Üzerinde bindallısı otururken gözleri yaşlıydı ama o yaşların sebebi insanların düşündüğü gibi ailesinden ayrılacağı için değildi. Aksine sevdiği adamdan ayrılıp hiç tanımadığı biriyle evleniyor olduğu içindi. Ellerindeki kınadan bir an önce kurtulmak istiyordu. Durmadan çalan müziği susturmak istiyordu ama bütün gece ağlayarak oturmak dışında bir şey yapmadı. İçten içe attığı çığlıkları kendisinden başka kimse duymuyordu.
Gece bittiğinde ve eve döndüğünde yaptığı ilk şey ellerini yıkamak oldu. Avucunun içindeki kırmızılıktan nefret etmişti. Parmağındaki yüzük onu bu hayata bağlayan bir zincir gibiydi. Üzerindeki kıyafeti parçalarcasına çıkardı ve yatağın örtüsünün altına saklanıp ağlamaya devam etti.
Pek uyuyamadan sabah olmuştu. Çok yorgun hissediyordu ama bu yorgunluk ruhundaki ağırlıktan geliyordu. Annesi kapıya dayandığında istemese de kalkmak zorunda kaldı. Önüne konan yiyecekleri yemekte zorlanıyordu. ‘’O yüzün biraz gülsün.’’ diyen annesine cevap vermedi. ‘’Düğünde de böyle somurtup durma valla ağabeylerin bu defa canını alır.’’
‘’Onlardan önce ben kendi canımı almayayım da.’’ dedi öfkeyle.
‘’Evde kalmaktan kurtuldum diye sevineceğine ağlayıp duruyorsun.’’ İçeri giren Bartu halasına alaycı bakışlarla bakıyordu.
‘’Kes sesini!’’ diye tersledi Kamer yeğenini.
‘’Bana bağırıp duracağına babam seni sağ bıraktı diye sevin.’’
Kamer elindeki çatalı sertçe masaya bıraktı. ‘’Umarım bir gün öyle biriyle evlenirsin ki seni aynı anda beş erkekle aldatır da ruhun duymaz.’’
Bartu karşılık vereceğinde babası içeri girince susmak zorunda kaldı. Baran kardeşine baktı. ‘’Kahvaltını bitiremedin mi hâlâ? Kuaför geldi seni bekliyor.’’
‘’Bitirdim.’’ dedi Kamer ve oturduğu yerden kalktı. Zaten iştahı yoktu.
Misafir odasına geçtiğinde içeride iki kadın vardı. Hazırlanan masanın önüne oturdu ve saçlarının yapılmasını bekledi.
Saatler geçtiğinde saçları, makyajı bitmişti. Ağabeyinin dayağından kalan morluklar ustaca kapatılmıştı ve üzerine gelinliğini giymişti. Artık ağlamayı bırakmıştı. Gözyaşı dökmek sorununu çözmüyordu. Tamamen içine kapanmıştı. Sessizdi. Tepkisizdi. Ne yapmasını söylerlerse onu yapıyordu.
Dışarıdan gelen sesler duyulduğunda yengesi beklediği odanın kapısını açtı. ‘’Gitme vakti.’’ dediğinde oturduğu yerden yavaşça kalktı ve yürüdü. Düğününe değil de idamına yürüyormuş gibi hissediyordu.
Odadan çıktığında ailesi evin avlusunda bekliyordu. Tek tek hepsinin elini öptü. Annesi duvağını yüzüne örttüğünde dış kapı açıldı ve bekleyen kalabalık göründü. Buğra’nın beklediği arabaya doğru ilerledi ve yavaşça oturdu.
Düğün yapılacak yere geldiklerinde insanlar çoktan eğlenmeye başlamıştı. Kendilerine ayrılan yerde yine sessizce oturuyor ve nikah memurunun gelip bir ömür istemediği bir hayata mecburiyetini resmiyete dökmesini bekliyordu. Buğra kendisinin aksine fazlasıyla eğleniyordu. Ağabeyleriyle oynayıp duruyordu.
Nikah memuru geldiğinde konuşulanları sessizce dinledi. Kendi eveti sessizce çıksa da yanındaki adamın sesi gürdü. Önüne konan deftere bakarken titreyen eliyle kalemi aldı. Sayfalarca aralıksız yazabilirdi ama atacağı tek bir imza zor geliyordu. Eli hareket etmiyordu.
‘’Neyi bekliyorsun?’’ diyen Buğra’nın sesi biraz sertti. Eli hareket etmeye başladı ve imzayı atacağı yere doğru kalemin ucu ilerledi. Mürekkep beyaz yeri boyayacağında birkaç silah patlama sesi duyulunca başını önündeki defterden kaldırıp etrafına bakındı. Sesin nereden geldiğini anlayamamıştı.
Birkaç el daha silah sesi duyuldu ve ardından düğün alanına giren adamı gördü. Göz göze geldiklerinde kuruyan gözyaşları kuraklığından vazgeçmişti. Ağabeyleriyle birlikte hem akrabaları hem de Buğra’nın akrabaları silahlarına sarılmıştı ama düğün alanını çevreleyen diğer silahlı adamları fark etmişti.
Deren tek kelime etmeden genç kıza bakıyordu. Eli havaya kalktığında Kamer olacakları düşünmeyi bırakmıştı. Şu saatten sonra ailesinin öfkesi umurunda değildi. Elindeki kalemi bırakıp ayağa kalktığında Buğra kolundan tuttu. ‘’Canını almadan otur geri!’’ dedi ve belindeki silahı çıkardı.
Kamer kolunu sertçe geri çekti. ‘’Seninle asla evlenmeyeceğim.’’ diyerek gelinliğinin eteklerini tutup koşmaya başladı. Deren’in yanına ulaştığında uzanan eli sıkıca tuttu ve o anda silahlar patlamaya başladı.
Deren’in emrindeki adamlar ile düğün sahipleri arasında sıkılan kurşunların sesi her yeri sarmıştı. Koşmaya başladıklarında Buğra hızlarına yetişip karşılarında belirdi. ‘’İkinizi de öldüreceğim.’’ Elindeki silah diğerlerine doğrulmuştu.
Deren genç kızı arkasına alıp düşmanının karşısına geçti. ‘’Gerekirse hepinizi öldürürüm ama Kamer’i asla sizin elinize bırakmam.’’ Bir adım geri çekildiğinde düşünmeden tetiğe bastı ama bilerek ayağından vurmuştu. Amacı öldürmek değildi, yolunu açmaktı.
Bir kez daha Kamer’in elini tuttuğunda çıkışa doğru koştular. Ağabeyleri kardeşlerine engel olmak için yetişmeye çalışıyorlardı ama Deren’in adamlarından geçebilecekleri bir yol bulamıyorlardı. Etraflarını tamamen sarmışlardı ve ikisine kaçabilecekleri bir yol oluşturmuşlardı.
Deren arabanın olduğu yere geldiğinde Kamer’in gelinliğiyle oturmasına yardım etti ve sonra gaza sonuna kadar bastı. Neredeyse dört saat aralıksız yol aldılar. Konuşmuyorlardı. Sessizlerdi. Telefonu çaldığında Burak’ın çağrısını cevapladı.
‘’Ne yaptınız?’’
‘’Ne onlar da ne biz de ölen yok. Sadece birkaç basit yaralanma oldu o kadar. Hepimiz güvenle ayrıldık. Geri dönüyoruz.’’
‘’İyi iş çıkardınız. Telefonumu kapatıyorum. Bu konuda babama karşı Azra’ya uyum sağlayın.’’
Konuşmayı sonlandırdığında telefonunu kapattı ve daha önce belirlediği yere ulaştığında arabayı durdurdu. ‘’Arabayı değişeceğiz.’’ Kamer’in geldikleri arabadan inip diğer arabaya binmesine yardım etti. Babasının kendisini takip edememesi için adına kayıtlı olmayan bir araba ayarlamıştı.
Arabayı çalıştırdığında yola çıkacakken Kamer elini tutunca başını çevirip yüzüne baktı. ‘’Teşekkür ederim.’’ derken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Genç kıza sıkıca sarıldı. ‘’Seni asla bırakmam.’’
‘’O mektuptan sonra benden nefret edeceğini düşünmüştüm. Sana ihanet ettiğime inanırsın sanmıştım.’’
‘’Tam olarak öyle hissettim ama sadece bir geceliğine. Ay ışığım, daha önce söyleseydin bir çaresine bakardık bu şekilde olmazdı ama olan oldu artık.’’
‘’Nereye gideceğiz? Ağabeylerim çoktan düşmüştür peşimize.’’
‘’Bu konuda Azra’ya güveneceğim.’’ Yola çıktığında kardeşinin verdiği adrese doğru ilerledi.
Sabaha doğru anca varabilmişti. ‘’Arabada bekle.’’ diyerek indi ve telefonunda yazan evi bulup kapısını çaldı. Çok geçmeden açılan kapıdan bir yüz göründü. ‘’Merhaba.’’ dediğinde karşısındaki kapıyı sonuna kadar açtı.
‘’Azra’nın ağabeyisin değil mi?’’ diye sordu.
‘’Evet.’’
‘’Arayıp söylemişti. Kız arkadaşın nerede?’’
‘’Arabada.’’ diye cevap verdi Deren.
‘’Sen onu eve getir ben arabayı halledeyim.’’ Birlikte arabaya ilerlediler. Deren, Kamer’i alıp eve geçtiğinde diğeri arabayı alıp uzaklaştı.
Salonda otururlarken genç kızın saçlarındaki tel tokaları açmasına yardım ediyordu. Duvağı tamamen çıkardıklarında kapının kilidinin sesi geldi ve ev sahibi içeri girdi.
‘’Arabayı bulamayacakları bir yere park ettim.’’ dedi.
Genç adam karşısındaki yüzü hatırlıyordu. Daha önce kardeşinin yanına görmüştü. ‘’Seni kardeşimle görmüştüm?’’ dedi soru soran sesiyle. İki şehir arasında dağlar kadar fark vardı. Yanlış mı hatırlıyordu?
‘’Kendimi tanıtmayı unuttum.’’ Elini uzattı. ‘’Yunus. Azra’nın okuldan arkadaşıyım.’’
Deren uzanan eli tutup hafifçe sıktı. ‘’Okul bitince memlekete döndüm.’’ Konuşmaya devam ederken odaya gidip elinde bir paketle geri geldi. ‘’Dün gece Azra arayıp durumu anlattı. Onun söylediği kadarıyla kıyafet ayarlamaya çalıştım. Umarım olur.’’ Paketi Kamer’e uzattığında genç kız çekinerek aldı. ‘’Mutfakta size uzun süre yetecek kadar yiyecek var. Ailem köyde yaz bitmeden buraya gelmezler ben de onlarla kalıyorum. Yedek anahtar kapının yanında asılı.’’
Kenardaki dolaba gitti ve çekmecesinden çıkardığı not defterine telefon numarasını yazdı. Kâğıdı yırtıp diğerine uzattı. ‘’Bu numaram.’’ Eliyle köşede duran ev telefonunu gösterdi. ‘’Ev telefonu çalışıyor. Rahatça kullanın.’’ Not defterine bir numara ve bir adres daha yazdı. ‘’Ben arada yanınıza uğrarım ama genelde köyde oluyorum acil bir durum olursa bu adrese gidebilirsiniz. Benim amcaoğludur, her türlü yardımı yapar.’’
Genç adam bu kadarını beklemiyordu. Sadece ‘’Teşekkür ederim.’’ dedi.
‘’Bir isteğiniz yoksa ben gideyim.’’
‘’Yok. Sağ ol.’’
Yunus dış kapıya yöneldiğinde Deren arkasından gitti. ‘’Ev için teşekkür ederim. Başına bela olmadan gideriz.’’
Yunus sözlerle gülümsedi. ‘’Beladan korksam evimi açmazdım. Rahat olun. Burada kimse gelip zarar veremez. Gelen olursa da karşılarına çıkacak çok olur.’’ Arkasını dönüp gittiğinde Deren kapıyı kapattı ve salona geri döndü.
‘’İstersen üzerini değiş.’’ dediğinde Kamer Yunus’un bıraktığı paketi alıp odaya gitti. Azra genç kızın giyim şeklini anladığı için sevgilisinden özellikle elbise almasını istemişti. Üzerini değişip odadan çıktığında sevdiği adamı mutfakta buldu. Yumurta kırmaya çalışıyordu ama kabuklarıyla birlikte tamamen parçalamıştı. Kamer günler sonra ilk defa gülmeye başladı.
‘’Ben yaparım.’’ diyerek malzemeleri aldı. Bütün gece yol gelmişlerdi. Yorgun ve açlardı. Genç kız kahvaltıyı hazırlarken diğeri hayran bakışlarla sessizce onu izliyordu. Kahvaltıyı yine aynı sessizlikte yaptılar.
Kamer kahvaltı masasını yine sessizce topladığında balkonda sigara içen sevgilisinin yanına çıktı. ‘’Böyle sessiz mi kalacaksın?’’ diye sordu. ‘’Sessizliğindense bağırıp, kızmanı tercih ederim.’’
‘’Tavır yaptığım için sessizliğe bürünmüyorum. Sadece aklım dolu. Biz burada saklanırken diğerlerini Azra göğüslemek zorunda kalacak. Onu düşünüyordum.’’ Biten sigarasını söndürüp çöpe attı. ‘’Sana kızdığım tek konu olanları en başında anlatmamış olman. Kamer, seni seviyorum. Senin için bütün dünyayı karşıma almaya razıyım ama ya yetişemeseydim? İlk anda anlatsaydın belki babanı bunlar yaşanmadan ikna edebilirdim.’’
‘’Korktum.’’ Genç kızın yine gözleri dolmuştu. ‘’Doğduğumdan beri aileme boyun eğmem öğretildi. Onlara hayatım boyunca bir kez karşı çıktım o da düğünde seninle kaçmak oldu. Görüştüğümüz zaman görecekler diye korkuyla doluyken nasıl gerçekleri anlatabilirdim.’’
Genç adamın eli karşısındakinin yüzüne dokundu ve akan yaşları sildi. ‘’Gözyaşlarınla kalbime acı yağmuru yağdırma. Sen beni sevdiğin sürece ailenin her koşulda karşısında dururum.’’
‘’Seviyorum.’’ dediğinde kollarını Deren’in beline dolayıp sarıldı. Saçlarına dokunan dudakların sıcaklığıyla duyduğu korku hafifledi. Artık ailesinin öfkesinden korkmayacaktı çünkü sevdiği adama güveniyordu. Onun sevgisine inanıyordu. Ne yaşanacaksa birlikte yaşayacaklardı. Tek başına olmayacaktı.