Arabayla her zamanki yerinde bekliyordu. Genç kız gelip yan koltuğa oturduğunda yüzünde geniş bir tebessüm oluştu. ‘’Hoş geldin.’’
‘’Hoş buldum.’’ diyen Kamer sevgilisinin yanağından öptü.
Deren arabayı çalıştırıp yola çıktı. ‘’Bugün listendeki son dileği gerçekleştireceğim.’’
‘’Bunu yaptığına inanamıyorum. Bir aydır görüştüğümüz her gün bir dileğimi gerçekleştirdin.’’ Sesi cıvıl cıvıldı. Deren ruhuna iyi geliyordu ve o dilek listesini hazırladığı günden beri her gününü peri masalı gibi yaşamasını sağlamıştı. Onun yanındayken evdeki gerginliği unutuyordu, yaşamak zorunda kalacağı hayatı birkaç saatliğine de olsa silebiliyordu ve saf mutluluğu hissediyordu.
Araba durduğunda indiler ve geldikleri eğlence mekanına girdiler. Hep olduğu gibi içerisi boştu. ‘’Son dileğin özgürce şarkı söylemekti ben de burayı ayarladım. Birlikte karaoke yaparız diye düşündüm.’’
‘’Olur.’’ Çantasını kenardaki sandalyelerden birinin üzerine bıraktı.
Söyleyecekleri müzik ayarlanırken birer içecek istemişlerdi. Deren’in yanındayken artık hareketleri daha rahattı. İyice alışmıştı. Eline mikrofonu aldığında müzik sesi yükseldi ve birlikte şarkıyı söylemeye başladılar.
Yüzlerinde mutluluk dolu bir gülümseme vardı. İstedikleri gibi bağırıyor, dans ediyor, ritim tutuyorlardı. İlk şarkı bittiğinde nefes nefese durdular ama hala kahkaha atarak gülüyorlardı. ‘’Bu çok güzeldi.’’ dedi Kamer.
‘’Devam edelim mi, dinlenelim mi?’’
‘’Devam edelim.’’ Üst üste birkaç şarkı daha söylediler. En sonunda tamamen yorgun halde birer sandalyeye oturdular.
"Teşekkür ederim çok eğlendim."
"Mutlu olmana sevindim." Deren genç kızın yanağını okşadı. Aklında sormak istediği bir sürü soru vardı ama nereden sormaya başlayacağını bilmiyordu. "Ay Işığım," dediğinde bir süre daha duraksadı. "Okulun bu hafta bitiyor. Sonrasında nasıl görüşeceğiz? Mesaj atmama, aramama da izin vermiyorsun."
Kamer yine sessizleşmişti. Azra'nın evlerine geldiği günden sonra Deren ailesiyle ilgili zaten istemeyeceği kadar bilgi sahibi olmuştu.
"Bilmiyorum." dediğinde gözleri dolmuştu. Hayatı istemediği bir yönde ilerliyordu ve buna engel olamıyordu. Telefonu çalmaya başladığında hızlıca çantasından çıkardı.
Onu ailesinden başka arayan olmazdı. Ekranda annesinin ismini görünce oturduğu yerden kalkıp genç adamdan uzaklaştı ve telefona cevap verdi. "Efendim anne."
"Kamer, ağabeyin seni almaya geliyor. Dersin varsa girme."
"Neden? Ne oldu?" dedi korkuyla dolan sesiyle. Ağabeyi gelmeden nasıl yetişecekti okula?
"Soru sorma. Ne diyorsam o." Telefon kapandığında çoktan elleri titremeye başlamıştı.
Hızlı adımlarla Deren'in yanına döndü. "Geri dönmem gerek. Ağabeyim okula geliyormuş."
"Tamam." Genç adam hızlıca oturduğu yerden kalktı.
Arabaya bindiklerinde yola çıksalarda trafikte ilerleyemiyorlardı. "Ağabeyim okulda olmadığımı anlarsa beni öldürür." Hissettiği korkudan elleri titremeye başlamıştı.
"Korkma, halledeceğim." Deren telefonunu çıkarıp kardeşini aradı. "Azra, okulda mısın?"
"Evet ağabey." diyen genç kız kantinde Yunus ile oturuyordu.
"Kamer'in ağabeyi oraya geliyormuş. Yoldayız ama trafiğe takıldık. Biz gelene kadar oyala."
Genç kız iç çekti. "Bitmedi belan ağabey."
"Söylenme kızım, hallet işte."
"İyi hallederim ama borcun olsun bir karşılığını isterim." Telefonu kapattığında sevgilisine baktı. "Ağabeyimin bir işini halletmem gerek. Sonra yine otururuz."
Yunus "Tamam." dediğinde oturduğu yerden kalktı ve çıkışa yöneldi.
Üniversitenin girişinde bekleyen Babür’ü gördüğünde tanımıştı. Küçük ağabeyiydi. Adımlarını o tarafa yönlendirdi. ‘’Merhaba.’’ dediğinde yüzüne çevrilen bakışlarla karşılaştı.
‘’Merhaba.’’ Babür genç kızı hatırlamıştı.
‘’Kamer için mi geldiniz?’’ diye sordu masum bir ses tonuyla. Diğeri başını sallayarak onayladı. ‘’Yarım saat önce derse girmişti. Dersin hocası biraz serttir ne zaman bırakacağı belli olmaz.’’
‘’Beklerim. Sorun değil.’’ diyen adamı okulun önünden uzaklaştırması gerektiğini biliyordu.
‘’Hemen ileride bir kafe var. Beklerken bir kahve ikram edeyim. Böylece evinizdeki misafirperverliğinizin karşılığını vermiş olurum.’’
‘’Gerek yok, sağ ol.’’ Sesi netti ama bir şekilde ikna etmeliydi.
‘’Kamer’in dersten çıkması uzun sürebilir. Bu yüzden teklifimde ısrar ediyorum. Büyüğümsünüz sizi burada böyle beklerken bırakırsam saygısızlık etmiş olurum.’’ Madem kabul etmiyordu o zaman onun dilinde konuşurdu.
Babür son sözlerle teklifi kabul etti ve birlikte kafeye geçtiler. Birer kahve sipariş ettiklerinde Azra karşısındakini oyalamaya çalışıyordu. Konuşabileceği ortak bir nokta olmadığı için evlerine gittiği akşam yediği yöresel yemeklerle ilgili bir sürü soru sorup durmuştu.
‘’Unutmadan Kamer’e mesaj atayım. Dersten çıkınca buraya gelsin.’’ Eline telefonunu aldı ama Kamer’in numarası olmadığı için ağabeyine durumu anlatan bir mesaj gönderdi. ‘’Üç gün sonra diploma töreni var. Gelecek misiniz?’’ diye sordu karşısındaki adama.
‘’Ne gerek var? Bize kalsa okumasına da gerek yoktu da babam izin verdi işte.’’
Karşılığında ne diyeceğini bilememişti. O kadar dar düşünceliydi ki ne söylerse söylesin o düşüncelere etki etmezdi.
Bir saat daha konuşmak için çırpınıp durdu. Konuşabileceği tüm kelimeler bittiğinde nihayet Kamer gelebilmişti. ‘’Ağabey, ders uzun sürdü.’’ dedi ürkekçe.
‘’İyi, gidelim hadi.’’
Babür oturduğu yerden kalktığında cebinden çıkardığı parayı masanın üzerine bıraktı. Azra itiraz etmek istese de tavrından dolayı vazgeçti. Çıkışa yöneldiğinde Kamer sessizce ‘’Teşekkür ederim.’’ diye fısıldadı.
‘’Önemli değil.’’
Ağabey kardeş gittiklerinde çok beklemeden o da çıkıp arabasında bekleyen ağabeyinin yanına gitti. Koltuğa oturduğunda ‘’Kamer yüzünden bir gün başına bela alacaksın.’’ dedi sitemle.
‘’Alacaksam ben alacağım.’’ Deren arabayı çalıştırıp eve giden yolda ilerledi.
‘’Ağabey, ailesinin gerçekten farkında değilsin. Adamlar kadınlara bildiğin yok gözüyle bakıyor. Kamer’in ne düşündüğünü, birini sevip sevmeyeceğini umursayacak insanlar değiller.’’
Deren öfkeyle direksiyona bir yumruk attı. ‘’Azra, alt tarafı bir iyilik istedim. Söylenip durma başımda. Hepsinin farkındayım ama seviyorum işte. Kalbime engel olabileceğim bir yol biliyorsan söyle bilmiyorsan sus.’’
‘’Umarım ikinizden biri bu yüzden acı çekmez.’’ Daha fazla konuşmadılar.
Kamer arabada sessizce oturuyordu. Ağabeyi kendisini neden almaya gelmişti anlayamıyordu ama sormak da istemiyordu. Evin önünde durduklarında yine aynı sessizlikte eve girdiler. Kapının önünde normalden daha fazla ayakkabı vardı. Misafir mi gelmişti?
Birkaç adım attığında annesi salondan çıkıp geldi ve kolundan tutup odasına kadar sürükledi. ‘’Üzerini değiş.’’ Dolabının kapısını açtı ve elbiselere baktı. Birini askılıktan çekip çıkardı. ‘’Bunu giy.’’
‘’Anne, neler oluyor? Ağabeyim beni almaya geldi, aşağıda misafir var. Sen gelmiş bana kıyafet seçiyorsun.’’
‘’Rıza Bey ile ailesi geldi. Bu akşam onları ağırlayacaksın. Hizmette kusur etme.’’ Rıza Bey’in ismiyle donup kalmıştı. Okulun son haftasında geleceklerini biliyordu ama bugün geleceklerini söylememişlerdi.
Annesi odadan çıktığında hâlâ hareket edemiyordu. Göğsünde hissettiği ağrıyla eli göğsüne gitti. İstemiyordu. Sevmediği, tanımadığı biriyle evlenmek istemiyordu. Deren’den bir ömür ayrı kalmak istemiyordu ama olacaklara engel olamıyordu.
Gözlerinden akan yaşları hızlıca sildi ve ağır hareketlerle üzerindeki elbiseyi değişti. Odadan çıktığında bedeni titriyordu. Merdivenleri inerken büyük yengesiyle karşılaştı. ‘’Kamer, içeri gir ellerini öpüp hoş geldin de sonrada mutfağa gel.’’
Salona yöneldiğinde kalabalık karşısında kaçıp gitmek istedi. Babasıyla birlikte bütün ağabeyleri içerideydi. Onların dışında tanımadığı beş kişi daha vardı. Yengesi tek erkek çocuk olduğunu söylemişti. Yaşları da göz önüne alınınca muhtemelen babası dışında amcaları gelmiş olmalıydı.
Buğra’nın hangisi olduğunu anlaması zor değildi ama onun tarafına hiç bakmadı. Babasının, amcalarının ve annesinin elini öpüp ‘hoş geldiniz’ dedikten sonra salondan çıktı.
Mutfağa geçtiğinde yengesi eline birkaç malzeme tutuşturdu. ‘’Yemeğe yardım et. Yetişmeyecek yoksa.’’ Söylenenleri yerine getiriyordu ama titremelerine engel olamıyordu. Tencerenin içindeki sıcak yemeği alıp hepsinin başına aşağı boca etmek istiyordu.
Yemek vakti geldiğinde mutfak ile salon arasında gidip geliyordu. Bütün gözler üzerindeydi ve ağırlıkları altında eziliyordu. Tabi o bakışların arasında bir de evlenmek zorunda kalacağı adam vardı. Yaş olarak kendisinden büyük duruyordu. Yüzünü tamamen kaplayan kirli bir sakalı vardı. Hafif kiloluydu ve onu gördüğünde hissettiği tek şey tiksinmeydi.
Yemek bittiğinde mutfakta bulaşıklarla uğraşmaya başlamıştı. Başka ne yapacağını bilmiyordu. Kaçsa nereye kaçacaktı? Saklansa nereye saklanacaktı? Elinden gelen tek şey kaderine boyun eğmekti. O da bunu yapıyordu.
‘’Kızım, birer kahve yap getir içelim.’’ Babasının sesiyle mutfak tezgâhına tutunup derin bir nefes aldı. O kahvenin sonrasında olacaklar belliydi. Asya yengesi mutfağa girdiğinde elini omzuna koydu. ‘’Kamer, iyi misin?’’
‘’Değilim.’’ dedi. ‘’Nasıl iyi olayım?’’
‘’Kahveleri yapmana yardım etmemi ister misin?’’
Genç kız çaresiz bulutlarla kaplanmış gözleriyle yengesi baktı. ‘’Bana yardım etmek istiyorsan hemen şimdi yeğenimi doğur. Böylece gecenin konusu olmaktan çıkarım.’’
Yengesi kolları arasına aldığında saçlarını okşadı. ‘’Zorlandığını biliyorum ama inan bana alışacaksın. Sonrasında her şey daha kolay olacak.’’
‘’Alışmak istemiyorum ki!’’ dediğinde saatlerdir tuttuğu gözyaşları serbest kalmıştı.
‘’Hadi topla kendini. Babamın öfkesini çekme üzerine.’’ Yengesi gözyaşlarını sildi ve kahve yapmak için malzemeleri çıkardı. Kamer’e bırakmadan kahveleri hazırlayarak tepsiye yerleştirdi. Kamer yüzündeki yaşları silip tepsiyi aldı ve salona götürdü.
Kahveleri uzatırken ellerinin titremesine engel olamıyordu. Misafirler bu durumu utangaçlığına bağlasa da gerçek öyle değildi. Şu andan kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırdı ama bu tür mucizeler sadece masallarda olurdu. Kahveleri ikram ettiğinde hızlıca dışarı çıktı.
İçeride konuşulanları duyuyordu. Diğer ailenin büyüğü konuya girdi. Allah’ın emriyle başlayan sözlere babasının hayırlı olsun diyen sözleri noktayı koydu. İçeriden çağırdıklarında geri geri giden adımlarıyla salona girdi. Buğra’nın birkaç adım yanında durduğunda titreyen eline yüzük takıldı.
Parmağındaki bu yüzük çok ağırdı. Taşımakta zorlanıyordu. Ruhu ezildikçe eziliyordu. Nefes alamıyordu, boğuluyordu. Avazı çıktığı kadar çığlık atmak istiyordu ama sesini duyacak kimse yoktu. Yanındaki adamın yüzünde halinden memnun bir gülümseme vardı ve onun gülümsemesine karşılık midesi bulanıyordu.
Gece hiç bitmeyecekmiş gibi gelse de sonunda evden gitmişlerdi. Onlar gider gitmez de odasına kapanmış bütün gece içine akıttığı gözyaşlarının yönünü dışarıya yönlendirmişti ve hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.
Ölmek istiyordu. İstemediği bir adamla bir ömür aynı evde yaşayıp, her gece aynı yatağa girmektense ölmek onun için bir kurtuluş olurdu. Şimdi ne yapacaktı? Deren’e ne söyleyecekti? Böyle olacağını en başına biliyordu ama yine de her gün onunla görüşmeye devam etmişti. Bunu yapmaması gerektiğini her akşam kendine hatırlatmıştı ama ertesi gün uyandığında yine koşarak ona gitmişti. Bunu artık yapmamalıydı. Daha fazla umut veremezdi. Zaten bugüne kadar vereceği umudu vermişti daha fazlası olmamalıydı.
Bütün geceyi ağlayarak geçirdi. Sabah gözleri şişmiş kızarmış halde yüzünü yıkamak için banyoya giderken en büyük ağabeyi Baran ile karşılaştı. Yüzünü o halde gördüğünde öfkeyle dolmuştu. ‘’Bu halin ne? Gören de işkence edip sürgüne gönderiyoruz sanır.’’
Cevap vermek istemiyordu. Konuşursa tersleyecekti ve öfkesini daha çok artıracaktı. Baran ağabeyinin eşi olan Dilan konuşmalarını duyduğunda yanlarına gelmişti. Yüzünde bir gülümseme vardı. ‘’Kardeşine boş yere kızma. Ailesinden ayrılacağı için ağlıyor. Hangi kız evleneceğinde gülerek baba evinden çıkmış ki o çıksın.’’ Sözlerin üzerine Baran daha fazla üstelemeden yanlarından uzaklaştı.
Kamer banyoya girip soğuk suyla yüzünü yıkadı ve odasına dönüp gözlerindeki kırmızılığı kapatmak için biraz makyaj yaptı. Kahvaltı sofrasına oturduğunda Seymen ağabeyi konuşmaya başladı. ‘’Bu hafta okul bitiyor. Sınavların şimdiye bitmiş olması gerek.’’ Bakışları kardeşinin üzerinde odaklanmıştı.
‘’Bitti.’’ dedi ağabeyine bakmadan.
‘’İyi, daha fazla gitmene gerek yok. Okuyacağım dedin, okudun mezun oldun. Nişanlı kızsın artık okulla işin olmasın.’’
Bakışlarını yerden kaldırıp ağabeyine baktı. ‘’Üç gün sonra bitiyor zaten. Bırakın gideyim.’’
‘’Ağabeyin haklı. Okul mevzusunu artık kapat.’’ Bu defa babası araya girmişti.
‘’Ama baba.’’ dediğinde babasının gür sesi yükseldi.
‘’Okumak istedin izin verdim beni buna pişman etme.’’
‘’Baba lütfen. En azından bugünlük izin ver. Söz sonrasında bu konuda tek kelime etmeyeceğim.’’ Gitmek istiyordu çünkü Deren ile konuşmalıydı. Ona gerçekleri anlatmalıydı. Habersizce bırakırsa biliyordu ki peşinden gelirdi ve sonrasında her şey daha da karışırdı.
‘’Dersin biter bitmez eve geleceksin ve bir daha ağzından okulla ilgili tek kelime duymayacağım.’’
‘’Bu kıza fazla yüz veriyorsun baba.’’ diyen Azam ağabeyinin sesi yükseldi.
‘’Karışmayın siz.’’ Babasının sözünün üzerine hepsi susmak zorunda kaldı.
Kahvaltı masasından kalktıklarında Kamer oyalanmadan evden çıktı ve Deren ile yüzleşmek için cesaretini toplamaya çalışarak yola koyuldu.