3. AĞIR KARŞILAŞMA..

1816 Words
Baran'dan... Hem istemeye gelmişler hem de ev sahibi gibi muamele yapıyorlar. Hasta bir aileyle uğraşamazdık. Zaten Çınar denilen adam da antik kuntik hareketler yapıyor, iyice gerildim. Görende dünyalar güzeli kardeşi varda, ben de ona yavşıyorum falan sanır. Daha kapıdan içeri girdiklerinde bile bunlardan olmaz diyebildim. Berivan bu çocuğu nerden buldu bilmem? Ağzımdan akan kanın farkına varınca elimin kenarıyla silip peşlerinden baktım. Çınar denilen adam arkasını dönüp kafasını sallayınca o kızda arkasını dönüp baktı. Hepsi de yürüyen barut resmen! İçeriden gelen sesler de cabası! Arabaya bindiklerinde o kız şoför koltuğuna oturdu, abisi de yan tarafına. Sinirden köpürüyordu ama benim kadar olamazdı. Siz kimsiniz ki kızımızı alacaksınız be? Araba çalışıp giderken arkalarından baktım. Zaten onlar gittikten hemen sonra geri kalan aile üyeleri de kapıya döküldü. Kavga dövüş yoktu fakat laf dalaşı yoğunluktaydı. Bazen dediklerinden bir şey anlamıyordum çünkü anne ve babanın şivesi fazlaydı. "Yürü tevekal seni. Yalağuz kal da aklun başuna gelsun yürü!" Baba sıfatında ki amca damat kisvesi altında gezinen genç adamı kolundan tutarak sürüklüyordu resmen. Apar topar arabaya bindiklerinde babamın ağır sesi içeriyi inletti. "Sana olmaz dedim dimi Berivan? Bu aileden olmaz dedim dimi?" "Seviyorum baba seviyorum!" "Sus! Hâlâ sevmek diyorsun bana sus!" Babamın öfkesi ona yanlış bir hareket yaptırabilirdi o yüzden hızlıca yanlarına gittim. "Baran! Baran yüzüne ne oldu oğlum?" Annem bu kalabalıkta yüzümü nasıl farketti hemen? Eliyle dudağıma dokunduğunda geri çektim. "Bir şey yok anne. Sen de biraz sakinleş baba. Vermedin işte, onlarda gittiler. Az sakin ol artık." "Çabuk odana çık Berivan!" sesinin ardından Berivan'a baş hareketiyle yukarıyı işaret ettim. Burda kalması iyi olmayacaktı. "Helin, yardım edin ablanıza." diyerek iki kız kardeşimi de peşinden yolladım. "Baba sakinleş biraz ya!" diyen diğer abim de normal hayatta pek sakin sayılmazdı aslında ama böyle olaylarda durumu idare etmeyi iyi bilirdi Süleyman abim. Bana da çaktırmadan Berivan'ın yanına çıkmamı söyledi. Sanırım bundan sonrası ondaydı. 36 yaşında adamdı, bir zahmet sözü dinlensin yani! Aramızda 10 yaş vardı ama abim benim de en az onun kadar olgun olduğumu söylerdi. Evin en küçük oğlanıydım. Benden 2 yaş büyük bir abim daha vardı; Serkan. O bekârdı ama Süleyman abim evliydi. Hatta evin tek evli erkeği de oydu. 2 oğlu 2'de kızı vardı. Erken yaşta evlenmişti ama yine de iyi çalışmış abim. 20 yaşında evlenmiş, 4 tane çocuğu vardı hatta yengem yine hamileydi. Şu fazla çocuk işine de karşıydım ya... Bir de 3 bacım vardı. En büyükleri Berivan, onun peşi Helin ve en küçükleri Tuğba. Berivan 22, Helin 20, Tuğba ise 18 yaşındaydı. Berivan'ın evlilik yaşının geldiğini söylerdi annem hep ama ben hiçte öyle düşünmezdim. Hiç birisi evlenmesin, hepsi de evde otursun istiyordum. Gözümden sakınıyordum çünkü... *** Berivan'ın odasına girdiğimde yavaş olduğumdan ötürü beni fark etmedi. Camın önünde birisiyle konuşuyordu. Gizlice arkasına geçtim. "Toprak ne yapacağız şimdi?" Karşı taraf ne dedi bilmiyorum ama sesi hoparlöre aldı. "Zırlamayı kes Perihan!" Perihan mı? Yine o kızın sesi. Deli edecekti beni resmen! Ayrıca Perihan ne Allah aşkına ya? Onu da mı yanlış anlamış? "Aldın dimi hoparlöre? Beni iyice duyman lazım çünkü." dediğinde Berivan ağlayarak kesik kesik şekilde "Aldım... Yıldız..." dedi. Demek ki ismi Yıldız'mış. "Babanla konuş, onu ikna etmeye çalış. Her babanın en büyük zaafı kızlarıdır Perihan." Allah'ım delireceğim! Hâlâ Perihan diyor. Telefonu bir çırpıda Berivan'ın elinden aldım. "Perihan değil Berivan Berivan!" diye bağırmamla kız kardeşim çığlık atarak kalbini tuttu. "Sen kimsin? Kıza ver telefonu. Abi başkası aldı, herhalde abisi. Dur dur! Vermeyeceğim abi! Ya bi dursana Toprak!" Telefonun diğer ucunda arbede yaşanırken, ben ise yere fırlatıp paramparça haline getirdim. Ardından öfkeli bakışlarımı Berivan'a çevirdim. "Sen hiç mi korkmuyorsun Berivan?" diye bağırmamla benden bir kaç adım uzağa gitti. "Daha az önce babam ne dedi he ne dedi?" Ev sesimle inlerken, sinirlerim yarış halinde gibiydi. "Abi..." dediğinde parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Sonra sağ elimi geri çekerek işaret parmağımı ona doğrulttum. "Bana bak! Ya kendine gelirsin ya da seni Urfa'ya babaannemin yanına gönderirim duydun mu?" Ağlamasını durdurup ayaklarıma kapandı. "Lütfen! Bunu bana yapma abi. Babaannem beni sevmediğim adamla evlendirir yapma! Abi sana yalvarıyorum yapma bunu bana!" Kollarından tutup ayağa kaldırdım. "O zaman kendine gel Berivan! Vazgeç şu sevdandan! Karadeniz erkeği olmaz sana, bize, bizim aileye! Vazgeç anladın mı?" Berivan tekrardan ağlamaya başladığında odayı terk edip evden dışarı attım kendimi. Bu işin sonu pek iyi yere gitmeyecek gibi duruyordu. Umuyorum ki saçma sapan işler yapıpta kaçmaya falan kalkmaz. Aksi takdirde işler sarpa sarar, silahlar çekilirdi. Biz Doğulu, onlar Karadenizli... İki tarafta silah çekmekten çekinmeyen taraftı. Tüm kargaşayı ardımda bırakarak evden s.ktir olup çıktım. Kafa dinlemeye, ortamın sakinleşmesini beklemeye ihtiyacım vardı. *** 2 SENE SONRA... Berivan'ın bugün ki değişik tavırları dikkatimi çekmişti. Bir seyler karıştırıyor gibiydi. Sabahtan beri gözleri dört dönüyor, sürekli telefonuna bakıyordu. Gözüm üstündeydi ve her hareketini takip ediyordum. Kahvaltı masasındayken, izin alarak odasına çıktı. Ben de peşinden çıkarak odasının dışında onu bekledim çünkü gizlice kaçacağını biliyordum ve tam da öyle oldu. Herkes yemeğini yiyip, inine çekilince Berivan gizlice kapıyı açtı. Annem mutfakta, abimler ve babam işte, ben ise burda onu bekliyordum. Duvarın köşesine saklanarak onu izlemeye başladım. Üstü başı gayet şıktı. Umuyorum ki aklıma düşen başıma gelmez Berivan! Umuyorum ki o Toprak şerefsiziyle buluşmuyorsundur! Zaten bir kaç aydır yüzüne renk gelmiş, tekrardan canlı haline geri dönmüştü. Şüpheleniyordum ama unuttu herhalde diyerek avunuyordum. Kapısını kapatıp gizlice merdivenlere yöneldiğinde iyice saklandım. Parmak uçlarında aşağı inerek çıkışa doğru ilerledi. Gözleri her yeri tararken, dış kapıdan çıkmıştı. Bir süre bekledikten sonra peşinden çıktım. Sokağın başını dönmek üzereydi. *** Yaklaşık yarım saattir bir yerlere doğru yürüyorduk ama nereye? Ah Berivan, ah bacım... Nereye gidiyorsun sen? En son döndüğü sokağın diğer ucunda gördüğüm yüz ile öfkem bedenimden dışarı taştı. "Senin geçmişini s.kmezsem, bana da Baran demesinler lan!" diyerek ilerleyecekken, koluma birisinin yapışmasıyla öylece kaldım. Arkamı dönmemle karşılaştığım yüz, su yeşili gözleriyle bana öldürecekmiş gibi bakan o kız... "O zaman bizde Boran deriz sana." demesiyle elini kolumdan çekti. Şimdi espri mi yapmıştı? Cidden hiç komik değildi, hele ki böylesi bir durumda hiç değildi! Burnumdan sinirle soluyarak gözlerimi yumup çenemi sıktım. Cevap vermedim çünkü muhatap olmak istemiyordum. Görmemezlikten gelerek yoluma geri döndüğümde tekrardan koluma yapıştı ama bu sefer tek hareketle sınırlı kalmadı. "Sen gel benimle aslan parçası!" Bakışlarım koluma temas eden elindeyken, köpeği gibi peşinden sürüklemeye başladı. İsteseydim anında çekilirdim dokunuşundan ama ne yapacak diye de merak ediyordum. 40 adım öteye kadar götürdükten sonra cebindeki anahtarı çıkarıp gözümün içine bakarak düğmesine bastı. "Seni biraz misafir edeceğim Boran Ağa." diyerek arabanın içine bindirmek için harekete geçti. Salak mıydım ki acaba karşılık vermiyordum? Komut alan köpekler gibi dediklerini yapıyordum. Arabanın içine bindirilince o da şoför koltuğuna oturup kapıları kilitledi. "Size de rahatsızlık verdik ama affedin Boran Ağa." demesiyle suskunluk orucumu bozdum. "Birincisi ben Ağa değilim, ikincisi de adım Boran değil Baran!" Gözlerini kısarak camdan dışarıya baktı. Kapı kilidini açacakken elime şaplak indirip yüzünü bana döndü. "Nereye? Misafirimizsin demedim mi Boran?" Bilerek ve kasti yapıyordu. Adımın Baran olduğunu bilerek yapıyordu. "Bana bak Karadenizli!" dememle harbiden kitlenerek baktı bana. "Buyurasun Mardinli." Kafa buluyordu benimle. Sinirlerimi hoplatmak için sabrımı sınıyordu. "Aç şu kapıları yoksa fena olacak!" Ellerini önüne alarak titretmeye başladı. "Korkayrum etma!" Lan kadın sahiden de benle d.şak geçiyor lan! Tam bağıracaktım ki, topuz olan saçlarını bozup omuzlarına doğru saldı. Ardından kolundaki tokayla tekrardan bağladı ve dikiz aynasına bakarak önünden bir kaç tutam dışarı çıkardı. Ve ben niye buna bu kadar dikkat etmiştim? Kendimi silkeleyerek boşluğundan yararlanıp kilit düğmesine bastım ve anında dışarı fırladım. Adımlarımı hızlı hızlı atarak Berivan'ın yanına gitmeye çalışıyordum ve tabiri caizse öfkeden köpürüyordum. "Dur! Dur gitme! Beklesene beni gitme! Tamam dur, daha dalga geçmeyeceğim dur!" Arkamdan saçma sapan cümleler kurarak gelen kızı umursamadım bilene. Sokağın başında gülerek konuşan adamın yüzüne yumruk indirdiğimde de böyle sırıtabilecek miydi acaba? "Senin gülen ağzını..." dememle yüzünü kendime çevirip kafayı suratına gömdüm. Acıyla yere düştüğünde kardeşim çığlığı bastı. "Senin bu herifin yanında ne işin var Berivan!" diye bağırmamla önüme geçti. "Abi Allah aşkına yapma! Seviyorum abi yapma!" "Eve geri dön Berivan!" sözünün ardından Toprak'ı yakasından tuttum. "Ulan sen ne yüzsüz bir adamsın lan?" Tokat attığımda sadece eliyle kanayan dudağını tutup öylece durdu. Karşılık vermiyordu ama vermesini istiyordum. "Senin şimdi..." diyip yumruğumu kaldırdığımda bileğimi kavrayan ele baktım. Kolum havada, su yeşili gözlere bakıyordum. "Uzak dur abimden!" demesiyle bileğimi ters çevirip kırdı. Evet evet, doğru okudunuz, kadın bileğimi kırdı. Acıyla bağırırken, Toprak'tan uzaklaşmıştım. Bileğimi kırdı lan! Küçücük boyuyla bileğimi kırdı kız. "Abi iyi misin?" Yanıma gelen Berivan'ı sağlam olan elimle durdurdum. Yolun ortasında durup ağlayacak halim yoktu ya! Kız kardeşimi kolundan tutarak götürürken "Bi dinle Baran!" sesiyle durdum. Hâlâ nasıl konuşabiliyordu bu it? "Lan sen hâlâ konuşuyor musun?" Üstüne yürüdüğümde o kız yine araya girdi. "Sadece dinle." diyerek abisinin yanına geri gitti. Dinleyelim bakalım, ne saçmalayacaktı acaba? Bileğimin acısını çaktırmamaya çalışıyordum ama öyle acıyordu ki... Bedenimi kasarak içime atıyordum. "Aşığım Baran. Sevmek suç mu? Bacın bana, ben de bacına aşığım işte! Niye karşı çıkıyorsun? Sen de seviyorsun! Berfu'yu sevmiyor musun?" demesiyle gözüm yanındaki kıza aldı. Arbede arasında saçından ayrılan tokanın düşmesiyle sırtına kadar dökülen saçları, rüzgarın da etkisiyle geriye doğru savruluyordu. Gözlerim bir kaç saniye ona bakıp, peşinden sözün sahibini buldu. "Berfu'nun adını ağzına alma lan!" diyerek üstüne yürüdüğümde bu sefer araya giren Berivan oldu. "Yeter abi yeter! Yalan mı söylüyor? Sevmiyor musun Berfu'yu? Aşık değil misin ona he?" Kaçamak şekilde o kıza tekrardan baktım. Gözleri bana odaklanmıştı ama ona baktıkça ne diyeceğimi dahi unutuyordum. "Berfu ile kendini bir mi tutuyorsun Berivan? O buralı ve törelerimize sadık bir kız." "İyi de abi, Topraklar'da töre yok! Seviyorum işte, ne olursunuz ardımda dursanız." "Ben zaten her daim senin ardında durdum!" "Durmadın!" diyerek bağırdı. Neyse ki sokak bomboştu da kimse yoktu. "İstemediğim bir adamla evlendirecekler beni abi. Sevmiyorum onu, istemiyorum... Niye bu kadar körsünüz bana?" Elleriyle boğazını çekiştirmeye başladığında yanına gidecekken beni durdurdu. "Adam Ağa oğlu Berivan. Saygılı, edepli, yol yordam bilir. Yoksa senin..." dediğimde sözüm kesildi. "Yoksa senin ne lan? Sevdiğin kız başkasına verilse hoşuna gider mi he?" "Sen çeneni kapa şerefsiz! Sağlam olan kaşını da yararım yoksa!" "Ben de sağlam olan bileğini de diğeri gibi kırarım yoksa!" diyen kadına döndü bakışlarım. Küçücük boyuyla meydan da okuyor babasının prensesi! "Bak sen... Kırsana!" diyerek göz kırpmamla arkada beliren yüz kaşlarımı döktü. Ağzımdan "Berfu!" ismi dökülürken, gördüğü manzara pek iç açıcı değildi. Ela gözleri dolmuş, gözünden yaş düştü düşecekti. Hepsi birden ardına döndüğünde yutkunmakta zorlandım. O da bana "Baran!" dediğinde sesindeki kalp kırıklığını yüreğimin en karanlık yerine koymuştum. "Berfu!" dedim tekrardan ama bana eliyle 'sakın' işareti yaptı. Kafasını iki yana sallayıp yoluna geri dönmesiyle öfkemden üçünü de kimse kurtaramazdı. "Lan!" diyerek bağırdığımda sokaktaki tek sesin bana ait olduğunu anladım. "Lan ben sizin lan! Yürü Berivan! Eve gidiyoruz yürü! Sana aşk maşk yok! Evleneceksin o adamla ve bu şerefsizi unutacaksın!" Kolundan tutarak sürüklerken, bileğimin acısını dahi unutmuştum. "Bırak lan kızı!" Arkamı dönüp baktığımda o kızın abisini zorla da olsa tuttuğunu gördüm. "Abi dur! Allah aşkına dur artık! Bak kalbim yine çarpmaya başladı dur!" Ve sokakta yankılanan son cümle bu olmuştu. Berivan'ı alarak eve geri döndüğümde ardımızda kalanlar da kaybetmenin verdiği öfkeyle çıldıracaktı. Kimse tahmin etmese ve anlamasa da biz iki aile, iki yöre çoktan birbirimize girmiştik. Savaşın galibi aşk olacaktı ama o aşıkların yüreğindeki sevdalar tekrardan yazılacaktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD