Deren evin bahçesine adım attığında kardeşinin radarına girmişti. ‘’Kimden dayak yedin?’’ diye sordu yüzündeki morluğa bakarken.
‘’Sana ne!’’
Eve gitmek istediğinde kardeşi önüne geçti. ‘’Ne oldu? Söyle!’’
‘’Düş yakamdan Azra. Uğraşamam.’’
‘’İnatlaşmada söyle işte. Sen birinden dayak yiyecek kadar güçsüz değilsin.’’ Ağabeyinin ellerini tutup baktı. ‘’Karşılık bile vermemişsin. Anlat!’’
Deren öfkeyle yere bir tekme savurdu. ‘’Kim olduğunu bilmiyorum. Sanırım Kamer’in ağabeyiydi. Peşinde sürükleyerek götürdü ve gözlerindeki o korkuyu görünce engel olmak için hiçbir şey yapmadım. Öylece izin verdim.’’
‘’Sana başına bela alacaksın demiştim. Sevecek başka birini bulamadın mı?’’
‘’Başına bela alan ben değilim.’’ Çaresizlikten bağırarak konuşuyordu. ‘’Ailesi anlattığın gibiyse Kamer şu an kim bilir ne haldedir. O benim başıma bela olmadı ama ben onun başına oldum.’’
‘’Arasana.’’ diyen kardeşine baktı.
‘’Arayamam. Bu konuda çok net konuşmuştu. Daha fazla zorda bırakacak bir şey yapamam.’’
‘’Ne diyeyim ağabey sana? Vazgeç desem vazgeçmeyeceğini gözlerinden görüyorum. Sakin ol desem olamayacağını biliyorum.’’ Azra derin bir nefes çekti ve ağabeyine sarıldı. ‘’Biraz sakinleş. Bugün bitsin suyun dalgası durulsun yarın okula gelmezse ben gider evine bakarım.’’
Deren kardeşinin sarılmasını kabul etti. ‘’Benim için bunu yapar mısın?’’
Yüzündeki tebessümle cevap verdi. ‘’Yaparım ve bu defa benden olsun karşılığını istemeyeceğim.’’ Geri çekildiğinde bahçeye giren arabanın ışığı etraflarını sardı.
‘’Azra eve girsene.’’ dedi genç adam. ‘’Babamla iş konusunu yalnız konuşmak istiyorum.’’
Genç kız üstelemeden eve girdiğinde olduğu yerde babasının arabadan inip gelmesini bekledi. Her şeyi bir günde eline yüzüne bulaştırmıştı.
‘’Baba, konuşabilir miyiz?’’
Derin oğlunun sözlerini başıyla onaylayıp kenardaki bahçe koltuklarına ilerledi. Oturduğunda bir sigara yaktı. ‘’Ferit anlaşmadan vazgeçmiş.’’ dediğinde karşısında oturana baktı.
‘’Özür dilerim. Daha dikkatli olmalıydım.’’
‘’Oğlum, elbet hata yapacaksın ama bu hata böyle basit bir yoldan olmasın. İşleri tamamen devralmak istediğini biliyorum. Kaç yaşına geldim artık bende işleri sana bırakıp biraz olsun dinlenebilmek istiyorum ama sen böyle devam edersen bunu yapamam. Düşünmeden aklına ilk gelen kararı alıyorsun ve uygulamaya geçiyorsun.’’
‘’Haklısın.’’ Genç adam yaptığı yanlışın farkındaydı ve bu konuda babası sonuna kadar haklıydı.
‘’Kiminle kapıştın?’’ Oğlunun yüzündeki morluğu fark etmişti. Zaten fark edilmeyecek gibi değildi.
Başını önüne eğdi. ‘’Hem işi hem aşkı elime yüzüme bulaştırdım. Bazen kendimi işe yaramaz hissediyorum.’’
Derin elindeki sigarayı yere attığında oğlunu kendine çekip kolları arasına aldı. ‘’İşe yaramaz değilsin sadece yaşının verdiği toylukla heyecanını dizginlemeyi bilmiyorsun. Oğlum, sen benim de annenin de kıymetlisisin. Parmağına kıymık batsa intikamı için dünyayı yakar kül ederim.’’
‘’Biliyorum ama kendi sorunlarımı kendim çözebilmek istiyorum. Senin gibi güçlü olabilmek istiyorum. Annemi koruduğun gibi ben de sevdiğim kadını koruyabilmek istiyorum ama bunları yapmak yerine burada kollarının arasına sığınmış durumdayım.’’
Derin oğlunun sırtını sıvazladı. Bu güçsüzlük oğlunda daha önce gördüğü bir durum değildi. Konu ne olursa olsun başını dik tutmayı bilirdi ama şimdi pes etmiş gibiydi. ‘’Anneni gerçekten koruyabildiğime inanıyor musun? Benim yüzümden çektiği acıların tarifi yok, iyi biliyorsun. Üzerinden kaç yıl geçti ama hala bedeninde izlerini taşıyor. Babanı gözünde fazla büyütme.’’
Sözlerle oğlunun yüzünde bir tebessüm oluştu. ‘’Büyütmüyorum ne olduğunu söylüyorum. Baba, tehlikeli gördüğün işleri benden gizli hallettiğinin farkındayım. Bu eve birkaç kez baskın oldu ve her defasında bizleri sağ olarak çıkarmayı başardın.’’
‘’O baskınlarda benim gördüğüm kurtarılması gereken bir Deren değildi aksine annesini ve kız kardeşini koruyan korkusuz bir çocuktu.’’
‘’Ne söylersen söyle ben babamın gücünü biliyorum.’’
Derin daha fazla üstelemedi. Oğluna aşık olduğu kadını da sormadı. Onun hayatı onun sorumluluğuydu. Çıkan sorun her neyse kendisi çözmeliydi. Küçük bir çocuk gibi elinden tutup yürütmeyecekti. Bunu yaparsa o elini bıraktığında tekrar düşerdi ve tek başına bir daha ayağa kalkamazdı.
‘’Yarın akşam mallar yurtdışından gelecek. İki gün içinde de yeni alıcısına teslim edilmesi gerek. Bu işle sen ilgilen.’’
Deren babasının kollarından sıyrılıp doğruldu. ‘’Ferit dışında birini mi buldun?’’
‘’Evet, oğlum şunu aklının bir köşesine iyice kazı ve unutmadığına emin ol. Sen onlara mecbur değilsin ama onlar sana mecbur. Bu malları biz yurtdışından getirmezsek bir başkası getiremez. Elindeki gücün farkında ol ve iki kuruş paralık anlaşmalar yapmayı bırak. İsteyebileceğin en yüksek ücreti iste.’’
‘’Peki, işi bana bırakacak kadar güveniyor musun? Zaten bir kez batırdım.’’
‘’Göreceğiz. Ya başarırsın ya da tekrar batırırsın ve zarar ederiz.’’
~~~~
Deren sabah olana kadar uyuyamamıştı. Kardeşini alıp okula getirmiş ve Kamer’i beklemişti ama yoktu. Hayal kırıklığıyla dersten çıkıp gelen kardeşine baktı. Azra o bakışlardan anlamıştı anlayacağını.
‘’Üzülme, ben gider bakarım ama arabayı bana bırak. Taksiyle uğraşmayayım.’’
‘’Tamam.’’ diyen genç adam arabadan inip anahtarı kardeşine verdi. ‘’Yanından çıkınca hemen ara.’’
‘’Ararım.’’ Azra arabaya bindiğinde son sürat yola çıktı. Dedesinin ağabeyine hediye ettiği bu arabayı çok sevmişti. Hız yapması zevkliydi.
Kamer’in evinin önünde durduğunda derin bir nefes aldı. Ne ile karşılaşacağını bilmeden arabadan indi ve kapıyı tıklattı. Kapı açıldığında Bartu karşısındaydı. ‘’Niye geldin?’’ dediğinde omzunu kapıya dayamıştı.
‘’Kamer bugün okula gelmedi. Merak ettim.’’
Bartu genç kızın yüzüne doğru eğildi. ‘’Sen mi merak ettin yoksa o piç ağabeyin mi? Tabi gerçekten ağabeyinse.’’
Azra sakin kalabilmek için kendisini tutuyordu. Normalde birisinin ailesine hakaret etmesine asla izin vermezdi ama şu an zamanı değildi. ‘’Kamer’i görebilir miyim?’’
‘’Hayır, defol git buradan.’’
Azra nasıl ikna edebileceğini düşünürken Kamer odasının penceresinden Azra’nın geldiğini görmüştü. Bakışları dolabının önünde duran valize kaydı. Birazdan yola çıkacaklardı ve yeni hayatına doğru yol alacaktı. Dün gece yazdığı mektup masasının üzerinde duruyordu.
Azra ile gönderebilirdi ama bedeninde ağabeyinin dayağından kalma izler varken karşısına çıkamazdı ki zaten bunu yapsa ailesi bu defa daha çok öfkelenirdi. Çalışma masasının üzerindeki mektubu alıp ders kitaplarından birinin içine koydu ve odasından çıkıp on dört yaşındaki yeğenini bulup bir kenara çekti.
‘’Ceren, bu ders kitabını kapıdaki Azra ablana ver ve ona deki; Halam, ders notlarını paylaştığın için teşekkür ediyor ama okul bittiği için bir daha görüşmek istemiyor.’’
Ceren başını salladığında kitabı alıp kapıya doğru koştu. O gittiğinde Kamer de odasına dönüp pencereden bakmaya devam etti. Yeğeninin söylediğini yapıp yapamayacağını görmek istiyordu.
Bartu genç kızı kovarken Ceren yanından geçip dışarı çıktı ve elindeki kitabı uzattı. ‘’Halam, kitabını paylaştığın için teşekkür etti ve bir daha onu aramayacakmışsın. Seni artık sevmiyormuş.’’ Sözlerle Kamer alnına vurmuştu. Yeğeni iki kelimelik lafı aklında tutamayıp değiştirmişti.
Azra kitabı almıştı ama söylenenleri anlayamasa da bozuntuya vermemişti. Bu kitap kendisine yollandıysa bir anlamı olmalıydı. ‘’O zaman bir daha rahatsız etmeyeceğimi söylersin.’’ diyerek arabasına geri döndü.
Kitabı yan koltuğa bıraktı. Kapıyı kapatacakken Bartu gelip engel oldu. ‘’Halamı göremezsin ama istersen birbirimizi görebiliriz.’’
Azra’nın daha fazla dilini tutmaya niyeti yoktu. ‘’Bacak kadar boyunla kendinden büyüklere sarkıntılık etmeye utanmıyor musun?’’
‘’İki ay sonra on sekiz olacağım.’’ diyen Bartu ile kahkaha attı ve oturduğu yerden elini tutup parmaklarını geri büktü. Genç adamın dudaklarından acıyla bir çığlık çıktı.
‘’Bana bak. Her kuşun eti yenmez diye bir söz vardır bilir misin? Git yaşıtlarınla oyna yoksa bütün kemiklerini bir bir kırarım ve buna elinin parmaklarıyla başlarım.’’
Kavradığı eli sahibiyle birlikte sertçe itti ve arabanın kapısını kapayıp yola çıktı. Bütün aile sıkıntılıydı ve ağabeyi Kamer’den vazgeçmezse yaklaşan belayı az çok görebiliyordu.
Evden uzaklaştığında durup kitabı incelemeye başladı. Sayfalarını karıştırırken içindeki katlanmış kağıdı gördü. Katını açıp baktı. Ağabeyine yazılmış mektup olduğunu anlayınca okumadan geri katladı. Özellerine girmeye niyeti yoktu. Kitabı koltuktan düşmemesi için torpido gözüne sıkıştırdı ve tekrar yola çıktı.
Hep yaptığı gibi gaza sonuna kadar yüklendi. Yolda hızlı bir şekilde ilerlerken telefonu çalmaya başladı. Hızını kesmeden telefonu cebinden çıkardı. Ağabeyini aramayı unutmuştu zaman geçince de o aramıştı. Telefonu cevapladığında ‘’Yoldayım ağabey, buluşalım.’’ dedi ve yanan kırmızı ışığı son anda fark etti. Frene bassa da hızı çok fazlaydı ve zamanında duramadı.
Diğer taraftan gelen araç yan taraftan oturduğu yere çarptığında darbeyle savruldu. Hava yastığı açılsa da diğer araçta hızlıydı ve çarpmanın şiddetiyle araba bir kez takla atıp yerde sürüklenmişti. Ne olduğunu anlayamadan bilinci tamamen kapanmıştı.