AYNI ÇATI ALTINDA

1654 Words
İlkim biraz duraksadı ama heyecanı yüzünden belli oluyordu. Saatlerce Elif ablasına güzelliğini anlattığı kadını hatırlayıp merakla baktı. “O da bizimle kalacak.” dedi Yılmaz. “Ne! Gerçekten mi?” İlkim, yatağın üstünde sevinçle ayağa kalktı, yüzü aydınlanmıştı. Yılmaz başıyla onayladı. “Oh be! Sonunda! Handan Abla yakından kesin daha güzeldir! Baba, çok sevdim onu, çok güzeldi!” dedi İlkim heyecanla. Yılmaz gözlerini devirdi. “Aklından bile geçirme ufaklık; sandığın gibi değil. Handan Hanım orada kalmak zorunda, biz de ona eşlik edeceğiz. Ben polisim ve onu korumakla görevliyim.” İlkim, muzipçe gülümsedi. “Yani Handan Ablanın da kahramanı olacaksın!” Yılmaz gülerek başını salladı. “Hayır ufaklık, ben sadece senin kahramanınım. Hem oraya gidince böyle şeyler söylemeyeceksin, tamam mı?” İlkim, “Tamam,” diyerek başını salladı, ama ardından ekledi: “Ama söz veremem.” Yılmaz konuşamadan, İlkim yataktan inip gardıroba koştu. Bir gömleği göstererek, “Baba, bu gömlek çok güzel! Bunu da al yanına. Bir de o çok güzel kokan parfümünü al; Handan Abla bayılacak,” dedi. Yılmaz içten içe gülümsedi; gerçekten babalık zor bir işti. Ama kaç babanın böyle minik bir çöpçatanlık yapan kızı olurdu ki? Henüz küçücük yaşında, İlkim kardeş isteyip babasını evlendirmeye çalışıyordu. Küçük kız, heyecanla babasının elini çekiştirerek yanına koştu. “Daha ben bavulumu hazırlayacağım! O en sevdiğim elbisemi giymek istiyorum; çok güzel olmam lazım, çok! Handan Abla beni sevsin. Sen de saçlarını tara, babacığım; çok yakışıklı ol, tamam mı?” İlkim odadan çıkarken, Yılmaz onun arkasından gülümseyerek baktı. Anlaşılan, arabada kızıyla uzun bir konuşma yapacaktı, zira yol uzundu ve konuşulacak çok şey vardı. ... Arabaya bindiklerinde, İlkim heyecandan yerinde duramıyordu. Pencereden dışarıyı izlerken bir yandan da elinde sıkıca tuttuğu küçük çantasını, bir hazine gibi kucaklamıştı. Babasının ona göre bir kahraman olması, içini kocaman bir mutlulukla dolduruyordu. Yılmaz, arabayı çalıştırıp yola koyulduklarında, kızına dönüp gülümseyerek başını salladı. İlkim' in tatlı hayal dünyasında onlara katılmak hoşuna gidiyordu ama artık ona gerçekleri de nazikçe anlatma vakti gelmişti. "İlkim." dedi yumuşak bir sesle, “biliyor musun, bu gezimizin Handan Abla ’yla ilgisi var ama düşündüğün gibi değil.” İlkim, büyük gözlerini babasına çevirdi. “Nasıl yani? Handan Abla ’yla kalmayacak mıyız?” “Kalacağız ama durum biraz farklı.” dedi Yılmaz sabırla. “Handan Abla’ nın yardıma ihtiyacı var ve ben de ona yardım etmek zorundayım. Çünkü bu benim işim. Handan Abla şu an koruma altında kalmalı, ve ben de onu korumak için yanındayım. Yani bu bir görev, küçük kızım.” İlkim bir an düşündü, babasının yüzüne merakla baktı. “Ama baba, ben de senin yardımcın olabilirim, değil mi? Hem orada kalacağız, yani o benim de ablam gibi olacak.” Yılmaz, İlkim’ in küçük hayal dünyasında yarattığı pembe tabloları bozmamak için nazikçe gülümsedi. “Elbette yardımcım olabilirsin. Ama anlaman gereken bir şey var, güzel kızım. Ben sadece seni ömrüm boyunca korumakla yükümlüyüm; başka hiç kimseyi değil. Sen benim her şeyimsin. Bu işte de Handan Abla ’yla aramızda sadece görevim var. ” İlkim, dudaklarını büzüp babasına biraz düşünceli bir bakış attı. “Ama... Baba, Handan Abla ’yla çok yakışıyorsunuz! Hem belki de o da bizi çok sever, benim de bir kardeşim olur…” Yılmaz hafif bir kahkaha attı. Kızının bu çocuksu hayaline içten bir sıcaklıkla gülümsedi. “Ufaklık, seni çok sevdiğimi biliyorsun, değil mi? Bu hayatımızda senden başka özel biri yok, sadece sen varsın. Kardeş meselesine gelince, bunu başka bir zaman konuşuruz. Şimdilik, Handan Abla’ ya yardım etmek için orada olduğumuzu unutmamalısın.” İlkim bir an inatla dirense de, babasının sözleri ona güven veriyordu. Kafasını önüne eğdi, sonra gülümseyerek babasına döndü. “Tamam, ama yine de çok güzel görünmeye çalışacağım. Handan Abla beni sevsin diye!” Yılmaz hafifçe başını salladı. “Elbiseni istediğin gibi giyebilirsin, minik hanım. Ama bu görevin senin için fazla olduğunu da biliyorsun, değil mi? Yani görev benim, senin işinse sadece eğlenmek ve yanında durmak.” İlkim, başıyla onayladı. Sonra elindeki küçük çantayı düzelterek, “Ama babacığım, söz veremem. Belki ona kardeş istediğimi söyleyebilirim,” diyerek sinsi bir gülümseme attı. Yılmaz içten içe gülümsemekle yetindi. Bu küçük kız, kendi hayallerini kurarken bile ne kadar sevimli ve akıllı olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Ona söylemesi gereken bir şeyler daha vardı. Söylemek için en doğru zamandı. ... Handan' ın anlatımı... Zil sesini duyunca kalktım. Kapının önüne geldiğimde, bir an duraksayıp içten içe anlaşabileceğim birisi olmasını umarak kapıyı açtım. “Böyle, sormadan etmeden kapı açmamalısın.” dedi Yılmaz. Bu şaka olmalıydı. Sadece bir şey sormaya geldiğini umut ediyordum. Ama yanında, elini tutmuş minik kızı duruyordu. Dünyalar tatlısıydı; telefonda gördüğümden çok daha sevimli. Yılmaz kızıyla buraya sırf bir şey sormaya gelmiş olamazdı, değil mi? Üstelik diğer elinde bir valiz, İlkim ’in sırtında ise küçük bir spor çantası vardı. “Biz geldik, Handan Abla!” dedi kız. Babasına bakarak ekledi: “Babam senin kahramanın olacak!” Donup kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Adam, gözlerinde bir bilmişlikle kaşlarını hafifçe kaldırdı. “Acaba kapıdan çekilsen de içeri girsek mi?” dedi. “Komşuların gözü buradadır, kocanla kızını bu şekilde kapıda bekletmen tuhaf karşılanabilir." Kapıdan çekilirken duyduğum şeye anlam vermeye çalışıyordum. “Kocam ve kızım mı?” diye mırıldandım kendi kendime. Ne diyordu bu adam? Şaka mıydı bu? Ne kocası, ne kızı? İkisi de bana bakarak bir cevap bekledi. Böyle bir durumda ne denilir ki? İçine düştüğüm durum içler acısıydı. İfade verdiğime pişman olmaya başlamıştım. Ben bu adamla aynı evde kalmam. Kalamam. “Çekilsen de eve girsek, sevgili karıcığım. Bak, kızımız üşüdü. Hasta olacak.” dedi Yılmaz, gülümseyerek. Cevap vermemi beklemeye tenezzül bile etmeden içeri girdi. Bavulunu çekiştirirken yüzünü buruşturdu; yarası hala acıyordu. Etrafa bakındı, kapıyı kapattı, sonra bana dönüp baktı. “Şovun bitti mi?” diye sordum alayla. O kadar sinirlenmiştim ki şu an iddiaya girerim, yüzüm kıpkırmızıydı. Başka polis mi kalmamıştı da bunu göndermişlerdi? Ben bu adamla ne yapacaktım? Bu sırada İlkim evi dolaşmaya başladı. Yılmaz, yine de duymaması için bana yaklaştı ve kısık sesle konuştu. “Anlaşılan siz hala durumun ciddiyetinin farkında değilsiniz. Ne olmasını bekliyorsunuz? Bir dahaki sefere neremizden vurulmamız gerekiyor, ciddiye almanız için?” Fazla mı yakın duruyordu? Fazla yakın ve tehlikeli. Zaten şu an durduğumuz yer dardı. İçimi kaplayan boğucu his gitgide artıyordu. Çığlık atmak istiyordum. “Durumun farkında olmasam ifade vermezdim. Anlaşılan siz çok korkmuş olacaksınız ki soluğu burada almışsınız. Yoksa o kadar polis varken neden siz gelesiniz?” dedim, alayla. Tam o sırada, İlkim’ in sesiyle ikimiz de ona döndük. Yılmaz hala dibimdeydi. “Siz ikiniz ne yapıyorsunuz orada?” diye sordu İlkim. Hemen ona doğru adım attım. “Hoş geldin güzellik.” dedim, nazikçe gülümseyerek. “Yeniden tanışalım mı? Handan ben.” “Ben de İlkim, Handan Abla,” diyerek minik ellerini bana uzattı. Elini tuttum. Gözlerini babasına çevirdi. “Baba, Handan Abla yakından daha güzelmiş, değil mi? Üstelik çok güzel kokuyor, tıpkı senin gibi.” Bu ufaklık fazlasıyla kurnazdı. Ne ima ettiğini anladım. Yılmaz da anlamış olacak ki konuyu değiştirdi. “Odamıza yerleşelim de alışverişe çıkayım ben.” dedi. “Hiçbir şey yoktur burada şimdi. Yemek saatin geldi senin de.” İlkim yüzünü bana dönüp sordu. “Handan Abla, sen yemek yapar mısın bana?” “Tabii yaparım güzelim. Ne istersin?” “Senin elinden ne olsa yerim. Kesin hepsini çok lezzetli yapıyorsundur.” Kesinlikle yaşına göre olgundu. Nazmi Amir ’in söyledikleri geldi aklıma. “Annesiz büyüdü.” demişti. Anne sevgisine karşı büyük bir açlığı vardı ve bunu konuşmasından, bakışlarından, hareketlerinden anladım. Buruk bir şekilde gülümsedim. Bu sırada, Yılmaz iki odaya göz gezdirdi. Benim seçtiğim odayı işaret etti. “Biz burada kalırız. Siz diğer odada kalırsınız.” dedi, kararlı bir ses tonuyla. “Pardon? O odaya ben yerleştim. Diğer odaya yerleşin.” diye çıkıştım. Her istediğini yaptırabileceğini sanıyordu. En azından kibar bir dille söylese, tamam derdim, ama emir verir gibi konuşması canımı sıkmıştı. “Biz iki kişiyiz, Handan Hanım. Bir tek o odada çift kişilik yatak var. Bilmem anlatabildim mi?” dedi Yılmaz, kendinden emin bir sesle. “Hayret, ismim ile hitap ettiniz. Demek ki isteyince olabiliyormuş. Neyse… Kibar bir şekilde rica ederseniz neden olmasın?” dedim, alaycı bir gülümsemeyle. “Ben sizden lütuf beklemiyorum. O oda zaten bizim hakkımız. Tabii, siz küçük bir kızın rahat uyumasını istemiyorum; üstüne ben yayıla yayıla yatarım dersen bilemem tabii.” dedi, alayla. “Ayrıca, evet, isminiz ile hitap ettim. Çünkü bu aralar dosyanız kabarık. Herkese ‘Avukat hanım’ deyince anlamıyorlar. Açıklamak zorunda kalıyorum.” Ona cevap verecektim ki İlkim' in sesini duydum. “Ay, siz ne güzel kavga ediyorsunuz öyle. Tıpkı anne ve babalar gibi. Peri ’nin anne ve babası da kavga ediyormuş.” dedi İlkim, gülümseyerek. “Kızım, senle ne konuştuk biz gelirken?” Yılmaz, İlkim’ e doğru döndü. Kenara çekildim. İlkim için elbette diğer odaya geçecektim. Onun orada yatmasına izin veremem. Yılmaz, zaten kazanmış edayla baktı. “Gel kızım, odamıza yerleşelim. Siz de eşyalarınızı alırsanız…” dedi, alaycı bir tavırla. Ben bu adamla üslubu konusunda sonra tartışacaktım. “Tamam, sonra da annem bana yemek yapacak.” dedi İlkim neşeyle. Anne mi demişti o bana? Yılmaz ile birbirimize baktık. O an ikimizde şaşırdık ama Yılmaz' ın gözlerinde hüzün birde vardı. Ben elimle nereye koyacağımı bilemedim. Gözümün önüne gelen saçımı, titreyen elimle kulağımın arkasına ittim. İlk konuşan Yılmaz oldu. Sesi durgundu ama içinde, kızının anne özlemi karşısında ezilen bir babanın ses tınısı vardı. Bunu görmemek için kör olmak lazımdı. İlk defa Yılmaz 'da saniyelik bir çaresizlik gördüm. Çok tanımıyorum ama hislerini dışa vuran bir adam olmadığı belliydi. “Sen ne dedin? Anne demek nereden çıktı?” diye sordu Yılmaz, sesinde hafif bir çatlakla. “Eeee, madem siz evli çifti canlandıracaksınız, ben de role girmem gerek. O yüzden şimdiden alıştırıyorum kendimi. Handan Ablacığım, senin için sorun olur mu?” dedi İlkim, sevimliliğiyle. “IIı… Yok da… Şey… Ben eşyalarımı alsam iyi olacak,” dedim, düşünceli bir halde. “Tamam anneciğim. Babam ile seni burada bekliyoruz. Ailece birlikte akşam yemeği yiyelim, olur mu?” dedi İlkim, neşeyle. O an sessizlik oldu. Yılmaz ile göz göze geldik. İlk defa birbirimize öfke dolu bakışlardan uzak baktık. İlkim öyle bir bomba bıraktı ki, ikimiz de söyleyecek kelime bulamadık. Anlaşılan bu birlikte yaşama fikri, sandığımdan da zor geçecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD