2

2148 Words
Sökün kalbimi bebeğime verin!" diye çığlık attı kadın doğum sırasında kalbi duran bebeğine ağlayarak bakıp elini kalbine vurarak "Sökün kalbimi ne olur bebeğime verin yalvarırım size ne olur. Yaşatın bebeğimi!" acıyla inledi. "Üzgünüm." diye bildi doktor. Bebeğe kalp masajı yapmıştı ama hayata döndürememişti bir türlü. Dilda kendini tamamen kaybetmişti. Oğlu orada öylece hareketsiz vücudu mosmor olmuş bir halde açık yeşil bir örtünün içinde yatıyordu. Saçlarını yoluyor kendini tokatlıyordu. "Kalbimi sök doktor. Bebeğimi yaşat." boğazı yırtılacak gibi oluyordu her çığlında. Bebeği sarılıp götürülürken hemşirenin koluna yapıştı. Mengene gibi. Deli gibi bakan gözleriyle "Götürme oğlumu şimdi ağlayacak. Nefes alacak." Hemşire üzgünce başını öne eğdi. "Durun ne yapıyorsunuz. Götürmeyin oğlumu." hemşireler onu sımsıkı tuttular. Diğer hemşire koluna iğneyi vurdu. Sakinleştirici iğne etkisini gösterene kadar oğlunu sayıkladı Dilda. Kabus bu dedi içinden. "Kalbimi Sökün oğluma verin." dedi ağır ağır uyuşan bir dille. Hiçbir acı evlat acısına benzemiyordu. Oğluyla birlikte bütün sevinci ölmüştü sanki. Dilda'nın ailesi haberi duyunca yıkıldılar. Kızı annesiyle aynı kaderi yaşamıştı. Asmin hanım da ilk doğumunda oğlunu kaybetmişti. En büyük destekçisi kocası olmuştu. Dilda'yı destekleyecek bir kocası yoktu. Ona yeniden bir çocuğumuz olur diyecek bir adam yoktu. "Kızım kızım nasıl doktor yaşıyor mu?" dedi Asmin korka korka. "Dilda hanıma sakinleştirici iğne yapmak zorunda kaldık. Birazdan göreceksiniz onu" Kızının sarı saçlarını okşayıp öptü Asmin. Sessiz gözyaşları yanaklarından yuvarlandı. Kızı ceset gibi hareketsiz uzanıyordu. Gözlerini tavana dikmişti. Mavi gözleri kan çanağına dönmüştü. Beyaz yüzü attığı tokatlardan kızarmıştı. Ablaları yengeleri abileri herkes odadaydı. Hiçbirinin farkında değildi Dilda. Behram kızının ellerini öpüp okşadı. "Baban kurban olsun sana." dedi yakarır gibi "Allah'ım kızıma sabır ver" ~~~ Üst katta kıyametler kopmaktaydı. "Çağla bu senin bebeğin en azından altı ay kadar sütünü vermen lazım. Sana ihtiyacı var" dedi Zahide. Genç kadın para dolu çantayı sımsıkı tutarak merdivenlere yöneldi. Zahide onun önünü kesti. "Çık önümden. Ona sütümü vermeyeceğim." "Kız bu senin oğlun sen dokuz ay boyunca karnında taşımadın mı bebeğini?" dedi Zahide. Her ne kadar para için doğursa da sonuçta annesiydi. "Hiç kucağına almadın doğru düzgün yüzüne bile bakmadın oğlunun. Bak ne kadar tatlı. Sana ihtiyacı var anlamıyor musun?" Çağla alayla sırıttı. "Sen benden daha annesin. Dediğim gibi ona sütümü vermeyeceğim kucaklamayacağım. Beynin hiç çalışmıyor mu senin? Kürtaj olacaktım maalesef geç kalınca doğurmak zorunda kaldım. "Öyleyse neden Savaş'a bebeği aldıracağını söylüyordun?" tiksinen bir bakış attı. "Yalan söyledin kürtaja falan geç kalmamıştın değil mi? Her şeyi para için yaptın" Çağla umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti "Fena mı ettim yani size sağlıklı bir erkek bebek verdim. Karşılığı olmayacak mıydı sanıyordun?" deyip Zahide'yi sertçe kenara itti. "Çağla o zaman sütünü ver bebeğine Savaş ne kadar para istersen verir." "Savaş oğluna süt verecek birilerini bulur." "Peki nereye gideceksin? Savaş seni bulur" "O biraz zor canım İtalya'ya taşınıyorum." deyip sırıttı Çağla. Sokaktan gelen korna sesini duyunca "Taksi geldi." Zahide Çağla'yı kararından döndürmek için diller döktü Sözler verdi. Yeminler etti. Aldığı paranın iki katını Savaş'ın vereceğini söyledi. Çağla'yı ikna edemeyince lanetler yağdırdı. Çağla arabaya bineceği sırada, "Oğlunun sana ihtiyacı var. Hiç mi için acımıyor bir kez bile kucaklamadın öpüp sevmedin." "Annelik bana göre değil. Ayrıca ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum." Giden taksinin arkasından bakmakla yetindi Zahide. Bebek ağlayınca başını eğip ona baktı. çaresizce "Ben ne yapacağım şimdi?" ~~~~~~~ Sabah hastaneden mezarlığa gittiler. Oğlunun cansız bedenini kucaklayıp defalarca öpüp kokladı Dilda. "Özür dilerim bebeğim. Sana iyi bakamadım." dedi kısılmış sesiyle. "Kızım bırak bebeğini." "Beni de bebeğimle beraber gömün." diye yalvardı Dilda. Bebeği almaya çalışan babasına "Baba yalvarıyorum beni de gömün nefes alamıyorum anlasanıza." diye bağırdı bebeği kucağından alınırken çığlıkları ağaçlardaki kuşları korkutup kaçırdı. "Toprak atmayın ne olur." dizlerinin üstüne çöktü. "Ölmesi gereken bendim." diye inledi. Her iki ablası onu kollarından tutup oğlunun mezarının başına getirdiler. İçinde ateş yanıyordu. "Benim oğlum niye öldü anne. Ölmesi gereken bendim. Ben." Orada ne kadar kalsa daha kötü olacağını anlayan babası kızının koluna girip onu zor bela üstüne kapandığı mezardan ayırdı. "Gidiyoruz." "Baba çocukları gördünüz mü?" diye sordu Devran. "Çocuklarınıza sahip çıkamıyor musunuz?" diye bağırdı Behram. Dilda'yı diğer iki kızının kollarına bırakıp oğullarıyla beraber torunlarını aramaya koyuldu. Ayaklarını sürüyerek gidiyordu Dilda. Geriye oğlunun mezarına bakıp "Oğlum oğlum" diye sayıklıyordu. Önlerinde siyah giyimli kadın ve erkekleri gördü. O kadar kalabalıktı ki kimse hızlı yürüyemiyordu. Öleceğini düşündü. Önünde bir adam belirdi. Buz gibi simsiyah gözlerine birkaç saniye kayıtsızca baktı. Gözleri aniden karardı her şey siyaha büründü gözleri kapanırken "Oğlum." diye acıyla ağladı. Dizleri onu taşıyamadı birdenbire yere yığıldı. "Dilda ablacım aç gözlerini." dedi Rojin ağlayarak. Kucaklamaya çalıştı "Babamlar nerede kaldı." Önünde yığılan kadını kucakladı Savaş. İlk defa bir kadını perişan harap bir halde görüyordu. Mezarlıktan çıkana kadar kucağında taşıdı. "Arabanız nerede?" diye ağlayan kadınlara döndü. Rojin beyaz arabalarını gösterip "Bu araba" dedi. Genç kadını dikkatli bir şekilde koltuğa uzandırıp "Yapabileceğim bir şey var mı." diye sordu Savaş. "Sağ olun." dedi Rojin kardeşinin yanına otururken. Savaş bir şey demedi. Giderken kadının hali gözlerinin önüne geliyordu sürekli. "Ben taziyeye gidiyorum." dedi Zahide "Ne taziyesi?" "Kucağında taşıdığın kadın ablamın komşusu oğlunu kaybetti." "Ya bebek ne olacak?" "Hemen geleceğim. Daha süt anne arayacağım." Evde Kuran'ı Kerim okunuyordu. Dilda ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyordu. Simal kardeşine bir yudum olsa da su içirebildi. Kardeşinin yüzünü okşayıp öptü. Kardeşinin kolundan tutup yatak odasına götürdüler. Giyinmesine yardım ederlerken sütünün gelmiş olduğunu görünce dayanamayıp sessizce ağladılar. Zahide taziye evinden çıkıp ablasıyla beraber eve geçti. "İçim parçalandı Zahide. Zavallı kızın ağlaması evimize kadar geldi." "Evlat acısı bu kolay değil. Çeken bilir acısını." dedi Zahide "Bak oğlumu kaybedeli yirmi sekiz yıl oluyor yaşasaydı Savaş'la aynı yaşta olacaktı oğlum. Halen unutamadım onu. Ağladığını bile duyamadım. Savaş'ı kucağıma verdiklerinde ölen oğlumun yerine koydum onu. Savaş olmasaydı deli olurdum abla. Allah bu genç kıza sabır versin. Gençtir daha başka çocukları olur inşallah. Kocasının büyük moral vermesi lazım." "Dilda evli değil boşandı. Daha bir aylık evliyken kocası olacak şerefsiz aldatmış onu." "Gebersin pislik." "Gebermiş zaten. Boşandıkları gün adam araba kazası geçirip ölmüş." "İyi olmuş." dedi Zahide. "Bebek nasıl sağlıklı mı?" diye konuyu değiştirdi Nergis. "Maşallahı var abla. İki buçuk kilo doğdu. Görsen bir tatlı ki. Sütü biberonla veriyoruz garibime. Vallahi anasını sevmezdim ama şimdi keşke ölmeseydi diyorum. Kazada ölmeseydi oğluna sütünü vermeye belki razı olurdu abla." "Saçmalama Zahide. Savaş doğursun diye ona para vermedi mi? Ne biçim annelik bu. Köpekler bile yavrusunu doğurup besliyor. Kötü kötü konuşturma beni şimdi." "Haklısın abla ama. Hani diyorum Çağla ölmeseydi belki vicdana gelip bebeğine bakmayı razı olurdu." "Çağla dün kaza geçirip ölmeseydi şu an yurtdışında olacaktı. Bebeği aklına bile gelmezdi. "Peki ben ne yapacağım abla. Nereden bulacağım süt anneyi?" "Ne bilim bacım arıyorum daha." "Allah korusun ya hasta olursa bebek. Ne yaparım o zaman ben?" dedi Zahide telaşla ayaklanıp. "Dur hemen nereye gidiyorsun?" "Yok gideyim abla. Savaş merak eder." "Nasıl seviyor mu oğlunu Savaş?" Zahide tebessüm etti "Biliyorsun Savaş sevdiğini belli etmez hiçbir zaman. Ama oğlunu kucağına alırken çocuk gibi oluyor birden." Zahide evden çıkarken Savaşın küçük kız kardeşini gördü "Kız Güneş ne yapıyorsun burada?" "Arkadaşımın yeğeni ölmüş baş sağlığına geldim." dedi Güneş Dilda'nın evine girerken "Çok geç kalma." dedi Zahide. Bir an Dilda'yı düşündü. Bir annenin evladını kaybetmesinin ne demek olduğunu o da çok iyi biliyordu. Unutulmuyordu ama bununla yaşamayı öğreniyordu insan. Eve geldiğinde, "Süt anne buldun mu?" diye sordu Savaş oğlu kucağındayken. "Nerde ablam bir tane bile bulamamış." "Ne yapacağım ben?" "Allah büyük arayacağız." "Güneş nerede?" "Hani kucağında taşıdığın kadın var ya işte o kadının kız kardeşiyle arkadaş Güneş." "Kimdi o kadın?" "Dün gece doğum yaparken bebeğinin kalbi durmuş. Perperişan oldu zavallı kız. Kolay mı evlat kaybetmek." "O süt anne olmaz mı?" diye atıldı Savaş. Bu Zahide'nin aklına hiç gelmemişti. "Bilmem ki kabul eder mi kızcağız. Evladını bugün toprağa verdi. Halini sende gördün." Savaş hevesle "Git konuş ne kadar para isterse veririm." dedi. Zahide'nin tepesi atmak üzereydi. "Bana bak sen herkesi Çağla'yla karıştırdın herhalde. Anne bu anne. Başka bir şeye benzemez anlıyor musun?" Bebeği kucağına aldı. "Bana Çağla'dan bahsetme bir daha." nefretle konuşup kendini koltuğa attı. Dilda'nın hali gözlerinin önüne geldi birden 'Oğlum' diye sayıklaması kulaklarında çınladı. Peki kendi annesi ve oğlunun annesi neden evlatlarını sevmemişlerdi. "Öyle deme. Bende sevmiyordum onu. Ama bak sana nur topu gibi bir evlat verdi." Zahide Savaş'ın alayla sırıttığını görünce "Tamam para karşılığında doğurmayı kabul etti biliyorum. Ama neticede doğurdu. Canı pahasına olsa da doğurdu." "Keşke onu gömmeye gitmeseydim." "İyi ki gittin Savaş. Oğlunun annesi sonuçta bunu değiştiremezsin ki. Çağla'ya karşı son görevini yerine getirmekle çok iyi yaptın. Bunu oğlun için yaptın biliyorum." ~~~~~~ İki gün sonra... Oğlunun odasında oturmuş çam beşiğe bakıyordu. Boş beşiğe. Gözleri doldu yüreği titredi. Avşin bebeğin yan odadan yükselen ağlaması kulaklarına dolunca, oğlunun ağlamayışı gözlerinin önüne geldi. Bebeği bu kadar sağlıklıyken bir anda nasıl ölü vermişti. Minicik kalbi dayanamamıştı. Bebeğinin görüntüsü gözlerinin önünden gitmiyordu bir türlü. Babasının torununun erkek olacağını öğrendiğinde yaptırdığı altın künyeyi eline aldı. Üstünde Robin yazıyordu. Anlamı güneş görmek demekti. Adının bitişiğinde bir çift mavi renkli ayak izleri vardı. Beşiğin yan tarafında bebek bohçası bulunuyordu. Kendi ve annesinin yengelerinin, ablalarının elleriyle işledikleri yelekleri süveterleri tulumları bereleri tek tek inceledi. Oğlunun hiçbirini giyemeyecek olması onu kahrediyordu. Devran'ın ceviz ağacından yaptığı sallanan ata baktı. Boğulacak gibi oldu birden. Yüreği bunları kaldıramıyordu. Kızına sımsıkı sarıldı Asmin. "Benim bebeğim niye öldü anne?" "Dilda Allah aşkına böyle yapma." kızını bahçeye götürüp somyaya yatırıp başını dizlerine indirdi. Saçlarını okşayıp öptü "Allah büyük Dilda. Bende senin gibi ilk çocuğumu kaybettim. Ama bak şimdi etrafım çocuklarımla kaynıyor. İlerde bir adam çıkar karşına kimbilir aşık olur yeniden evlenir çoluk çocuğa karışırsın. Daha çok gençsin kızım." umutla konuşup kızını öptü. "Abla çıkalım bi nefes al." dedi Helin. Oğlu toprağın altında yatarken nefessizken yaşamak Dilda'ya hiç de adil gelmiyordu. "Oğlum nefes alamazken..." cümlesini tamamlayamadan boğazı tıkandı elini kalbine vurup yüzünü annesinin boynuna gömdü. Çaresizce "Ben ne yapacağım anne?" dedi kesik kesik. Bir süre daha bu pozda kaldılar. Sonra Dilda'nın içi geçti. Başı annesinin omzundayken uykuya daldı. Daha sonra Nergis Asmin'e kararından bahsetti. "Bilmem ki babası abileri ne der. Kızımı nasıl yabancı bir adamın evine gönderirim?" "Ne olmuş ki? Adam yalnız yaşamıyor. Kız kardeşi Janya'nın arkadaşı hatta o gün o da gelmişti evinize. Sonra Zahide var hizmetçiler var. Bebeğin dadısı bile var. Hem Zahide sürekli Dilda'nın yanında olacak. Gözü gibi bakar ona merak etme." "Ben tek başıma buna karar veremem. Hem Dilda'yı yalnız başına bırakmam da. Kızımın hali iyi değil." "Bebek ona iyi gelecek işte. Bebeğin süt anneye kızının da bebeğe ihtiyacı var. Bak sende bir annesin evladın gözlerinin önünde eriyip gidiyor. Böyle giderse psikolojisi bozulacak. Ağlayan bebekleri emziren anneleri görmek ona işkence gibi gelecek. Yapma böyle Asmin. Dilda'ya yazık etme." deyip geçenlerde duyduğu olayı Asmin'e aktardı "Kadının biri bebeği ölünce acısına dayanamayıp intihar etmiş." Asmin ah etti. Bir evladını kaybetmişti. Dilda'yı kaybetmeyi düşünemiyordu bile. İki gündür ölmesi gereken bendim deyişi aklına geldi birden. Dilda böyle bir şeyi yapar mıydı? ~~~~~~~ Bir hafta sonra... "Bu bebeğin anne sütüne ihtiyacı var Savaş" "Nergis teyze konuşmadı mı bahsettiğin kadınla?" "Ailesi kızlarını yabancı bir adamın evine göndermiyor. O yüzden biz gideceğiz. Oğlun bir süre orada kalacak." "Olmaz öyle şey." "Bal gibi de olur. Bebeğin haline baksana böyle giderse hastalanacak." "Peki ne kadar orada kalacak?" "Bilmiyorum." anlayışla gülümsedi "Her gün gidip oğlunu görürsün" Evlerine kucağında bebekle gelen kadına baktı Dilda. Amcasının kızı olan Mihriban gidip Zahide'nin kucağından bebeği alıp Dilda'nın yanına gitti. Kucaklaması için bebeği uzattı. Dilda acemi bir tavırla bebeği kucakladı "Annesi nerede?" diye sordu Zahide'ye bakıp. "Kazada öldü. Günlerdir süt anne arıyorum." Asmin araya girdi "Dilda kızım sütünü versene" dedi. Dilda şaşırıp kaldı "Sütümü mü vereyim?" Annesi ayaklanıp kızının yanına gitti gömleğin iki düğmesini açtı "Hadi emzir korkma" dedi tebessüm edip. Çekinerek göğsünü çıkarıp bebeğin ağzına verdi. Bebek sanki daha önceden emmiş gibi iştahla sütü emmeye başladı. Dilda'nın içi acıyla kabardı. Yumuşacık siyah saçları okşadı. "Allah senden razı olsun kızım. Sayende anne sütü içti bebek." dedi Zahide. "Maşallah sütün bol. Nazar değmez inşallah." "Dilda bebeğin süt annesi olur musun?" diye sordu Asmin. Hiç düşünmeden "Olurum." dedi Dilda. Bebeğin mis kokusunu içine çekti. "Bebeğin adı ne?" Zahide öylece baktı "Koymadık daha. Aklımıza gelmedi doğrusu. Aman sağlıklı olsun da isim bulmak kolay." "Robin olsun mu?" "Anlamı ne?" "Güneşi gören demek." "Güzel çok güzel." "Robin'i banyo ettirelim mi abla?" neşeli bir tavırla gülümsedi Dilda. "Tabii" dedi Simal. Helin'in hediye aldığı banyo setini salona kurdu kızlar. Dilda Simal'in yardımıyla Robin'i yıkamaya başladı. Ona dualar okuyup üfledi. "Maşallah Dilda'nın kucağına da yakıştı bebek" Amcasının karısına dönüp gülümsedi Dilda. "Sağ ol Fatma yenge" Dilda'yı yeniden hayat dolu görmek Asmin'i ağlattı. Kızlar mutfağa girip Dilda'ya öğle yemeğini hazırlayıp salona taşıdılar. "Canım istemiyor." "Canım istemiyor olur mu hiç? Yiyeceksin ki sütün olsun kızım." dedi Asmin kızını sofraya oturtup. Dilda Robin'i yemek yerken bile bırakmıyordu. Sevim babasını aradı kendi üzüm bağlarından Dilda için üzüm istedi. Rima "Abine söyleyeyim lokma tatlısı getirsin sen çok seversin" dedi Dilda'ya. Azat'ı arayıp lokma tatlısı istedi. Dilda'yı banyoya soktular. Tam bir haftadır yıkanmamıştı. Rojin Dilda'yı tertemiz yıkadı. Saçlarını kuruladı kısa kollu mavi elbisesini giydirip saçlarını tarayıp ördü. Salona geçtiklerinde Dilda hemen Robin'i kucağına aldı. Zahide'nin onu götüreceğinden korkmuştu. Bebek odasına geçip birlikte yan yana birbirlerinin kokusunu içlerine çekerek uyudular. O gece Dilda kabus görmedi. Çığlıklar atarak uyanmadı. Hayat bir yandan acı çektirirken bir yandan yüzünü güldürmüştü. Yaşama sevinci yanında mışıl mışıl uyuyordu. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD