‘’Ağabeyinden haberin var mı?’’ diyen annesine baktı Azra. İki gündür ulaşamadıkları için delirmiş haldeydiler.
‘’Bilmiyorum.’’ dedi her sorduklarında söylediği gibi.
‘’Azra!’’ diyen babası üzerine yürüyordu. ‘’Ağabeyin bir anda ortadan kaybolacak ve sen bilmeyeceksin. Buna inanmamızı bekleme. Kedi köpek gibi didişseniz de birbirinizin her şeyinden haberiniz oluyor. Adamları desen ağız birliği etmiş gibi görmedik deyip duruyor.’’
‘’Bilmiyorum işte.’’ dedi bir kez daha.
‘’Ağabeyinin başına bir iş geldiyse ve bizden saklıyorsan senden acısını çıkarırım.’’ Babası öfkeyle çekip gittiğinde annesinin söylenmelerini dinlememek için odasına kaçtı. Zaten üç saat sonra sınavı vardı. Şu an ağabeyini düşünmek istemiyordu. Onlar oldukları yerde gayet mutluydular.
Üzerini değişirken halasını aradı. ‘’Merhaba hala.’’ dedi.
Ada’nın enerji dolu sesi duyuldu. ‘’Fıstığım, nasılsın?’’
‘’Ben iyiyim ama sana bir şey söyleyeceğim.’’ Kıyafetlerini üzerine geçirdiğinde yatağın kenarına oturdu.
‘’Söyle bakalım.’’
‘’Ağabeyim bir haltlar yedi ama ne olduğunu sorma. Babamların da henüz haberi yok. Yakında burası fena karışacak. Türkiye’ye gel. Dedem ile babamın öfkesini kontrol edebilecek biri gerekiyor.’’
‘’Babanı annen dışında kimse kontrol edemez ve deden de beni asla dinlemez.’’
Azra sıkıntıyla iç çekti. ‘’Hala, lütfen gel. Burada benim dışımda aklı başında biri gerek ama babama seni çağırdığımı söyleme zaten ağabeyim yüzünden beni sıkıştırıyor.’’
‘’Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım ama tamam ilk uçakla geleceğim.’’
Telefonu kapattığında sınav giriş belgesini cebine sıkıştırdı ve odadan çıktı. Alt kata indiğinde annesi bahçedeydi. Ağabeyinden dolayı sıkıntılı olduğunu biliyordu. ‘’Ben çıkıyorum.’’ deyip bahçe kapısına ilerledi.
Dışarı çıkmak üzereyken bahçe kapısının önünde iki araba durdu ve içinden inenler üzerine doğru yürümeye başladı. Kamer’in ağabeylerini tanımıştı ama diğer yüzler yabancıydı.
Bahçedeki adamlar engel olmaya çalıştığında hepsi silahını çekmişti. ‘’Geri çekilin.’’ dedi Azra sorun çıkmaması için. Zamanlamaları mükemmeldi! Sınava nasıl yetişecekti?
‘’Ağabeyin nerede?’’ diye bağırdı Babür genç kızın üzerine yürürken.
‘’Bilmiyorum.’’ dediğinde annesi de gelmişti.
‘’Siz kimsiniz?’’ diyen Alev’e Seymen cevap verdi.
‘’Oğlunun Azrailleri.’’
Azra sakin kalmaya çalışıyordu. ‘’Anne, lütfen içeri geç.’’
‘’Asıl sen içeri geç küçük hanım.’’ Gelen adamlara döndü. ‘’Evimden defolun gidin. Burada bir can çıkacaksa bu sizin canınız olur. Çocuklarıma dokunmanıza asla izin vermem.’’
Bu defa araya Azam girmişti. ‘’Senin o piç oğlun düğünümüzü basıp kardeşimizi kaçırdı. Bulduğum yerde ikisinin de canını alacağım ve nerede olduklarını kızının bildiğine eminim.’’
Alev duyduklarıyla şoka girmiş halde kızına baktı. ‘’Bu doğru mu?’’ dediğinde Azra sessizdi.
Gelen adamlardan biri Azra’nın kolundan tutup peşinden sürüklemeye başladı. Yürürken ayağındaki yaradan dolayı aksıyordu. Bahçenin ilerisindeki koltuklara zorla oturttuğunda silahını başına dayadı. Alev kızına doğru gitmek istedi ama ağabeyleri izin vermedi.
Evi koruyan adamlar bir kez daha engel olmaya çalıştığında Azra ‘’Hepiniz geri çekilin.’’ diye emrini yineledi ve olduğu yere rahatça kuruldu.
‘’Bana hemen yerlerini söyleyeceksin?’’ diyene baktı.
‘’Sen kimsin ki bana hesap soruyorsun? Hadi onlar ağabeyleri ama senin aileden olduğunu sanmıyorum.’’
Buğra silahını genç kızın kafasına bastırdı. ‘’Senin ağabeyin olacak şerefsiz benim namusuma el uzattı. İkisinin de göreceği son yüz olacağım.’’
Azra karşısındakinin Kamer’in evleneceği adam olduğunu anlamıştı. Başındaki silahı tutan ele sertçe vurdu ve kendisinden uzaklaştırarak oturduğu yerden kalktı. ‘’Ağabeyim nerede bilmiyorum.’’ dedi diğerlerine bakarak. ‘’Ama umarım bulamazsınız.’’
Sözlerle yanındaki silahın kabzasıyla yüzüne vurunca acıyla dudaklarından bir inilti döküldü. Bu harekete karşılık halasından öğrendiği o meşhur tekmeyi Buğra’nın kafasına geçirdi.
Onların tartışması herkesi harekete geçirdi ve evi koruması gereken adamlarla gelenler arasında bir çatışma çıktı. Azra koşarak annesinin yanına gitti. ‘’Açıkta durma. Gel.’’ diyerek eve doğru çekmeye başladı.
"Azra, ağabeyin nerede? Ne haltlar karıştırdı? Hemen söyle."
Eve girdiklerinde hızlıca üst kata çıktılar. Yatak odasına girdiklerinde Azra annesine baktı. "Ağabeyim güvende ve az önce duyduğun gibi kız kaçırdı ama zorla değil." Annesine fırsat vermeden kapıyı üstüne kapayıp kilitledi. Babası hem ağabeyine hem de kendisine silah kullanmayı, dövüşmeyi öğretmişti ama annesi itinayla bunları öğrenmekten kaçınmıştı bu yüzden bir çatışmada kendini koruyamazdı ama her şeye rağmen kızı tehlikede olursa onu korumak için kendini siper ederdi. Bu yüzden Azra onu uzak tutmak istemişti.
Annesi kapıya tekme attı. "Bana kırdırmadan aç şu kapıyı."
Azra umursamazca cevap verdi. "Kırabilirsen kır da aç ve babamı ara."
Arkasını dönüp odasına gitti ve silahını alıp geri indi. Bahçeye adım attığı an yanından geçen kurşun arkasındaki camdan duvarı paramparça etti ve cam kırıklarının büyük kısmı üzerine sıçradı. "Tüküreyim böyle işe."
Adımlarını durdurmadan ilerledi. Bir yandan da söylenip duruyordu. "Ah, ağabey ah. Senin yüzünden gitti sınav. Hayallerimin içine ettin." Üzüntüsünü sonraya saklaması gerektiğini biliyordu.
Seymen'i gördüğü yere doğru yürüdü. En yakınında o vardı. Yaklaştığında tekmesi havalandı ve silah tutan ele vurdu. Hazırlıksız yakalanan adam elindeki silahı düşürdüğünde öfkeyle Azra'nın üzerine yürüdü. "Biz de seni hanım hanımcık kız sanmıştık." Sesi öfke doluydu.
"Eh, yanlış tanımışsın." diyerek tekrar harekete geçti.
Yumruk yumruğa kavgaya girdiklerinde genç kız halasının peşine takılıp gittiği kafes dövüşleri için minnettardı çünkü şu an çok işine yarıyordu.
Kurşun sesleri arasında dövüşmeye devam ederlerken Seymen'i düşürmeyi başardı ve kolunu geri kıvırıp acısıyla yere bastırdı. "Kardeşlerine söyle silahlarını bıraksınlar yoksa kolunu kıracağım."
"Hepinizi öldüreceğiz."
Gelen sözlerle kolu iyice kıvırdı. "Dediğimi yap."
Seymen acı içinde kardeşlerine bağırdı. "Bırakın silahları."
Silahlar susarken Azra'da kendi adamlarını durdurdu ve tuttuğu kolu bırakıp geri çekildi. Ağzına dolan kanı yere tükürdü. "İstediğiniz kadar silah sıkın. Ağabeyim nerede bilmiyoruz."
"Ailesi değil misiniz? Bulacaksınız." Buğra Azra'nın üzerine yürüdüğünde evin önünde sert bir fren yapıp duran araba belirdi.
Derin arabadan indiği gibi silahını çıkarmış bahçedeki yabancılara doğru yürüyordu. "Benim evime gelip, aileme silah çekmeye cesaret edecek kadar canınıza mı susadınız ulan!" Silahı diğerlerine doğrulmuştu. Ateş etmeye hazırdı.
"Oğlunu arıyoruz." diye araya girdi Baran. "Bulduğumuz yerde de canını alacağız."
Baran'ın karşısına geçtiğinde yakasına yapışmıştı. "Siz kim oluyorsunuz da benim oğlumu tehdit ediyorsunuz?"
Azra koşarak babasının yanına gitti. Kan dökülürse olay büyürdü ve iyice çıkmaza girerdi. "Onlarda gitmek üzereydi baba." dediğinde silah tutan elinin üstüne elini koydu. Fısıltıyla, "Yapma pişman olursun." dedi.
Azam, ağabeyinin yanına geldi. "Belli ki burada değiller. Gidelim hadi. Elbet bulacağız."
Karşılıklı devam eden tehditler altında gittiklerinde Derin kızına bakıyordu. "Ağabeyin ne haltlar karıştırdı? Bilmiyorum dersen o yüzündeki morluklara yenisini eklerim." diye öfkeyle bağırdı.
Azra çalışanlara annesinin kapısını açmasını söyledi. Odada delirmiş halde olduğunu biliyordu. Babasının sorusunu da geçiştirmeye çalışıyordu. "Azra!" diye bu defa gökgürültüsü gibi gürledi. Sesi bahçeyi doldurmuştu. "Hemen anlatacaksın."
Yüzünden akan kanları eliyle sildi. "Kız kaçırdı." dedi. "O adamlar Kamer'in ağabeyleri ve evleneceği adamdı. Senin oğlun gitti düğünü bastı ve kızla birlikte kaçtı."
"Kamer kim?" Sesle başını çevirip gelen annesine baktı.
"Sevgilisi." Sesi sitem doluydu. Kaçırdığı sınav yüzünden canı sıkkındı. "Oğlunuz hiç dert yokmuş gibi belalı bir sülalenin kızına aşık oldu. Kızı da zorla evlendiriyorlardı o da gitti düğünü bastı işte."
"Tek eksiğimiz buydu çünkü." Derin öfkeyle soluyordu. "Şimdi neredeler?"
"Bilmiyorum." dedi yine.
Babası omuzlarından tutup sıktığından canı yanıyordu. Zaten dövüşürken bir sürü yara almıştı ki kazadan kalan morlukları da duruyordu. "Bana bir kez daha bilmiyorum dersen canını fena yakacağım."
"Baba, canımı zaten yakıyorsun." dediğinde sesine acısı karışmıştı. Derin yaptığını fark edince ellerini geri çekti.
Alev kızını tutup oturttu ve getirdiği ilk yardım malzemeleriyle yaralarını temizlemeye başladı. "Kızım, ağabeyin nerede?" diye sordu.
"Saçlarıma baksana. Küçük cam kırıkları sıçramıştı."
Annesi saçlarının arasına karışmış cam kırıklarını temizlemeye başladı. "Lafı değiştirme. Ağabeyinin yerini söyle!"
"Azra, sabrım taşıyor!" Babası gelip karşısına oturdu.
"Kimsenin bulamayacağı bir yerde güvendeler ama yerini asla söylemem. Sorup durmayın. Meseleyi çöz ondan sonra eve geri gelirler."
Derin sıkıntıyla aklar düşmüş saçlarını karıştırdı. "Bu çocuk beni delirtti. Ömrümden en az yirmi yılı aldı götürdü. Düğünden kız kaçırmak ne demek! Kafayı mı yedi?"
"Evet, Kamer'in evleneceğini öğrendiğinde kafayı yedi." Azra sakinliğini koruyordu. Canı yansa da kendine hakim oluyordu.
"Kızın ailesiyle ilgili bildiklerini anlat bir araştırayım kimdir, nedir. Şu meseleyi halledeyim sonra ikinize de soracağım hesabını."
Azra bildiklerini anlattığında Derin sessizce dinliyordu ama sıkıntısı hareketlerinden anlaşılıyordu. ‘’Bu çocuk olmamış yapamamışız diye boşuna konuşmuyorum.’’ derken bakışları karısına çevrildi. ‘’Böyle bir ailenin kızını düğünü basıp kaçıracak cesareti nereden buldu çok merak ediyorum.’’
‘’Senden.’’ dedi Alev. ‘’Oğlunu korkusuz büyütmek için çok çabaladın. Şimdi gurur duy.’’ Kızının saçlarını düzletip geri çekildi. Sıkışan göğsü nefes almasını zorlaştırıyordu. ‘’Beni iyi dinle Derin. Oğlumun kılına zarar gelirse senden bilirim. Nasıl halledersin, ne yaparsın bilmiyorum ama bana Deren’i burnu bile kanamadan getireceksin.’’
Öfkeyle çekip gittiğinde kocası tek kelime etmeden arkasından baktı. Sonra kızına döndü. ‘’Sen anneni odaya mı kilitledin?’’
Azra’nın yüzüne bir gülümseme yerleşti. ‘’Evet, çatışmanın içinde bir de onu düşünmek istemedim. Sinirlendi ama olsun.’’
‘’İyi yaptın.’’ Kızının yanına oturup yüzündeki yaralara baktı. ‘’Azra, ağabeyin nerede? Gidip kafasına sıkacak değilim ya söyle işte. Bir çare bulayım.’’
‘’Söylemem. Söylersem gidip geri getireceksin sonra da ailesi Kamer’i öldürmek için gelecek. Önce onları ikna etmenin yolunu bul.’’
Azra babasının baskısından kurtulmak için kaçarcasına odasına çıktı. Yatmış dinlenirken telefonu çalmaya başladı. Ekranda yazan ‘Kitap Kokum’ yazısı ile yüzünde bir gülümseme oluştu ve telefonu açtı. ‘’Selam.’’ dedi. Konuşurken çenesinde bir ağrı oluşuyordu ve zorluyordu.
‘’Selam, sınavın nasıl geçti?’’
Kalbindeki burukluğu görmezden gelmeye çalışıyordu. ‘’Giremedim.’’
‘’Neden? Çok çalışmıştın?’’
‘’Gerizekalı ağabeyim yüzünden!’’ Bir süre sakinleşmek için durdu. ‘’Kamer’in ağabeyleri evi bastı. Çıkıp gidemedim.’’
‘’Sen iyi misin? Ailen?’’
Azra parmağına doladığı saçıyla oynamaya başladı. ‘’Hepimiz iyiyiz. Onlar nasıl?’’
‘’Sabah uğradım yanlarına. Keyifleri gayet yerindeydi.’’
En azından onlar mutluydu da kaçırdığı sınavın telafisini kim yapacaktı? Hayallerinin içine etmişti ağabeyi. Zamanlaması mükemmeldi ama bunun hesabını sonra soracaktı ona. ‘’Yunus, teşekkür ederim. Seni de bu belanın içine sürükledim.’’
Genç adamın yüzünde bir tebessüm oluştu. ‘’Bulaştığım bir bela varsa o da sensin. Benim başıma gelmiş en güzel, en tatlı belasın.’’
‘’Seni seviyorum.’’
‘’Ben de seni seviyorum.’’
Telefonu kapattığında dinlenebilmek için yüzünde tebessümle gözlerini kapattı.