''Enrico;
eline geçen paranın sıcaklığından olsa gerek,
deli cesaretiyle çıkacağı bu yolculukta
malını yok pahasına sattığını çoktan unutmuştu.''
''NAPOLİ' DE PİŞTİ OLDUKLARI GÜN ''
O gün, ailelerinden habersiz üç Napoli yolcusu yola çıkıyordu. Gerardo' nun sabah erkenden Napoli' ye
gitmesinin hiç bir sakıncası yoktu. Zaten şimdiye kadar yaptığı işlerin hesabını kimseye vermemişti. Pasif bulduğu
karısı Rebecca' nın da bilmesine hiç gerek yoktu. Bir gün önce şarap kadehini kaldırarak anlaştığı Enrico ile o ne
yapacağını çok iyi biliyordu. Giderken; Ne uyuyan oğlunun saçını okşadı, ne de uyanan karısının yanağına
öpücük kondurdu. İnsanların ülkeden ayrılırken Gerardo' ya danışmaları, onun kendini önemli biriymiş gibi
hissetmesini sağladı. Başkalarının ona ihtiyacı vardı ve yardım etmeye de hazırdı.Tabi ki bir bedel karşılığında...
Enrico, artık tek kişiymiş gibi davranıyor aile babası olmaktan kendini sıyırıyordu. Zaten hayal ile gerçek
Dünya' yı birbirinden ayırt edemeyecek kadar zayıf karakterli biriydi. Kocalık ve babalık görevlerini bir arada yürütmek
onun için zor bir görevdi. Küçük oğlu Frencesco' da annesi ile bir dünya kurmuştu kendine. Büyük oğlu Zeno ile ipleri
koparır haline geldi. Zeno' nun isyankar tavırları aslında ilgisizliğin ve parasızlığın tohumlarıydı.
koparmıştı. O artık herkezin çocuğu idi. Para karşılığı birilerinin işini yapması, Zorbalık ve çete kurmak onun
mesleği olmuştu artık,
Bugün onları endişelendiren konu, aynı düşünceyi göç etmeyi isteyen diğer ailelerin de yapacak olmasıydı...
İkiside bu durumu farklı değerlendiriyordu. Eğer Banka veye Noterde izdiham olursa işin başka güne kalma
endişesi vardı. Gerardo ise o kalabalıkta oturacağı bir yer bulamaması yada havasız bir yerde herkezin ter kokusunu
soluması onu telaşlandırıyordu. Ayrı saatlerde evlerinden çıkan Enrico ve Gerardo çarşıda buluştular. Bir an önce
Napoli' ye gidip alım - satım işlemlerini yapmak istiyorlardı. Banka ve Noter' de sıra olacağını var sayarak ilk
arabayla gitmek gerekiyordu. Bu iki adam farklı düşüncelerle araca bindiler. Napoli yolculuğu başladı...
Yaz sıcağı daha sabahtan kendini gösteriyordu. Araç oldukça kalabalık ve yolcular terlemişti. Gerardo cebinden
çıkardığı mendili ile boynunu ve alnını sildi. Vücudu terlemeye müsahit olacak kadar kilo barındırıyordu.
Neyse ki, sorunsuzca Napoli' ye geldiler. Önce Noter işlemleri başladı. İçeriye girdiklerinde sabah saati
olmasına rağmen bir yoğunluk vardı ama bir izdiham asla yoktu. Görevli memurun karşına oturunca Gerardo alışık
olduğu için rahattı ama Enrico için aynı şeyler söylenemezdi. Memur satılan yerin ne olduğuna bakıp parsel yerini
fiyatıyla karşılaştırınca , alıcının yüzüne hiç konuşmadan sert bir tavırla baktı. Gerardo' nun o yerleri çok düşük fiyattan
aldığını anlamıştı. Bir de satıcının yüzüne baktı; Enrico' da ne bir beklenti nede hiç bir itiraz yok !
Kağıtlara mührü basıverdi. İkiside dişarı çıkarken elleri ceplerinde hafif tebessüm ettiler. ve birbirlerine bakarak;
- Andiamo !
dedikten sonra Banka' ya yöneldiler.
Neyseki, işleri çok uzun sürmeden, Noter' den ayrıldılar İki bina sonra '' Merkez Bankasına'' doğru yürüdüler.
Burada paranın el değiştirilmesi sağlanınca, Noter' de son bir imzaları kalıyordu. Gerardo, banka için tanıdık bir yüzdü.
Banka müdürünün ilgisi ve personelin istemeden soğuk suyu ayağına getirmesi Enrico' yu oldukça keyiflendirmişti.
Kristal bardağı eline alıp bir kez yudumladığında; Suyun serin ve berrak oluşu Enrico' yu uzaklara götürdü. Banka da
bulunduğu sürede hayal kurmaya başladı bile...
'' Ülkemden uzakta bile olsa, zenginliğe kavuştuğum an köpeğimin yemek kabına kadar her şeyi kristal
yapıcam. Buna and ediyorum''.
Enrico' nun elindeki kristal bardağa dikkatini verip dalgın durması, Banka Müdürünün ve Gerardo' nun dikkatini çekmişti.
- Enrico !, '' Bakıyorum da elindeki suyla okyanusa açılmışsın. Gidiyorsun,
İkisininde hoş olmayan kahkahaları Enrico' nun neşesini kaçırdı. Bardaktaki suyu bitirmeden sehpaya bıraktı.
Ama iyide hırslandı. İşlemler tamamlanınca , Gerardo, ile anlaştığı miktar Enrico'nun hesabına geçti.
Öyle görülüyordu ki, atılan imzalar ya bir şeylerin başlangıcı ya da bir şeylerin sonu olacaktı.
''Enrico, eline geçen paranın sıcaklığından olsa gerek deli cesaretiyle çıkacağı bu yolculukta,
malını yok pahasına sattığını çoktan unutmuştu.''
Gerardo, böylece zor durumda olan komşusundan evini ve toprağını satın almış ve beklediği arazisini
genişletme fırsatını da yakalamıştı. O esnada bu paranın elden ele geçerken hangisinin elinin daha çok titrediği
bilinmez ama ikisininde başardıklarına dair yüzlerinde sahte de olsa bir gülüş belirdi. Birbirlerinin omuzlarına
dokundular ve şans dilediler. Noterde son imzalar atılınca keyifleri yerine geldi. Dişarıya hiç istifini bozmadan
çıktılar. Onları tanıdık bir yüzün izlemesinden habersiz, köşeye kadar yürüdüler
. Laternacı' da, sıcak başlayan sabahın, iyi geçmesi için hazırlık yapıyordu.
O melodiler eşliğinde güzel ayrılmak istediler.
-''Sana iyi şanslar dostum Enrico ! Evine iyi bakıcam.
- '' Biliyorum Gerardo, sana da iyi şanslar ! ''
İkili tam mutlu ayrılırken, Gerardo, kafasında bir şeylerin hesabını yapar
ve aniden durur. Seslenir;
- Enrico, Enrico ! Bekle,
Enrico, seslendiği zaman, evraklarda bir noksan olduğunu düşünür ve telaşlanır.
- Gerardo, ne oldu ? unuttuğumuz bir şey mi var ?
- Aa,! Öyle de denilebilir. Evet var, unuttuğumuz birşey var Enrico !
- Unutulan ne ?
- Eee, Senin bana ödiyeceğin kira bedeli,
- Kira bedeli mi?
- Ama, anlayamıyorum. Evimi sana satalı daha bir saat oldu.
Biz komşuyuz Gerardo, hem de arkadaş !
- Ticarette böyle maddeler yok , Enrico !
Bir an Enrico çıldıracak gibi oldu.
- Bu nasıl olur ? Anlamıyorum.
- Şöyle ! İfade edeyim.
Ya, göç yolculuğuna hemen başlarsın . Yada evimde oturuken kiranı ödersin.
- Gerardo, bende sanmıştım ki!..
- Ha ! Arjantin' den kartpostal atmanı mı bekliycem. Öyle mi diyorsun ?
- O kadar da değil Gerardo biraz beklesen bir hafta, on gün, en fazla onbeş gün Gerardo ?
-Sen net değilsin Enrico, daha İmelda' ya söylemedim diyorsun. Macera aramaya gerek yok,
Bu iş uzun sürebilir. Belkide olmayabilir,
- Olacak Gerardo, olacak!
- Hem artık paran var Enrico ! Ben kira mı isterim.
Enrico, sinirlenir ve ''Laterna dolabına bir tekme yapıştırır.'
'' Sus artık sus '' diyorum.
Gerardo, söyleyeceği lafları söylemiş ve daha fazla gecikmeden Amalfi köyüne dönmek istemiştir.
İlk defa melodi sesi bir tekme darbesiyle susmuştur. Yaşlı adam yardıncı olmak ister.
Çünkü Enrico, Yaptığı bu sorumsuzca işler yüzünden herşeyi kaybettiği yetmiyormuş gibi
aklını yitirecek duruma gelir. Sürekli ağlıyordur. Başından çok şey geçtiği belli olan yaşlı adam
onu biraz sakinleştirir.
- Kendini toparla, evlat ! Akşamları oğlum burada oluyor, Laterna'yı ona devrediyorum.
Senin konuşmaya ihtiyacın var!
Bu akşam kıyıda ol. Deniz fenerinin yanında, bekle tamam mı? Tamam mı diyorum ?
-Bitkin yerde gözleri dalıp giden Enrico, ancak yüzüne atılan bir bardak su ile irkildi.
- Tamam mı dedim. Bu akşam Unutma !
Enrico yalnızca başını sallamakla yetinir. Ama bugün son anda Gerardo' nun tavrını asla unutmaz!
Enrico, akşam üzeri Deniz fenerinin yanına gelir. Sigara üstüne sigara yakar. Sıkılmıştır.
Bir ihtiyarın sözüne kanıp buradaki beklemesini anlamsız bulur . Hava biraz daha karararınca da gitmeye karar verir.
Tam da kararını verip gidecekken,
elinde bir şişe şarapla ihtiyarın geldiğini görür.
- Dur bakalım evlat, hemen pes etme ! Geldik işte,
Kıyıda duran bir sandal vardır. Onun içine otururlar.
Bir yer bulur kendine, ihtiyar öyle bir yerleşir ki,
- Eeeh, tüm gün çalıştım. Şimdi eğlenme, vakti ,
Diyerek, O getirdiği şarabın yanına da, cebinden gazete kağıdına sarılmış iki kadeh çıkarır. Şarabıda açıp doldurur.
- Al bakalım delikanlı,
-Bak!, kırmadan getirdim. Eski günlerden kalma alışkanlık,
''Kadeh, şarap şişesinin çavuşudur. '' Olmazsa olmaz yani,
Sana söylüyorum genç adam? Birinci kural;
- Ne kadar parasız olursan ol, şarabını asiller gibi iç,
Tıpkı böyle!
( o an ihtiyar kadehinden bir yudum alır)
Kenarda köşede keşler gibi, şişeyi dikme!,
Tamammı delikanlı,
Enrico, ihtiyarı şaşırarak izler, ama onun bu koşullarda rahatlığına hayran kalır. İhtiyarın çok görüp
geçirdiği bellidir.
- Şarap nasıl? yeterince kötü değil mi? bence kötü, Ya sence delikanlı sence nasıl?
Enrico kendini imtihana tutulmuş gibi hisseder.
- Ne bileyim ihtiyar, şimdiye kadar çok kaliteli şarap içmedim ki, o yüzden bilmiyorum ? Artık önemi de yok!
- Var. Evlat hemde çok önemi var.
'' Roma bir günde kurulmadı'' evlat bunu unutma !
Herşeyini kaybetmiş olabilirsin ama gençliğin var. Yeniden başlamalısın!
Git, delikanlı , bilmediğin bir yer bile olsa git...
'' İnsan her rüzgarda yelken açmayı öğrenmeli''
- Haklısın ihtiyar. Kendimi toparlamam lazım.
Enrico gitmek için yerinden kalkar.
- Şarap için sağol ihtiyar
- Hey genç!
Bak ben o uzaklara gidemedim. Yapabildiğim tek şey var o da;
Kaybettiğim binanın önünde Laterna ile nöbet tutmak. Artık o binanın yalnızca gölgesi benim anlıyormusun?
Neyin var diye sorarsan.; Bir oğlum birde, koca binanın silüeti var.
Sende gölgenle dans etmek istemiyorsan hayalinin peşinden git git, git...
Enrico, yola doğru yürümeye başladı. ihtiyar elinde şarap kadehi aynı öğüdü bağıra bağıra söylüyordu.
Amalfi' ye giden son arabaya da yetişemedi. Tekrar geri döndü. İhtiyar onu bekliyordu.
İhtiyar, Enrico' nun geri geleceğinden emindi. Ona sordu.
- Aç mısın delikanlı ?
Enrico, hiç konuşmadan mahçup bir şekilde başını sallar.
- Hı, hı !
- ''Açlık, en iyi sostur''.
'' Tanrı misafirine evimiz açıktır, delikanlı!, Evde üç kişilik Lazanya var.
Bu da senin ''İkinci şansın'' olabilir ne dersin ?
'' Misafir bulduğu lazanyayı yermiş '' ha, ha , ha!
Hadi o zaman bize gidiyoruz?