Sabahtan beri koşuşturma içindeydiler. Düğün saati yaklaşmıştı. Azra evdeki gürültüden kaçmak için Asya'nın odasına gitti. Ufaklığı biraz sevip rahatlamak istiyordu. Yatağında yatan kadının yanına yaklaştı. "Nasılsın?" diye sordu.
"Daha iyiyim. Sadece düğüne gelemeyeceğim için biraz üzülüyorum."
Annesinin yanında yatan ufaklığın elini tuttu. "Ben sana birkaç video çeker atarım."
"Olur."
Bebeği kucağına aldığında ufaklıktan bir ses yükseldi ve sonrasında kokusu geldi. "Ama seni sevecektim." dedi Azra hem gülerek hem sitem ederek. "Güzel kız gördüğünde böyle şeyler yapmamalısın aksine yüzlerine gülmelisin yoksa ilerde hiçbiri sana bakmaz." Söylediklerini anlamasa da dudaklarından bebeklere özgü sesler çıkıyordu.
Annesinin kucağına bırakıp odadan çıktı. Yürürken kırmızı elbisesinin eteği arkasından yerleri süpürüyordu ama aynı zamanda derin yırtmacı bacağını tamamen açıkta bırakıyordu. Açık bıraktığı saçları omuzlarını kapatsa da göğüs dekoltesi fazla cömertti.
Duyduğu ıslık sesiyle başı Bartu'ya çevrildi. "Öldüm de cennete mi düştüm?"
"Senin öldüğünde gideceğin tek yer cehennem olur." Azra yürümesini durdurmadı.
Kamer'in odasına girdiğinde güzel gelinine baktı. Makyajı, saçı yapılınca güzelliği iyice artmıştı.
Dışarıdan korna sesleri duyulduğunda pencereye yaklaştı. "Geldiler." dedi.
Kamer heyecanla oturduğu yerden kalktı. Pencereden baktığında Deren'i görünce kalbi yerinden çıkacakmış gibi hissediyordu. Damat takımının içinde çok yakışıklı olmuştu.
Kapının zili çalındığında annesi geldi. "Hadi kızım." diyerek duvağını yüzüne örttü. Gelinliğin içinde yavaş adımlarla yürüdü. Kapının hemen önünde ağabeyleri ve babası vardı. Hepsinin tek tek elini öptü. Dış kapı açıldığında kendisini bekleyen sevdiği adama doğru yürüdü. Koluna girdiğinde ikisinin de yüzünde mutlu bir gülümseme vardı.
Düğün yapılacak yere doğru yola çıktılar. Kendi otellerinin birinde havuz başında yapılacaktı. Deren arabayı sürerken bir yandan da Kamer’in elini tutuyordu. Kalbinin kanatlanıp uçmasına az kalmıştı. Olayların büyümeden çözülmesine seviniyordu ve bu konuda ailesinin hakkını asla ödeyemezdi. Hiçbiri sırtını dönmemiş, yanında destek olmuştu. Özellikle babasına biraz pahalıya patlamıştı ama bu konuda hiç konuşmamıştı.
Otele geldiklerinde kalabalık beklediğinden fazlaydı. Hem dedesinin hem de babasının çevresi genişti ve hepsi bir araya toplanınca konser alanı gibi bir insan seli oluşmuştu.
Gelin ve damadın zamanı geldiğinde çalan müzik eşliğinde düğün alanına giriş yaptılar. Deren sevdiği kadının yüzünü kapatan duvağını açtığında alnına bir buse bıraktı. Dans için elini tuttuğunda diğeri teklifi kabul etti. Müziğin ve alkışların eşliğinde dans etmeye başladılar. ‘’Çok kalabalık.’’ dedi Kamer çevreye kaçamak bakışlar atarken.
Genç adamın yüzünde bir tebessüm oluştu. ‘’Karan ailesine hoşgeldin.’’
Müzik bittiğinde masaya geçince nikah memuru yerini aldı. Soru ilk Deren’e soruldu. ‘Evet.’ diye bağırışı bütün kalabalığı yarıp geçti. Aynı soru Kamer’e sorulduğunda diğer düğünde olduğu gibi sessizce değilde büyük bir mutlulukla ‘Evet.’ dedi ve önüne konan defteri istekle imzaladı. Artık Deren ile evliydi. Ailesinin korkusu olmadan sevdiği adamla bir ömür yan yana yaşayabilirdi.
Nikahtan sonra konuklar yemek yerken takı için bir köşeye sandık kurulmuştu ve isteyenler hediyelerini oraya bırakıyordu. ‘’Onlar ne yapıyor?’’ diye sordu Kamer.
‘’Düğün hediyelerini o sandığa bırakıyorlar.’’ dedi Deren. ‘’O dosya içinde bırakılanlar bir yerlerin tapusu, çantalarda da para ya da altın oluyor.’’
Genç kız büyüyen gözlerle kalmıştı. Sandık başına konukların biri geliyor biri gidiyordu. En sonunda Cemal Bey kalkıp ağır adımlarla sandığa doğru yürüdü. Eliyle işaret verdiğinde adamları hediyeleri getirdi. Beş çanta dolusu altın ve parayı sandığa bıraktılar. Devamında aldığı evlerin, arabaların, arsaların tapu ve anahtarları da sandıktaki yerini aldı.
‘’Deden ne yaptı öyle?’’ Kamer olanları şaşkınlıkla izliyordu. Sandığa bırakılanlar çok fazlaydı.
‘’Dedemin bana ayrı bir düşkünlüğü var ama muhtemelen babam ondan daha fazlasını yapacaktır.’’ Deren oturduğu yerden keyifle ailesini izliyordu.
Cemal Bey’in ardından Ada gelip hediyesini bıraktı. Yeğeni için bir gemi almıştı. Azra balayına gidemeyeceklerini bildiği için tarih olarak önü açık bir tatil hediye etmişti. Alev kocasına söylediği gibi kendi üstüne olan bütün malvarlığının yarısını oğluna vermişti. Hepsi bitince Derin’in sırası gelmişti.
Sandığın başına geçtiğinde evlenirken babasının kendisine hediye ettiği ve ailedeki söz hakkını oğluna verdiğini simgeleyen yüzüğü parmağından çıkarıp herkese göstererek sandığa bıraktı. O bunları yaparken Deren’de karısına anlamlarını açıklıyordu. Belinden çıkardığı silahı yine herkese göstererek sandığa bıraktı bu da gücü oğluna verdiğinin simgesiydi.
Adamları on büyük çanta getirdi. Sandığa sığmasına imkan yoktu. Hepsini sandığın yanında üst üste dizdiler ve bunu yaparken çantaların içini tek tek gösterdiler. Üç çanta para doluydu, dört çantada da altın vardı. Diğer üç çantaya ise değerli mücevherler yerleştirilmişti. Hepsinin ardından Derin cebinden dört anahtar çıkardı. İkisi ev anahtarı, ikisi araba anahtarıydı. Anahtarların ardından aldığı beş farklı yerdeki arsa ve iş yerlerlerinin tapularını bıraktı.
‘’Babanın şaka yaptığını söyle.’’ Deren karısının şaşkın haline gülerek bakıyordu. ‘’Annen zaten çok fazla şey vermişti.’’
‘’Aileme bir kez daha hoş geldin.’’ dedi keyifle.
‘’Şu an gelemedim. Şaşkınlıktan çıkıp kendime gelirsem geleceğim.’’ Bu kadar mal varlığıyla ne yapılırdı? Buna cevap veremiyordu.
Kamer şaşkındı ama ailesi ondan daha çok şaşkındı. Mihrican Hanım kocasına sessizce fısıldadı. "Biz bu kızı nasıl aileye gelin verdik? Şu hediye diye verdiklerine baksana."
Haşmet Bey hediyeleri gördükçe keyiflenmişti. Yüzünde bir gülümseme vardı. "Büyük aile olduğunu biliyorduk da bu kadarını ben de beklemiyordum."
Anne ve babasının konuşmasını duyan Baran araya girdi. "İyi oldu. Bize de böyle aile yakışırdı. Rıza Bey'ler de iyiydi ama kızı aldıktan sonra bir daha yüzümüze bakmazlardı."
Azam'da konuşmaya katılmıştı. "Biz bir de bu adamın evini bastık. Düğündeki kalabalığa baksana hepsi de belli güçlü insanlar. İstese hepimizi bu dünyadan silerdi."
"Evini bastık da ne oldu? Adamın kızı tek başına hepimize yetti." dedi Seymen. "Heralde kendisi o gün evde olsaydı şimdiye cenaze namazımız kılınırdı."
Babalarının sesi yükseldi. "Hadi gidin bizim hediyelerimizi de verin de geride kalmayalım."
Azam ile Baran hazırladıkları hediyeleri alıp eşleriyle birlikte evli çifte ilerlediler. Onlar öyle sandığa atmaktan anlamazlardı. Hediyelerinin görülmesi gerekiyordu. Masanın üzerine bıraktıkları çantayı açtılar. Feride ile Dilan çantadan takıları tek tek çıkarıp Kamer'e takmaya başladılar. Boynuna kalın altın kolyeler, kollarına bileğine kadar dolacak bilezikler ve olmazsa olmaz altın kemer. Baran çantadan çıkardığı altın saati Deren'in koluna taktı. Azam ise altınla kaplanmış çakmağı genç adama hediye etti.
Kamer üzerindeki altınları taşıyamayacağı bir noktaya geldiğinde çanta boşalmıştı.
Takı merasimi bittiğinde Derin eliyle işaret verince ortamda eğlenceli bir müzik yükseldi ve bütün konuklar birer birer oynamak için kalkmaya başladı.
Deren oynayan kuzenlerine baktı. Öz kuzeni yoktu ama babasının sayısız kuzenlerinin çocuklarıyla öz kuzenden daha yakınlardı. Kardeşi yanlarına geldiğinde ikisinin de elini tutup çekti. ‘’Hadi, bütün gece oturacak mısınız?’’ Genç adam itiraz etmeden kalkmıştı ama Kamer’in yine çekingenliği tutmuştu. Bu defa Azra gelininin dinlemedi ve zorla tutup kaldırdı.
Oynamak için ortaya çıktıklarından bütün kuzenleri etraflarını sardı ki yaklaşık seksen kişi vardı. Müziğe kendilerini bıraktıklarında Alev bir köşede çocuklarını izliyordu. Kendi düğünü daha dün gibi aklındaydı ama şimdi oğlunu evlendiriyordu. Zaman acımasızdı ve çok hızlı akıp gidiyordu.
‘’Güzelim.’’ diyen kocası yanına oturup elini tuttu. ‘’Ne oldu? Gözlerin dolmuş.’’
‘’Duygulandım sadece.’’ dediğinde gözyaşlarını akmadan sildi. ‘’Çok hızlı büyümediler mi?’’
‘’Onlar büyüdü de biz de yaşlandık be Güzelim.’’ Derin karısının yanağını okşayıp bir öpücük bıraktı. ‘’Kalbinin boynunu bükme. İki evladımız vardı şimdi üç oldu.’’
‘’Öyle de oğlumu böyle damatlık içinde görünce duygulandım işte ama üzüldüğümden değil.’’
‘’Yavrum, sen ağlayacağına bırak gelin annesi ağlasın. Kalk oyna da biraz kaynanalık yap.’’
Kocasının sözleriyle gülmeye başladı. ‘’Ben kaynanalık yapacak insan mıyım?’’
‘’Gelinine yapmazsın biliyorum ama kızın damat diye itin birini getirecek olursa o zaman yap.’’
‘’Başladın yine.’’ diyen Alev kocasını eliyle kış kışladı. ‘’Git oyna biraz stresini at.’’
Derin kalktığında karısının kulağına yaklaştı ve fısıldadı. ‘’Oğlumuzu böyle görünce bizim düğünümüzü hatırladım daha doğrusu düğün gecesi nasıl uyuyakaldığını hatırladım. Eve gidince biraz eskiyi yad edelim.’’
‘’Uyuz. Git hadi.’’ Gülerek kocasını kovdu.
Bütün gece eğlenceli geçmişti. Herkes oynamaktan yorulmuştu. Konuklar birer birer gittiklerinde yeni evli çift aileleriyle vedalaşıp kalacakları odaya çıktılar. İçeri girdiklerinde Deren heyecanlı olsa da genç kız için durum farklıydı. Ergenliğe girdiği dönem annesinin anlattıkları aklına geldikçe içinde bir korku büyüyordu ve buna engel olamıyordu.
Deren genç kıza yaklaştığında alnını kapayan kaküllerini geri itti. "Ay ışığım," derken gözleri aşkla bakıyordu. "Seni bugün nasıl seviyorsam ömrümün sonuna kadar aynı şekilde sevmeye devam edeceğim."
"Ben de seni çok seviyorum ve hep seveceğim."
Kamer'in sözleriyle dudaklarına uzandı. Öpmesine karşılık alınca elleri sevdiği kadının beline sarıldı ve o zaman titremelerini hissetti.
Utangaçlığının farkındaydı ama bu kadar korkmasına anlam veremiyordu. Elleri gelinliğin fermuarına kaydığında titremelerin arttığını fark edince kendini geri çekti. Bu kadar korkarken zorlamak istemiyordu. "Bugün çok yorulduk. İstersen yatıp dinlenelim." dedi.
Genç kız, "Olur." dediğinde rahatladığını hissediyordu.
Deren, "Duş alacağım." diyerek banyoya geçti. Soğuk suyun altına girdiğinde derin bir nefes aldı. Ona kavuşmak için bu kadar uğraşmışken şimdi dokunamıyordu. Birlikte olmak istese Kamer hayır demezdi biliyordu. Ailesi öyle bir büyütmüştü ki karşısında babası, ağabeyi ya da kocası olunca asla karşı koymazdı ama onun bu zayıflığını bilirken korkmasına aldırış etmeden sadece kendi arzularını gidermek için el süremezdi.
Kim bilir zamanında ne söylemişlerdi de şimdi böyle titreyecek kadar korkuyordu! Banyoda bilerek biraz oyalandı. Karısına zaman tanımaya çalışıyordu.
Banyodan çıktığında Kamer'i aynalı masanın önünde otururken buldu. Gelinliğini çıkarıp üzerine bornoz giymişti. Makyajını silmişti ve saçlarındaki tokalarla uğraşıyordu. Deren yanına gidip tokaları açmaya başladı. Hepsini açtığında serbest kalan duvağı gelinliğin üzerine bıraktı ve karısının yanına geri döndü.
Arkasında eğilip başını omzuna koydu ve aynadaki görüntülerine gülümseyerek baktı. "Bence çok yakıştık." dediğinde genç kız da güldü.
"Bence de."
Esmer boynuna bir öpücük bıraktığında yine o titremeyi hissedince fısıltıyla konuştu. "Ay ışığım, Kamer'im. Rahat ol. Kocan olabilirim ama seni istemediğin hiçbir şeye zorlamayacağım."
Kamer sözlerle bir an nefes almayı bıraktı. Fark etmemesini ummuştu ama anlamıştı. "Özür dilerim. İstemediğimden değil. Yanlış anlama." dediğinde diğeri sözünü kesti.
"Yanlış anlamıyorum ve sana kızmıyorum ya da kırılmıyorum. Sebebini az çok anlıyorum bu yüzden istediğin zamanı veriyorum. Ne zaman hazır hissedersen o zaman olur. Sana yaklaşıp senden aldığım birkaç öpücük korkmana sebep olmasın."
Genç kızın kolları kocasının boynuna dolandı. "Sen mükemmel bir kocasın."
"Biraz öyleyim." diyen alaycı sesi duyuldu. Konuşmanın ağırlığını yok etmek istemişti. "Ve çok yorgunum. Uyurken de karıma sarılarak uyumak istiyorum. Banyoya gireceksen acele et ve beni uykusuz bırakma."
"Kocamın isteği emirdir." diyerek güldü ve kalkıp banyoya gitti.
Duş alıp geri geldiğinde kocasının yanına rahatlıkla yattı ve kollarına sokuldu. Sıcak, kaslı kollar bedenine dolandığında huzurla gözlerini kapadı.