YA SILA GİDER YA DA BEN!

1549 Words
GAMZE Dışarıdan her ne kadar hiçbir şeyi takmıyormuş gibi gözüksem de, gece başımı yastığa koyduğum an başlıyordum içimi dökmeye. Güçlü görünmek zor bir şey, güçlü olabilmek daha da zor. Dolunay'a güçsüzlüğünden dolayı kızıyordum ama kendimi onun yerine de koyuyordum. Evet belki benim de annem babam yoktu, ben de aynı şartlardaydım. Yurt bana hep soğukluk verirken, asıl soğukluğun kanından, canından insanların seni yok saymasıyla oluştuğunu öğrendim. Dolunay amcasının evinde bunları yaşadıysa ben o sevmediğim yurtta el bebek büyümüşüm. Dolunay'la lisede tanışıp arkadaş olmuştuk. Reşit olduğum gibi bir işe girerek kendime ev tutmuştum. Ne kadar Dolunay'ı da yanıma almak istesem de o pislik Canan izin vermedi. Tabii vermez! Dolunay o evden ayrılırsa işleri kim yapacak, kimin üstünde öfkesini atacak? ... İşte bu yüzdendir ağlamam... Hatta kendimden daha çok Dolunay'a ağlarım. Tam kurtulacak o evden derken, şimdi de Asaf Kozcuoğlu çıktı kızın başına. Kapanmayan yaralarını birde o kanatıyordu. Hayat hep ağlattı benim bacımı. Kimse yüzünü güldürmedi, kimse ona değer vermedi. Bir Ferit vardı, ona değer veren, ona şefkat gösteren. Ama onu da Dolunay sevemedi. Sevemedi derken, aşık olarak sevemedi. Yoksa ikisi de çok iyi anlaşan iki dosttu. Keşke sevseydi... Sevseydi de hayatı kurtulsaydı. Dolunay'a da Ferit'i geri çağırırım dedim ama o hâlâ Ferit'in evlendiğini bilmiyordu. Evet Ferit onu seven kadınla evlenmeyi tercih etti. Madem sevdiğimi alamıyorum, aldığımı severim diye düşündü. Eşinin yüzüne karşı ne bir gün Dolunay'dan bahsetti ne de ona ilgisiz davrandı. Kim bilir belki de hâlâ kalbi Dolunay için atmakta... ... "Aferin kız sana! Hep böyle ol Dolunay! Sakın pabuç bırakma o Asaf şerefsizine." Dolunay'da benimle beraber ağlamaya başladı. Bir müddet sonra omzumdan ayrılarak o güzel gözlerini bana çevirdi. "İyi yaptım dimi? Bundan sonra ezik Dolunay yok! Herkes güçlü ve cesur kız Dolunay'ı görecek!" "O zaman ilk önce şu ağlama işini bitirelim ve kendimize güzelce sofra kuralım çünkü acıktım." Kafasını sallayarak dediklerimi onayladı. Gözüm hâlâ evde olan Salih'e takıldı. Patronu ne ise Salih onun tam tersiydi. Asaf ne kadar şerefsiz ise, Salih'te o kadar adamdı! Dolunay'ın yanına gelip elini omzuna koydu. "Yenge sen abime bakma. Gözünü Sıla ile açtı o. Bu yüzden afallıyor, ne yapacağını şaşırıyor. Tamam evet kabul ediyorum, tek gecelik çok ilişkisi oldu ama hiçbirisini sevmedi, sevemedi. Sen farklı geldin ona. Gözlerinin içi parlıyor seni görünce. O yüzden hemen kestirip atma sakın. Ona da kendine de zaman ver." Dolunay bakışlarını Salih'e çevirdi. "Teşekkür ederim Salih ama bizden bir yol olmaz. O yüzden bir an önce boşanmanın yollarını arayacağım." Ah benim salak bacım! Madem böyle bir düşüncen var, bunu niye gidipte adamın sağ koluna söylüyorsun? Koluna cimcik atarak susmasını belirttim. "O şu anda ne dediğini bilmiyor Salih'ciğim. Sen bize şöyle güzel bir sofra hazırla." İşaret parmağını kendine doğrulttu. "Ben mi yapacağım? Sizde beni iyice uşağınız bellediniz Gamze Hanım." Bakmayın böyle sitem etmesine. Şimdi severek ve isteyerek gidip yapacak o yemekleri. "Ben dedim abi başkasını ver bu kadının yanına ama beni dinlemedi." Söylene söylene gitmesi ikimizi de güldürdü. "Aha gördüm yine çukurunu Dolunay." "Sen kendi çukuruna bak." "Benimki en azından sıklıkla gözüküyor. Pekiyi senin ki? Güldüğün mü var ki görelim?" Derin bir iç çekerek köşedeki koltuğa oturdu. "Sence Boran bir şey yapar mı?" "Hiçbir b*k yapamaz." Parmağımı yalayarak önümdeki masaya sürdüm. "Aha da buraya yazıyorum. O Asaf Kozcuoğlu kapında köpek olacak köpek! Ayrıca sen salak mısın Dolunay? Boşanacağını niye gidipte adamın en yakınına söylüyorsun?" "Bu sefer salak sensin sanırım." diyerek arkasına yaslandı. "Bilerek söyledim kızım. Biraz tutuşsun, yansın... Gör bak en fazla 1 saate tekrardan kapımdadır." "Vay vay!" Koluna vurup gülmeye başladım. "Sen beni de geçtin be kızım!" Aradan geçen bir saatin ardından sahiden de Asaf kapıya dayandı. Salih'in de açmasıyla içeri girdi. Şaşırdığım şey Dolunay bu sefer kaçmadı, görmemezlikten geldi. Mutfakta bir şeyler konuşuyorlardı ama ne? "Ne konuşuyorlar kız?" Omuzlarını silkti. "Bana ne, ne konuşuyorlarsa konuşsunlar." Bu kız harbi boşvermiş ya Asaf'ı. Öksürük sesiyle arkama döndüm. Asaf gözüyle gitmemi söyledi ama ben tabii ki de yerimden salınmadım. Gözleri yuvalarından çıkacaktı nerdeyse. "Neyse ben bir Salih'e bakayım." Omuzda atarak mutfağa doğru ilerledim. Köşede saklanarak dinlemeye başladım. "Gamze görüyorum bak seni televizyonun camından." "Aman be! Görmesen şaşardım zaten." Arkamı dönmemle Salih'le çarpışmam bir oldu. "Aha bir öküzde burda." "Ayıp oluyor Gamze Hanım. Ne öküzlüğümü gördünüz?" Tezgahın üstündeki ekmeği aldığım gibi ağzına tıktım. "Gamze, sade Gamze!" "Güldü ve ağzındakini çiğnemeye başladı." Ben sinirliyken kimse gülemezdi. Dizine bir tane geçirdiğim gibi gülüşü soldu. "Ne yapıyorsunuz?" "Canım sıkıldı, seninle uğraşıyorum. Bir itirazın mı var?" "Neyse ben en iyisi yemeği yapmaya devam edeyim." Yan darbeyle kenara itip tencerenin içine baktım. "Ay buna saç mı düşmüş?" "Hani nerde?" Eğilerek yemeğin içine bakarken bir anda kafamı ona çevirmemle neredeyse dudak dudağa geldik. Afallayarak ellerimi yukarı kaldırıp geri çekildim. O da aynı şekilde afalladı. "Ee o zaman ben yemekleri karıştırayım, sen de yavaştan sofrayı kurmaya başla." Neden böyle olmuştum bilmiyorum. Aşk bana göre bir şey asla değil, bu yüzden kendime çeki düzen vermem lazım... BORAN Salih'in telefonundan sonra apar topar küçük öğretmenin yanına geri döndüm. Neymiş efendim, boşanacakmış. Kimden boşanıyorsun kızım hayırdır? İçeri girdiğimde yüzüme bile bakmadı. Sanki ben orda yokmuşum gibi muhabettine devam etti. Bunun beni göreceği yok, en iyisi ben kendimi göstereyim. Boğazımı temizleyerek Gamze'nin gitmesi için işaret verdim ama bu kadın anlar mı? Bu sefer gözlerimi belertip kalkması gerektiğini açıkça belli ettim. "Neyse ben bir Salih'e bakayım. Omuz atmasam hatrım kalır tarzında vurup geçti. Gözüm televizyona kaydığında gizlice bizi dinlediğini gördüm."Gamze görüyorum bak seni televizyonun camından." "Aman be! Görmesen şaşardım zaten." diyerek mutfağa döndü. Ben gözümü kırpmadan Dolunay'a bakarken, o yüzüme bakma tenezzülünde bile bulunmuyordu. "Dolunay artık yüzüme mi baksan?" Sesini çıkartmadan elleriyle oynamaya başladı. "Dolunay sinirleniyorum ama..." "Karşımda yüz mü var ki bakayım?" Lafları insanı deli eder bu kızın! Ama yok... Sakin kalmam lazım. "Boşanma falan bir şeyler demişsin?" Tırnaklarıyla oynayarak umursamaz tavırla cevapladı. "Aynen öyle dedim. Metresinin geldiği bir evde benim olmama gerek yok diye düşünüyorum. Bence boşanabiliriz." Çenesinden tutup sertçe yüzünü bana çevirdim. "Birincisi konuşurken yüzüme bakılmamasından nefret ederim, ikincisi de boşanma falan yok unut!" Sağ eliyle çenesini tutan elimi tutup geri çekti. "Birincisi adam yerine koyduğum kişilerin yüzüne bakarım, ikincisi de metresli bir adamla evli durmam." Ayağa kalkarak tam önümüzde duran süs eşyasını yere çaldım. "Ne demek adam yerine koyduğum kişilerin yüzüne bakarım! Ne oluyor Dolunay? Sen benimle dalga mı geçiyorsun!" Kırılan vazo ile beraber irkilerek geri çekildi. "Ne oluyor burda Asaf!" Eksik kalsan şaşarım zaten Gamze! "İçeri gidin ve bir daha sakın ama sakın..." Parmağımı Gamze'ye doğrulttum. "Benim karımı bana karşı doldurma!" "Ben salak mıyım ki dolduruşa geleyim Asaf! Sana bu eve bir daha gelme demedim mi? Sıla gitmeden o eve dönmem demedim mi?" "Sıla sana ne yaptı Dolunay? Ne yaptı da ondan bu kadar nefret ediyorsun?" dememle suratıma ağır bir tokat ve tükürük yedim. "Sana hiçbir şey demiyorum. Belki dedim... Adam olmuştur dedim... Ama yok... Senden bir b*k olmaz! Şimdi ya sen defolup gidersin ya da ben!" Gamze bu kızın ayarlarıyla feci şekilde oynamış. "Ne sen gideceksin ne de ben!" diyerek bağırdım. "Sen gitmiyor musun? İyi o zaman ben giderim!" Yukarı çıkacak oldu ki kolundan kavradığım gibi kendime çektim. Kesik kesik olan nefesi suratıma çarpıyordu. "Nereye gidiyorsun küçük öğretmen." Elim istemsizce saçlarına gitti. "İyileşti mi?" Kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "İnsan kendi açtığı yara için iyileşti mi diye sorar mı hiç?" Göğsümden itikleyerek yukarı ki odaya çıktı. Son dediği cümle boğazıma yumru olmuştu. "İnsan kendi açtığı yara için iyileşti mi diye sorar mı hiç..." Sol gözümden akan yaşı çaktırmadan silerek evden dışarı çıktım. Dolunay'ın kaldığı odayı arabanın içinden izlemeye başladım. Bir ara cama çıkıp derin bir nefes aldı. Güzelliği bu kadar büyülüyken benim bu şerefsizliğim onu da yok sayıyordu. Ne Sıla evden gidiyordu ne de Dolunay eve geri dönüyordu. Manzaram bu kadar güzelken karanlığa aşık olmuş bir adamdım. Aydınlık tam da önümdeyken... Tam da gözümün önünde dururken... Karanlık tarafıma ışık saçıyordu bu kadın. Beni param için değil, ben olduğum için sevmek istiyordu. Pekiyi ben ne yapıyordum? İki kadının arasında sıkışıp kalmaktan başka hiçbir b*k yapmıyordum. Dolunay beni farkettiği gibi içeri girip güneşliği çekti. Gelen telefonla beraber dikkatimi ekrana verdim. Tanınmayan numara arıyordu. "Alo!" diyerek açtım. "Asaf Kozcuoğlu! Karının gizli geçmişini öğrenmek ister misin?" Telefonu kulağımdan çekip Dolunay'ın camına baktım. "Sen kimsin?" diyerek tekrardan kulağıma dayadım. "Aa aşk olsun, hemen de nasıl unuttun? Ben Ziya'nın küçük kızı Melisa. Sana atacağım konuma gel, anlatacaklarım var." "Dıt dıt dıt!" Telefonu suratıma kapattı! Onu da geçtim karının gizli geçmişi dedi. Ne demek istiyordu bu kadın? Bir kaç saniye sonra telefona gelen konuma bakarak arabayı çalıştırdım. Çok ücra bir köşede, lüks mekana çağırmıştı beni. Tarif ettiği yere bakınca onu gördüm. Elini kaldırarak yanına çağırdı. Sinirden gözlerimi yumarak hemen yanına gidip en uzak yere oturdum. "Ne söyleyeceksen çabuk söyle!" "Çay falan içseydik. Bak sen gelmeden önce bir tatlı-..." Elimle masaya vurdum. "Boş konuşmayı geç! Ne diyeceksen de!" "Dolunay'ın eski bir aşığı var." Yüz hatlarımla beraber vücudum da gerildi. "Adı Ferit'ti sanırım. Bu çocuk yıllardan beri Dolunay'a aşıktı. Varlıklıydı. Ama sonra ne oldu bilmiyorum, bir anda kayboldu." Gamze'nin rüyada sayıkladığı kişi ile Dolunay'ın bana oyun oynarken söylediği kişi. "Dolunay'da seviyor muydu?" "Tabii ki de seviyordu. İkisi de köpek gibi birbirine aşıktı." Öfkeden alev topuna dönen bedenimi sakinleştiremiyordum. Apar topar kalkınca arkamdan seslendi. "Sana zahmet hesabı da öder misin?" Bunların soyunda para düşkünlüğü var sanırım. Arkamı bile dönmeden konuştum. "İsmimi ver yeter!" Arabaya bindiğim gibi Dolunay'ın yanına doğru yola çıktım. Demek ki bu yüzden bana karşı sürekli mesafeliydi. Madem başkasını seviyordu, niye bunu bana baştan söylemedi? Az sonra büyük bir fırtına koparacaktım. Bakalım o fırtınadan kimler sağ çıkacaktı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD