'' Dayısı Marco'ın getirdiği bu sihirli fotoğraf makinesi gerçekten de görevini yapmıştı.
Fotoğraf her ne kadar siyah beyaz olsa da,
Francesco ve Savio'nun o hallerini başka hiç bir şey ifade edemezdi. "
Ortalık dumansız yangın yeri ama, Rebecca, etrafı durgun bir deniz gibi gördüğü için,
ısrarla fotoğrafçı arar.
Onun için herşey bir yana oğlu Savio bir yana' dır. En yakın fotoğrafçı da Napoli' de...
Rebecca, Gerardo'nun böyle şeyleri lüzumsuz bulduğu için onun duymasını istemez. Ancak ,
fotoğraf makinesini götürmek için uygun zamanı kollar.
Rebecca'nın güzelliği yıllarca kocası tarafından gölgelenmişti. Gerardo' dan görebildiği ne bir ilgi,
ne de duyabildiği tatlı bir söz... Evin içinde varlığını hissettirmek için verdiği çaba ve bekleyiş onu,
oğlu Savio'ya daha bağımlı yaptı. Oysa ki, ince ruhlu hoş bir kadındı. Bugün, gitmek istediği yer olan Napoli şehri,
yanında kocası olmadan gidemeyeceği bir yer gibi görünsede, onun eşlik etmesini beklemek istemiyordu.
Mutfağa doğru yönelip rafın en derin yerine uzandı. Küçük toprak kavanozu, bıraktığı gibi duruyordu.
Eliyle nakışlı bonesini kaldırdı ve bozuk paraları boşalttı. Çıkan sesin bu kadar kısa sürmesi ancak
iki aylık birikimin sesiydi.
Hızlıca saydı ve gülümseyerek mavi kadife cüzdanın içine koydu. Duvara yaslanıp derin bir nefes aldı.
'' O Tanrım, yeterli, gidebilirim...
Artık, Rebecca' nın kabuğunu kırma vakti gelmişti...
Gerardo'nun evde olmadığı bir gün, çiçekli bir elbise çıkardı dolabından, Askısı üzerinde,
elbiseyi bedenine yaklaştırıp aynaya baktı. Üzerinde duruşunu beğendi. Kombinezon üzerine giyince elbise
hiç bir fazlalığa takılmadan kayıverdi üzerinden; Çünkü, vücudu hala bir genç kız hatlarına sahipti.
Topuza alıştırdığı saçlarını bugün salmak istedi. Çekmecesinde duran bir kaç toka ile saçlarına yaptığı küçük
ayrıntılar ile harika oldu. Zaten odadaki boy aynası her şeyi anlatıyordu. Sade ve zarifti...
Tekrar mutfağa girip Savio için bir sandviç hazırladı ve fotoğraf makinesi ile birlikte kol çantasının
içine koydu. Hiç vakit kaybetmeden Savio' da hazırlanıp yatağının baş ucundaki ahşaptan küçük çıkıntılara iliştirdiği
keten şapkasını da takıp annesinin yanına geldi.
- Hazırım Mamma,
-Tamam tatlım, hadi gidelim.
ve beraber merkeze inip öğle üzeri Napoli'ye giden araca binerler.
Rebecca, Amalfi köyünden pek fazla dışarı çıkmadığı için büyük şehire gitmek onun için bir milattı.
O yüzden çok iyi bilmediği bir yer idi burası...
Uzun bir zaman sonra geldiği bu şehirde, ilk defa gelen oğluna göstereceği çok şey vardı. Ama önce bir
fotoğraf stüdyosu bulması gerekiyordu. Araçtan inip meydana doğru yürüdüklerinde kalabalığa karıştılar.
Kaybolma endişesi sardı birden, omuzuna dökülen o ipek gibi dalgalı saçları ne de güzel uçuşuyordu. şehre
geldiklerinde öğle üzeri olmuş, sıcaklık iyice artmıştı. Yüksek binaların gölgesinden faydalanarak yürüdüle
. Yakınlarda bir yerden gelen müziğin sesi ikisini de mutlu etti. Birbirlerine baktılar.
-Si Savio, Napoli böyle bir yer işte!
Beğendin mi?
- Şaşkın şaşkın bakan Savio yalnızca başını sallamakla yetindi.
Yürüdükçe duyulan melodinin daha da içine girdiler. Bu bir "Laterna" idi. Büyükçe bir dolabın
başında duran yaşlı adam, yanında duran kolu çevirerek çaldığı müziğe yön veriyor, insanların üzerindeki
bu nahoş havayı biraz olsun yumuşatıyordu. Savio, annesinin yanından ayrılarak , laterna' nin yanına iyice yaklaştı.
Öylece durup melodiyi sonuna kadar dinledi. Bekledi ama; diğer melodiye geçilmedi. Hemen annesinin yüzüne
baktı ve eğilip kolun neden durduğuna baktı,
Yaşlı adam parmağı ile içinde bir çok bozuk para olan küçük teneke kutuyu Savio' ya gösterdi. Yüzünü de üzgün
pozisyona getirince;
Rebecca, hemen anladı. Gülerek,
Cüzdanında çıkardığı bozuk parayı Savio'ya verdi.
- Al tatlım. Kutuya sen koy , hadi bakalım.
Savio, bozuk parayı kutuya koyar koymaz, melodi çalmaya başladı. Hem de yaşlı adamın yüz ifadesi değişti.
Biraz dinledikten sonra Rebecca adamın duyması için eğilip bir fotoğrafçı aradığını sordu.
- Bu yol üzerinde, iki bina sonra bir fotoğrafçı var. Signorina,
- Grazie!
Rebecca'nin Cüzdanında bir bozuk para eksilmişti ama; yerine kendisinin ve Savio'nun unutamayacağı
müziğin tınısı kalmıştı. Aynı kaldırım üzerinde Mağazaların vitrinlerine bakarak yürüdüler. Büyük bir mağazanın vitrinindeki elbiseler dikkatini çekti. Rebecca'yı cama yaklaştıracak kadar güzel modeller vardı. Meraklı gözlerle mağazanın kapısıdan içeri baktı. İnsanlarda alım gücü olmadığı için, mağazanın içi çok sakindi.
- Ciao, içeri gelmek istermisiniz?
- Oh!, No ben , Şey...
Bir fotoğrafçı arıyorum.
Mağaza personeli müşteri olmadığına biraz bozuldu. Ama yinede fotoğrafçıyı tarif etti.
- Si, yaklaşmışsınız Signorina,
İki bina sonra , hemen girişte,
- Grazie!,
Rebecca ve Savio dükkanlara bakınarak çok az yürümüş oldu. Bir kaç adım sonra kırmızı beyaz çizgili
güneşliğin üzerinde
" STUDİO FOTOGRAFİCO " yazısını gördüler.
- Ah!, tatlım işte burası !
Hadi içeriye girelim.
Fotoğrafçı Alfonzo, o caddenin genç, bekar esnaflarından biriydi. ''Piç'' tavırlarını sempatikliğinin
arasına öyle bir saklardı ki, İş ahlakı şöyle dursun, geçici heveslerini, dükkanının karanlık odasında ağarlar,
bundan hiç utanç duymazdı. Kadınlar tarafından arzulanmayı taktığı ''papyon '' ile ilişkilendirip bunu fantazi
haline getirirdi. Ayrıca savaş seslerinin yükseldiği bu zor günlerde o dükkan ne ile dönüyor merak konusuydu.
İlk etapta , Rebecca ve Savio biraz çekinerek ilk adımı attılar. Böyle bir dükkana ilk kez geliyorlardı.
Kapısını açıp içeri girerken, kapı üzerindeki zil hafifçe çınlayarak müşterinin geldiğini haber verdi. Savio,
meraklı gözlerle etrafı süzerek annesinin elinden tuttu öyle girdi içeri...
Kapının açıldığını duyan Alfonzo, İçeriden seslendi.
- Un Minito, hemen geliyorum.
Si, Signorina
Dükkanın duvarları beyaz zemin üzerine bir çok siyah- beyaz fotoğrafın asılıp, sergilendiği bir salon
görünümündeydi. Rebecca, Savio ile beraber duvardaki fotoğrafları inceledi.
Bir ara eğilip dikkatlice baktı ve tanıdık bir yüz!
- Oh !, Greta Garbo
Rebecca, film artistini hatırlayınca bir sevinmişti ki...
Karşısında ona bakan fotoğrafçıyı fark etmeden ona olan hayranlığını, sesini yükselterek göstermişti.
-Greta Garbo değil mi?
- Si, Signorina,
Fotoğrafçı Alfonzo'nun cevabı ile birden sesin geldiği yöne doğru döndü.
-Afedersiniz,
Alfonzo, bu genç ve güzel bayanı görünce;
içinden;
" öğlen güneşinin yalnızca onun dükkanına girdiğini düşünür."
-Bu fotoğraf burada mı çekildi ?
- Si, Signorina,
Bir İtalya seyahatinde fotoğraf çekimi için benim dükkanımı tercih ettiler.
- Yakınında durdunuz nasıldı?
- Molto Bene
Rebecca? birden kendini toparlar. Hiç başka bir erkekle bu kadar konuşmamıştır. Utanır.
-Mi Scusi,
- Biliyormusunuz? Çok dikkatlisiniz!
Dükkanıma yüzlerce kişi geliyor. " Greta Garbo" fotoğrafını ilk siz farkettiniz.
Rebecca, bu kadar iltifata alışık değildi. Hemde yabancı bir erkek tarafından,
Fakat; çok hoşuna da gitti.
Alfonzo, dükkanındaki güzel bir o kadar da çekingen genç kadını görünce laf ebeliğine başlar.
Ne yaptırmak istediklerini ellerini birbirine kenetler ve merakla bekler. Aynı zamanda çocuk,
bu genç bayana mı ait acaba ? diyerekte düşünür.
Ve konuya girer.
- Af edersiniz. Sizin çocuğunuz mu?
- Evet, adı Savio,
Benim oğlum.
- Çocuklu bir kadına hiç benzemiyorsunuz?
- Grazie ! Ama, ben bir anneyim.
- Tabii ki Signorina , tabii ki ...
Rebecca, önce, çantasından çıkardığı sandviçi Savio'ya verdi ve kenardaki koltukta oturmasını söyledi.
- Şuraya otur ve sandvicini ye, tamam mı tatlım?
- Peki!, mamma,
Savio, acıkmıştı, ama yabancı mekan diye acıktığını söyleyemedi. O yüzden bu öğün ona çok iyi geldi.
Etrafı meraklı gözlerle seyrede seyrede yedi.
Aynı anda Rebecca getirdiği fotoğraf makinesini çantasından çıkardı. , Fotoğrafçıya verdi
. Böyle yerlere alışık olmadığı her halinden belliydi. Alfonzo, makineyi elinde evirip çevirdi.
- Hımm!, Güzel bir makina, Alman malı,
- Makineyi böylece getirdim, ama!
- Çok iyi düşünmüşsünüz Signorina,
Alfonzo, makineyi inceler ve, tam dolmamış dört poz daha çekebilirsiniz.
Rebecca, zaten zor gelmiştir. tabletme işleminin hemen başlamasını ister.
- Oh !, yo, ben hemen tabledilmesini istiyorum.
Savio' nun arkadaşı ile olan fotoğrafını merak ediyorum da ? O yüzden,
- Tabii, Signorina,
Alfonzo, sürekli konuşur, sürekli göz temasını yakalamak ister.
-Aynı zamanda aklınızda güzelliğinizle uyumlu...
- Nasıl, anlayamadım?
- Evinde filmi makineden çıkarıp getiren çok oluyor
Tabii ki, filmler yanıyor,
pooof !
( gülüşmeler )
- Oh, Evet !
- Filmi makineden karanlık odada çıkaracağım için , böyle bir şey olmayacak.
Tabii ki,
Alfonzo konuşurken papyonu hemen Savio'nun dikkatini çekmişti. Sandvicini yerken hep onu izledi.
Fotoğraf makinesini eline aldı. Karanlık odaya gitmek için izin istedi.
- İzninizle,içeride filmi hazırlayacağım.
- Si
Rebecca ve Savio biraz bekler.
Savio' nun canı sıkılmıştır. Dükkanın içinde tekrar dolaşır. Raflarda duran fotoğraflara tekrar bakar.
Yan rafın ortasında camdan yapılma kum saatini görür. Yarısı maviye boyanmış kumla doludur. Öyle dikkatli bakar ki,
Alfonzo' nun seslenişiyle irkilir.
- Hey !, Savio
Onu ters çevir.
Savio, birden irkilir, tam da elini uzatacakken çeker.
- Kum saatini diyorum . Ters çevir,
bak böyle !
Yanına gelir ve anlatır.
- Bu bir kum saati Savio, her çevirdiğinde bir dakika da doluyor. Tamam mı? Bak böyle...
Savio' nun yanında iki kez kum saatini çevirir.
- İşte bak iki dakika oldu bile !
Sonrada Savio kendi kendine deneme yapar.
Mavi kumların tekrar tekrar akması hoşuna gitmiştir. Rebecca, Savio ile ilgilenildiği için mutlu olmuştur.
Alfonzo, tekrar Rebecca'nın yanındaki stand'ın arkasına geçer.
- Evet, Signorina makinenizin içine yeni film taktım. Tekrar kullanabilirsiniz. Buyurunuz lütfen ...
- Si, şey ! fotoğraflar , fotoğrafları ne zaman alabiliriz. Oğlum ile arkadaşının beraber fotoğrafı
ikişer adet olsun , lütfen !
- Tabii efendim.
- Un Minito, Ücret!
Ne kadar ödeme yapıcam, onu söylemediniz?
- O kolay Signorina, Fotoğrafları almak için geldiğinizde getirirsiniz.
Şuraya da not alalım. İsminiz Signorina,
- Rebecca,
- Oh! Bu bir Alman ismi
- Evet, ama Alman değilim.
- Peki Signorina
Fotoğrafları üç gün sonra teslim edebilirim.
-Si
- Buon giorno
- Buon giorno Signorina
Dükkandan çıktıktan sonra , elini tuttuğu Savio'ya öyle içten bakar ki,,,
Yolda yürürken fotoğrafları üç gün sonra alacağını düşündükçe rahatlar. Çünkü işin yarısını başarmıştır. Rebecca'nın Napoli' ye gidişi gizli bir iş endişesi taşısa da , Amalfi köyüne dönerken tatlı bir huzur ile dönecektir. İlk defa Gerardonun gölgesi olmadan bir şeyler başarmıştır. Mesafeler ve düşünceler Rebecca' yı yıpratsa da "herşey, tüm çabaları Savio' nun hatıraları içindir."
Kafasında kurduğu bu düşüncelerle yürürken, halktan bazı insanların yüksek sesli protestolarıyla karşılaşır. Amaçları; İşsizliği ve ülkesinin takındığı bu savaş yanlısı tutumunu eleştiren söylemler yapıp kendi gruplarını çoğaltmaktır. Konuşmalarda, sıklıkla duyduğu ama anlam vermediği şey " Arjantin ve Brezilya ülkelerine gitme eylemini sıkça kullanmalarıydı."
Rebecca, Savio'nun elinden tutup hızla bu kalabalığın arasından sıyrıldı. Konuşulanları duymak bile istemiyordu.
Kendisi ve Savio'nun dünyasında yarattığı mutluluğun bozulmasını istemiyordu.