TANIK KORUMA

1478 Words
"Buna gerek yok. Korunmak istemiyorum." dedim, sesimde kesin bir sertlikle. "Handan Hanım, gerekli olduğunu ikimiz de biliyoruz." diye karşılık verdi, gözlerinde sabırlı ama kararlı bir ifade vardı. "Benim işlerim var." diye devam ettim, sabırsızca. "Dava ne kadar sürecek, kim bilir. Ofisimin yeri belli; işlerimi bırakacak değilim. " Nazmi, sesini sakinleştirmeye çalışarak, "Handan Hanım, bir süre için bu gerekli." dedi. İçimden yükselen öfkeyi kontrol etmekte zorlanıyordum. İşimi bırakmak mı? Hem de bir adam yüzünden? Başka birinin manyaklığı yüzünden işimfen olan ben mi olacaktım? İfade verdiğime pişman olmak üzereydim. "Korunma için gelen onlarca kadını koruyun önce. Benim ihtiyacım yok." dedim, sitem dolu bir tonla. "Zaten hepimiz biliyoruz ki o koruma kararı çıkana kadar olan oluyor. Siz de biliyorsunuz bunu." "Kararı hemen çıkaracağım." diye yanıtladı. Ama bu sözler sinirimi daha da bozdu. Ne demek 'hemen çıkaracak'? Madem bu kadar kolaydı, onca kadının katledilmesinin sebebi neydi? "Hemen mi? İşinize gelince hemen oluyor, değil mi?" dedim, yüzüne meydan okuyarak baktım. "Onca kadın niye katlediliyor peki? Onların suçu ne? Sırf avukat değiller diye mi? Benim ne ayrıcalığım var?" Adamın sinirlendiğini görmek hiç de zor değildi. Elleri yumruk şeklinde sıkılmış, parmak boğumları bembeyaz kesilmişti. Derin bir nefes aldı, belli ki sinirine hakim olmaya çalışıyordu ama bende sinirliydim. Bir koruma kararını çıkarmak için o kadar çok uğraşılıyordu ki bazen kadınlar vazgeçiyordu. Boşanma davalarına bakmasam da bunu gözlemliyordum Nevin sayesinde. Daha fazla kızdırmamak için o manyak adamlara geri dönen kadınlar oluyordu. "Handan Hanım." dedi, sesinde titreyen bir sabırla. "Polis arkadaşlarımızın sayısı belli. Her gün kaç kadının korunmaya ihtiyaç duyduğunu biliyor musunuz? Hepsi bir sıraya konuluyor ve hepsine yetişmeye çalışıyoruz. Prosedürleri biz belirlemiyoruz. Karar mercii biz değiliz. Bunu sizde biliyorsunuz. " Yani şimdiye kadar biliyordum elbette ama kendi demişti hemen çıkarırım diye. Bu da inisiyatif alabiliyor demekti. "Ama işinize geldi mi hemen yapabiliyorsunuz." diye ısrar ettim, gözlerimi gözlerinden ayırmadan. Nazmi derin derin nefes alıyordu; sinirlenmişti. Umurumda değildi. "Handan Hanım, sizinki tanık koruma programı. Bu yüzden işleyiş daha hızlı. İkisinin farkını iyi bilirsiniz, ama bilmiyorsanız açıklayayım: bir süreliğine bütün hayatınızı değiştirmek zorunda kalacağız. Normal hayatınıza devam edip yanınıza sadece bir koruma vermekle yetinmeyeceğiz." "Kabul etmiyorum!" dedim, sesimi yükselterek. "Bir ofisim var, işim gücüm var. Beni bu işlerimden nasıl alıkoyabilirsiniz?" Adam bu kez daha sert bir tonda konuştu. "Bir dahaki sefere, o ofisin hedef alınması riskini taşıyorsunuz. Farkında mısınız, öğle saatlerinde saldırıya uğradınız. Bir dahaki sefere neresi hedef alınacak bilmiyoruz. Siz ofiste olmayabilirsiniz, belki bir çalışanınıza zarar gelebileceğini umursamıyor olabilirsiniz ancak bizim görevimiz her vatandaşı korumak. " Ne yazık ki haklıydı. Kendimi riske atmak sorun değildi ama bu, yanımda çalışanları da riske atmak demekti. Hepsine ücretli izin verebilirdim ama devam eden davaları vardı. Onları zor durumda bırakmaktansa, kendimi zor durumda bırakmayı tercih ederdim. Şu an devam eden bir davam da yoktu. "Bu tanık koruma programı kişisel olaylarda da sağlanan bir şey miydi? Bir avukat olarak bundan neden haberim yoktu?" diye sordum, şüpheyle. "Bu, yalnızca sizinle ilgili bir durum değil, Handan Hanım." dedi adam, sesindeki gerginliği gizleyerek. "Sandığınızdan daha büyük bir olayın içindesiniz." "Nası yani?" dedim, merak ve endişe içinde ona bakarak. "Şahin Korgun’ la ilgili başka davalar da var." diye açıkladı. "Ancak daha fazla şahit bulmakta zorlanıyorduk. Sizin davanız, onun kanundan üstün olmadığını, sorgulanabilir biri olduğunu gösterecek. İyi bir dosya hazırlayacağız. Eğer tutuklu yargılanmasını sağlarsak, korkudan susan birçok kişinin konuşmasına olanak tanıyacak. Şimdilik size açıklayabileceklerim bu kadar." Nasıl bir olayın ortasına düştüğümü anlamaya çalışırken, yüzümdeki ifadeyi fark etmiş olmalıydı. Mecburen kabul ettim. Eğer Nazmi’ nin dedikleri doğruysa, bu dava gerçekten önemliydi. Beni susturmak isteyebilirlerdi, olayı örtbas etmek de ellerindeydi. Ama konuşursam, mahkemede başkalarının da kurtulmasına vesile olabilirdim. ... Yazarın anlatımı... Yılmaz, odasında dosyaları incelerken yaralı olduğu için oturmakta zorlanıyordu. Kapının vurulmasıyla dikkatini kapıya çevirdi. "Gel!" diye seslendi. Can, elinde birkaç dosya ve kahveyle içeri girdi. Dosyaları masaya bıraktıktan sonra, kahveyi de Yılmaz ’ın önüne koydu. "Komiserim…" dedi tereddütle. "Başkomiserim." diye düzeltti Yılmaz, bakışlarını sertçe Can’ a çevirdi. "Başkomiserim, Necdet Amirim sizi odasında bekliyor." dedi Can, cümlesini toparlayarak. "Bir şey söyledi mi?" diye sordu Yılmaz. "Hayır, sadece sizi beklediğini belirtti." Yılmaz dosyayı masaya bırakıp kahvesinden bir yudum aldı, sonra fincanı tekrar masaya koyarak odadan çıktı. Arkasında kalan Can ise Yılmaz ’ın kahvesini alıp onun koltuğuna oturdu. Keyifle sevgilisini ararken yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. "Bal böceğim, bir tanem… Ne yapıyormuş bakalım?" diye konuşmaya başladı telefonda. --- Yılmaz odanın önünde durdu. Necdet Amir önemli bir konu olmadan pek kendini çağırmazdı. Umarım bu sefer de başka biri kendisini görmek istemez. O anlarda o kadar mahçup oluyordu ki yer yarılsa yerin yedi kat altına girsem diye düşünürdü. Defalarca vurulmuştu. Bu kadar itibarı poposundan vurulunca görmesi sinirini bozuyordu. Kapıyı çaldı ve içeriden gelen “Gir!” sesiyle içeri girdi. "Amirim, beni çağırmışsınız." "Gel, gel Yılmaz. Seni bekliyordum." dedi Necdet, derin bir nefes alarak. Sıkıntılı bir hali vardı; bu durum, Yılmaz’ ın dikkatinden kaçmadı. "Önemli bir konu herhalde?" "Evet, hayati bir mesele… Ama önce, sen nasılsın? İyileşiyor musun?" "Turp gibiyim Amirim. Konuya geçelim mi?" dedi Yılmaz, biraz sabırsızca. "Şu senin takip ettiğin avukat varya. Korurken vurulduğun... " dedi Necdet, sesinde hafif bir sıkıntı tonu ile. "Evet. Ne olmuş ona?" "Azmettirici olarak Şahin Korgun ’un adını verdi." dedi Necdet, Yılmaz ’a dikkatle bakarak. Yılmaz şaşırdı. "O burnu düşse eğilip almaz gibi duran Avukat Hanım nasıl oldu da gelip ifade verdi?" diye düşündü. Saldırıdan sonra durumun ciddiyetini anlamış olmalıydı. Ama en azından bu ifade, Şahin ’in sorguya çekilmesi için ellerine bir fırsat sunduğu için içten içe sevindi. "Amirim, bu çok iyi haber. Şahin Korgun 'u köşeye sıkıştırabiliriz." "Biz, Yılmaz. Sen değil, biz," dedi Necdet, Yılmaz ’ın bakışındaki hevesi kırmadan. Yılmaz şaşkınlıkla baktı. "Anlamadım?" "Şu Avukat. İsmi neydi? " "Handan. " Yılmaz ilk kez ismini telaffuz etti. Tuhaf geldi. "Handan Hanım ’ı tanık koruma programına aldık. Onunla sen ilgileneceksin. Bir süre onunla kalacaksın." Yılmaz, bir an yanlış duyduğunu düşündü. Bu kadar işin arasında böyle bir görev? İçinden gelen öfkeyi bastırmaya çalışarak, kaşlarını çatarak Necdet ’e baktı. Şahin’ i köşeye sıkıştırmak varken o ukala avukatla uğraşmak ona göre değildi. İçinden geçenleri söylememek için kendini zor tuttu, sadece soru dolu gözlerle Necdet ’e baktı. "Şahin Korgun tehlikesiyle karşı karşıya. Onu ancak senin gibi deneyimli birine emanet edebiliriz. Elimizdeki en önemli tanığı kaybetmek istemeyiz, değil mi?" "Amirim, isterseniz oraya bir kamyon polis yığarsınız. Yıllardır Şahin’ in peşindeyiz. Onu hapse atma şerefini başkasına bırakmam." dedi Yılmaz, kararlılıkla. "Şahin ’i hapse atmak öyle kolay değil, bunu sen de biliyorsun Yılmaz. Hem son olaydan sonra sen de göz önüne çıktın. Biraz uzak kalman iyi olur, dinlenmiş olursun." Yılmaz homurdandı. "Yani bakıcılık yapacağım?" "Ne biçim söz o öyle?" dedi Necdet, hafifçe kaşlarını çatarak. "Senin iyiliğini düşünüyoruz." Yılmaz derin bir iç çekti. Kimsenin onun iyiliğini düşünmesine ihtiyacı olmadığını, yine de içinden geçirdi. Zaten bugün boyunca çok ayakta kalmıştı ve yarasının zonklamaya başladığını hissediyordu. Gerçekten dinlenmesi gerekiyordu belki, ama Handan ile mi? "Amirim, o avukat ile aynı evde kalmak demek, o evin havaya uçması demek. Bombayla yaşamaya benzer bu, her an patlamaya hazır." Necdet Amirin yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "Abartıyorsun Yılmaz. Eminim o kadar kötü değildir." "Amirim, aynı şehirde olmamız bile tehlikeli. İstanbul yanar, ben size o kadar diyeyim." Yılmaz' ı bu kadar sinirlendiren başka biri olmadığını düşündü. Genelde Yılmaz insanları sinirlendirirdi. Necdet, Yılmaz ’ın bu sözlerine güldü. "Merak etme, itfaiye yakınlarda. Söndürürler." Yılmaz, içinden homurdandı. "Her insan espri yapmamalı." diye düşündü, Necdet ’e bakarak. Necdet ciddileşti. "Bak, kızını da yanına alabilirsin. Böylece onunla da vakit geçirmiş olursun." Yılmaz ’ın kafasında alarm zilleri çaldı. İlkim ’i oraya götürmek, Handan ile kendisini baş göz etmeye çalışması anlamına geliyordu. "Ben kızımı bilirim." diye düşündü. Tanıştıkları an Handan ’ı yemeğe davet etmişti bile. Böyle bir durumda ne yapardı Yılmaz bile tahmin edemiyordu. Yılmaz, buna izin vermemesi gerektiğine karar verdi. "Amirim, Can ’ı gönderelim. Zaten Avukat Hanım ile iyi anlaştılar." dedi, son bir umutla. "Can? O daha çaylak. Şahin onu avlar. Hem, vurulmanda onun ihmali var. Soruşturma geçirecek. Şahin onu tatlı niyetine yer üstüne de Avukat Handan’ ı afiyetle götürür." Yılmaz ’ın yarasının zonklaması artmıştı, öfkesi ise Can’ a yönelmişti. Ne vardı öyle bir hata yapacak. Can' a içinden saydırmıştı adeta. Ona en özel, en yeni küfürlerini sıralayacaktı. "Nazmi’ ye verelim o zaman." diye önerdi son bir umutsuzlukla. Necdet gözlerini devirdi. "Yılmaz, amma naz yapıyorsun. Sanki seni sürgüne gönderiyoruz. İki gündür tanıdığın kadından mı korktun?" Yılmaz, kaşlarını çattı. "Sürgün daha iyi Amirim. Şahin ’i sorguya çekip en güzel şekilde ağırlamak varken o burnu havada avukatın bekçiliğini yapmam mümkün değil." "Fikrini sormadım, Yılmaz. Bu bir emirdir," dedi Necdet sertçe. "Çocuk gibi mızmızlanmayı bırak. Kaç yaşında adamsın." Yılmaz içinden küfretti. "Emir demiri keser de, bu kadarı kesmesin be kardeşim," diye düşündü. Bu, gerçekten fazla gelmişti ona. "Amirim, kızımı oraya götüremem. Saldırı ihtimali çok yüksek." diye son bir itirazda bulundu. "Adamın işine taş koydun. Artık kızının zayıf noktan olduğunu öğrenmesi uzun sürmez. Kızın için, Yılmaz." Bu kez kendine de bir küfür savurdu. Necdet haklıydı, ne yazık ki haklıydı. Odanın içinde huzursuzca dolaşmaya başladı. Necdet’ in yüzünde zafer kazanmış bir gülümseme vardı. Avukat ve Yılmaz bir süre aynı evde yaşayacaktı ama sürprizler bununla da bitmiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD