdi. Yanımda sevdiğim biri olsun istedim o yüzden de seni çağırdım.’’
‘’Hala, ne olduğunu söyleyecek misin?’’ İyice meraklandırmıştı yeğenini.
‘’Senin yaşlarındayken birini sevmiştim.’’ dediğinde genç kız kahve ile öksürdü. Halası birini mi sevmişti? Çorap değişir gibi sevgili değişiyordu ve bu konularda fazla duygusuzdu. ‘’Adı Serkan’dı. Ailelerimiz düşman olduğu için birlikte olmamıza izin vermediler. Bayağı olay oldu o zamanlar. Öğrendiklerinde dedenden ölesiye dayak yedim baban kurtardı elinden. Ayrı kalmaya dayanamadık birlikte kaçtık sonra yakalandık. Zorla ayırdılar bir daha bana gelemesin diye de Serkan’ı istemediği biriyle evlendirdiler.’’
‘’Bu yüzden mi hiç evlenmedin?’’ Anlattıklarını hiç duymamıştı Azra. Evde bahsi geçmemişti.
‘’Evet. Bakma sürekli erkeklerle takıldığıma kalbime ondan başkası girmedi, girmez de.’’
"Buraya beni çağırmanla bu konu nasıl bağlanacak?’’ diye sordu. Aradaki bağlantıyı kuramamıştı.
Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı Ada ve tekrar karşısındakinin yüzüne baktı. ‘’Serkan’ın evlendiği Esma üç yıl önce kansere yenik düştü. Çocukları desen büyüdü evlendi kendi ailelerini kurdu. Bir yıl önce bir sabah kapım çalındı. Açtığımda karşımda o vardı.’’
Söylediği her söz Azra’yı daha da şaşırtıyordu. ‘’Görüşüyor musunuz yoksa? Ama durumlar anlattığın gibiyse babamlar öğrenirse kıyametler kopar.’’
Ada’nın yüzünde kayıp bir gülümseme belirdi. Gençliğinde kaybettiği yılların acısı eklenmişti o gülüşüne. ‘’Azra, elli üç yaşıma geldim. Bu yaştan sonra babam karşıma geçip öldürecek olsa da umursamam. O toyluk zamanlarımı geride bıraktım. Önümde ne kadar ömür kaldı bilmiyorum. Kaç yıl daha sağlıklı yaşayabilirim kim bilir? Bundan sonrasını mutlu olacağım şekilde yaşamak istiyorum ve buraya seni bu yüzden çağırdım. Benim nikah şahidim olacaksın.’’
Son sözüyle genç kız ağzındaki kahveyi halasının suratına püskürttü. ‘’Sen delirdin mi?’’ dediğinde Ada yüzündeki kahveyi siliyordu. ‘’Babam öğrenirse ikimizin de canlı canlı derisini yüzer.’’
‘’Ağabeyim de babam da umrumda değil. Ayrıca sen söylemezsen öğrenmezler.’’ Ağabeyi çoktan öğrenmişti ama haberi yoktu.
‘’Annem biliyor mu?’’ diye sordu Azra. Sorusuyla Ada’nın yüzünde sinsi bir gülüş belirdi. Tabi ki biliyordu! Biri bir suç işleyecekti de diğerinin haberi olmayacaktı. ’’Hala, sen aklını kaçırmışsın.’’
‘’Ne söylersen söyle. Nikah şahidim olacak mısın, olmayacak mısın? Bana bunun cevabını ver.’’
Halası deliydi de söylediği gibi Azra’yı o büyütmüştü yani delilikte ondan aşağı kalır yanı yoktu. ‘’Hayatta kaçırmam.’’ dediğinde birbirlerine sıkıca sarıldılar. Ada hep mutluydu ama ilk defa yüzüne böyle saf bir mutluluk vardı. ‘’Bana kuzen yapacak mısınız?’’ dediğinde yeğeninin sırtına vurdu.
‘’Bu yaştan sonra çocuk mu olurmuş? Manyak manyak konuşuyorsun.’’
‘’Babamları geçtim de Emre amca duysa ne yapar acaba?’’ Bu defa ikisi de kahkaha attı. Emre yıllarca Ada’nın peşinden koşmuştu ama sonunda pes edip başkasıyla evlenmişti.
‘’Aman, karısıyla ilgilensin o.’’ Telefonunu eline aldı. ‘’Serkan’a söylüyorum akşam yemeğini hep beraber yiyelim, siz de tanışın.’’
‘’Olur.’’ dedi Azra. Halasının böyle derinden sevdiği adamı merak etmişti. ‘’Ama o zamana kadar biraz uyumak istiyorum. Yol yorgunluğunu atmam gerek.’’
‘’Odayı senin için hazırlamıştım. Keyfine bak.’’
Odaya geçip üzerini değiştiğinde hâlâ olanları sindirmeye çalışıyordu. Halası herkesten gizli evlenecekti ve o da buna şahitlik yapacaktı. Yatağa uzandığında annesine halasının yanına sorun yaşamadan ulaştığını yazdığı bir mesaj gönderdi ve biraz dinlenebilmek için gözlerini kapadı.
Gözlerini açtığında oda karanlığa hapsolmuştu. Kesintisiz uyumuştu ve iyi gelmişti. Yataktan çıkıp bedenini esneterek ışığı açtı. Üzerindeki kıyafetleri hızlıca değişti ve odadan çıktı. Salondan gelen kahkaha sesleri vardı. Salona giren kapıya dayanıp halasıyla yanında oturan adama baktı. Fazla mutlu görünüyorlardı. O umursamaz kadını böyle görmek biraz garipti.
Onu fark ettiklerinde Ada "Günaydın uykucu." dedi.
Azra "Size de iyi akşamlar." diyerek içeri girdi. Halasının yanındaki adam hemen ayağa kalktı.
"Merhaba." Elini uzatınca tutup tokalaştı. "Serkan." dediğinde diğeri "Azra." dedi. Şimdi bu adama ne diyecekti? Serkan Bey, Serkan ağabey, Serkan amca ya da enişte mi? Henüz karar verememişti.
Ada’nın sesi yükseldi. ‘’Yorgun musun? Yemeği dışarıda mı yiyelim burada mı?’’
‘’Dışarı çıkabiliriz. Gelmişken gezmiş olurum.’’
‘’O zaman gidelim.’’ diyen Ada oturduğu yerden kalkınca hep beraber evden çıktılar.
Girdikleri restoranda siparişleri verdiklerinde diğer masalarda oturan müşterilerin konuşmaları içeriyi dolduruyordu. Yemekler geldiğinde genç kız karşısında oturanlara bakıyordu. ‘’Size suç ortaklığı yaptığıma inanamıyorum. Babam öğrenirse beni kesin öldürür.’’
‘’Öğrenirse kafana silah dayadığımı söylerim.’’ diyen halasıyla gözlerini devirdi.
‘’Hala, annem gerçekten haklı. Her türlü haltı yiyorsun ama iş yalan söylemeye geldimi eline yüzüne bulaştırıyorsun. Biraz inandırıcı bir şeyler uydur.’’
‘’Öğrenmezler.’’ dedi Serkan. ‘’Bu yaştan sonra böyle bir şey yapacağımız akıllarına gelmez. Zaten benim babam vefat etti, Cemal Bey desen seksen yaşını geçmiş, ağabeylerimizde küçük çocukmuşuz gibi artık peşimize adam takmazlar.’’
‘’Senin çocukların?’’ diye sordu Azra.
‘’Onlar kendi ailelerine karışmış durumdalar. Yurtdışında yaşayacağımı biliyorlar, buraya pek geleceklerini sanmıyorum arada ben gider kızlarımı, torunlarımı sever gelirim.’’
‘Adam torun diyordu ama gelmiş evlenmekten bahsediyordu. Ne diyebilirim ki?’ diye içinden geçirdi genç kız. Sadece saygı duyacaktı. ‘’Senin nikah şahidin kim olacak? Benden başka bilen var mı?’’
Cevabı halası verdi. ‘’Buradaki arkadaşlarımdan biri gelecek. Annen dışında ikimizi geçmişimizle tanıyan hiç kimse bu yaptığımızı bilmiyor. Sen de küçükhanım eve dönünce burada olanları kendine sakla.’’
‘’Peki.’’
Azra gecenin geri kalanında bu konuyu açmak yerine halasının evleneceği adamı tanımaya çalışmıştı. Ada gibi deli dolu değildi, daha olgun ve aklı başındaydı. Birbirlerine bakışları aşk doluydu. Mutlu oldukları her hallerinden belliydi.
Eve geri döndüklerinde hala yeğen yalnız kalmışlardı. ‘’Serkan’ı sevdin mi?’’ diye sordu.
‘’Sevdim.’’ dedi genç kız hiç düşünmeden.
Halası yanına oturunca dizine yattı. Saçlarını okşamasını çok seviyordu. ‘’Nikah sabahtı değil mi? Akşam uçağım var.’’
‘’Evet. Keşke daha uzun süre kalabilseydin.’’ Eli yeğeninin saçlarında usul usul geziniyordu.
‘’Hala, bir şey söyleyeceğim.’’ dediğinde saçlarında gezinen el yanağına indi.
‘’Söyle bakalım.’’
‘’Biri var.’’ İki aydır okulda görüştüğü kimseye söyleyemediği bir çocuk vardı. Gerçi tam olarak neydi kendisi de bilmiyordu. Arkadaş olarak konuşuyorlardı ama diğer arkadaşları gibi değildi. Bazen aklından çıkarabilmek için hep yaptığı gibi içkiye, kumara sığınıyordu yine de aklını karıştırmaya devam ediyordu.
‘’Kim?’’
‘’Üniversiteden adı Yunus, inşaat mühendisliği okuyor. Şu reklamlarda kabarık kıvırcık saçlı insanlar oluyor ya aynı onlar gibi saçları var. Kısa ama kıvırcık ve şapka gibi başını kaplamış durumda.’’ Son söylediğiyle ikisi de güldü. ‘’Dudağının alt tarafında çenesine inen minik bir tutam sakalı var. Bir de yuvarlak gözlük takıyor ama ona çok yakışıyor. Matematik dersinde biraz zorlanınca bir arkadaşım tanıştırmıştı ders çalıştırması için.’’
Ada yeğeninin yanağını hafifçe sıktı. ‘’Çocuğu anlatırken ses tonunun farkında mısın? Kızım sen abayı çoktan yakmışsın.’’
Azra yüzünü yattığı dize gömdü. ‘’Bilmiyorum. Sadece arkadaş olarak konuşuyoruz, ders falan çalıştırıyor ama aklımdan hiç çıkmıyor. Tabi bir de babamı normal iş adamı diye biliyor.’’
‘’Azra’cığım, olur da sevgili olursanız ve iş ciddileşecek olursa ağabeyimin yaptığı işlerden haberi olsun. Zamanında bunları sakladığı için annen babanı terk etmek istemişti. Sonrasında bu duruma gelmenizdense en başında bilerek seni kabul etsin.’’
‘’Onun ne düşündüğünü bilmiyorum. Neyse işte öyle.’’ diyerek konuyu açtığı gibi kapattı. Kendi hislerinin de Yunus’un hislerinin de ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. Halasının dizinde yatmaya devam etti. O saçlarını okşadıkça gözlerine uyku perdesi inmeye başlamıştı ve çok geçmeden öylece uykuya daldı.
Ada uyumasına rağmen yeğenin o güzel saçlarını okşamaya uzun süre devam etti ve en sonunda başını dizinden ayırıp bir yastığa yatırdı ve üzerini örtüp ışığı kapadı.
~~~~
‘’Uyan bakalım uykucu.’’ Halasının sesiyle gözlerini açtı.
‘’Günaydın.’’ diyerek yattığı yerden kalktı. Salonda uyuyakaldığını fark etmişti ama neyse ki koltuk rahattı da dinlendirici bir uyku çekmişti.
‘’Hadi kahvaltı yapıp hazırlanalım. Yoksa geç kalacağız.’’
Halasının sözleriyle banyoya gidip elini yüzünü yıkadı ve kahvaltı hazırlamasına yardım etti. Mutfak işinden anlamazdı o yüzden sadece halasının ayak işlerini yapmıştı. Beraber güle eğlene karınlarını doyurup hazırlanmaya başladılar. Ne için geldiğini bilmediğinden genç kızın yanında pek kıyafet yoktu o yüzden pantolon, bluz idare edecekti ama halası bu durumu çoktan düşünmüş ve yeğeni için bir elbise almıştı.
Azra mavi elbiseye mutlulukla baktı. ‘’Teşekkür ederim.’’ diyerek hemen üzerini değişmeye koyuldu. Makyajını, saçını yaptığında halası da hazırlanmıştı. Beyaz elbisesi içinde yirmilik kızlara taş çıkartırdı. O güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Sadece yüzünde bir iki kırışıklık vardı ama yaşına göre o bile yok denecek kadar azdı. Hazırlanmayı bitirdiklerinde Serkan’da gelmişti ki Azra hâlâ ona nasıl hitap etmesi gerektiğine karar verememişti. ‘’Ben bu adama nasıl hitap edeyim?’’ diye sordu.
Ada yeğeninin saçında bozulan yeri gülerek düzeltti. ‘’Ne istiyorsan onu söyle.’’
‘’Enişte desem ayıp mı olur?’’ Başka ne denirdi ki? Halasıyla evleniyordu sonuçta.
‘’Olmaz. Rahat ol.’’
‘’Peki.’’ dedi.
Dışarıda arabasının yanında bekleyen Serkan’ın yanına gittiler. Elinde beyaz papatyalardan bir buket vardı. Evleneceği kadına uzattığında diğeri mutlulukla eline aldı ve dudağına bir öpücük bıraktı.
Arabaya binip nikahın kıyılacağı yere geldiler. Kaç çocuğa halasının nikah şahidi olmak nasip olurdu ki? Azra’ya olmuştu işte ve bundan son derece memnundu. Zaten normal bir ailede doğmamıştı ki yaşadıkları normal olsundu. Nikah kıyılıp o imzalar atıldığında karı koca ikisinin de gözleri parıldıyordu.
Kolay değildi otuz yıl belki biraz daha fazla ayrı kalmışlardı ve sonunda bir araya gelebilmişlerdi. Tabi bir de aileleri öğrenecek olursa kopacak kıyamet vardı ama bunu umursamıyorlardı. Zamanında yaşlarının verdiği toylukla ailelerine güçleri yetmemişti ve ayrı kalmışlardı ama şimdi o günler geride kalmıştı.
Nikahtan sonra hep beraber yemek yemeye gittiler. Azra konuşmalarına katılmaktan çok onları izlemişti. Halası onun gözünde hep mutlu bir insandı ama daha önce hiç böyle gülüşü ışıldarken görmemişti ki Serkan’ın da ondan aşağı kalır yanı yoktu. Babasının öğrenip de bu mutluluğu bozmamalarını diliyordu.
Yemekten sonra eve dön, eşyaları topla, havaalanına gitmek için yola çık derken saat öylece akıp gitmişti.
Kontrol noktasını geçmeden önce halasına ve yeni kocasına sıkıca sarıldı. "Hep mutlu olun ama olur da babamlar öğrenirse beni sarhoş edip öyle imza attırdılar diyeceğim. Hayatta topun ağzına girmem." Hep beraber güldüler.
Ada sözlerine karşılık verdi. "Öyle bir şey olursa ağabeyimin bütün yıldırımlarını üzerime alacağım."
"Anlaştık." dedi genç kız.
Kontrol noktasını geçtiğinde ikisine de son kez el salladı ve uçağa doğru yürüdü.