Nevin sabah kahvaltısı yaptıktan sonra Handan' a bir yere uğraması gerektiğini söyledi, çantasının sapını sıkıca tutarak Emniyet Müdürlüğü önüne geldi. Yaptığının ne kadar doğru olduğundan emin değildi. Handan onu hiç affetmeyebilirdi. Handan ile ne kadar yakın olsalar da Handan oldukça inatçı biriydi.
O sırada Yılmaz 'ı gördü. Yılmaz siyah bir tişört giymişti. Belli ki bir şeye sinirli olduğu için havanın serin olduğunun farkında değildi. Nevin, onun bu sinirli hallerinden dolayı yanına gidip gitmeme konusunda tereddüt yaşadı. Ama adamın iyi bir polis olduğunu dün gece anlamıştı. Tamam biraz ukalaydı ama analiz yeteneğini inkar edemezdi. Birden önüne geçti.
"İyi günler, hayırlı görevler."
Yılmaz yüzüne bile bakmadan sadece kafasını salladı. Kadını çoktan fark etmişti neyse ki. Yoksa böyle ani bir hamleye pek iyi bir karşılık vermezdi. Nevin, adamın konuşmaktan pek hoşlanmadığını fark etmişti. Demek ki konuşmayı devam ettirecek kişi kendisiydi.
"Beni hatırladınız mı? Ben dün akşam..."
Yılmaz, "Evet." diye kestirip atmıştı. Nevin gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. İçinden "Resmen çattık." diye düşünüyordu. Konuşmayı sevmediği gibi dinlemeyi de sevmediğini düşündü. İçine çektiği serin hava onu biraz rahatlatmıştı. Çantasını açtı ve içinden zarfı çıkardı. Yılmaz' a uzattı.
"Bu, geçen hafta Handan 'a geldi."
Yılmaz zarfı aldı. İçini açtı, evrakları inceledi ve ilk kez Nevin' e baktı. Bu bakış, aslında bir soru anlamı taşıyordu. Nevin, konuşmaya devam etmesi gerektiğini anlamıştı ama buraya zaten kendinden emin olmadan gelmişti. Karşısındaki adam, ona yardımcı olup doğruyu yaptığı konusunda motive etmek yerine son derece ilgisiz davranıyordu. Teşvike ihtiyacı vardı ama karşısındaki adamın hiç niyeti yoktu. Anlatmalıydı. Bu onun arkadaşlık göreviydi.
"Bu evrakları Handan göndermişti. Davadan geri çekildiği için 15 gün önceden bildirmesi gerekiyordu. Prosedür böyle işler. Haber vermeden dava bırakılmaz. Handan da bunu yaptı. Ama adam evrakları geri gönderdi."
Yılmaz, kadının hala sonuca gelmemesinden sıkılmıştı. "Avukatların hepsi mi konuyu gereksiz uzatır?" diye düşünüyordu. Nevin çantasından bu kez bir kurşun çıkardı. Bir poşetin içinde duruyordu.
"Gelen evraklar girişte bir kutuya konur. Sonra da genellikle ben ya da acil evrak bekleyen kim varsa oradan alırız ve sahiplerine dağıtırız. Geçen hafta yine kutuyu ben açtım. İçinde bu ve birçok zarf ile birlikte bunu buldum." diyerek kurşunu içine koyduğu poşetle beraber Yılmaz' a uzattı. Yılmaz poşeti aldı ama bakmadı bile.
"Peki, bu zarfla ilgili olduğundan nasıl emin oldunuz?"
Yılmaz ilk kez konuya ilgi gösterip soru sormuştu. Nevin, sonunda onun ilgisini çekmeyi başardığı için içinde bir sevinç hissetti. Bu adamın son derece başarılı bir polis olduğunu fark etmişti ve dava ile onun da ilgilenmesini istiyordu. Bütün polisler ellerinden geleni fazlasıyla yapıyordu, bundan şüphesi yoktu ama bu adam farklıydı. Hiçbir detayı gözden kaçırmıyordu. Arkadaşı için endişe ediyordu.
"Aslında hem eminim hem de değilim. Bütün zarflara baktım, tabi açıp bakmadım ama diğerlerinin hepsi resmi olarak gelmesi gereken, beklenen evraklardı ve kapalı zarftaydı. Hatta çaktırmadan hepsini açarlarken yanlarında olmaya çalıştım. Bir tek bu zarf kapalı değildi."
"Yine de zarftan bağımsız olarak oraya konmuş olabilir. Belki rakip bir büronun işi bile olabilir."
"Bunları ben de düşündüm. Bir kalem ile ittirerek poşet içerisine koydum herhangi bir parmak izi vardır belki diye. Ama bu evrak geri gönderilecek bir evrak değil. Biz bunu düzenler, resmi yollarla iletiriz, karşı taraf ise kendisine yeni bir avukat arar, bize geri göndermez. En fazla arayıp önerebileceğiniz bir avukat var mı falan der. Göndermesinin bir anlamı olmalı. Ve bence ikisinin ayrı ayrı şeyler olup aynı güne denk gelmesi normal değil. Bu kadar tesadüf bana mantıklı gelmedi. "
Nevin, adamın haklı olabileceğini düşünürdü, önceki gece yaşananlar olmasaydı. O da zaten kurşunu bulur bulmaz getirmemişti bu nedenle. Boşanma davalarına bakmasına rağmen kendi bile ufak çaplı tehditler alıyordu. Ağır Ceza Avukatı olan Handan' ın almaması mümkün değildi. Ama bu kez gece olanlardan sonra olayın ciddi olduğunu fark etmişti.
"Peki, Handan Hanım 'a söylediğinizde ne dedi? Dün gece herhangi bir tehdit almadığını söylemiş."
"Handan ’a söylemedim. Aslında söyleyecektim ama emin olmadan bir şey demek istemedim."
"Nasıl emin olacaktınız? Mesela silahlı saldırı, emin olmanıza yetti mi?"
Yılmaz ’ın sert tavrı, Nevin' in kendini daha da suçlu hissetmesine neden olmuştu. Başını öne eğdi.
"Ben... Ben sadece... Handan ’ı ablam gibi severim. Arada hepimiz tehdit alırız. İşlerin bu kadar ciddi olduğunu düşünmemiştim. Handan geri adım atan biri değildir zaten. O yüzden beklemeyi tercih ettim. Bilmesi bir şeyi değiştirmeyecekti. Alıp atardı kurşunu. "
Yılmaz, poşeti Nevin 'e geri uzattı.
"Üçüncü kata çıkın. Komiser Nazmi Uzun ile görüşün. Eğer Handan Hanım ölürse bana o zaman gelirsiniz. Siz bu davranışlara devam ettiğiniz sürece çok uzun sürmez zaten."
Nevin sinirlenmişti. Şu ana kadar her şeyi tolere etmişti. Handan için daha da ederdi. Ama bu adam nasıl bu kadar kolay bir şekilde ölümünden bahsedebiliyordu? Kendini ne sanıyordu?
"Bakın, hatalı davranmış olabilirim. Ama söylediğiniz şey..."
Yılmaz, Nevin’ in cümlesini tamamlamasını beklemedi.
"Cinayet Büro Amirliğinden Başkomiser Yılmaz, hanımefendi. Dün sadece boşta olduğum için oradaydım. Bu dava ile Nazmi ilgileniyor."
Nevin, sinirle Yılmaz’ a verdiği kurşunu ve zarfı elinden çekip aldı. Adam bir saattir onu oyalıyordu. Baştan söylese sanki kelimesine para ödeyecekti. Bir de onu suçlamıştı. Öfkeyle içeriye yöneldi. Yılmaz arkasından seslendi.
"Girişte, kurşunun delil olduğunu ve Nazmi Uzun’ a iletilmesi gerektiğini söyleyin. Yoksa onunla içeri giremezsiniz."
Nevin, cevap vermeden yürümeye devam etti. O bir avukattı. Nereye neyle girilir, neyle girilmez bilirdi.
Girişteki polis memuruna kurşunu verdi. Kimliğini gösterdi ve Yılmaz 'ın dediği gibi üçüncü kata çıktı. Adamı görür görmez tanımıştı.
"Nazmi Uzun?"
"Evet, benim. Ben de sizi bekliyordum. Buyrun, sorgu odasına geçelim."
Sorgu odasına girmeye alışıktı. Sorunlu davalarda defalarca bunu yapması gerekmişti ama ilk kez böyle bir nedenle girecekti. Yine de lafı uzatmadı, geçti. Nazmi karşısına oturdu.
"Çay, kahve, herhangi bir şey içer misiniz?"
"Teşekkür ederim ama almayayım. Ayrıca dün gece için teşekkür ederim."
"Açıkçası yaptığımın ne kadar doğru olduğu tartışılır. Ama şahit olarak sizin güvenliğinizi sağlamak benim görevimdi."
"Ben kendi güvenliğimden çok Handan’ ın güvenliğini düşünüyorum. Dün aradığımda tehdit aldığını, telefonu açan memura söylemiştim. Ancak Handan bunu gizlemek isteyince, belki bilmediğim durumlar vardır diyerek sizden bu konuyu henüz açmamanızı rica ettim. Üstelik Handan’ ın bilmediği bazı durumlar var." dedikten sonra, Yılmaz’ a anlattıklarını Nazmi ’ye de anlattı. Nazmi her şeyi dinledikten sonra yazılı olarak da ifadesini aldı. Nevin çıkarken, Handan ’ın da ifade için gelmesi gerektiğini söyledi. Handan’ a bunu kabul ettirmek zorunda olduğunu biliyordu. Yoksa polisi yanıltmaktan suçlu durumuna düşebilirdi. Peki ama şimdi bunu Handan ’a nasıl anlatacaktı? Bunu söylemek istemeyen arkadaşına ihanet mi etmişti? Aslında böyle olmadığını biliyordu ama Handan ne düşünecekti?