3

1313 Words
Sabah herkesten önce uyanıp mezarlığa gitti Dilda. Yere çömelip toprağını avuçlayıp öptü. Mezar taşını okşadı. Robin yazısını seslice okudu. Oğlunun adını okşadı. "Allah'ım bana sabır ver dayanma gücü ver." Bir saat kadar orada oturup dualar okudu gözyaşları içinde. Bebeğinin cennette olduğunu bilmek acısını hafifletiyordu. Gitmeden önce getirdiği çiçekleri ekip suladı. Bir kez daha mezar taşını öptü. Önüne döndüğünde saçları darmadağınık eski püskü elbiselerin içinde genç bir adam ona bakmaktaydı. Küt kıvırcık saçları şakaklarına yapışmış, çarpık gülümsemesiyle Dilda'ya bakıp, "Saçların..." deyip yanına gitmeye başladı. Dilda korkuyla geri çekildi. Saçlarını sertçe geriye itti. Tokasının düştüğünü fark etmedi. Adam elini saçlarına uzatmaya çalışınca eliyle yüzünü koruyup "Dokunma." dedi dişleri birbirine vururken. Gözyaşları yanaklarından düşmeye başlamıştı bile. Onları yakından izleyen genç bir adam "Korkmayın." dedi. Sesin geldiği yöne baktı. Genç bir adamın mezarlıkların arasından telaşlı adımlarla onlara doğru geldiğini gördü. "Salih zararsızdır." deyip Dilda'nın saçlarına dokunmak isteyen adamın koluna girip onu oradan uzaklaştırdı genç adam. Arkasına bile bakmadan mezarlıktan koşar gibi çıktı Dilda. Durakta otobüs beklemeye başladı. Kalbi güm güm atıyordu. "İyi misiniz?" Dilda, orta boylu kumral yüzlü adama bakıp "Teşekkür ederim iyiyim." dedi. "Çok sağ olun." "Eğer buraya sık sık geliyorsanız Salih'le yine karşılaşırsınız. Zararsızdır. Sevdiği kadını kaybedince bu hale gelmiş." dedi. "İnsan sevdiğini kaybetti mi bir daha eskisi gibi olamıyor maalesef." "Eksiliyor." dedi Dilda dalgın dalgın. Otobüs gelince yerinden kalktı. "Tekrardan teşekkür ederim." "Önemli değil." dedi Barış. Genç kadının otobüse bindiğini görünce arabasına doğru yürüdü. Direksiyona geçtiğinde genç kadının saçından düşürdüğü kırmızı taşlı tel tokayı hala elinde tuttuğunu gördü. Vermeyi unutmuştu. Yüzünde yarım gülümsemeyle "Güzel gözlü kadın" diye mırıldandı. Eve geldiğinde bebeğin ağladığını işitti. Asmin kucağında Robin'i pış pışlarken "Sabahtan beri neredesin kızım?" diye sordu "Ağlamaktan çatlayacak neredeyse." Dilda Robin'i kucaklayıp salona geçip elbisesinin ön fermuarını açıp emzirmeye başladı. "Gitmeden önce emzirmiştim. Belki uyanır diye sütümü biberona sağdım." "Verdim ama yetmedi işte." dedi Asmin. "Neredeydin söylesene." "Oğlumu ziyaret ettim." "Bir daha yalnız başına gitme oralara. Sarhoşu var sapığı var. Sana bir zarar gelse ölürüm ben Dilda." Başını kaldırıp annesine baktı "Peki." "Zahide aradı bugün bebeğin babasıyla buraya gelecek." Dilda'nın kalbi korkuyla çarptı "Robin'i götürmeye mi gelecekler?" Kızına içi burkularak bakıp "Hayır götürmeyecekler. Bugün bebeğe isim koyulacak ya." "Biz geldik" dedi Janya salona Güneş'le birlikte kol kola girerlerken. Dilda'yı yanaklarından öpüp, zayıf uzun boylu siyah saçları küt olan kızı göstererek "Bu arkadaşım Güneş Robin'in halası oluyor." deyip gülümsedi. "Merhaba" dedi Güneş Dilda'ya. "Merhaba." "Hoş geldin kızım." dedi Asmin Güneş'e. "Hoş buldum teyzeciğim nasılsınız?" "İyiyim şükür." dedi Asmin Dilda'ya dönüp "Robin'i biraz halasının kucağına ver kızım." Dilda'nın yardımıyla dikkatli bir şekilde Robin'i kucağına aldı Güneş. "Gözlerini abimden almış. Gece gibi simsiyah." yanaklarını okşayıp öptü "Ne tatlı şey. Çok özlüyorum." "Her zaman istediğin vakitte gelip görebilirsin Robin'i" dedi Asmin tatlılıkla. Kırmızı renkli beli lastikli önü düğmeli bileklerinin biraz yukarısında olan elbisesini giydi Dilda. Saçlarına şekil vermesi gerekmedi. Doğuştan dalgalı gür saçlara sahipti. Robin acıkınca Mihriban onu odaya getirip Dilda'ya verdi. "Yarın gidip birkaç tane daha önü düğmeli elbise alalım sana Dilda." dedi Simal. Yarım saat sonra bahçeye çıktılar. Dilda'nın annesi ölmüş bir bebeğe süt anne olduğunu duyan komşuları ellerinde hediyelerle evlerine geliyorlardı. İki abileri , ablaları ve amcası bebeğin tulumuna çeyrek altın iliştirdiler. Behram Robin'in bileğine altın künyeyi taktı. Kızına da altın yapraklı bir yüzük takıp onu alnından öptü. Gelenler çoğalınca kadın ve erkekler ayrı yerlerde oturdular. Erkekler bahçede kadınlar ise salona geçmişlerdi. Bebeğin Dilda'ya ne kadar da çok yakıştığını söylüyorlardı. Asmin nazar değmesin diye içinden dualar ediyordu kızına ve bebeğine. Helin, Eda ve annesiyle birlikte salona girdiler. Onları görünce Asmin ayaklanıp "Hoş geldiniz gelin buraya oturun." dedi içtenlikle Sevda hanıma sarılıp. "Nasılsınız?" diye sordu Sevda hanım. "Çok şükür iyiyiz." dedi Asmin. Sevda'nın yanındaki genç kıza bakıp, "Senin kızın mı?" diye sordu. "Kızım evet." "Hoş geldin kızım." "Hoş buldum teyze." dedi Eda Asmin'in elini öpüp. "Küçük bir hediye." deyip mavi renkli hediye paketini Dilda'ya uzattı Sevda hanım. "Ne zahmet ettiniz." "Aa ne zahmeti içimden geldiği için aldım. Hem sizi sevmesek buraya gelir miydik?" Genç kızlar ayrı bir odaya geçtiler. Simal kendi yaptığı limonatayı getirip bardaklara doldurdu. "Biraz sevebilir miyim?" diye sordu Eda Robin'i işaret edip. "Tabii" "Maşallah çok tatlı." Robin'in ipeksi tenini okşayıp yanaklarını öptü Eda. "Helin'in dükkanın üstündeki evde oturuyordunuz değil mi?" "Evet. İzmire yeni taşındık. Burada sizden başka tanıdığımız yok." "Helin üniversite okuduğunu söylemişti" "Ebeliği kazandım" diye gülümsedi Eda. "Bende doktor olmayı istiyordum ama lise biter bitmez evlendim." dedi Sevim. "İnsan aşık olunca aklı bir karış havada oluyor. Göremiyor düşünemiyor bazı şeyleri." "Pişman mısın evlendiğine?" "Asla." dedi Sevim gerçeği söyleyip. "Kocam hem güzel hem de çok efendi biri hiçbir zaman kırmadı beni. Liseyi beraber okuduk. Ben üniversite okumayı düşünüyordum Devran okumayı istemiyordu. Zaten Liseyi de beni daha çok görsün diye okuyordu.." "Kocan mı bırakmadı üniversiteye gitmene?" "Hayır canım. Ben sevdiğim adamı başkası kapar diye evlendim" diye güldü Sevim "Çok kıskancımda." "Hem de nasıl kıskanç. Elinden gelse dişi sinekleri avlayacak valla." dedi Rojin. "Senin sevgilin var mı?" diye sordu Simal. "Sözleneceğim gün teyzemin kızıyla sözleneceğim erkeği yatakta bastım." dedi Eda. Sözleri odada bomba etkisi yaratmış gibiydi. "Vay şerefsizler." dedi Rima nefretle. "O şerefsizler evliler şimdi. Çocukları bile var." dedi Eda. "Senin için zor olmalı. Teyzenin kızı olmasaymış iyiymiş." dedi Helin. Açık kapıdan Miran'ın mutfaktan çıkarken görünce utanıp başını yere eğdi. "Kendimi seven biriyim ben. İki mide bulandırıcı varlık için kendimi üzecek değilim." dedi Eda. "Eskiden olsa hüngür hüngür ağlardım. Ama şimdi iyi ki gerçek yüzlerini görmüşüm diyorum. Ya evlendiğimde aldatılsaydım o zaman işler daha kötüye giderdi." Zahide gelip salon kapısında selam verdi onlara. Sonra Asmin'i yanına çağırdı. "Dilda buraya bakar mısın kızım?" diye seslendi Asmin geri dönüp. Dilda kucağında Robin'le odadan çıktı. Karşısında uzun boylu, esmer, yanakları kirli sakalla kaplı geniş omuzları siyah ceketle örtülü bir adam vardı. Robin'in babası olduğunu anladı. İstemeyerek yanına gitti. Robin'i kucağına verirken yüzüne baktı simsiyah iri gözleri yabancı gelmedi ona. Daha sonradan kendisini kucakta taşıyan adam olduğunu hatırlayacaktı. Tanıştığı, gördüğü birlikte olduğu bütün kadınlardan daha güzeldi karşısındaki kadın. Biraz yüksek sivri uçlu elmacık kemikleri, gür kirpiklerinin arasındaki sıcak bakan mavi gözler, küçük bir çene, dar alnının yanlarından dökülen koyu sarı saçlar, Rus kadınlarınkine benzer ince küçük bir burun, etli dudaklar... Olağanüstü bir kadındı. Küçük odada ablaları ve Robin'in babasıyla oturuyordu Dilda. "Oğlunuz için üzgünüm." diye söze başladı Savaş. Dilda'nın gözleri doldu. "Yaptığınız iyilik için size her zaman minnettar olacağım." deyip kırmızı gül demetini Dilda'ya uzattı. Eski kocasından sonra bir erkekten aldığı ilk çiçekti. Tuhaf olan Dilda'nın heyecanlanıp kızarmasıydı. Sadece bir çiçekti. Neden bu kadar heyecanlandığını anlamadı. "Ben iyilik değil bir annenin yapması gereken şeyi yapıyorum." deyip gülleri dizine indirdi. "Bu Robin'in kimliği "dedi Savaş bugün çıkardığı kimlik kartını Dilda'ya uzatıp. Herkes avludayken Behram bebeği kucaklayıp sağ kulağına ezan okudu. Adını fısıldadı kulağına. Birlikte yemek yediler. Sonra Savaş Dilda'nın adını Dilda'da onunkini öğrendi. "Telefon numarını verir misin?" Dilda'nın biçimli kalın kaşları hafifçe çatıldı. Savaş açıkladı "Oğlumu görmek için eğer senin içinde uygunsa görüntülü ararım." Dilda telefon numarasını söyledi. Savaş oğlunu kucaklayıp sevdi. Dilda, "Bir elini başının altına koymalısın" dedi telaşla yanına gidip. Eli eline temas edince tüyleri ürperdi. Geri çekildi. "Ben çıkayım." "Dilda bak Zahide teyzen bir şeyler getirmiş sana ve Robin'e" dedi Asmin odadan çıkan kızına. Zahide sütü bol olsun diye Dilda'ya bir koli dolu yiyecek hazırlamıştı. Robin'e bebek bezleri, kıyafet, oyuncaklar ve siyah renkli bebek arabası takımını almıştı. "Bedeninin ölçülerini bilmediğim için sana elbiseler alamadım. Yarın birlikte alışverişe çıkarız seninle" "Teşekkür ederim ama gardırobum kıyafet dolu." dedi Dilda. "Yiyecekler için zahmet etmişsin. Bizimkiler her şeyden fazla fazla alıyorlar zaten. Sayelerinde ağzım hiç boş kalmıyor." "Ben senin hakkını nasıl öderim?" "İstediğim için bakıyorum Robin'e. Ortada hak falan yok." Gecenin üçünde yatağında oturmuş sessiz yumuşak bir sesle ninni söyleyip Robin'i kucağında pış pışlıyordu Dilda. "Kurban olurum sana ben. Bana verdiğin huzuru mutluluğu bi bilsen." başını öptü. Sessize aldığı telefonun çaldığını görünce baktı. Savaş görüntülü arıyordu. Çekinerek telefonu kaldırdı. "Uyuyor keşke daha erken arasaydım." dedi Savaş. "Az önce uyudu." dedi Dilda. "Neyse kapatayım o zaman." Telefonu yerine koyup ninniye devam etti. Karşıda vazoya koyduğu kırmızı gülleri garip bir duyguyla izlemeye koyuldu. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD