4

1510 Words
Kucağında bebeğini emzirirken yumuşacık simsiyah saçlarını okşuyordu Dilda. Robin'in havaya kalkan parmağını nazikçe avuçlarına alıp sevdi. "Canımın içi bebeğim" diye mırıldandı. Diğer göğsünü açıp Robin'i kucaklayıp emzirmeye devam etti. Sevim'in kızıyla Rima'nın oğlu yanına geldiler. Üzerlerinde mavi renkli okul formaları vardı. Beslenme çantalarını sıkıca tutmuş bir şey söylemeye hazırlanıyorlardı. "Hala Robin'i öpelim mi?" diye sordular birlikte. "Tabi" deyip Robin'i öpmelerine müsaade etti Dilda. "Rahat bırakın bebeği." dedi Rima evden kızıyla çıkarken. "Aras'la Ezman'ı öpücüklere boğdunuz yetmedi mi?" "Aras'la Ezman biraz büyükler yenge. Robin daha küçük olduğu için çok tatlı çok şirin" dedi Avzem bir kez daha Robin'i öptü. Dilda gülüp Avzem'e sarıldı. Rima'ya dönüp "Sevim nerede?" diye sordu. "Devran abiyle hastaneye gittiler." dedi Rima çocuklara dönüp "Hadi gidelim okula geç kalacağız yine" "Türkan'a gideceğiz elbise almaya sende gelecek misin?" "Yok canım abin sağ olsun her hafta elbiselerle eve geliyor." dedi Rima kocasını avlu kapısından geçerken görünce "Azat bizi okula bırak mısın?" Diye seslendi. "Hadi gelin." Arabalarına bindiklerinde "Ezman nerede?" diye sordu Azat. "Annemin yanında uyuyor." Yekta "Baba okul çıkışı lunaparka gidelim mi?" diye sordu. Avzem "Gidelim amca gidelim" diye tutturdu. Annesinin kucağında uslu uslu oturan Rozerin "Ne olur gidelim baba" dedi coşkunca. "Evladım her okul çıkışı lunaparka gitmek olur mu? Lunaparka çalışıyorum valla" dedi Azat hafifçe gülerken. Çocukları okula bıraktıktan sonra, evlerine giderken karısını tutkuyla öptü Azat. "Bak sana ne aldım" deyip siyah kutunun kapağını açıp kırmızı saten gecelik takımını gösterdi. "Yatak odamızda giyersin." Rima kızarıp geceliği kocasının elinden alıp kutunun içine koydu "Terbiyesiz bu burada mı gösterilir mi? Eve kadar sabredemedin mi" "Arabadayız hem camlar siyah kimse bize göremez karıcığım" karısının yazmasını başından çekti saçlarını okşayıp boynunu öpmeye başladı. "Dayanamıyorum sana eritiyorsun beni." dudaklarını uzun uzun öptü Azat. Rima geri çekildi "Azat eve gidelim istediğin kadar öpersin." dedi nefes nefese saçlarını düzeltip. "Öpmekle yetinmem ama" Rima kızarırken gülümsedi. Kocasının kulağına yaklaşıp "Seni istiyorum" diye fısıldadı ~~~~~~~ Kızlarla birlikte elbiseler aldıktan sonra eve geçtiler. Evde yabancı bir kadın olduğunu gördüler. Asmin hanım ve Fatma yenge yabancı kadınla konuşuyorlardı. "Oğlanın bir gözü kör. Ama maddi durumu çok iyi. Helin kızımızın da hali ortada." Helin kapının ağzında durmuştu. Tanımadığı kadının ağzından çıkan sözler kalbinin ortasından vurmuştu onu. Annesi yeni fark ediyordu kızını. Yüzü çarpılmış gibiydi. Kızının bu sözleri duysun istemezdi. "Neyi varmış kızımın?" diye sordu sinirle Asmin hanım. Fatma "Size verilecek kız yok bizde çok fazla oturdunuz" deyip kadının koluna girip onu salondan çıkarmaya koyuldu. Orta yaşlı kadın kolunu Fatma'dan kurtarmaya çalışıp "Kötü bir şey demedim ki?" "Kimse kardeşime dil uzatamaz" diye kızdı Rojin. "Gelmişsin evimize kardeşime laf atıyorsun." Robin'i Mihriban'ın kucağına verip "Helin dur." dedi Dilda Helin'in arkasından gidip. "Abla git lütfen." "Gitmem yalnız bırakmam seni. Dili zehirli o kadının takma onu tamam mı?" Kardeşinin yüzünü avuçlayıp alnını öptü Dilda "Kurban olurum sana ağlama ne olur." "Sinirime dokunan engelli birinin kendi gibi olmayan birileriyle ilişki kuramayacakmış gibi konuşmaları. Kör biri gözleri gören biriyle olamaz mı abla? Ayağım aksıyor diye illa engelli biriyle mi olacağım. Katlanamadığım şey bu işte. İnsanlar katlanılmaz. Engelli biri engelsiz biriyle olamaz mı? İnsanlar çok acımasız." diye inledi Helin. Dilda birdenbire Helin daha çok küçükken ona yanlış iğne yapıp bacağının aksamasına sebep olan hemşireye lanetler yağdırdı. Şefkatli bir tavırla kardeşinin dağılan saçlarını yüzünden çekip "Toparla kendini bakim. Seni aşağıya çekmelerine izin verme tamam mı. Kimsenin seni üzmesine izin verme." dedi kardeşine sımsıkı sarılıp. Helin birazda olsa toparladı kendini. Hayatla barışıktı. Aksayan bacağını diğer uzuvlarından bile daha çok seviyordu. Sevmediği katlanamadığı şey insanların aksayan bacağına bakıp acımalarıydı. O bir kadındı ve bir bacaktan ibaret değildi. "Gördün mü Fatma yavrum hakkında nasıl konuştu kadın." dedi Asmin üzülerek. "Merak etme Rojin onun ağzının payını vermiştir." deyip eltisinin elinin dostane bir tavırla tutup "Hem bak göreceksin Helin'in karşısına da istediği gibi bir adam çıkacak." dedi Fatma. "İnşallah yavrularım mutlu olsunlar yeter bana." Deyip kızının yanına gitti Asmin hanım. Harap hali içini dağladı. "Kurban olurum sana Helin" sımsıkı sarıldı "Keşke o gün başka bir hastaneye götürseydik seni kızım." "Anne Allah aşkına artık kendinizi suçlamayın. Nereden bilebilirdiniz ki böyle olacağını? Ben hayatla barışığım anne. Bana biraz izin verin kendimi toparlayayım" dedi Helin annesinin yanaklarını öpüp. Birkaç saat sonra hiçbir şey olmamış gibi şarkı mırıldanıp banyoya girdi Helin. Ilık bir duşun ardından sonra açık yeşil tulumunu giyindi. Merdivene geçip beyaz sandaletlerini ayaklarına geçirip bahçeye indi. Yengeleri ve ablaları sofrayı kuruyorlardı. Rojin'in kızı Şilan "Teyze fıstık gibi olmuşsun" deyip öpücük yolladı ona. "Sağ ol bir tanem." Yemek yedikten sonra Helin denize yakın bir yerde kitap kafe açıldığını Dilda'ya söyleyince, "Gidip bi bakalım o zaman." dedi Dilda. "Denizi görmeyi özledim. Sen Robin'i tut ben giyinip geliyorum." deyip eve girdi Bugün aldığı mavi, önü fermuarlı kısa kollu elbiseyi giyindi. Saçlarını tarayıp geçen yıl Miran'ın doğum gününde ona aldığı gümüş yoncalı küpelerini takıp hiç giymediği beyaz yazlık spor ayakkabısını giyip evden çıktı. "Sizde gelsenize?" dedi kızlara. "Gezmeye deseydiniz gelirdik." dedi Mihriban "Kitap okuduğumuz yok fazlalık yapmayalım orada." "Keşke okusanız. İnanın çok güzel hissedersiniz" dedi Helin. "Teyze gelirken çikolatalı pasta alır mısınız?" diye sordu Şilan. "Alırım." Mahalleden çıktılarında genç erkeklerin Dilda'ya dikkatli bir şekilde baktıklarını fark edip "Abla sendeki güzellikten istiyorum" diye gülümsedi Helin. Ablasının güzelliğine bir kez daha hayranlık duyarak. Dilda kardeşine tebessüm etti "Sen kendi güzelliğinin farkında değilsin Helin. Haksızlık ediyorsun kendine." dedi. "Yok yok abla senin güzelliğin bambaşka bir şey." Kederli bir sesle "Güzel olmayı değil mutlu olmayı isterdim Helin. Oğlumun ölmemesini isterdim. Keşke ölmeseydi. Şimdi şu bebek arabasının içinde oğlumda olsa ne güzel olurdu. İkisine birden bakabilirdim biliyor musun?" dedi Dilda üzülerek. "Kader işte" "Annemin dediği gibi yeniden bir adam çıkar karşına belki aşık olup evlenirsin bir sürü çocukların olur abla" "Bin tane çocuğum olsa bile ben oğlumu hiçbir zaman unutamam." dedi Dilda kederle. Robin ağlayınca onu arabadan çıkarıp kucağına aldı "Canımın içi bebeğim." yavaşça pış pışlamaya başladı. "Allah'tan sen varsın abla Robin anne sıcaklığını duyuyor ne güzel" "Keşke annesi ölmemiş olsaydı. Robin gerçek annesini hiçbir zaman tanıyamayacak ne acı" dedi Dilda. "Evli değillermiş biliyor musun abla?" Dilda şaşırıp kaldı "Nasıl yani?" "Bas baya evli değillermiş. Güneş bizim Janya'ya anlatmış." "Evli olmadan başkasından çocuk yapılır mı tövbe tövbe." "Dünyada neler olmuyor ki abla Kadın Robin'i istememiş biliyor musun? İtalya'ya taşınacakmış bindiği taksi kaza yapınca şoförle birlikte ölmüşler." Dilda ne diyeceğini bilemedi. İnsan kendini bebeğini nasıl sevmezdi. "Boşver ölmüşün arkasından konuşulmaz" dedi sonunda. Kitap kafeye geldiklerinde yuvarlak mermer masaya oturdular. Dilda'nın gözüne ayaklı kara tahta ilişti. Beyaz tebeşirle Sevmek büyük bir nimet yazılmıştı. İstemeden tebessüm etti. Robin'i gören genç kız ve erkekler onların masasına gelip Robin'i sevmeye başladılar. Barış Dilda'yı görünce "Ne tesadüf yine karşılaştık" dedi yanına gidip. "Kafeme hoş geldiniz?" "Burası sizin mi?" diye sordu Dilda. "Evet benim." dedi Barış "Oturabilir miyim?" "Tabii." "Barış ben." "Dilda. Bu da kardeşim Helin" "Merhaba" dedi Helin. "Merhaba" Barış pantolonundan cüzdanını çıkarıp içinden kırmızı taşlı tel tokayı alıp "Bu sizin mezarlıkta düşürmüştünüz" deyip Dilda'ya uzattı. "Günlerdir bu tokayı arıyordum." dedi Dilda. Helin "Ben kitaplara bakıyorum abla" deyip masadan kalktı. "Sizin bebeğiniz mi?" diye sordu Barış. "Süt annesiyim. Kendi bebeğimi doğum sırasında kaybettim." Barış içtenlikle "Çok üzüldüm" dedi. Dilda'nın gözleri doldu göğsü yanıp tutuştu "Kader" diyebildi sadece. Bir süre sessiz kaldılar. Robin ağlamaya başlayınca Dilda onu kucakladı. "Sevdiğiniz bir kitap var mı?" diye sordu Barış. "Martin Eden" "Kitaptan anlıyorsunuz" Dilda gülümsemekle yetindi. Barış masadan kalkıp raftan Martin Eden romanını alıp Dilda'ya uzatıp "Hediyem olsun" dedi. "Teşekkür ederim." Barış gittikten sonra Helin yanına gelip "Bu adamı nerden tanıyorsun abla" diye sordu. "Mezarlıkta karşılaştık." "Sana karşı ilgili gibiydi." Dilda'nın kaşları çatıldı "Saçmalama" dedi. Telefonu çalınca kaldırıp baktı. Savaş'tı adını görmek bile heyecanlandırıyordu onu. "Eğer müsaitseniz Robin'i görmek istiyorum." dedi Savaş. "Dışardayız birazdan eve geçeceğiz" deyip ayaklandı Dilda "Robin'i gelip görebilirsiniz" Deniz kıyısında yürürlerken "Hangi erkek tanımadığı kadının tokasını saklar ki?" diye ablasına takıldı Helin. Kardeşine kızgın bakış atıp "Birazda daha böyle konuşursan terliği kafana yersin Helin." dedi Dilda. Birdenbire eski kaynanasının ona nefretle söylediği sözler beyninde yankılandı "Uğursuz senin aşkın zehirli bir sarmaşık gibisin. Güzelliğin başa bela hangi erkek seni sevse güzelliğin yüzünden başı belaya girer. Oğlumun başını da kıskançlıkla yaktın." eski kocası sürekli onu başka erkeklerden kıskanırdı. Öyle kıskançtı ki Dilda'nın evden çıkmasına dahi izin vermiyordu sürekli karısını suçluyor 'Beni hiç aldattın mı' diye soruyordu nefretle. Karısının güzelliğini kıskanıyor onu başka erkeklerle düşünmekten kurtaramıyordu kendini. Kafasında karısının onu aldattığı düşünceler kuruyordu. Bunu Dilda'ya itiraf etmişti. Ve en sonunda karısını kendisi aldatmıştı hem de bir çok kadınla. Dilda'nın kendi gözleriyle şahit olduğu karşı komşuları olan dul bir kadınla olanıydı. Kendi kendine "Keşke çirkin olsaydım" diye mırıldandı. Eve geldiklerinde Savaş'la Güneş'i yan yana oturmuş konuşurlarken gördüler. Helin selam verip eve girdi. Dilda yanlarına gidip, "Hoş geldiniz." Dedi. Güneş "Halasının aşkı geldi." deyip ayağa fırlayıp Robin'i kucaklayıp sevdi. "Mis gibi kokuyor" Biraz daha sevdikten sonra Robin'i abisinin kucağına verip Janya'nın yanına gitti. Dilda Savaş'ın karşısına oturdu. Eve gitmek istemiyordu. Annesinin daha sonra ona kızacağını biliyordu. Savaş'a çaktırmadan bakarken kalbi yerinden oynuyordu. Daha önce hiçbir erkek ona böyle hissettirmemişti. Gür kirpiklerinin arasındaki simsiyah gözlere bakarken içinin ısındığını hissediyordu. "Bir eksiğiniz yok değil mi?" diye sordu Savaş Dilda'ya bakıp. "Yok." Kadının süt beyaz tenine bakmayı seviyordu. Mavi gözlerini öpme isteği duyuyordu. Başka kadınlarla sevişirken birdenbire Dilda'nın yüzü gözü önüne geliyordu. O zaman sanki nefesi kesiliyormuş gibi yataktan çıkıp evine gidiyordu. İstediği Dilda'ydı. Sadece onu istiyordu. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD