bc

YASAL AŞK

book_age18+
308
FOLLOW
2.2K
READ
HE
fated
opposites attract
police
bxg
kicking
city
surrender
like
intro-logo
Blurb

UYARI: Şiddet ve cinsellik içerir!

Bir kadın...

Bir adam...

Bir çocuk...

Cam gibi şeffaf bir kadın. Hayatta bir sırrı var. Kendinden bile gizlemek istediği...

Geçmişi sırlarla dolu bir adam...

İkisinin de aklında aşk yoktu. Sadece işlerine aşık olmak yetiyordu. Ama bir gün bir çocuk bir karar verdi. Kardeş istiyordu...

Biri Avukat Diğeri Polis iki kişi.. Hayat onları sürekli karşı karşıya getirirken bir çocuğun tertemiz kalbi onları yanyana getirmek istedi. İki tehlikeli hayatı bir araya getirmeye çalıştığından, dünyanın ne kadar kirli olduğundan haberi yoktu. Çok masum bir dilek diledi. Bir annesi ve bir kardeşi olmasını... Hayat ona ne kadar yardım edecekti? Dünya dilekler kadar masum olabilecek miydi ?

chap-preview
Free preview
PROLOG
Bir kadın... Handan Saner... 27 yaşında ağır ceza avukatı... Hırslı bir kadın. Üniversiteyi dereceyle bitirdi. Ailesi Aydın' ın tanınmış isimlerinden. Handan, üniversite okuduğu İstanbul' da kalmayı tercih etti. Tüm güzelliğinin yanında, suçun da başkentiydi İstanbul. Bir dava aldığında gecesini gündüzüne katar, ipten adam alırdı. Kaybettiği dava yok denecek kadar azdı. Bir adam... Yılmaz Kara... 30 yaşında... Terfilerini her zaman başarıları nedeniyle almış bir başkomiser. Cinayet büroda çalışıyordu. Hırslı bir adam. Kendini İstanbul'un suç oranını düşürmeye adamıştı. Tek zaafı, işinden çok sevdiği tek şey, kızıydı. Karısı, kızı daha bir yaşındayken evi terk ettiğinde, kızına hem anne hem baba olmayı başarmıştı. Bu durum bile onun çalışma temposunu düşürmemişti; başarılı bir polisti. Bir çocuk... İlkim Kara... Beş yaşında... Zekasını kesinlikle babasından almıştı. Babasının yoğun iş temposuna alışık ama onu özlüyordu. Şımarık bir çocuk değildi. Annesiyle ilgili gerçeği biliyor, onu beklemiyordu. Ama bir annesi ve bir kardeşi olsun istiyordu. Bu konuda son derece kararlıydı... Handan, onunla görüşmeye gelen her müvekkilinin ona karşı dürüst olmasını isterdi. Aldığı son davada, ilk duruşmanın oldukça başarılı geçmesine rağmen, müvekkilinin yalan söylediğini ve aslında suçlu taraf olduğunu fark ettiğinde davadan geri çekildi. Herkesin savunulma hakkı olduğuna inanırdı. Ama bazı insanların sadece güçlü oldukları için, suçlarının göz göre göre cezasız kalmasına da karşıydı. Yasal hakkını kullanıp çekilmek için evraklarını düzenledi ve müvekkiline gönderdi. Gönderdiği evraklar, zarfın içinde bir kurşunla geri döndüğünde bunu ciddiye almamıştı. Ama durum sandığından çok daha ciddiydi. Yılmaz, o dava için gecesini gündüzüne katmıştı. Geç saatlerde evine döndüğünde, İlkim gözlerini aralar, "Babacığım, seni çok özledim. Benimle uyur musun?" derdi. Yılmaz, usulca kızının yanına kıvrılır, yorgun olmasına rağmen o küçük yatağa sığmaya çalışır, ne yazık ki kızı uyanmadan işe geri dönerdi. Sonunda adamı yakaladı. Ama o avukat, Handan Saner, adamın tutuksuz yargılanmasını sağlamıştı. Yılmaz, bazı avukatlara sinir olurdu. O, herkesin savunulma hakkı olduğuna inanmıyordu. Bazı suçlar bu kapsama girmemeli diye düşünüyordu. Zaten kolay bir meslek değildi polislik. Bazen suçlu olduğundan emin oldukları kişileri, ellerinde yeterli delil olmadığı için tutuklayamıyor, elini kolunu sallayarak bir süre daha gezmesine ve belki birine daha zarar vermesine zaman tanımış oluyorlardı. O kadar emek verip delil topladıktan sonra, bir avukat çıkıp suçluyu tutuksuz yargılatıyordu. Yılmaz, adalet sistemine güvenirdi ama masumun hapse girdiğine ya da suçlunun beraat ettiğine de şahit olmuştu. Olmayan şeyler değildi bunlar. Adamın tutuksuz yargılanmasına karar verildiğinde dosyaya bakmış, Handan Saner adını görmüştü. Bu isimle ilk karşılaşması değildi. Nişantaşı' nda büro açmış, zenginlerin avukatıydı ona göre Handan. Katıldığı davaların çoğunu kazanıyor, servetine servet katıyordu. Handan yüzünden daha fazla delil bulmak zorunda kalmıştı. Aslında mahkemeye sevk ettikten sonra işi bitiyordu. Ama bu tarz davalarda böyle durumlarla karşılaştığında, Yılmaz kendine engel olamaz ve mesai saati bittikten sonra araştırmaya devam ederdi. Yine öyle yapmak zorunda kalmıştı. Oysa önüne yeni bir dosya konmadan önce kızını söz verdiği kampa götürmek istiyordu. Yazın son günleriydi. İlkim, gece çadırda uyumak, yıldızları daha yakından görmek istiyordu. Aslında Yılmaz, beş yaşında bir çocuk için kamp yapmanın güvenli olmadığını düşünüyordu. Ama İlkim, "Hiçbir şey olmaz; çünkü benim babam bir kahraman. O beni her şeyden korur," dediğinde dayanamayıp söz vermişti. Geceler soğumaya başlarsa yine sözünü tutamayacaktı. Yılmaz 'ı en çok üzense İlkim' in bunu da olgunlukla karşılayacak olmasıydı. En son doğum gününde İlkim, bütün gün uğraşmış, bakıcısı ile babasının en sevdiği kurabiyelerden yapmış ve babasına pembe bir pasta siparişi vermişti. Yılmaz, pastayı almıştı almasına ama son dakika telsizden gelen anonsa kayıtsız kalamamıştı. Son hızla olay yerine giderken pasta koltuktan düşmüştü. Yılmaz eve gittiğinde saat dört olmuştu. Kızının yanına gidip onu öptüğünde İlkim uyandı. Uyku sersemi pastasını sordu. Yılmaz, pastanın düştüğünü söylediğinde İlkim yataktan kalkmış, babasının arabasının anahtarını alarak arabaya gitmiş ve pastayı getirmişti. Masanın üzerine koyup açtığı pasta artık hiçbir şeye benzemiyordu. İlkim, pastanın içine karışmış mumu bulup üzerine koymuş, babasından yakmasını istemişti. Sonra mumu üfleyip, parmağıyla bir parça alıp babasına uzatmıştı. Kendi de parmağıyla bir parça alıp yedikten sonra, "Yediğim en lezzetli pasta, teşekkür ederim." demişti. Babasını yanağından öptü ve elinden tutarak odasına götürdü. Babasına sarılıp uyudu. Babasının onu izleyip ne kadar üzüldüğünden hiç haberi olmadı. Bağırıp kızsa daha az yakardı canını. Ama İlkim hep yaşına göre olgun olmuş, daha doğrusu öyle olmak zorunda kalmıştı. Bu kez verdiği sözü tutmak istiyordu Yılmaz. Ama sırf kızına verdiği sözü tutmak için bir suçlunun sokakta elini kolunu sallayarak gezmesine izin vermezdi. Üstelik adamın yurt dışına çıkma riski vardı. O zaman işi çok daha zor olurdu. Handan yüzünden günlerdir iş çıkışı uğraşıyordu. O gün de aynı şeyi yapmıştı. Hatta yeni bir şahit buldu. İfadesini almak için saatin kaç olduğuna aldırmadan Emniyet Müdürlüğü 'ne geldi. Adamın ifadesini yazarken bir arkadaşı geldi. "Senin geçen gün saydırdığın avukat saldırıya uğramış," dedi. Yılmaz önce önemsemedi. "Ne olmuş? Savunduğu suçlular nedeniyle karşı tarafın ailesi tehdit falan mı etmiş?" dediğinde arkadaşı, "Durum o kadar basit değil. Bir arkadaşı aradı. Senin şu davadan çekilmiş. Arkadaşı o konuda tehditler aldığını söyledi." diye cevap verdi. Ve tam cümlenin sonunda Yılmaz ayağa kalktı. "Hadi gidelim bakalım. Bir de şu Avukat Hanım 'ı biz görelim neye benziyormuş. "

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook