Yıldız'dan...
İçeride belli etmemeye çalışsam da, midem ağzımdaydı. Perihan bunu nasıl yapardı? Aradı, bizatihi olarak seni bekliyorum dedi, konuşacağız dedi, abimle ilgili olduğunu söyledi. Neden yapmıştı? Amacı neydi bu kızın?
Odadan çıktığımda 15-20 adım attıktan sonra elimi duvara koyup nefes almaya çalıştım çünkü alamıyordum. O... O beni öptü! İlk öpücüğümü aldı benden, hem de pervasızca...
Yaşlar gözümden süzülürken, ağlamamak uğruna verdiğim savaşta çenem titriyordu. Kendimi kullanılmış eşya gibi hissettim. 2 yıldır sevgili olduğum adamla bile öpüşmemişken, ardını arkasını düşünmeden dakikalarca istilasına uğradığım adam mahvetti beni. İlk önce elleriyle mezarımı açıp, tek tekmeyle de içine düşürdü.
Ne yaparsam yapayım kokusu üstüme sinmişti. İğrenme duygusu her yerime yayılmışken, acilinden odama gitmezsem tüm midemi koridora çıkartabilirdim. Pekiyi ya abim? Yan odada kalıyordu ve belki de şu an da benim odamda beni bekliyordu. Hadi gittim, yemek almak için aşağı indiğimi falan söyledim... Pekiyi yüzümün hâli? Tek bakışımdan tanırdı beni.
Gözlerimi kapatarak düzenli nefes alıp vermeye çalıştım ama olmuyordu. Her kapanan göz kapaklarımın ardında o karanlık silüet, ardından da keskin ve sert sesini duyuyordum. 'Öyle de güzel ki...' cümlesi sürekli tekrar ederken, ellerimle kafama vuruyordum. "Sus! Sus artık sus!" Akabinde kafamı hızla sağa sola salladım. "Hayır! Böyle olay yaşanmadı Yıldız! Sadece sen koca bir kâbus gördün o kadar. Kendine gel!"
Dağılan kafamı ve kalbimi toplayarak ilerlemeye başladığım sırada duyduğum ses ile yerimde çakılı kaldım. "Yıldız dur! Konuşmamız lazım dur!"
Oksijen ciğerlerime girmeyi reddediyordu. Boğuluyormuş hissi her yerime yayılıyordu. "Gelme! Gelme!" diye kendi kendime fısıldarken, koşarcasına kaçıyordum. Arkamdan geldiğini anlamıştım çünkü adım sesleri geliyordu. "Uzak dur benden! Yaklaşma bana."
"Allah aşkına dur Yıldız! Bak konuşmamız lazım. Sen ne kadar üzgünsen ben de o kadar üzgünüm." Ve kolumdan tuttuğunda kendine çevirdi. Hiç kimsenin karşısında ağlamak istemezdim. Gurur yapardım, ağlayamazdım... Kimsenin önünde ağlamak istemezdim...
"Bırak beni!" dememle yüzüne ağır tokat indirdim. "Yaklaşma bana! Çıkma karşıma artık bırak!"
Çenesini sıkıyordu ve başı sağ tarafa yatık kalmıştı. Bunu yapmak istemezdim ama bu gece fazlasıyla haddini aşmıştı. "Bir şey yapmıyorum Yıldız." Dişlerini sıkarak konuşuyordu. Sinirli olduğunu anlamamam için salak olmam lazımdı sanırım. "Bir şey yapmıyorum çünkü dibine kadar haklısın. Berivan'a bunun hesabını ödeteceğim. Sen de..."
"Bendesi falan yok! Yarın Trabzon'a geri dönüyorum ve bu iğrenç şeyi ikimizde unutuyoruz." dememle yutkunarak baktı. Sanki 'İstesem de unutamam!' der gibi...
"Kimseye bahsetmeyeceksin dimi? İnsanların gözünde sapık olmak istemiyorum." Endişesi beni şaşırtmıştı ama en çokta mahcubiyeti... Demek ki içinde insanlık kırıntısına dair bir şeyler hâlâ mevcut. İstemsizce ağzımı tekrardan sildim. Tek kelime daha etmeden yoluma dönerek odama koştum. Kapıyı açıp içeri girmemle rahat nefes aldım.
Salona adımımı atar atmaz, koltuğun üstünde kızarmış suratıyla beni bekleyen abimi gördüm. Renk vermemeye çalışarak "Aa abi hoş geldin." dedim ama yüzüne bakmamak için dolaba yöneldim.
"Nerdeydin Yıldız?" demesiyle bir kaç saniye durdum. "Şey... Yemek bakmaya inmiştim abi."
Anlama abi! Sakın hiçbir şey anlama. Kalbim ağzımda atarken, tam arkamda elleri cebinde durduğunu biliyordum. Alt dudağımı ısırıp yutkundum. Sinirle soluduğunda ise 's.çtık' dedim içimden.
"Buldun mu bari damak zevkine uygun yemek?" Elim, üstüne koyduğum elbisem de kaldı. Sesinden bile anladım ki, hiç inanmamıştı. "Bu-bulamadım abi."
"Saygısızlık yapma Yıldız! Benimle konuşurken yüzüme bak yüzüme! Dönmüşsün arkanı..."
Dibimde durmasan bakarım abi ama tam tamına santimlik ara bırakmışsın. "Kıyafet seçiyordum." diyerek ileri gidip döndüm. Yüzümün her karışını radar gibi inceliyordu. "Bir şey olmuş anlat!" diyerek baş parmağıyla dudağının kenarını silip koltuğun üstüne oturdu. Biliyordum! Abim ne zaman sinirlense bu hareketi yapardı.
"Y-yok abi. O nerden çıktı şimdi?"
"Yıldız anlat! Yüzün kıpkırmızı ve dudağın patlamış anlat! Kimle kavga ettin?"
Korkudan ayaklarım titremeye başlamıştı. Beni bu kadar iyi tanımasından nefret ediyordum. "Yıldız anlat!" diye bağırmasıyla irkildim. "K-kimseyle abi." Cümlesi çıkabildi ağzımdan.
"Beni deli etme ve anlat! Yoksa gider, tüm kamera kayıtlarına bakarım."
Kamera... Kayıt... Patlarım... Yeminle patlarım. Aynı odadan çıktığımız açık şekilde görünür görüntülerde. Hemen yalan bulmam lazım ama ne? İnandırıcı ve şüphe duyulmayacak bir yalan... Düşün Yıldız! Çalıştır şu saksıyı hadi! Aha buldum!
"Ya tamam gelme üstüme. Evet yemek bakmaya inmedim. Perihan ile telefonda konuştuk..." dememle ayağa kalktı. "Ne oldu? Bir şey mi olmuş? Seni niye aradı ki?"
"Dur bi sakin ol. Yok kaçacağım, yok abinden başkasıyla evlenmem..."
"Bu odada niye konuşmadın Yıldız?" dediğinde gözleri kısılmıştı. Evet Yıldız kaptan... Niye dışarı çıktın? Aha onu da buldum!
"Ya beni bilmiyormuş gibi konuşma abi. Sinirlendiğimde evde bile durmuyorum ben. Kan beynime sıçradı işte, ben de aşağılara indim." Ye abi, hadi ye!
Bir kaç adım üstüme geldi. "Dudağına ne oldu?"
"Stres..." diyerek ellerimi hafif yukarı kaldırdım. "Stresten dudaklarımı yediğimi bilmiyor musun?" Polis bile bu kadar sorguya çekmezdi herhalde.
Bakışları hâlâ şüpheli iken, ara ara nefes almayı unutuyordum. "Takma sen kafana güzelim." demesiyle rahatladım. İnanmıştı...
"Abin her şeyi halledecek merak etme. Ne Berivan'ı kimseye veririm ne de seni." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ben ne alaka? Yanlışlıkla söyledi herhalde diye düşündüm. Kafamı göğsüne yasladığında bir süre orda kalmak istedim. Toprak abimle hiç anlaşamazdık ama beni gözünden dahi sakınırdı.
Evde kedi köpeksek, dışarıda aslan kesilirdi. Saçlarımdan öperek, "Dünya bir yana sen bir yana Yıldız. Bakma böyle sert davranmama, herkesten çok seviyorum seni." dedi.
"Perihan'dan bile mi?" diye sorduğumda güldü. "Berivan'dan bile abicim."
"İkimiz uçurum kenarında olsak ilk kimi kurtarırdın?"
"Yıldız..." diyerek sondaki Z'yi uzattı. "Abi... Bu gece burda yatsana, içerideki odada kalırsın."
Derin nefes aldı. "Derdin mi var senin bacım?" Kafamı göğsünden kaldırıp yüzümü avuçları arasına aldı. "Varsa söyle abicim." Yeşilleri yeşillerime bakarken, merhametli Toprak'ı gördüm gözlerinde. "Sen benim yanımda olduğun sürece kim, ne yapabilir? Hem ben Karadeniz kızıyım Toprak Kurt!" dediğimde en sevmediğim hareketi yaparak saçlarımı birbirine karıştırdı. "Ya, abi ya!"
"Abiye ya denmez sus! Hadi bize çay yapta içelim."
Salona geçerek koltuğa güzelce yayıldı. Anlayacak diye ödüm kopmuştu. Perihan'ın ne yaptığını söyleseydim yüzüne dahi bakmazdı artık. Abim de böyleydi işte... Ne kadar severse sevsin, bana bu yaptığını duyduğu an söker atar onu kalbinden. Sanırım bizim ailenin kırmızı çizgisi bendim. Konu Yıldız olunca hepsi pençelerini çıkartırdı. Bu durum aşırı hoşuma gidiyordu. İyi ki de tek kız bendim.
Abimle çayımızı karşılıklı olarak höpürdetiyorduk. "Seni yurtdışına yollayacağım." diye bir an da konuya dalış yaptı. Ağzımdaki çayı dışarı püskürttüm. "Yurtdışı mı? Abi ne diyorsun sen?"
"Sen istemiyor muydun Yıldız? Çizim için çıkmak istediğini söylemedin mi? Okulun da bitti, gidersin işte, bir kaç sene kalırsın."
"Bir kaç sene mi? Abi sen ne diyorsun ya? Başına taş falan mı düştü?"
"Laf dinle bilama kızım. Ayaklarının üstünde dur, geliştir kendini orda."
"Niye abi? Kendi memleketimde gelişemiyor muyum? Ölürüm de memleketimden başka ülkede uzun süre kalmaya gitmem!"
"Lafımı dinle ve git! Ben çok mu meraklıyım Yıldız? Bir şey biliyorum ki gitmen gerekiyor diyorum."
"Ne biliyor muşsun?"
"Didikleme konuyu." diyerek çayından son yudumunu da alıp ayağa kalktı. İşte bu huyundan nefret ediyordum. Ortaya bir mevzu atar, ardından hiçbir şey olmamış gibi inine çekilirdi. Ve yine öyle yaptı. Odasına geçtiğinde kendimi koltuğun üstüne fırlattım. Aklımdan uçup giden o an, sanki çok lazımmış gibi yine gözümün önüne geldi.
'Öyle de güzel ki...' Sesinde dahi aşk vardı adamın. Bu kadar mı seviyor o kızı? Hayır! Bence o kadar da çok sevmiyor. İnsan çok sevdiği kadını öperken kokusundan bile tanır be!
Elim dudağıma gittiğinde istemsizce sinirlendim. Hayvan gibi çekiştirdi. Zaten dudaklarım öyle büyük değildi, neredeyse yerinden kopartacaktı. Öfkeyle ayağa dikildim. Perihan'ı arayıp, bir güzel saydırmam lazımdı. Banyoya girerek suyu açtım ve jakuzinin içini doldurmaya başladım. En azından abim sesimi duymazdı.
Sinirden numarayı bile çeviremiyordum. Zar zor arama tuşuna basmamla telefonu kulağıma dayadım. 3. çalışında açtı. "Seni mahvedeceğim Perihan! Elime geçirdiğim ilk anda, o özenle baktığın saçlarını teker teker keseceğim."
"N-ne oldu ki Yıldız? Ne diyorsun anlamıyorum?"
"Senin o kaşlarını cımbızla teker teker yolacağım! Abimin yanına geldiğinde kısalan etek boyunu ağzının içine tıkayacağım! Sen bittin Perihan! Seni kendi ellerimle..." dediğimde duyduğum ses daha fazla konuşma fırsatı vermedi bana.
"Berivan! Nerdesin lan Berivan!"
Abisi gelmişti. Bundan sonrası da ondaydı zaten. Telefonu kapatarak olayı akışına bıraktım. Suyu kapatıp üstümü çıkarttım ve kendimi denizin içinde hayal ettim.
Furkan... Furkan'ı aramadım ben hiç! Onun yüzüne nasıl bakacağım ben? Yok yok! Beni telefon azarı kesmeyecek! En iyisi saçını başını yolmam yoksa içim soğumayacak. Apar topar sudan çıkıp üstümü giyindim. Abim uyuyordu ve çıkmam kolay olmuştu. Aklımla değilde öfkemle hareket ediyordum. Aklımla etseydim zaten gecenin bu vaktinde adamların kapısına gitmezdim...
***
Baran'dan...
"Berivan! Nerdesin lan Berivan!" Öfkemin ortasında kalan Berivan'ı elimden kimse kurtaramazdı.
"Oğlum! Baran ne oldu oğlum?" Annem telaşla peşimden geliyordu. "Berivan nerde anne?"
"Odasında. Ne oldu Baran? Oğlum hele az dur, sakin ol Baran. Korkutma oğlum." Sona doğru ağlamaklı çıkan sesiyle durdum. Annem bu hayatta ki en değerli varlığımdı. "Önemli bir şey değil anne ya. Berfu'yla araları bozulmuşta, onu soracağım."
"Bunun için mi bu kadar sinirlisin Baran?"
"Berfu'nun hassas noktam olduğunu biliyorsun ana. Sen takma kafana, biz abi kardeş hallederiz." diyerek omuzlarını okşadım ve Berivan'ın odasına doğru ilerledim. Merdivenleri iki üç basamak birden çıkıyordum.
Kapının önüne geldiğimde ilk önce tıklattım çünkü müsait olmayabilirdi. "G-gel!" dediği gibi kapıyı açtım ama nasıl açmak!
Annemin sesimizi duymaması lazımdı bu yüzden kapıyı kapatıp içeri girdim. Üstüne yürümeye başlayınca korkuyla geri çekildi. "A-abi..."
"Neden yaptın Berivan?" dedim ağlamak üzere olan sesimle. "Senin iyiliğin..." demesiyle makyaj masasını dağıttım. "Neden neden? Bunu bana niye yaptın Berivan?" Sinirden damarlarım ortaya çıkmıştı. Öfkemi kontrol edemiyordum.
"Ya sanki ne yaptım ki? Altı üstü biraz konuşun diye ikinizi aynı odaya yolladım, aynı yatağa değil ya!" Bu kızın gevşek halleri beni her zaman deli ediyordu.
Bağırmak istiyordum ama annemin duymaması gerekiyordu. Kendimi sıkarak konuşmaya devam ettim. "Lan ben kızı öptüm Berivan! Berfu sandım, o kızı öptüm lan ben!"
Eliyle ağzını kapatıp "Hi!" dedi. Hi ya! Yap yap, sonra da hiçbir şey yapmamış gibi kenara çekil! "Yanak... Yanaktan dimi abi?"
"Dudaktan Berivan! Kızın ağzını kendi ağzımın içinde eritircesine öptüm, hayvan gibi öptüm..."
Şaşkınlığı bir anda sırıtmaya döndü. "Ay! Bu kadar hızlı ilerleyeceğinizi düşünmüyordum!" demesiyle elim havaya kalktı yine ve yeniden. Bana hiç yapmadığım şeyleri yaptırıyordu bu kız. Eliyle yüzünü kapatınca zorla tuttum kendimi.
"Yarın! Yarın nikah gününü almaya gidiyorsunuz Berivan!" diye bağırmamla yüzünü açtı. Ne o, az önce çok keyifliydin?
"Yoo... Asla yapmam asla!"
"Öyle de yapacaksın ki! Sen sınırı aştın Berivan!" dememle şiddetle çalınan dış kapıyı duydum. Evet evet... Öyle şiddetli çalınıyordu ki, burdan dış kapının sesini duymuştum. Koşar adımlarla aşağı indim, Berivan'da peşimden geliyordu ama dayak yiyeceğini bilmeden geliyordu...
Annemin kapıyı açmasıyla Karadenizli içeriye damladı. "Nerde o Perihan?" Gözleri etrafı tararken, Berivan'ı görür görmez hızlıca arkamda duran kardeşimin yanına geldi. "Seni öldüreceğim..." demesiyle saçlarından kavradı.
Berivan acı ile bağırırken, ben hâlâ ne olduğunu algılayamadım. Gecenin bir vakti ne ara geldi bu eve bu kız? "Seni öldüreceğim Perihan! Kimse elimden alamaz seni!"
"Bırak! Abi yardım edin! Canım yanıyor bırak!" Berivan'ın çığlıklarına karşı sağırı oynuyordum çünkü bi bakımdan haketmişti. "Oğlum ne duruyorsun? Ayır şunları Baran." Annem ayırmaya giderken, kolumu önüne barikat niyetine koydum.
"Bu sefer haketti anne, sakın karışma!"
"Oğlum..."
"Yukarı çık anne! Gerisi bende."
"Ama oğlum..." diye diye zorla da olsa içeri sokup, anahtarı da alarak dışardan kilitledim kapıyı. Annem evin içinde çırpınırken, kardeşim de dışarıda çırpınıyordu. Hiç karışmayacağım çünkü sen hakettin Berivan.
Sandalyeye oturup, bacak bacak üstüne atarak izlemeye başladım. Yıldız saçlarını eline dolamış çekiştiriyordu. Berivan ise anca çığlık atıyordu. Şu kıza biraz dövüş sanatı öğretmem lazım. Bu ne böyle, sadece dayak yiyor. Tuğba olsaydı şimdiye çoktan ikisi de yerlerdeydi. Teyzeme gidecek zamanı bulmuş onlarda!
"Abi yardım et abi!"
"Abi yardım et öyle mi? Abine kim yardım edecek acaba? Hepinizi teker teker döverim lan! Siz kimsiziniz ki beni tongaya düşürüyorsunuz he?"
Tam o sırada telefonu çaldı ve hiçbir şey yapmıyormuş gibi açıp kulağına dayadı. "Efendim Furkan? Dur duyamıyorum bekle." diyerek hoparlöre aldı. "Bir daha söyle."
"Napıyorsun güzelim?" demesiyle bacağımı diğerinin üzerinden indirdim. Çok fena gerilmiştim. Sevgilisi mi varmış bir de?
"Birisini dövüyorum Furkan, sonra konuşalım mı?"
"Of Yıldız! Yine kimi dövüyorsun? Lan!" diyip sesini yükseltti. "Lan sen bu saatte dışarıda mısın Yıldız? Yıldız çabuk cevap ver, nerdesin?"
"Bağırma bana! Bir tane kızı dövmem lazımdı onu hallediyorum. Ben seni sonra arayacağım tamam mı?"
"Of Yıldız of! Senin şu milleti dövme huyun ne zaman bitecek? İyi tamam, işin bitince ara. Ayrıca bu saatte dışarı çıkma işini sonra konuşacağız." dedi ve cümlenin sonunda nazlı sesle "Yıldız... Ne zaman geleceksiniz? Çok özledim kızım ya! Zaten ağaçlar yapraklarını dökmüş, yeşillik göremiyorum. Bir de senin yeşillerinden mahrum bırakma." Adam sesiyle eriyordu kıza.
"Yarın döneceğiz Furkan. Yeşillerimi görmek istiyorsan gel de babamdan iste beni."
"Sen gel, harika düğün edeceğim. Benim gelinim, benim kadınım olacaksın. Yeter ki dön artık!"
Şu an ne yaşıyorduk biz? Kızın elinde kardeşimin saçları yokmuş gibi sevgilisiyle konuşuyor. Yetti artık! Ayağa kalkarak yanlarına gittim. "Kapat şu telefonu!" dememle karşıdaki kudurdu. "Yıldız... Yıldız o erkek sesi mi Yıldız?"
Telefona doğru eğilip "He a.ına koyayım, erkek sesi!" dememle kırmızı tuşa bastım. "Suyunu çıkartma tamam! Sen de küçücük kızdan dayak yiyorsun Berivan. Bi kendi boyuna bak bir de şu kızın!" İkisini de birbirinden ayırdığımda Berivan'ın saçları elektrik çarpmış gibiydi. Gülmemek adına kendimle savaşırken, dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ya sen hangi hakla benim işime burnunu sokarsın?"
"Git evinde konuş sevgilinle! Burası çift kavuşturma yuvası değil!"
"Doğru! Burası iki tane düşman insanı birbir ağzına yolcu etme yeri dimi?" diye bağırmasıyla kendimi daha fazla tutamadım. Kahkaha atarak gülmeye başlayınca ben de dayaktan nasibimi alıyordum. "Gülme lan! Hasta mısınız oğlum siz?"
Berivan'da hiç dayak yememiş gibi gülmeye başladı. "Sen bittin Perihan! Abime bu yaptığını dediğim an tüm ilişkiniz bitti!" demesiyle ikimizde kahkahamızı durdurduk. Berivan'ın gözlerini korku kaplarken, benim ise umut dolmuştu.
Sahiden de bırakır mıydı? O çocuk benim kardeşime asla iyi gelmeyecekti ve bu yüzden olmalarını istemiyordum. "Demezsin dimi Yıldız?"
"Valla Perihan, benim adım Yıldız. Herkesin hayatından yıldız gibi kayar geçerim. Onu, beni abinin ağzına itmeden önce düşünecektin! Her şeyi diyeceğim abime."
Sinirler gerilmiş, herkes boyunun ölçüsünü almıştı. Berivan hepsini hakederken, ben de ilk öpücüğüme yanmıştım. Herkes hata yapardı fakat benim kardeşim herkesin hayatına dokunacak hata yapacaktı. Olmaz diyilenler olmaya başlamıştı bilene... Bundan bir ay öncesine kadar, bir tane Karadenizli gelipte evin içinde kavga çıkaracak deselerdi katıla katıla gülerdim.
Burda birinin evine, hele ki yabancının evine akşamdan kız başına gidilmezdi. Erkeğin olduğu ortama dahi sokmazdık kızlarımızı. Aslında kendi düşünceme göre abisinin de buraya geldiğinden haberi olduğunu sanmıyordum çünkü onlarda en az bizim kadar tutucu duruyordu.
İyice dengesiz olmaya başlamıştı bizim konak. Karadenizliler ayak bastığından beridir rüzgar hiç durulmuyordu zaten.
"Ne diyecek mişsin bana Yıldız?" sesiyle hepimiz kafamızı kapıya çevirdik. Toprak kapıyı sonuna kadar vururken, kolları kabadayı gibi iki yana açılmıştı.
"Abi!..."
"Toprak..."
"Abi ya! Senin bu saatte bu konakta ne işin var ve ayrıca bana ne diyeceksin?"
Buyrun cenaze namazına...