MASUM YALAN

1590 Words
Can, müdürün bu sözüyle birlikte başka yöne bakarak gülmemek için büyük bir mücadele verdi. Yılmaz, Can ’ın bu halini fark etti ve sinirlenmeye başladı. Ama müdürün karşısında olduğu için bu sinirini belli etmedi, zoraki bir gülümsemeyle Müdür Kenan ’a döndü. "İyiyim, sağ olun. Sizi de buraya kadar yorduk." dedi mahcup bir ifadeyle. Kenan, dostça gülümseyerek yanıtladı. "Olur mu öyle şey? Sen bizim için önemlisin. Duyuyorum yaptıklarını, ne zaman duysam gururlanıyorum." Yılmaz, hafifçe başını eğerek karşılık verdi. "Çok sağ olun Müdürüm, ama ben sadece görevimi yapıyorum. Mesleğini seven herkes aynı şeyi yapar. Övülecek bir durum yok yani. Bütün ekip, işimizi gerektiği şekilde yapmaya çalışıyoruz." Kenan, bu mütevazı tavır karşısında Necdet’ e bakarak konuştu. "Gerçekten dedikleri kadar varmış. Tebrik ederim sizi de. Çok iyi bir ekip kurmuşsunuz." Necdet, mütevazi bir şekilde teşekkür etti ve Kenan’ la el sıkıştılar. Kenan bu sırada Can ’a göz ucuyla baktı. "Genç delikanlı da ekipten galiba? Senin gibi olursa ne ala." dedi, hafifçe gülümseyerek. Can, aniden herkesin bakışlarını üzerinde hissedince biraz utandı, ama dik durdu. Yüzü kızarmıştı, ama yine de saygılı bir tavır sergiledi. Kenan, Yılmaz ’a dönerek son sözlerini söyledi. "Tekrar geçmiş olsun Yılmaz. Doktorun bugün dinlenmeni tavsiye etti. İki gün de benden izinlisin. Senin gibi iyi bir polisin kıymetini bilmek gerek." Yılmaz, hala mahcup bir halde, "Teşekkür ederim Müdürüm. Ancak bir an önce işimin başına dönmek istiyorum." dedi. Kenan, gülümseyerek, "Sen bilirsin. İzin hakkın bende saklı, ne zaman istersen kullanırsın." dedi ve Necdet ’e dönüp onunla konuşması gerektiğini belirterek odadan çıktı. Kapı kapanır kapanmaz, Can daha fazla dayanamadı ve kıkırdamaya başladı. Yılmaz ona sert bir bakış fırlattı, ama Can yine de kendini tutamıyordu. "Can!" dedi Yılmaz, gözlerini kısarak, "Bir daha böyle gülersen seni nöbete boğacağım, anladın mı?" Can, başını öne eğip gülüşünü bastırmaya çalışarak, “Vurulunca iki gün izin mi? Çok az değil mi?” diye mırıldandı. Yılmaz ona yan yan bakarak cevap verdi: "Ne düşünüyordun? İzin almak için kendini vurdurmayı mı? Bizim mesleğimizde izin olmaz, Can. Alışsan iyi olur. Tabii iyi bir polis olmak istiyorsan." O sırada kapı vuruldu. Yılmaz bıkkın bir halde, "Yine kime rezil olacağız bakalım." diye mırıldanırken, kapı açıldı ve içeri Handan girdi. Can, onun geldiğini görünce hemen toparlanıp gülümsedi. "Geçmiş olsun," dedi Handan. "Gelebilir miyim?" Yılmaz, soğuk bir sessizlikle başını sallamakla yetindi. Handan, Yılmaz 'ın bu tavrına içten içe gıcık oldu ama kendisi yüzünden vurulduğu için bir şey söylemek istemedi. Tabii damarına basılmadığı sürece... Can ise heyecanla konuştu. "Hoş geldiniz Handan Hanım! Ben Can bu arada." dedi, bir an duraksayıp Yılmaz’ a bakarak düzeltti, "Ay pardon, Başkomiserim' in çok kıymetli yardımcısı..." Yılmaz sinirle kaşlarını çattı, "Polis Memuru Can,ben Handan Hanım." diye düzeltti. Handan gülümseyerek elini uzattı. "Memnun oldum Can. İsminle hitap ettim ama sakıncası yoktur umarım?" "Yok elbette, Handan Hanım," dedi Can, hafif mahcup ama samimi bir gülümsemeyle. Handan, içten bir şekilde ekledi: "Sen de bana ismimle hitap edebilirsin." Can, memnuniyetle, "Olur tabii, öyle hitap ederim... Handan ablacığım," dedi. Yılmaz sinirlenmiş bir halde konuştu. "Muhabbetinizi dışarıda mı yapsanız? Malum, hasta ziyareti kısa olur." Handan, bir an derin nefes aldı, Yılmaz ’ın ona olan bu tavrına içten içe sinirlendi ama kendini tuttu. “Fazla durmayacağım zaten.” dedi nezaketi elden bırakmayarak. “Sadece teşekkür etmek için gelmiştim." Yılmaz yüzünü buruşturdu, gözlerini ondan kaçırarak, “Gerek yok ” dedi soğuk bir sesle. Can, dudaklarını hafifçe büzerek konuşmaya devam etti. "Olur mu Başkomiserim? Sizin yaptığınız bir kahramanlık. Kimse böyle..." Ancak o sırada Yılmaz, Can’ a ters ters bakarak araya girdi: “Can!” Handan, Yılmaz’ a bakarak, sabrını zorlamamaya çalışarak, “Siz hep böyle misiniz?” dedi, alaycı bir tonda. "Ya hiç konuşmazsınız ya da konuşunca bağırıyorsunuz." Can hemen araya girdi. “Yok, yok, Başkomiserim çok iyidir. Yanlış anladınız.” dedi telaşla. “Sadece çok yakışıklı olduğu için daha önce bir sürü davada gönülleri asılanlar oldu. O nedenle mesafesini..." Yılmaz, dişlerini sıkarak “Can, sus!” diye bağırdı. Ardından soğuk bir yüzle Handan ’a döndü. Gözleri, buz gibi bakan ama insanın içine işleyen o mavi derinlikle doluydu. "Hükmünüzü verdiğinize göre," dedi kısık bir sesle, "kapı orada." Handan sinirlenerek, “Sen... Sen beni kovuyor musun?” dedi, sesinde öfkeyle karışık bir şaşkınlık vardı. “Ben teşekkür etmek için geliyorum, siz beni kovuyorsunuz. Söylesene, sen nasıl polis oldun? Böyle alt sınıf bir üslupla her önüne gelene bağıracak hakkı kendinde bulamazsın.” Yılmaz, gözlerini kısarak cevap verdi, "Benim polisliğimi yargılamak sizin gibi üst sınıf cinconlarına düşmez, Avukat Hanım." dedi ağır bir sesle. "Şimdi, sahte nezaketinizi de alıp gidin, kendi kalibreniz olan birilerine gösterirsiniz." Handan, iyice öfkelenmişti. "Siz gerçekten terbiyesizsiniz." dedi hışımla. "Bir kadınla nasıl konuşulacağını bilmiyorsunuz. Hem sizin gibi..." Yılmaz’ ın ifadesi sertleşti ve bir an için bakışları daha da soğudu. "Hanımefendi!" dedi, sesinde yorgun ama derin bir kararlılık vardı, "Benim bir kızım var. Onu düşünmek zorundayım. Ölmekten korkmam. Ama benden sonra ona ne olacağını düşünürüm. O yüzden siz bir daha kendi başınıza hareket etmek yerine yasalara uygun hareket ederseniz, insanların hayatlarını da karartmazsınız." Handan, bir an durakladı, kızından bahsetmesi onu etkilemişti. Yine de altta kalmak niyetinde değildi. Derin bir nefes alıp gözlerini kıstı. “Eşinize pardon, neydi sizin dilde?” dedi hafif alayla. “Ha, karınıza üzüldüm. Sizin gibi..." Can bir köşeye sinmiş, olup biteni sessizce izliyordu. Birden lafa atlayarak, başını kaldırmadan laubali bir tavırla, "Başkomiserim evli değil." dedi. Yılmaz, sinirlenmişti. "Can, ya defolup git ya da sus!" diye sertçe çıkıştı. Bu sefer araya Handan girdi. "Çocuğa neden bağırıyorsunuz? Sizi savunacak kadar değer veriyor. " dedi. Yılmaz’ın biraz evvelki sinirli hali, bu lafla birlikte daha da arttı. O sırada Yılmaz ’ın telefonu çalmaya başladı. Eğilip telefona baktı, ardından ayağa kalktı. "Başkomiserim, ne yapıyorsunuz? Sizin yatmanız..." Yılmaz eliyle işaret edip, "Can, sus! İlkim arıyor. Ağzını açarsan, benden kork!" dedi. Sesi, bu defa daha ciddi ve tehditkardı. Handan ise, olan biteni izlerken, Yılmaz ’a dik dik baktı. Yılmaz onun gitmeyeceğini anladığında, pes etmiş gibi "Fesuphanallah," diyerek telefonu açtı. İlkim görüntülü arıyordu. Yüzünde birden yumuşak bir ifade belirdi, gülümsedi. "Kızım!" "Baba! Çok özledim seni," diye şikayet etti küçük kız. Yılmaz ’ın bakışları daha da yumuşadı, kızına özlemle baktı. "Ben de özledim güzel kızımı. İşlerim bitsin, en kısa zamanda geleceğim, merak etme," dedi. Bu konuşmaya tanık olan Handan, az önce sinirden deliye dönmüş adamın yüzünde güller açtığını, buz gibi mavi gözlerinin nasıl sımsıcak baktığını gördüğünde şaşırdı. Demek ki, bu izbandut adamın da bir kalbi varmış, diye düşündü. "Çabuk gel ama. Sensiz uyuyamıyorum," dedi İlkim sitemle. Çok sitem etmezdi ama bu tür nazlarının babası tarafından hoş görüldüğünü biliyordu. "Tamam, tamam. Sen iyi misin peki? Bir yaramazlık yok değil mi?" "Yok babacığım." diye yanıtladı kız. "Anlat bakayım o zaman. Neler yaptın bugün? Bir yaramazlık yapıp Elif Abla' nı üzmedin umarım?" dedi Yılmaz, şefkatle. İlkim bir süre düşündü, sonra heyecanla, "Üzmedim. Biliyor musun? Bugün Peri geldi baba. Birlikte oyunlar oynadık. Ama görmeliydin, çok eğlendik!" dedi. "Oh, ne güzel. Ama çok gürültü yapmadınız değil mi?" "Yok yapmadık." dedi İlkim, hafif bir mahcubiyetle. Bu cevaba Yılmaz gülümseyerek, "Aferin benim kızıma." dedi. İlkim bir an sustuktan sonra, "Baba sen ne zaman geleceksin? Dün de gelmedin zaten. Masal okuyacaktın bana." dedi. Yılmaz içini çekti, "Belli değil kızım. En kısa zamanda geleceğim ama, söz," dedi usulca. "Yine iş için mi? Yoksa özel durumlar mı var?" diye sordu İlkim. Dün gece bir vaka yüzünden karakolda sabahlamak zorunda kalmıştı ama bunu küçük kızına anlatamazdı. "Yok kızım... Iıı... Can Abinin poposunu köpek ısırdı. Onun için hastanedeyiz," dedi. Bu beklenmedik yalan karşısında Can’ı n gözleri kocaman açıldı, şaşkınlıkla Yılmaz ’a baktı. İlkim ise telefonda kahkahalarla gülüyordu. Yılmaz elini telefondan uzaklaştırıp Can’ a kalkması için işaret etti. Can anlamasa da itiraz etmeden kalktı, Yılmaz onu iterek yatağa doğru itti ve Can isteksizce uzandı. Handan bu sahneyi daha da büyük bir şaşkınlıkla izliyordu; bu adamın kızına olan düşkünlüğü hoşuna gitmişti. "Bak kızım, Can Abin burada yatıyor. Ben de onun yanındayım." dedi Yılmaz. Can sahte bir gülümsemeyle kameraya el salladı. "Geçmiş olsun Can Abi. Popon nasıl? Çok acıyor mu?" diye sordu İlkim. Can zoraki bir gülümsemeyle, "Sağ ol canım, sağ ol. Yok, acımıyor. Küçük bir şey zaten." dedi. İlkim hemen bir öneride bulundu. "Ben düştüğümde dizim kanadığında babam krem sürerdi, hemen geçerdi. Sana da sürer, merak etme Can Abi." Bu sözler karşısında Yılmaz yüzünü buruşturdu, Can ise hafif bir alayla gülümsedi. "Haklısın İlkimciğim, krem önemli tabiiç" dedi, göz kırparak. "Tabii, babam dizim yaralandığında bir de öperdi." dedi İlkim ciddi bir şekilde. Bu sözlere Can’ ın yüzündeki gülümseme daha da yayıldı, Handan da istemsizce gülümsedi. Yılmaz telefonu tekrar kendine döndürerek, "Kızım, şimdi kapatmam lazım. Can Abin uyuyacak. Sen de yemeğini ye, oyununu uslu uslu oyna. Elif Abla' nı da üzme, tamam mı?" dedi. İlkim tatlı bir sesle, "Tamam babacığım. Ama Elif Abla' yı da ara, o da beni üzmesin." dedi. Yılmaz bu laf karşısında gülümseyerek başını salladı. O sırada İlkim aniden bağırarak, "Baba! O güzel abla kim? Yoksa..." dedi. Bu sözlerle birlikte Yılmaz, Handan ’ın hala odada olduğunu fark etti. Bir anlık şaşkınlıkla duraksayıp toparlandı. "Kızım, kapatmam gerekiyor." dedi. Ama İlkim pes etmedi. "Ya baba! O abla kim? Sevgilin mi yoksa? Sonunda bir kardeşim mi olacak?" diye sordu heyecanla. "İlkim!" dedi Yılmaz hafifçe kızarak, ama sesini yumuşatarak ekledi, "Kızım, o bir avukat. İş için burada." "Ne işiymiş bu? Merhaba abla!" dedi İlkim, telefondan gülümseyerek Handan ’a el salladı. Can, yatağa sırtüstü uzanıp gülümseyerek olan biteni izliyordu; bu durum, keyfini yerine getirmişti. Yılmaz, Handan ’a memnuniyetsiz bir bakış attı. Handan gülümseyerek telefona doğru yaklaştı, "Merhaba prenses. Handan ben." dedi nazikçe. İlkim hemen karşılık verdi. "Ben de İlkim. Memnun oldum Handan Abla... Baba, Handan Abla çok güzel değil mi?" Yılmaz şaşkınlıkla bir an Handan ’a baktı; aralarındaki mesafe oldukça azalmıştı. Handan, hafifçe imalı bir bakışla ona "Hadi, cevap ver bakalım." der gibi baktı. Yılmaz hemen biraz uzaklaştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD