#Ladin
Masamda oturmuş Yiğit Bey’e deftere özlü sözlü sözler yazarak sövmekle meşguldüm.
Hayatımda bu kadar ukala bir erkek görmemiştim. Görende onu ultra yakışıklı, bulunmaz Hint kumaşı zanneder. O ancak pabucumun kumaşı olur. Laf ebesi...
Aralıksız hakaretlerime devam ederken elimin ağrımasıyla başımı defterden kaldırıp kağıda göz atınca dudaklarıma memnun bir gülümseme konuk oldu. Şöyle bir bakınca hakaretlerim buradan onun evine yol olur!
“Ah!” diye sinirle bağırıp alnıma vurdum.
“Neden yol olsun ki bence aramıza yıkılmayacak bir Berlin Duvarı inşa edilsin. Böylelikle birbirimizi görmeyecek ve canım sevgili sinirlerim yerlerinden oynamayacak!” diye tüm sinirimle konuştum. Fakat yorgunluğun baş göstermesiyle daha fazla beynimi ve elimi ona sövmekle tüketemeyeceğim için masadan kalkıp yatağıma geçtim. Yorganı kafama kadar çekip kendimi uykunun şefkatli kollarına teslim ettim.
♡♡♡♡♡
Sabah sabah alarma içimde saydırmayı planlarken alarmın insan sesi çıkartamayacağını hatırlayıp tek gözümü açarak kıymetli valideme baktım. Annem ise bıkkın bir şekilde bana bakarak “Kızım kalk öğlen oldu. Bir sürü işimiz var.” diyerek odamdan çıkmak yerine tepemde dikilmeye devam etti. Bunun üzerine sevgilimle yaşadığım romantik dakikaların sonuna geldiğimin kanaatine varıp ilk önce yavaş bir şekilde sırtımı o yumuşak yerden kaldırıp ayaklarımı yataktan aşağı sallandırarak anneme baktım.
"Hu hu kime söylüyorum. Kızım kalksana bir sürü temizlik var." diye aralıksız hatırlatmalarda bulunan annemle gözlerimi devirmek istedim ama terlik ve fırça yemek istemediğimden ifadesiz bir yüzle işkolik valideme bakıp "Anne kalktık işte görmüyor musun!?" diye ciyakladım ve fırçaya merhaba dedim.
"Üstüne üstlük bana çemkiriyor hanımefendi. Bu yaşa geldin hâlâ anneye çemkirmeyeceğini öğrenemedin." diye bana kızan annemden çok, annemin -Hanımefendi!- kelimesini söylemesiyle ultra sinir bozucu Yiğit Bey'i hiç yoktan aklıma düşürdüğü için yüzümü ekşiterek "Anne sana çemkirmiyorum. Sadece sen her şeyi anında yapılmasını istiyorsun ama her şey hemencecik olacak diye bir kural yok." diye savunmaya çekildim.
"Bir de dil pabuç kadar. Kızım senin bu dilin bana değil ancak avukatlığını yaptığın insanların dava ettiklerine söker. Derhal kalkıp salona geliyorsun." diye otoriter bir tavırla konuşmasıyla sıcak, sımsıcak yatağımdan çıkıp evin işleri valideme mutluluk bana ıstırap olarak gözüktü. Validemin umurunda mı? Hiç sanmam! Bakışlarımı anneme dikip “Bari söken birileri var anne, hiç yoktan iyidir.” dedim.
“Kızım bana laf yetiştirmeyi bırak, derhal solana.”
Bu sözden sonra hiç kurtuluşum olmadığını anlayıp el mahkumu yataktan kalkıp odamdan çıktım. Banyoya doğru ilerleyip elimi, yüzümü yıkadıktan sonra odama geçtim. Dolaptan temizlik için kullandığı eski kıyafetlerimi üstüme geçirdim. Giyinme faslı bitip odadan çıktım. Solana geçtiğimde annem, zavallı Lila'ya emirler yağdırmaya devam ediyordu.
“Lila; kapı, pencere ve lambaları silecek; Ladin; evi süpüreceksin.”
“Yaşasın!” diye sevincimi dile getirdim.
“Balkonda dahil!”
Annemin balkonu da dahil etmesi üzerine sevincim yarı yolda kalıp omuzlarım çöktü.
“Anne ben balkonu temizlemeyeyim!"
Annem tavana sabır dilercesine bakıp daha sonra bakışlarını bana yönlendirdi.
"Neden Ladin Hanım?" diye alayla soran annemle sinirden yerimde tepinmek üzereydim! Hanım ne ya!? Hanım ne!? Pislik Yiğit Bey! Beynimi bu kadar işgal etmeye hakkınız yok! Derhal defolup gidiniz!
"Ben orayı temizlerken sevgili rüzgâr işime hep çomak sokuyor.” diye her zamanki haklı savunmamı yaptım.
“Bir rüzgârla kavga etmemiştin aman o da eksik kalmasın.” diye çemkiren annemle dilimi ısırıp susmak istesem de olmuyordu!
“Ama haklıyım.” dedim sadece.
“Zaten hep sen haklısın, biz, doğa, dünya haksızız!”
Annem fırsatını buldu ya gömdükçe gömer. Mübarek müvekkillerimin dava ettikleri bana bu kadar lâf söyleyemiyorlardı. Anneme üzerime toprak atması için kürek versem kürekle toprak atmaz direkt küreği atar. Anneme lâf anlatmanın granit taşını parçalara ayırmaktan zor olduğuna karar verip kara talihime boynumu büküp evi süpürmeye başladım...
Evi süpürürken her zaman var olan bir gerçeğin bir kere daha farkına vardım. Ben bu süpürge makinesinin çıkardığı sesten aşırı derecede rahatsız oluyorum. Aslında bu hayatta bazı seslerde nefret ederim. İşte o seslerden biri süpürge makinesinin sesi demek daha doğru oldu. Gerçekten sinirlenmemek elde değil. İnsanlar bu süpürge makinesinin sesine nasıl katlanıyorlar anlayamıyorum. Daha fazla süpürge makinesinin uyguladığı Çin işkencesine katlanamayacağım için fişini çekip el süpürgesini elime aldım. Sırtıma ağrılar saplansa, her yerim toz bulutlarının arasında kalıp alerjim gün yüzüne çıksa da güzelim kulaklarım ve ölmek üzere olan beyin nöronlarım daha kıymetli. Bir kere bile bile beyin nöronlarımı öldürsem bu katliama girmez mi? Daha sonra ben bunun hesabını daha ağır ödemez miyim? Geleceğimi garanti altına almazsam karantina altına alınırım...
Deli dolu düşüncelerle geçen evin süpürülme işi iki üç saatin ardından sona erdi. Tabii ki sadece içerisi daha gönlümün sultan, varlığımın hayat kaynağı olan balkon ve işime çomak sokmaktan zevk alan rüzgâr var!
Elimdeki savaş baltasıyla balkona çıktım. Balkondan etrafa bakınca Hamide Teyze pencere siliyor, Mehmet Amca kahvehanenin önünde oturmuş gelemeyen müşterilerini yasını tutuyor, bakkal Ali Amca çocuklar için dışarıya koyduğu şekerliğe şeker dolduruyordu. Şöyle çocukluğumun geçtiği mahalleye bir bakınca zamanın acımasızlığını görüyor insan. Daha dün bu sokaklarda top peşinden koşarken şimdi herkes hayatın kazancının peşinden koşuyor.
İnsan çocukluğunu düşünürken çocuk olmanın güzelliğine bir kere daha şahit oluyor. Nasıl anlatsam böyle hayat telaşı yerine oyun telaşı, insanların arkasından onlara zarar verecek işler çevirmek yerine saklambaç oynamak ya da bir eşyasını elimizin arkasına saklayıp hangi elde olduğunu bulmasını istemek gibi!
"İstemek", "İsteyebilmek" ne kadar önemli bir kavram ama bu "İstemek" öyle farklı evrimler geçirdi ki insanlar her isteklerini isteyebileceklerini düşünüyorlar. Fakat insan bir şey isterken karşıdaki insanda istiyor mu? Bunu da düşünmesi gerekmez mi? Tabii "Ben" olmak önemli "Sen, Biz" olmak zor. Bazen öyle düşüncelere dalıyorum ki "Ben" olan insanları kökten yok etmek istiyorum. Varlıkları nefes aldıkça ben karbondioksit soluyorum. Fakat daha sonra aklıma bir düşünce daha konuk oluyor; zıtlıklar olmazsa hayatta olmanın ne amacı olur ne de önemi. Hayatı yaşantılı kılan farklılıklardır.
Dünyaya bir baktığımızda "Herkesleşen" insanları gördükçe ruh hâlimizde bir bıkkınlık, motivasyon düşüklüğü meydana gelmektedir. Zıtlıklar olsun ama biz bu kadar kötü olmamaya çalışalım. Hani avukatım ya bazen öyle olaylara şahit oluyorum ki oturup hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Bu durum sadece kendi ülkemde değil, tüm dünyada var olan bir durum. En demokratik görülen yerlerde bile durum bu.
Empati kurmak zor değil! Emin olalım ki sadece çıkarlar için gelmedik dünyaya. Çıkarlar uğruna ne kadar ömrümüzün olduğunu bilmediğimiz şu hakir dünyanın kurbanı olmayalım. Yaradan ne diyor; insanı tüm varlıklardan üstün yarattık. Hadi üstünlüğümüzün hakkını verelim, haksızlığını değil.
Gözümden süzülen yaşı elimin tersiyle silip önüme döndüm. Karşımda kıymetli validemi görmeyi beklemiyordum. Annem yüzümü dikkatlice inceleyerek "Hayırdır Ladin, neden balkonu süpürmüyorsun?" diye sordu.
Ses tonumu içten düzenleyip anneme baktım.
“Balkonla meditasyon yapıyorduk anne. Rüzgâr işime çomak sokmazsa balkonu suyla yıkayacağımı söylüyordum.” dememle annem, bana deli gibi bakıp deli olduğumu iddia ettiği sözlerini sarf etti.
“Kızım deli deli konuşup beni delirtme. Burayı temizledikten sonra doğru mutfağa geliyorsun.” diye emrivaki tarafını göz ardı etmedi.
“Of anne ya! Hani süpürme işi tekti. Yığdıkça yığıyorsun.” diye isyan ettim.
“Anneye oflanmaz. Bir gün gelecek sana bu yaptırdıklarım için bana şükredeceksin.” diye bir müneccim edasıyla konuşan anneme evime hizmetçi alırım işlerimi o yapar diyemeyeceğim için “İnşallah anne!” dedim.
Annem yanımdan ayrıldıktan sonra daha fazla kendi kendime vicdan muhasebesi yapamayacağımı anladım. Çünkü yaptıkça borcum azalacağına artıyor. Ne diyor kankam Çehov "Her şey basit olmalı, tamimiyle basit. Asıl mesele teatral olmamaktır..."
Yüzüme kondurduğum gülümseme eşliğinde balkonla olan asıl işimize döndüm. Balkonla şöyle bir bakıştıktan sonra havaya baktım. Sanırım kıymetlimiz bu sefer işime çomak sokmayacak. Rahat bir nefes alarak işimi yapmaya koyuldum...
Balkonun yarısını süpürmüşken birdenbire hafif bir esintiyle başlayan rüzgâr tüm düzenimi altüst etmeye yetti. Resmen süpürdüğüm her nokta tekrar kir içinde kaldı!
“Ya ben ne kadar bahtsız bir insanım ya rabbim! Şimdi sinirden çıldıracağım ya!?” diye bağırıp omuzlarımı çökerterek yere çömeldim. Onca emek heba oldu. Resmen şu an kendimi Tom gibi hissediyorum. Rüzgâr'da Jerry! Her zaman ki Jery her şeyi mahvedip ortadan kayboldu. Olan zavallı Tom'a oldu!
Daha fazla bu iç karartıcı görüntüyle ilişki yaşayamayacağım için ayağa kalkıp içeriye geçtim. Anneme hitaben "Ben balkon falan temizlemiyorum. Rüzgâra es desem Allah'ın sıcağında kavrulduğum günde bir gıdım esmez ama gel Ladin'in işine çomak sok desem kasırga olup gelir ve her şeyi yerle bir eder!" diye bağırdım.
Ben böyle derdimi Tom edasıyla anlatmaya çalışırken annem mutfaktan çıktı.
"Sakin ol Ladin, bu kadar fazla sinirlenme. Ben balkonu temizlerim sen gidip fırındaki böreğe bak."
Sakin ol Ladin! Bu kadar fazla sinirlenme Ladin! Ladin Hanım! Hanımefendi! Hanım.. Acaba annemin içine Yiğit Bey' mi kaçtı!? Neden annem, bana Yiğit Bey'i hatırlatacak sözler sarf ediyor!? Neden o uyuzu aklımdan çıkarmama izin vermiyor.
“Sakin ol Ladin!” dedikten sonra ne dediğimi fark edip başımı duvara sürtmek istedim. Anneme gülümseyerek bakmaya çalışıp “Ben balkon temizlemem!” dedim sakin kalmaya çalışarak.
"Ladin, canım kızım hadi sen böreğe bak!" diyen annemle uyuzlu düşüncelerden sıyrılıp şaşkınlıkla anneme baktım. Annem az önce bana -Canım kızım!- dedi. Kesin anneme bir şey oldu! Acaba içine bir şeyler mi kaçtı? Birkaç adımda tam annemin dibinde durup "Anne sen iyi misin?" diye ilgiyle sordum.
Annem gülerek "Çok iyi kızım." dedi.
Anneme şaşkın ördek misali bakarken o beni tınlamadan önlüğü çıkarıp elime verdikten sonra diğer elimden süpürgeyi alıp balkona çıktı. Ben de elimdeki örtüyle salonda kalakaldım.