METRES

1348 Words
DOLUNAY Hikâyemin başlangıcı daha yeni gibi gözüküyordu. Sıla'yı karşımda bavulla görmek canımı yakmasa da, onu gördüğü gibi elimi bırakan Boran canımı fazlaca yaktı. Ne diyebilirdim ki? Kimi kimin evinden kovacağım? Boran ruhunu iyileştireceğim dedi ama en büyük yaraları o açacak gibi gözüküyor. Yaralarım hâlâ kabuk bağlamamışken tekrar kanamasını bedenim kaldırabilir mi bilmiyorum. Hiçbir şey demeden yoluma devam ettim. Omuzlarım çökmüş, ayaklarım bu acı çeken bedeni kaldıramaz hâle gelmişti. Arkamdan gelecek mi diye bekliyordum. Belki bir ihtimal bekledim, gelmesini bekledim... "Fatih yengeni, Gamze'yi de alarak hastaneye götür." dediği an durdum, yerimde durdum. Bu kadar mı çabuk pes edecekti? Hani sadece ben olacaktım? Aptal Dolunay! Adam yıllardır aşık olduğu kadına seni mi seçecek? Arkamı döndüm ve gözünün içine baktım. Belki pişman olur diye bekledim ama karşımda aklı yukarıda kalmış bir adam duruyordu. "Ben hastaneye falan gitmeyeceğim!" diyerek baş kaldırımı yaptım. Bir çırpıda yanıma geldi. "Uzatma Dolunay! Git gözük doktora. Belki krem falan verir sana." "Gitmeyeceğim! Alışkınım ben böyle şeylere." "Fatih, yengen sana emanet, doktora götür." diyerek arkasını dönüp gitmeye kalktı. Kolumdan tutmaya çalışan Fatih, öfkemin nasibini alan kişi oldu. Suratına indirdiğim tokatım Boran'ı da bize çevirdi. "Gitmeyeceğim diyorum neyini anlamıyorsunuz? Başka dilde mi konuşuyorum?" "Sen çekil Fatih!" diyerek dayak yiyen zavallı adamı gönderdi. "Madem gitmeyeceksin o zaman Gamze'nin yanına götürsün seni." Kolumu kavrayan kolunu ters teptim. "Ben anladım, ben senin niyetini çok iyi anladım. Burdan gideyim de, nasıl gidersem gideyim dimi? Canımın yanması umurunda bile değil çünkü." Elimin tersiyle akan gözyaşımı sildim. Tam bana dokunacaktı ki, elimle dur işareti yaptım. "Sakın Asaf, sakın! Şimdi Fatih midir nedir, o beni Gamze'nin yanına götürsün. İstenmediğim yerde kalacak kadar gurursuz değilim ben." Durdum, gitme demesi için durdum ama tek kelam etmedi. Ben de kararımı vererek ne yapacağımı söyledim. "Hatta ne yapalım biliyor musun? Madem beni serbest bırakmıyorsun, esir ediyorsun... O zaman 1 hafta boyunca Gamze'nin yanında kalacağım." "Böyle bir şey imkansız-..." "İmkansız olan ne ben söyleyeyim mi? Senin sadakatli olman! O yüzden ben şimdi Gamze'nin yanına gideceğim ve 1 hafta orda kalacağım." Cümlesini beklemeden arabaya doğru yürüdüm. "Bunu sonra konuşacağız Dolunay!" Arkamdan bağırmaktan başka bir şey yapmadı. Hafifçe geriye doğru baktığımda Boran'ın yerinde yeller esiyordu. Az önce tokat attığım adamın şoförlüğünde Gamze'ye doğru gidiyordum. "Ben çok özür dilerim." Şoför aynadan bana baktı. "Lafı bile olmaz yenge. Biz alıştık Asaf abinin takıldıklarından dayak yemeye." Takıldıklarından? Gerçek bir kez daha şappp diye yüzüme çarptı. Acıyla dolu küçük kahkaha attım. Gözlerini yumup sessizce bir şeyler söyledi. "Yenge öyle demek istemedim ben." "Bence susabilirsin çünkü konuştukça batıyorsun." "Tamam yenge." Tekrar yola bakarak gülmeye başladı. O gülünce ben de istemeden de olsa güldüm. Çalan telefon ile ciddi haline geri dönüp, kulaklığı kulağına taktı. Kesin Boran arıyordu ve duymamam için bu hareketi yaptı. "Buyur abi." Bir kaç saniye sonra aynadan gözümün içine baktı. "Evet abi yanımda." Dinlemiyormuş gibi gözükmek için camdan dışarı bakmaya başladım. "Tamam abi aklın kalmasın." Olmayan şey nasıl kalacaktı acaba? Biraz aklı olsa karısını elin adamlarına mı teslim ederdi? Akılsız, şerefsiz, pislik, bencil varlık. Oh be! İçimden de olsa iyi saydırdım. Dağ evine varınca Fatih kapıyı açıp inmemi bekledi. Geri dönüp tekrardan mahcubiyetle yüzüne baktım. "Tokat için cidden üzgünüm." Derince gözlerime baktı ve sonra kendini toplayarak arabaya binip geri döndü. Evden içeri girdiğimde yukarıdan gelen sesler dikkatimi çekti. Üstümdeki kabanı çıkartırken sese dikkat kesildim. "Ay Salih sen ne kadar safmışsın ya! Cidden bunu yaptın mı?" Ardından kahkahalar yükseldi. "Gamze Hanım sizde çok fenasınız ama. Kaç gündür çeneniz mahvetti beni." "Ben çok konuşmuyorum bir kere, sen fazla suskunsun." Bunlar bile Boran'la benden daha iyi ve sağlıklı sohbet ediyor. Hiç bozmadan aşağıda beklemeye başladım. Yarım saatin ardından merdivenlerden ayak sesi ve Gamze'nin sesi geldi. "Bana da kahve yapsana yakışıklı." "Kahveyi de mi ben yapacağım?" "Aa Dolunay, senin ne işin var burda?" Ayağa kalkıp kollarımı açtım. Günlerdir hasret kaldığım arkadaşımla kucaklaşmak ruhuma biraz da olsa iyi gelmişti. "Kızım niye yukarı çıkmadın da burda oturdun?" Omuzlarını yukarı kaldırdım. "Salih sana zahmet bize okkalı bir Türk kahvesi yap." Salih kafasını sallaya sallaya mutfağa doğru gitti. Gider gitmez Gamze'nin ellerini tuttum. "1 hafta burda kalacağım Gamze." Sağ gözüm mutluluk ışığı saçıyorsa, sol gözüm karanlığa gömülmüştü. "Asaf'ta mı buraya gelecek ki? Biz onunla hiç anlaşamıyoruz Dolunay." Bakışlarımı yere sabitledim. "O gelmeyecek. Tek sen ve ben olacağız." Elini elimden aniden çekti. "Niye Dolunay? Ne b*k yedi ki sen burda kalacaksın?" "Kahvelerimiz gelsin öyle anlatırım." Gelen kahvelerin ardından Salih'i dışarı yollayarak saatlerce sohbet ettik. Gamze güçsüz kalışıma benden çok sinirlenmişti. Hatta bir ara Mihri cadısıyla Sıla yılanını dövmeye gidiyordu. Neyse ki zor da olsa sakinleştirdim. ... "Sen gör bak ben onlara neler yapacağım neler!" "Saçmalama Gamze. Bizim gücümüz yetmez onlara." "Bal gibi de yeter. Asaf Bey'imiz seni avucunun içindeki kuş bildiği için bu kadar rahat. Ferit'i arayayım mı buraya gelsin." "Ay! Saçmalama Gamze." Gözlerini kısıp muzip bir şekilde bana baktı. "Gamze hayır dedim bak." "Ben bir kere karar verdim ve yapacağım. Elime telefon geçer geçmez ona haber vereyim de gör sen." "Bak hayır Gamze! Ortalık iyice karışır lütfen hayır!" Küçük çocuklar gibi omuzlarını silkeledi. Ne desem boşa gidecekti bu yüzden üstelemedim. Zaten bir kaç güne de unuturdu. Çalan kapı ile Salih'in geldiğini sanıp Gamze kapıya yöneldi. "Ne işin var lan senin burda Kozcuoğlu?" Kozcuoğlu'nu duyar duymaz gerildim. Bugün bana yaptığı saygısızlıktan sonra nasıl buraya gelebilirdi. "Karımı görmeye geldim baldız, sakıncası mı var?" "Var! Yürü git deliğine mi giriyorsun, ne yapıyorsan yap!" "Of Gamze, hiç senin geveze çeneni çekecek durumda değilim o yüzden çekil!" İçeri girebilirsin ama yüzümü göremeyeceksin Asaf Kozcuoğlu! Koşarak merdivenlerden yukarı çıkıp bir odaya kilitledim kendimi. Kulağımı da kapıya dayamıştım. Boran içeri girmiş olmalıydı. "Hani nerde Dolunay?" "Yok Dolunay falan! Kaçtı gitti o, kurtardı kendini." "Bak Gamze benim ayarlarımla oynama!" Yaklaşan ayak sesleri ile yukarı çıktığını anladım. "Demek burdasın küçük öğretmen!" Ses tam da kapının ardından geliyordu. "Dolunay içeride olduğunu biliyorum. Bütün odaların kapısı açık, ne hikmetse tek burası kapalı. O yüzden aç kapıyı!" "Sana ne nerdeyse nerde! Çık git Asaf! Yeterince üzmüşsün zaten kızı o yüzden çık git." "Gamze çekil artık, çekil! Her yere maydanoz olma!" Tartışmaları gittikçe alevleniyordu ama kapıyı açma gibi bir niyetim yoktu. "Dolunay hadi aç güzelim bak sinirleniyorum." "Açmayacağım Asaf! Sana 1 hafta burda kalacağımı söylemedim mi?" "İyi o zaman bende bir hafta burda kalırım." "Sen git Sıla'nın yanında kal!" "Yemin ediyorum ben de bilmiyordum Dolunay." İnanmamı beklemiyordu herhalde. "İyi o zaman şimdi biliyorsun. Git ve gönder onu. Ben senin metresinin yanında kalmam!" Biraz fazla mı ileri gittim diye düşünüyordum ama hayır! Onların zaten ilişkisi çoktan bitmişti. Benimle evliyken o eve gelen oydu. "Düzgün konuş Dolunay! Kimsenin metres olduğu falan yok." "Ben bir kendimi bilirim bir de benimle evli olduğun halde metres olarak o eve gelen Sıla'yı." Gamze'nin gazlaması işe yaramıştı. Kapıya şiddetli şekilde vurulunca geri çekildim. "Bana bak Dolunay! Sen Gamze'nin yanına gelince dilin çok uzuyor!" "Uzar evet! Sen alışmışsın sessiz Dolunay'a tabii!" "Salih al şu kadını!" İtiş kakışla beraber Gamze aşağı indirildi. "Hadi güzelim aç şu kapıyı!" "Ben diyeceğimi dedim Asaf!" "Başlıcam Asaf'ına! Aç şu kapıyı aç!" Geri çekildim ve ağzıma fermuar çektim. 5-10 dakikalık sessizlikten sonra gittiğini düşünerek balkona çıktım. Ordan da göremeyince arkamı dönmemle Boran'ın sert göğsüne çarpmam bir oldu. "Ayy!" diyerek çığlık attım. "Sen açmazsan ben açarım." Yavaşça yaklaşıp öpmek istedi ki, geri çekildim. "İstemiyorum Asaf!" "Bana Asaf deme Dolunay!" Kafamı diğer tarafa çevirerek odak noktamı değiştirmek istedim. "Yüzüme bak!" Eliyle çenemden tutup kendine çevirdi. Yeniden yaklaştığı zaman yine kendimi geri çektim. Sinirlendiği nefes alışverişinden belli oluyordu. "Yine mi kaçacaksın?" "Ben sana dedim! O metres gitmeden bana yaklaşamazsın!" Elini kaldırıp vuracaktı ki, son anda durdu. "Sıla hakkında düzgün konuş!" Kaldırdığı elini duvara geçirdi. "O elin inmiş gibi oldu Asaf! Ha bana vurmuşsun ha duvara! Değişen hiçbir şey yok." Dolan gözleriyle kafasını bana çevirdi. "O el sana asla inmez Dolunay." "Benim için inmiş kadar oldu. Şimdi s*ktir ol git odadan!" Vura vura kapıya kadar çıkarttım. "Git hayde! Sıla o evden gidene kadar da sakın gelme!" Şaşırmıştım çünkü Boran hiçbir şekilde karşı çıkmadı. Kapıya attığım gibi kapattım. Bana doğru gelen Gamze dikkatimi çekti. Boynuma sarılarak ağlamaya başladı. "Aferin kız sana! Hep böyle ol Dolunay! Sakın pabuç bırakma o Asaf şerefsizine." Ben de onunla beraber ağlamaya başladım. "İyi yaptım dimi?" Burnumu çekerek omzundan ayrıldım. "Bundan sonra ezik Dolunay yok! Herkes güçlü ve cesur kız Dolunay'ı görecek!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD