Yıldız'dan...
Ben, abim uyurken çıkmıştım diye düşünüyordum ama biraz daha zorlasa benden önce burda olacakmış. Şimdi ne diyecektim de ikna edecektim bu Karadeniz kalasını?
Evet... Perihan'ı tehdit ettim, diyeceğim dedim ama sadece korksun istemiştim. Zaten şu an ki bakışlarından da korktuğunu anlayabilmiştim.
"Sana diyorum Yıldız! Bana ne diyecektin?" Kelimeler sıra sıra boğazımda düğüm oldu. Kem küm dahi edemiyordum. Gözüm Perihan'a kaydığında ağlayarak bana baktığını gördüm. Yalvarırcasınaydı bakışları...
"Yıldız bir daha sormayacağım!" diye bağıran abimle bir Perihan'a, bir adı neydi ya? Cidden unuttum bak... Heh! Bir Baran'a bir de abime baktım. Yine olay ben de patlamıştı. Düşün Yıldız düşün!
"Perihan arkamdan konuşmuş. 'O kızı hiç sevmedim' falan demiş abi." dememle derin bir nefes aldığını gördüm. Bunu abim için yapmıştım Perihan!
Abim Perihan'a baktığında ben de Baran'a baktım. Iy pislik adam! Çok ıslak öpüyordu bir kere be! Hayvan işte ne olacak? Midemi ağzıma getirdiğinde bakışlarımı hemen ondan çevirdim. Gözünün bile gözüme değmesini istemiyordum artık.
"Doğru mu Berivan?" dedi sadece abim. Yalan atmıştım ama buna bile kırılmıştı. Ee zaafı olduğum adamın ne kadar sevgilisi olursan ol, savaşın kazananı her daim ben olurum! Yüzümde görümce gülümsemesi oluştu.
"Yıldız hakkında böyle mi düşünüyorsun sahiden?"
"Toprak ben..."
"Eehh yeter be! Bacını da al, s.ktir git konağımdan Toprak!" cümlesiyle yarım kaldı kavgaları. Abim duymuyor gibi sadece Perihan'a odaklanmıştı. Bu cümlemde bile böyleyse, konunun gerçeğini duysa harbiden tek kalemde siler atar Perihan'ı.
"Abi gidelim." diyerek kolundan tuttum ama dolmuş gözleriyle sevdiği kadına bakıyordu. "Kardeşimi sevmeyeni ben hiç sevmem." demesiyle şaştım kaldım. Bir şey olmasın diye attığım yalan, abimi vazgeçirmeye yetmişti.
"Toprak gerçekten bildiğin gibi değil..."
Abim elini havaya kaldırdı. Bu kız hamile değil miydi? Hamile... S.ktir! Ben bu detayı nasıl unutmuştum? Ciddi ciddi unutmuşum lan! Ay karnında benim yeğenim vardı... Hadi canım! Sahiden B12'm devreye tam manasıyla girmişti.
"Abi dur! Ben yanlış anlamışım ama ya!" diyerek konuyu toplamaya çalıştım. "Ben de ilk duyduğumda öyle sandım ama öyle değilmiş."
"Çıkın konağımdan hayde! İnsanlar dedikodu çıkaracak gidin!"
Sanırım Baran ilk kez haklıydı. Abimin eve gelmesi, üstüne bu saatte gelmesi pek hoş karşılanmazdı. Belki de Baran'ın yerinde abileri olsaydı çoktan birimiz vurulmuştuk ama o törelerine pek bağlı değil gibi duruyordu. Abimi kolundan tutarak zorla dışarı çıkarttım.
"Abi..." diyip elimi salladım ama sadece konağa doğru bakıyordu. Durdu... Durdu... Durdu ve durdu... Tam korkmaya başlamıştım ki "Ben bu kızı kaçıracağım." demesiyle buzları çözüldü. Onun buzları çözülürken benim mantığım buhar olup uçmuştu.
"Ben bu kızı kaçıracağım Yıldız." Evin içine gitmek için adım attığında zorla da olsa durdurdum. "Abi şimdi değil dur!"
"Şimdi değilde ne zaman?"
"Yarın... Yarın sabah kaçırırsın." dememle durup uzun uzun bana baktı. "Hamile olduğu için yapıyorum Yıldız. Ben seni valla seviyorum, kılına dahi zarar gelsin istemem ama bu hikâyede bir kurban seçilmesi lazımdı, o da sensin abicim." diyerek yutkundu.
Kurban mı? Ne kurbanı ne seçilmesi ya? Ne saçmalıyordu yine bu? "Abi kurban derken?" dediğimde eliyle ağzımı kapattı. "Yurtdışına kaç Yıldız! Sana bunu yapamam, yurtdışına kaç!"
Gözlerimi kısarak baktım yüzüne. Anlıyorsam ne olayım hemi! "Kaçacaksın! Yarın pasaportlarını çıkartıyorum ve hemen burdan gidiyorsun!" Elini ağzımdan çekip "Asla!" dedim keskin sesimle. "Öleceğimi bilsem yine de gitmem ülkemden!"
"Gitmek zorundasın? Hepimiz için yapmak zorundasın bunu!"
"Niye abi niye?"
"Söyleyemem Yıldız! Nedenini sorma bana."
"İyi o zaman, ben de gitmeyeceğim."
Kafasını sallayıp ağlamaya başladı. "O zaman kaderine razı geleceksin bacım." demesiyle hızla arabasına binip gitti. Arkasından bakakalırken, beni bekleyen kaderi merak etmeye başlamıştım.
***
Erkenden uyanmama rağmen, masanın üstünde gördüğüm not ile memleketime geri dönmüştüm. Oh mis gibi dağların kokusunu içime çekerken, bir kaç saate olacaklardan bir haber Çınar abimle didişiyorduk.
"Abi tamam dur! Abi gıdıklama dur!" Kahkaham evi doldururken, Kuzey abim de gıdıklama operasyonuna katılmıştı. "İmdat! Baba nerdesin baba! Uşaklarun beni elduriy baba!" derken, aslında beni öldürenin Toprak abim olduğunu bilmiyordum bilene... Nefesimi çekip alacaktı benden. Sevdası uğruna kurban verecekti küçük kız kardeşini. Ömrü boyunca vicdanının sesiyle yaşayacaktı ama yine de yapacaktı işte...
"Bir daha giyecek misun o yarum kumaşlaru?" Abin mi var, derdin var... Giyimime karışmaktan zevk alan 3 abi! Millet tekiyle başa çıkamazken, ben 3'üyle nasıl baş edeyim he? Mecbur pes ediyordum...
"T-tamam... Tamam giymeyeceğim." dediğimde ikisi de beni bıraktı. Ayağa kalkarak üstümü düzelttim ve kapıya doğru koşarak "Giyeceğim hahahahaha!" diyip koşmaya başladım. İkisi de peşimden... Evin içinde köşe kapmaca oynarken, annemi sığınağım yapmıştım.
"Ne isteysinız yine kizumdan? Bilama durun da! Ula kudurdunuz mi?"
"Anne habular durmay anne."
"Ana, habu kızın varya... Çok üçkağıtçı..." diyerek üstüme koşan Kuzey abimi babamın sesi durdurdu. "Pirak ula kizumu." Kurtarıcım gelmişti. Sırıtarak babamın yanına gidip kolunun altına girdim.
"Sizi sipalar! Habu kiza soluk vermeysinız dimi?"
"Evet baba!" diyerek nazlandım. Kuzey abim ise gözlerini kısıp "Hii! Bu kadar numaracı olur mu bir insan? Yıldız, senden valla korkulur kız." dediğinde kapının sertçe çalınmasıyla mutlu aile tablomuz dağıldı.
"Hayrola." diyen babam ve "Kim lan bu alacaklı gibi." diyen abim... Hepimiz kapıya doğru giderken, beni geriye atmışlardı. Korumalarım önümde diziliyken kendimi hep güvende hissediyordum.
Babam kapıyı yavaşça açtı ve peşimizi bırakmayan töre dizilerindeki aile karşımızda belirdi. Silahın soğuk namlusu babamın alnına değdiğinde annem ile çığlık attık.
"Ne oluyor Mehmet?" diyerek kızdı babam.
"Baba! Babamı bırakın baba!" Gitmek istesem de Kuzey abim tuttu beni. "Oy herif! Oy yetuşun!"
"Kapayın çenenizi!" sesinin oluşturduğu öfkenin ardından Karadeniz dağları her gün olduğu gibi yine ve yeniden kurşun sesiyle yankılandı. Bizler sıklıkla silah atan insanlardık ama o silahlar hiçbir zaman birbirini hedef almamıştı.
Korkuyla etrafa bakarken, kısa bir an da olsa Baran'la göz göze gelmiştim. Öfkesinde ben vardım gibi hissettim. Nefretle bakıyordu bana...
"İndir silahını yoksa ben de çekmekten beri durmam!" diyerek karşı hamlede bulundu Çınar abim.
"Kızımı verin!" sesiyle sessizlik oluştu ortamda. Babam ne olduğunu az buçuk tahmin etse de yediremedi oğluna. Kim inanmak isterdi ki?
"Ne kizu?"
"Bilmiyormuş gibi davranma İdris! Toprak'ın, Berivan'ı kaçırdığını çok iyi biliyorum!" der demez annem fenalaşmaya başladı. Kuzey abim beni tutmayı bıraktığı an abimin o cümlesi tekrarladı beynimde.
'Ben seni valla seviyorum, kılına dahi zarar gelsin istemem ama bu hikâyede bir kurban seçilmesi lazımdı, o da sensin abicim.'
Abim sonunda kurbanını seçmişti ama ben bu kurbanlık hikâyesinde nerde kalıyordum acaba?
"Tamam, otur konuşalum Mehmet. Sevmuşler işte daa! Karşu çikmayalum."
"Yarım saate evinde meclisini kur İdris! Hüküm verilecek ve karar alınacak!" Silahlar bellere tekrar koyulmuş, aşiret diye adlandırılan aile hışımla geri dönmüştü. Babam telaşla bize dönüp "Çınar! O Toprak'ı bağa çabuk bul ula!" diye bağırdığında abim çoktan tüymüştü.
"Hayde! Hayde siz evi terkedun hayde!"
"Olmaz baba! Seni tek bırakamam."
"Sağa ne diysam oni et Yılduz!"
Annemle beraber komşuya gönderilmemizin 2. saatindeydik. Yerimde dahi duramazken, onların ne konuştuğunu merak etmekten ölecektim. Annemin komşuyla sohbetini fırsat bilerek evden ayrıldım ve bizim eve doğru sessizce ilerlemeye başladım.
Gizlice kapıdan içeri girip, arka bahçedeki konuşmayı dinlemeye başladım.
"Var bir çaresi İdris! Kızını oğluma vereceksin!"
Kızını oğluma vereceksin... Burda bahsi geçen kız ben miydim? Yok canım! Dalga geçiyor olması lazımdı... Ama durun! Abimin dediği o cümle... Hikâyenin seçilen kurbanı... Adam beni oğluna istiyordu. Benim hayatımı benden çalmak istiyordu! Asla izin veremezdim asla!
"Vermezseniz kan akacak İdris! İlk kanı akıtmaya büyük oğlundan başlarım." demesiyle
"Asla!" diyerek erkek meclisi adını verdikleri ortama atladım. Benim hayatım hakkında karar alıyorlarsa, benim fikirlerimi duymaları gerekiyordu. Abim bir hışımla ayağa fırlayıp yanıma gelirken ben ise sudan çıkmış balık misali çırpınıyordum. "Asla böyle bir şey olamaz!" Abim yanıma gelmiş, kolumdan tutarken öfke ile baktım gözlerine. Hiçbirisinin beni vermeyeceğini biliyordum ama bu konuyu meclise taşımalarına dahi köpürmüştüm. "Çıkarın şu kızı şurdan! Bunun ne işi vardır erkeklerin içinde!" Baş köşeye kurulmuş adama bakarken saçlarım hızlı nefes alışverişiminde etkisiyle bir ileri bir geri gidip duruyordu yüzümde. "O zaman adam gibi konuşun, kadınları meze etmeyin sofranıza!" diye bağırmamla öfkeyle ayağa kalktı. "İdris, sustur şu dili uzun kızını yoksa ben kökünden keseceğim!" Tam cevap verecektim ki, abim ağzımı kapatıp dışarı çıkarttı. Cümlelerim özgür kalamazken boğulduğumu hissettim ama sığ düşüncelerden ötürü... Kadın susardı dimi? Hayır! Ben bu tabuları çoktan yıkmıştım. Kadın susmaz, hakkını da sonuna kadar arardı. Bahçeye geldiğimizde abim kan ter içinde kalmıştı. "Dur Yıldız, Allah aşkına dur!" diye bağırınca sustum. "İşler sarpa sardı biraz dur! Kimsenin seni verdiği falan yok!" Çaresizce abimin yüzüne bakıyordum."Abi..." dememle ağlamaya başladım. Karşımızda niyetleri çok ciddi bir aile vardı. "Abi seni vururuz diyorlar abi." diyerek bacaklarına doğru düştüm ve kafamı abimin dizlerini koydum. "Seni öldüreceklermiş."
"Ayağa kalk!"
"Sensiz yapamam ben. Abi ben sensiz yapamam!"
"Ayağa kalk Yıldız!"
"Ama oraya da gitmem! Gelin olmam o şehre, gelin gitmem o aileye abi!"
"Sana ayağa kalk dedim Yıldız!" Kollarımdan tutup zorla ayağa kaldırdı ve omuzlarımı dikleştirmeye çalıştı. "Dik duracaksın! Seni kimselere vermem ama dik duracaksın duydun mu? Gerekiyorsa ölürüm ama seni kimselere vermem..."
Dik durmak bir yana dursun, ayakta bile kalamıyordum. Abim göz göre göre beni bu savaşın içine itmişti.
Cevap gelmeyince "Vermem Yıldız!" diyerek silkeledi beni. "Duyuyor musun beni?"
"Abi..." diyerek sesimin titremesine durduramadan hüngür hüngür ağlamaya başladım. "Yıldız kendine gel! Ölürüm de vermem seni duydun mu? Şimdi çabuk git burdan."
"Abi olmaz! Seni öldürecekler..."
"Sana git dedim! Kimse ölmeyecek git!"
Beni ittire ittire evden dışarı atıp kapıyı kapattı. İçeride olan savaşı görememek korkumu artırıyordu. Ya abimi öldürürlerse? Vicdanımın yükü beni ele geçirmişti. Her şeyin sorumlusu Toprak abimken, sanki benmişim gibi hissediyordum.
Töre dedikleri bu muydu? Kan mı akıtmaktı? Perihan'ın hamile olduğunu bilseler kim bilir neler yaparlardı? Kapıya vuruyordum ama açan yoktu. Çaresizce geriye döndüğümde Furkan'ın göğsüne çarptım. Tam ihtiyacım olan kişi gelmişti...
Hızla sarılarak ağlamaya devam ettim. Ne olduğunu idrak edemeden o da bana sarılmaya başlayıp saçımı okşadı. "Ne oldu güzelim? Yıldız ne oldu aşkım? Niye ağlıyorsun?"
Aklıma gelen fikirle göğsünden ayrılarak başımı yüzüne kaldırdım. Uzun boyluydu ve ben onun yaklaşık göğsüne denk geliyordum. "Furkan hemen şimdi evlenelim." dememle "Ne?" dedi sadece.
"Duydun işte sevgilim, hemen şimdi evlenelim."
"İyi de niye Yıldız?"
"Abim Doğulular'ın kızını kaçırdı sevgilim."
"Ee Yıldız? Bunun bizimle ne alakası var?"
"Töreleri farklı Furkan! Ya abimi öldüreceklermiş ya da beni oğullarıyla evlendireceklermiş."
Öfkeyle karışık gülerek bağırdı. "Anlamadım güzelim? Kim kiminle evlenecek?"
Olayı hızlandırılmış hâliyle baştan sona anlattım.
"Aşiretler mi?" diyerek yutkundu. Korkmuştu! Ciddi ciddi korkmuştu. "Biz evlenirsek beni de öldürebilirler yani." demesiyle hayal kırıklığının en dibini gördüm. Kollarım iki yana düşünce anladım ki, Furkan evlenmek istemiyordu ama yine de sordum...
"Soruma cevap ver artık! Evlenecek miyiz Furkan?"
Cevapsız kalarak yere baktı. Ardından kollarımdan tutarak gözümün içine baka baka konuşmaya başladı. "Sen benim ilkimsin Yıldız." dediğinde umut ışığı kalbime yeniden doğmuştu.
"Seni öyle çok seviyorum ki, sol gözümle bakarken sağından sakınıyorum." Kabul edecek diye düşünüp yüzüne gülmeye başladım. "Ben de seni çok seviyorum Furkan."
"Biliyorum... Biliyorum güzelim. Ama..." dediğinde tüm umut bedenimden çekilip alındı. Amayla başlayan her cümlenin sonu hüsrandır...
"Ama yapamam Yıldız." dediğinde gözlerimin içini hüzün bürüdü. "Ailenin tek varisi benim, annem dayanamaz. Bana ne kadar düşkün olduğunu da biliyorsun."
Kollarımı kollarından kurtararak gözyaşlarımı sildim. Oturupta ağlayacak halim yoktu. "Tamam Furkan, sıkıntı yok. O zaman ilişkimiz burada bitsin."
Yutkundu ve "Bitsin istemiyorum Yıldız. Ortalık biraz yatışsın, ondan sonra evleniriz güzelim."
Evin kapısı sertçe açıldı. "Sözlümle mi evleneceksin birader?" diyen adama döndük ikimizde. Kolumdan tutarak beni arkasına çekti ve Furkan'ın önünde durdu. "Geri bas aslanım geri bas! Hadi geri..." Furkan'ı göğsünden iterek uzaklaştırmak istedi.
Furkan ise anında geri gelerek kafasını Baran'ın kafasına bastırdı. "Sen kimsin oğlum? Sözlüm falan, hayırdır lan!"
"Az önce alınan kararla Yıldız benim sözlüm oldu. Babası verdi, bizde aldık."
Babam verdi mi? Yalan söylüyordu, yemin ediyorum ki yalan söylüyordu çünkü babam asla vermezdi ama neden yapmıştı bunu?
Beni kolumdan tutup içeri soktuğunda yüzüne tokat attım. "Niye yalan söylüyorsun?"
"O salakla mı evlenecektin cidden? Sevdiği kadına sahip çıkamayan salakla mı? Seni kurtardım işte, daha ne istiyorsun?"
"Benim kimsenin kahramanlığına ihtiyacım yok! Bir daha benim işlerime sakın burnunu sokmama!" Parmağım ona doğrulmuşken, içeriden gelen gürültülü ses ile korkuyla irkildim.
"Çikun evumden! Size kiz da yok, feda edeceğum uşağumda yok! Hayde s.ktirun gidun ula!"
"İyi düşün İdris! Şimdi ki tepkine ses çıkartmam ama bir daha ki gelişimde elim boşta dönmem! Ya kızını beyaz gelinlikle çıkarırsın ya da oğlunu beyaz kefenle! Beyazı seçmek senin elinde!" dediğinde ağzımı kapattım.
Evden çıktıklarında Mehmet Ağa'nın gözü ilk beni gördü. Hızlıca yanıma gelip "İşin kilit noktası sensin Yıldız. Kan akmasını istemiyoruz, bu yüzden razı ol." diyerek tüm adamlarını baş hareketiyle peşinden sürükledi. Tüm yük benim omuzlarıma binmişti. Abimlerle babam içeride köpürürken, bahçede yaklaşık 15 dakika öylece durup ağladım.
Hepsi birlikte bahçeye çıkınca beni hareketsiz hâlde gördüler. Çınar abimle Kuzey abim koşarak yanıma geldi. "Yıldız niye korkuyorsun? Seni asla vermeyeceğiz Yıldız."
"Abi... Seni... Seni öldürecekler." dediğimde babam öfkeyle "Kimse ölmeyecek çünkü o Toprak'ı ellerumle ben eldureceğum!" dedi. İşte tam da o anda Toprak abim Perihan ile el ele dış kapıdan içeri girdi. Hangi yüzle karşıma çıkabiliyordu.
"Baba!" dediğinde babam öfkeyle üstüne yürüdü. "Senu hayursuz, seni şerefsuz!" demesiyle ağır bir tokat attı abime. Abimin yüzü sola savrulurken, Perihan ise ağzını kapatmıştı. Babam Toprak abimin yakasına yapışarak "Sen benu toprağa mu komak isteysın oğlum? Ne isteysın bendan? Oğlum Allah aşkına de bağa!"
Babam ağlamaya başlayınca yüreğim parçalandı. "Hadi benum oğlum yarum akulli. Senun haberun yok mu Berivan? Törelerunu bilmey misun?"
"Ben... Ben..." dedi ve karnını tuttu.
"Baba gitme kızın üstüne, mecbur kaldık mecbur!" demesiyle bir tokat daha yedi. "Sen ne yaveleysın?"
"Hamile baba! Berivan hamile!" demesiyle babam kalbini tutup kenardaki masaya zorla tutundu. Koşarak babamın yanına gittim. "Baba! Baba iyi misin baba!"
"Senin kıt aklını s.keyim Toprak!" Çınar abim, Toprak abimin yüzüne yumruk attığında ailemizde büyük kavga başlamıştı. "Mecbur kaldım abi!" dediğinde bir yumruk daha attı.
"Ne mecburu lan? Kadın sana tecavüz mü etti oğlum? S.kerim seni, kendine gelene kadar s.kerim Toprak! Ne demek kız hamile? Lan elimde kalırsın çocuk! Seni mahvederim oğlum!" Yakasından tutup sert şekilde silkelemeye başlayınca Kuzey abim araya girdi.
"Tamam abi az biraz sakin ol!"
"Bırak Kuzey! Ne dediğini duymadın mı? Hamile bırakmış kızı, gelmiş bir de pişkince söylüyor."
Kuzey abim ikisini ayırıp, Çınar abimi zorla tuttu. "Sen bittin oğlum! Yıldız'ın kılına zarar gelirse mezarını kendi ellerimle kazarım!"
Babam boğazını tutup gevşetmeye başlayınca ağlamam şiddetlendi. "Abi... Abi babam iyi değil!" diye çığlık atmamla kavga durdu ve hepsi babamın yanına koştu.
"Baba! Baba nefes al baba!" dedi doktor olan abim. "Açın! Önünü açın... Abi arabayı getir!" dediğinde Çınar abim şoka girmişti. "Abi kendine gel arabayı getir!"
Bir kişinin hatası tüm ailemizi dağıtmıştı. Toprak abim eğer kendini dizginleyip kaderine razı gelseydi, hepimiz huzurlu yaşamımıza devam edecektik. İşte herkesin hikâyesi asıl şimdi başlıyordu...
***
Ben Yıldız Kurt! Burnunun diki haricinde hiçbir yola sapmayan Yıldız! Kendi topraklarımdan koparak hiç bilmediğim bir ailenin içine girecektim! Kocam dediğim adamın kalbi başkası için atarken, yaşadığım ev bana her gün zindan olacaktı. Kurallar ne için vardır, yıkmak için! Ben de her kuralı yıkarak evdeki soğuk savaş ateşini körükleyecektim!
Ve ben o evde hep ikinci kadın olarak anılacaktım! Ama bilmedikleri bir şey vardı ki, benim adım Yıldız'dı! Gökyüzünde parlayan Yıldız'dım ben. Işığımı söndürmeye kimsenin gücü de eli de yetmezdi!