bc

AŞK, KONUM AT GELİYORUM !

book_age16+
46
FOLLOW
1K
READ
HE
age gap
forced
sweet
small town
like
intro-logo
Blurb

" Tanrıların yolunda su perisinin izinden yürümek..."

Annesinden bir hatıra olan duvardaki manzaraya uzun uzun bakar...

Buranın, Amalfi'ye ait olduğunu daha çocukluğunda çözmeye başlayan Ada, böylece hiç tanımadığı anne ve babasıyla ilgili sırları da araştırmaya başlar.

O kadar meraklıdır ki, topladığı fotoğraf ve objeleri, odasında saklayacak yeri kalmamıştır.

Çalıştığı kırtasiye dükkanına gelen müşteriden de etkilenip, limon çiçeği kokan romantizmi, o topraklarda yaşamayı aklına koyar.

Babasının izini sürmek için, aşkı ve hasreti birlikte tadacağı ülkeye, yani İtalya'ya gidiş biletini zor da olsa alır.

Artık Ada için Amalfi, zirveden seyredeceği güzellikleri, çözülen sırlarla birlikte tutkulu aşklara dönüştüreceği bir yer olacaktır...

chap-preview
Free preview
''UYUYAN GÜZEL; AMALFİ''
"Orada olduğunuzda bu büyülü yerin farkına varmak imkansız gibi... Ancak ayrıldığınızda , Sürekli aklınıza gelecek büyüsünü hissedeceksiniz..." John Steinback Bu güzel düşünceler Yazar John Steinback aitti. İyi bir gözlemciydi ve güzel anılarla döndüğü bu beldeyi herkeze anlatmak istedi. Ustaca kullandığı kalemiyle yaşadıklarını 1950 yılında bir moda dergisinde makale olarak yazınca; Bu muhteşem pitoresk diyarın kapıları ardına kadar açılmış oldu. Cazibesi Yüzyıllar öncesine dayanan Positano, keşfedilince sosyetenin ve yazarların diline düşmüştü. Ülkelerine büyülenmiş olarak dönen yazarlar ve film yapımcıları bölgenin eşsiz güzelliğini kışkırtıcı kelimelerle anlatınca, " Uyuyan güzel Amalfi'yi " uyandırmayı başarmışlar... . * * * İnsanın yaşaması için her türlü unsurun bonkörce serpiştirildiği bu kıyılarda, mitolojide yer etmiş öyle aşklar yaşanmıştı ki, ''Su perisi Amalfi' nin genç yaşta ölmesi üzerine; Herkül onu dünyanın en güzel yerine gömeceğine yemin etmiş ve onun şerefine Amalfi'yi inşa etmiş...'' Gezmeye gelen kişilerin bölgenin doğasına, yapılarına, romantik evlerine ve kıyı şeridinin muhteşemliğine aşık olması belkide, Herkül'ün bu 'Aşk Yemininde' saklıydı. Tıpkı hikayemizin kahramanlarından olan iki yabancı kalbin bu büyülü topraklarda buluşup, seneler sonra unutulmayacak izler bırakması gibi... Yıllar sonra büyüdüğünde; Öğrendiği gerçeklerin peşinden koşarken, yeni hayatında hiç yaşmadığı duyguları tadan İsola( Ada) acaba bu büyülü atmosferin yeni perisi mi olacak? '' Napoliten müziğin eşlik ettiği bu pitoresk rüya, sanki; Dünya Mirası olacağını hissetmiş gibi ışıltısını yıllar sonrasına saklamıştı.'' Yüzyılın başında keşfedilmeyi bekleyen balıkçı köyü; Amalfi... Sene 1930, İtalya' da ekonomik buhranın ve siyasi çalkantının yaşandığı zor yıllar... Ülkeyi terk edenler bir yana , geride kalan yoksul ve savunmasız olan halk, yaşamak için tüm enerjisini tüketmişti. Ne soluduğu havanın ne de bakir tabiat' ın güzelliğini fark ederek yaşadı. O sonsuz maviliğe bakıp , eski şaşalı günleri düşünmenin karın doyurmayacağını çok iyi biliyordu. Balık ağlarını her attığında, bir günlük emeğin karşılığı da, gün batımı' nın hızıyla ellerinden kayıp gidiyordu. Kimi ailesinin varlığı ile başkalarını yok etmiş, kimi aile de ikinci şansını başka bir ülke de aramak istemişti. Bu buhranlı günler ister istemez kavgaları, aile içi huzursuzlukları da beraberinde getirdi. Öte yandan farklı siyaset anlayışı itibar ibresini her yönüyle İtalya' nın kuzeyine çevirdi. Çalkantının da yoğun olduğu o günlerde, ülkenin refahı kuzey bölgesine yapılan yatırımlarla ölçüldü. Eyaletlerin birleşmesi de, tarımın zor koşullarda yapıldığı bu bölgede, toprakların itinasız bölüştürülmesi haksızlığa yol açtı. Artık Güney İtalya üvey evlat muamelesi görüyordu. Maddi yönden yoksunluk, insanların sessiz çığlığında yankılandı. Çare arayan kızgın halk kendi bünyesinde ses getirecek işlerin kararını aldı.. Artık emeğinin heba olmasını istemiyordu. Bazılarıda bodoslama giriştiği yeni dünya işinde, daha karaya ayak basamadan ömrü yetmiyor, cesedi Atlantik okyanusunun serin sularında kayboluyordu. Hikayemizde, İnsanların üç kuşak diaspora dalgasına nasıl kapıldığı, bu kaosun içinde aile hayatlarını koruma çabaları ve duygu savaşları var. Ayrıca, Aşklarını dolu dolu yaşayanlar ile ihanet duygusuyla acı çeken iki kalbin buluşacağı mekanda olmazsa olmaz Tango var.. Okuduğumuz zaman daha derinden özümsediğinizde bu olumsuz koşulların, hikayemize yön veren kahramanları nasıl etkilediğini göreceksiniz. Asıl karakterlerimizden olan Serafine ile Nihat ( Nico) aşklarının meyvesi olan, Isola ( Ada) bebek, büyüdüğünde, doğduğu yeri arayıp bulmak istemesiyle kendini farklı bir kültürün içinde bulacaktır. O da bu büyülü atmosferin içinden çıkamaz! Onun da ayağı ''aşk engeline '' takılır... Mirasçısı olduğu farklı genlerin kuşaktan kuşağa soy ağacını nasıl etkilediği ? Göç ile birlikte başlayan yaşam serüveninin, limon kokan yamaçlara nasıl dönüştüğü? hepsinin cevabı '' Aşk, Konum At Geliyorum'' adlı hikayemizin içinde saklı... '' Gerçekler, yetmiş yıl içinde harmanlanıp, iki kültürün baharatı da eklenince , yeni kuşaklara birer anı olarak saklanır. Bir de, uzaklardan kahve kokusu eklenince, yeni bir aşk rotası oluşur...'' KAHVE KOKUSUNA YOLCULUK Yıl 1930 Zamanında biraz ticaretle ilgilenen Savio'nun babası Gerardo, Atrani köyünde karısı ve oğlu ile hayat sürmektedir. Mağribi tarzı bir evleri vardır. Seneler önce, eğim yüzünden iki dönüm toprağını kaybetmemek için verdiği mücadele de, duvar taşlarını nice zorluklarla naklettiğini ve duvarcı ustalarına ne kadar çok para harcadığını defalarca anlatmıştı. Aslında işçiler mecbur kaldıkları için kabul etmişler, neredeyse karın tokluğuna çalışmışlardı. Bu durum parayı seven Gerardo için, inanılmaz pahalı bir işti. Ustaca yapılan taş işçiliği ile hasır sepet gibi örülen taraça duvarlar bugün hala sınırlarını koruyan askerler gibi dimdik ayaktaydı. Ekim yapacağı yer yeterli değildi. Bahçesi için düşündüğü limon ağaçları ve kaliteli şaraplık üzümler gibi... Bunların hepsi için daha çok toprağa ihtiyacı vardı ve çevresi olduğu gibi sahiplenmişti; peki, bu iş nasıl olacaktı? O sıralar çaresizlik içinde olan İtalyan halkı, dilden dile dolaşan Güney Amerika'ya göç etme söylemleri ile çalkalanıyor, orada çalışıp zengin olma hayalleri, içlerine hapsettikleri heyecanı uyandırıyordu. İtalyan halkı, buranın iklim ve coğrafi yapısının kendileri için çok uygun olduğunu biliyordu. İşsizliğe ket vurmak ve hüzünlerini bastırmak için bir an önce bu uzun yolculuğu gerçekleştirmek istiyorlardı. Ucuz şaraplarla sarhoş olmaktan bıkan halk, Napoliten müzikleri söyleyip, özlediği dans figürlerini zafer çılgınlığına sakladı. Bu ülkeler, bina ve demir yolu inşaatı için insan gücüne ihtiyaç duyuyor, ayrıca kauçuk ve şeker kamışı işinde de olanaklar sunuyordu. '' Anlayacağınız, Arjantin ve Brezilya' da yapılacak çoook iş vardı.' Savio' nun babası Gerardo zamanında yatırım için ayırdığı bir miktar parasını kullanma vaktinin geldiğini düşündü. Neredeyse ülkenin tümü yoksulluğa yenilip göç etme kararı almıştı. Gerardo, gördüğü kişilere ; ''yeni dünya ülkesinde yaşamanın şu anki düzen ile aynı olduğunu ve gidenlerin o ülkeye zor adapte olacağını söylüyordu.'' Gerardo, kendi ülkesinin nöbetini tutmak istiyordu. Beklentisi de vardı; Muhakkak birileri gelip evini, toprağını ona satmak isteyecekti. Fakat, bu alış-verişi yan komşusu ile yapacağı aklına gelmemişti. Komşusu Enrico, buralardan ayrılıp gitme fikrini ailesiyle bile paylaşmadan arkadaşlarına bahsetmiş; "Ne yapılır, oralara nasıl gidilir? " Sorusuna cevap arıyordu. Güç geçmesi beklenen okyanus ötesi bu seyahatin tartışması salaş meyhaneler de neredeyse sabaha kadar sürüyordu. Vakit epeyce geç olmuş, saatler sabahın ilk ışıklarına dönmüştü. Enrico, eve gitme vaktinin gelipte geçtiğinin farkındaydı. Sandalye üzerinde duran ceketini sırtına vurup o masadan sıyrılmak istedi. Ama arkadaşı Pablo' nun soracakları bitmemiş, merakını giderememişti. Onun üzerine yürür gibi, elini onun omuzuna atıp Enrico' yu durdurdu. - Hey ! Enrico, Bekle -Pablo ? - Eee, nasıl ? konuşulanlar doğru mu sence heh? Arjantin' de gerçekten bize de iş varmı ? - Öyle diyorlar, baksana gidenler dönmedi, - Hadi! dostum bizde gidelim. - Pablo, biraz sakin ol ! -Evet, işin alası var orada, ama kolay değil, - Nasıl bir iş ? Ha! söylesene? Var, tabi hemde güzel kokulu iş, - Enrico, dalga geçmeyi bırak, tütün kokusu mu? yoksa kan kokusu mu? - Pablo!, beni yoruyorsun, tabii ki değil, Kahve kokusu, elbette dostum. diyerek, pablo' nun şaşkınlıkla karışık gülümsemesini izler. -Enrico, bu hiç aklıma gelmedi. - Tabii, beynini ucuz içkilerle doldurursan ?.. zor işlerde var tabi ki, ama '' Çivi çivi'yi söker'' - Elbette dostum. elbette, Orada çok para var, zengin olacağız! Belki de büftek eşliğinde, '' Malbec şarabı'' açar, içeriz. -Ha, Ne dersin Enrico, -Bakıyorum, büyük düşünmeye başlamışsın elbette dostum iç iç tabii, Enrico ağzını yüzünü buruşturup, kollarını kaldırarak sıkıldığını ifade eden haraketler yapar. Ve dökülür, Gitmem gerek dostum, neredeyse gün doğacak, Görüşürüz _ Kapının sana açılamayacağını da düşün, Enrico ! -Bende o zaman İmelda' ya serenat yaparım. ( İkisi de gülüşürler) Enrico, bir de ailesini ikna edebilse... Her şey yoluna girecekti. Parasızlıktan kokmuş nefesini, uzakları düşünüp hayal kurdu. Zihnini, içine çektiği kahve kokusuyla doyurmaya and içti, Kim ne derse desin Arjantin' e gitmeyi kafasına koymuştu bir kere... Bazen, bu kahve kokusu insana acı gelse bile Enrico, kafasındaki yol haritasını değiştirmeye hiç niyeti yoktu. Hatta evine giderken bir daha düşündü ve Pablo' ya ilk defa hak verdi. '' Çivi çivi' yi söker'' bu sert söyleyiş onu bir hayli cesaretlendirdi. Evine sabaha karşı gelen Enrico, kendisini engelleyen bir durumla karşılaşmadığı için kolayca içeri girdi. Kapıyı sessizce kapattı. Hiç tartışma yaşanmadı. Ama, boş ve soğuk yatağa uzandı. Üzerindekileri çıkarmadan öylece uyumak istedi. İmelda, yine Frencesco' nun yanına uzanmış oğluna sarılarak uyumuştu. İmelda, sukünetli tavrıyla olumsuzlukları protesto eder gibi, Enrico ile yatmayarak onu cezalandırıyordu.

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook