6. Bölüm: Misafir

3116 Words
#Ladin Annemin onca temizliği ve hazırlığı neden yaptığı şu an net bir şekilde belli oluyor. Bu kadın beni kesin delirtmek istiyor. Bu durumun başka bir açıklaması olamaz. İçerideki misafirler resmen bana gına getirdiler. Lila'ya baktığımda kahveleri bardağa dökmekle uğraşıyordu. Oturduğum sandalyeden kalkıp Lila'nın yanına gittim. "Bak Lila, aha da şuraya yazıyorum annem hasta. Ne hastası diye sorarsan tıpta karşılığı var mı bilmiyorum ama çocuklarının evde kalma korkusu hastalığı var.” dedim ciddi bir tavırla. Lila başta bana tip tip baktıktan sonra gülmesini zapt edemeyip kahkahayı koyuverdi. Sonra hafif alayla "Abla, şu an tıpta öyle bir vaka görmedik. Şayet istersen annemi örneklem olarak kullanabiliriz." dedi. Lila’nın alaycı sesinden çok bana hitap etme şekli çıldırmama ramak kalan sinirlerimi yerinden zıplatmaya yetti. "Lila seni boğarım. Ben sana kaç kere bana abla demeyeceksin dedim. Ben o kadar yaşlı mıyım?" diye kızdım. "Yok Ladincim, sözün gelişi sen takılma buna." diye dudaklarını ısıra ısıra konuşmasıyla "Şimdi sana bir takılacağım anlayacaksın sözün gelişini." diye onu haşlamaya devam ettim. Lila'nın cezveyle işi bitince tamamıyla bana dönüp elini omzuma koyarak "Ladin bu kadar kasma, rahat ol. Sen ruhen nasıl hissediyorsan o yaştasın." demesiyle sakin kalacağım varsa da kalamıyordum! Sanki bugün evimizdeki bireyler sözleşmişçesine -Ladin Hanım, Hanımefendi, Kasma Ladin, Sinirlenme Ladin...- sözcüklerini sarf ederek pek kıymetli, egolu Yiğit Bey'i aklıma konuk ediyorlar. Sanki evren benimle oyun oymak istiyor ve oynadığı oyun zavallı, tatlı, minik sinirlerimi gün yüzüne çıkarıyor. Yani neden Yiğit Bey! Başka erkek mi kalmadı ulan evren! Daha fazla düşünürsem sanırım bu sefer ben onu aklıma misafirliğe çağıracağım. Daha fazla kendime bu işkenceyi yapmamak için Lila'nın hazırladığı kahveleri alarak salona geçtim. Sırasıyla kahveleri dağıttıktan sonra Abdulsıtar'a kahvesini verirken bana hafif gülümseyerek bakıyordu. Ben de ona diş macunu reklamı yapmayacak şekilde bakıp yerime geçtim. Yerime geçmemle Zehra Hanım söze başladı. "Aylacığım biz ne kadar da istemiştik çocuklarımızın beraber olmasını ama kısmette yokmuş. Elden ne gelir ki." diye hayıflanmaya başlayınca kendime büyüklere karşı saygılı olmayı hatırlatıp validemin konuşmasını bekledim. Annem hafif bana bakarak "Haklısın Zehracığım ama biz ne yapabiliriz ki? Sonuçta çocuklar aralarında anlaşmışlar. Bizlere söz düşmez artık." diye kinayeyle söylendi. Büyüklere saygı küçüklere sevgi! Büyüğe saygı gösterip sustum ama büyük bana sevgi göstermeyip beni gömdü! Bundan dolayı kendime daha fazla hakim olamayıp "Anne, Zehra Hanım biz buradayız. Biz yokmuşuz gibi konuşmasanız!" dedim tek kaşımı kaldırarak. "Anne, Ladin Hanım haklı!" diye beni onaylayan sayın pert erim bile "Hanım" dedi. Bugün benim sınanma günüm. Bu durumun başka açıklaması olamaz! Zehra Hanım "Çocuklar biz sizi düşündüğümüzden dolayı böyle konuşuyoruz. Art bir niyetimiz yok. Sizin gibi okumuş, kültürlü, saygılı bireylerin bir araya gelerek aile müessesine adım atması hem bugünkü hem de gelecek nesiller için örnek teşkil eder. Günümüz evliliklerine baktığımızda göz yormaktan başka bir şey yapmıyor." demesiyle içimden vay be ne güzel konuştun dedim. Lila "Valla haklısın Zehra Teyze." diye Zehra Hanım’a destek çıktı. Lila'ya bakarken bakışlarım -Sana ne oluyor Lila!? Sen kimin yanındasın? Pislik!- dercesine bakıyordu. Annem "İnsanlar evliliğin olmazsa olmaz saygı ve sevgi çerçevesini arka plana itiyor. Fakat iyi insanların bir araya gelerek oluşturacakları aile düzeni birçok insana örnek olabilir." dedi. Ya, öyle mi!? Şimdi burada da iyi insan ben ve pert erim Abdulsıtar mı oluyoruz? Zehra Hanım "Siz bu durumları bizden daha iyi bir şekilde görüyorsunuz." diye laf sokmasıyla anladığım kadarıyla ilgilendiğim boşanma dosyalarını örnek göstermeye çalışıyor zeki pert kaynanam! Annem “Ama işte insan gördükleri ile yaşadıkları bir olmuyor.” diye bilmece gibi konuşmasıyla anneme anlamsız bakışlar atarken Lila “Anne biraz daha açık konuşur musun?” diye sormasıyla sorunun ben de değil annemde olduğunun anlamanın verdiği onurla ardıma yaslandım. Annem “Yani kızım insan çevresindeki olumsuzlukları kendi yaşamadıkça ders çıkarmaz ama yaşadıktan sonra da asla unutmaz!” dedi. Zehra Hanım “Yani bir gün olumsuz bir evlilik yapmanız yerine birbirinizi zamanla tanımanızı çok isterdik.” diye anama açıklık getirip destek çıktı. Sayın pert kaynanam ve anam pek mantıklı konuşsalar da bizim birbirimiz için iyi insan olduğumuzu nereden çıkardılar ki? İçimden anam ve pert kaynanama konuştukları bazı noktalarda hak verirken dışımda ise "Sizleri hayal kırıklığına uğratmak istemezdik. Fakat ben ve Abdulsıtar birbirimize uygun olmadığımızı düşündüğümüzden dolayı yolun daha başındayken başlamamanın akla daha yatkın olduğuna karar verdik. Siz kıymetli büyüklerimiz de eminim ki bu kararımıza saygı duyarsınız." dedim. Abdulsıtar hafif bir alayla "Biz Ladin Hanım ile beraber bu kararı aldık!” diye üstüne basa basa söyledikten sonra “Böylelikle anne, senin belirttiğin gibi göz yoran bir evlilik yapmayıp insanlara kötü örneklem olmuyoruz." diye sözünü tamamladı. Abdulsıtar’ın alaycı bakışlarını es geçip bakışlarımı annemin yüzüne döndürdüm. Zehra Hanım üzgün bir sesle "Tamam oğlum biz bir şey demiyoruz. Siz nasıl isterseniz öyle olsun." dedi. İçimden Zehra Hanım'a üzülsem de elimden bir şey gelmiyordu. Lila merakla "Abdulsıtar abi psikolog muşsun?" diye duyduğunu teyit etmek istercesine sordu ama ben burada şoka gitmiştim. Abdulsıtar psikolog muymuş! Oha ya! Gitti dağ gibi adam. Gitti! Abdulsıtar gülümseyerek "Evet." dedi. Annem "Oğlum sabırlı mısın?" diye bana bakmasa da bana hitaben sorduğuna eminim. "Mesleğim gereği sabırlı ve anlayışlıyımdır." demesiyle "Karakteriniz gereği nasıl birisiniz?" diye sordum. Abdulsıtar gülümseyerek yüzüme bakıp "Bunu seninle kafede konuşmuştuk Ladin Hanım!" dedi. Laf sokuyor pislik! "Ah, aklımdan çıkmış." diye yalandan konuştum. "Dinlemeyi bilmediğinizdendir." demesiyle şaşkınlıkla karşımdaki Abdulsıtar'a bakarken o gülümseyerek "Sakın yanlış anlamayın." dedi. "Yanlış anlaşılmayacak tarafı kaldı mı?" diye tepkimi ortaya sert bir üslupla koydum. "Benim demek istediğim genellikle siz kendinize odakladığınız için karşınızdakilerin söyledikleri pek kulağınıza uğramıyor." Ben etrafı toplayacağını düşünürken bu dağıttıkça dağıttı. Lan ben seni yolmaz mıyım? Yolmam. Çok kalıplı! Annem "Valla oğlum o kadar haklısın ki Ladin'in ağzı açıldı mı susturabilene helâl olsun." dedi. Sağ ol anne ya! Sağ ol! Ana gibi yar değil düşman olmaz olması gerekiyor o atasözünün! Zehra Hanım "Ben pek sakin gördüm." dedi. Canım pert kaynanam belki bana yaranmak için öyle diyorsun ama yine de sağ ol sonuçta anam gibi toprak atabilirdin! "Efendim benim ağzım var dilim yok. Siz annemin ve oğlunuzun sözlerine takılmayın." diye kendimi savundum sakin bir edayla. Lila'nın güldüğünü fark edince sinirle Lila'ya baktım. Lila gülüşünü bastırdıktan sonra "Abdulsıtar abi kendi kliniğin var mı? Yoksa bir yerde mi çalışıyorsun?" diye sordu. "Kendi kliniğim var." dedi. Annem "Ne kadar güzel." diye içtenlikle konuştu. "Teşekkür ederim efendim." demekle yetinip bana baktı. "Yanlış hatırlamıyorsam sizin de kendi büronuz vardı." dedi. "Yok yanlış hatırlıyorsunuz." dedim alayla. Zehra Hanım "Ayla kendine ait bir büron olduğunu söyledi." dedi şaşkınlıkla. Demek ki Abdulsıtar, sapık Yiğit Bey gibi beni araştırmayıp anasından öğrenmiş! Şimdi Yiğit Bey ne alaka? Neden o gereksizi aklına getiriyorsun!.. “Ladin!” diye seslenen annemle düşüncelerimden sıyrılıp Zehra Hanım’a baktım. "Tek başıma çalışıyorum ama büro bana ait değil. Kiralık!" diye duruma açıklık getirdim. Abdulsıtar "Hangi davalara bakıyordunuz?" diye sordu. "Allah ne verdiyse!" dedim gülerek. Annem "Ladin her şeye bakar ama bir kendi hayatına bakamaz!" diye laf sokmayı ihmal etmedi. Allah razı olsun! Anam gibi düşman olmaz sözü anlam kazansa da işte anam olunca el mahkumu susuyorum. Zehra Hanım gülümseyerek "Kız kahveni kapat bir falına bakayım." dedi. Ya! Falda da kesin Abdulsıtar çıkar! "Fala inanmıyorum." diyerek kinaye dolu konun açılmasını engellemek istedim. Lila heyecanla "Zehra teyze benimkine de bak." dedi. Allah'ım bu kız boşuna tıp okuyor! "Hadi hepiniz kapatın. Hepinizinkine bakacağım." Diye heyecanla konuşan Zehra Hanım ile başımı olumlu anlamda sallayıp imalı kahve falına kendimi hazırlamaya çalıştım. Abdulsıtar "Anne her şeyimizi bildiğin için pek zorlanmayacaksın." dedi. Sonunda akıllı biri! Zehra Hanım "Bir kere ben bildiklerimden hareketle bir şeyler söylemiyorum." diye kendini savundu. O zaman sallıyorsunuz demek istedim ama "O zaman nasıl bile biliyorsunuz?" diye kibarca sormayı tercih ettim. Zehra Hanım gülerek "Kızım işin sırrını söylersem büyüsü kaçar ama emin ol ki ne sallıyorum ne de bildiklerimi söylüyorum." dedi sona doğru kararlı bir sesle. Merakla "O zaman ne söylüyorsunuz?" diye sordum. Annem sinirle "Ne söyleyecek Ladin?" diye sordu. "Ben de onu soruyorum anne. Ne söylüyor?" Zehra Hanım "Fincanda gördüğümü söylüyorum." dedi. Gülerek "Valla ben fincanda telveden başka bir şey görmüyorum ve onu yemeyi seviyorum." dedim. Lila gülerek "Abla bardağına bol bol koydum." dedi. "Sağ ol." Zehra Hanım "Ladin bardağını getir bakalım nasıl bir yiğit karşımıza çıkacak." demesiyle "Yiğit istemiyorum!" diye bağırdım. Herkes bana şaşkınlıkla bakarken içimden kozmolojik yapıya saydırdım. "Yani mert olsun yeterli." Annem bana şüpheli gözlerle bakınca bardağımı elime alıp Zehra Hanım'ın yanına gittim. "Buyurun efendim." diye hanım hanımcık bir tavırla kahve bardağını uzatıp yanına oturdum. Zehra Hanım "Dileğini tut öyle ver." dedi. "Öyle bir şey mi varmış?" diye şaşkınlıkla sordum. "Hadi hadi." Gözlerimi kapatıp içimden hayalini kurduğum dileğimi dileyip gözlerimi açtım. "Buyurun." Zehra Hanım gülerek "Kız ne diledin de gözlerin bayram etti?" diye sordu. "Söylemem!" Zehra Hanım başını sallayıp besmele çekerek bardağı açıp incelemeye başladı. Zehra Hanım'ın baktığı taraflara baktığımda telveden başka bir şey göremiyordum. "Ladin merak etmiyordun!" diye alayla konuşan Abdulsıtar ile gözlerimi bardaktan ayırıp Abdulsıtar'a baktım. "Zaten merak etmiyorum ama Zehra Hanım'ın bardağın içine nasıl bakıp bir şeyler gördüğünü merak ediyorum." dedim. "Hım." demesiyle zıkkım demek istesem de Zehra Hanım "Susun, söylüyorum!" diye heyecanla konuşup dikkatleri üzerine çekmeye çalıştı ve ben, Abdulsıtar haricinde annem ve Lila konusunda başarılı olmuştu. Umursamaz bir tavırla "Dinliyorum." dedim. Zehra Hanım birkaç defa öksürüp boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı. "Kızım uzun boylu, geniş omuzlu, kestane saçlı, yeşil gözlü bir delikanlı görüyorum." demesiyle aklıma Yiğit Bey geldi! Bakışlarımı kahve bardağına dikip "Allah'ın kara telvesinde yeşil gözlüyü nasıl gördünüz?" diye şaşkınlıkla sordum. Bizimkiler gülmeye başlayınca Zehra Hanım "Allah seni ne yapmasın kız!" diye gülerek söylendi. Ne yapmasın diye sorasım var ama anamın gazabıyla uğraşamam! Lila merakla "İsmi belli mi?" diye sordu. Kardeşim benim falıma benden meraklı! "Valla ismi belli değil ama yiğit bir delikanlıya benziyor." Yiğit Bey! Ama evren ben sana az önce ne dedim bana oyun oynayıp o manyak adamı aklıma getirme dedim! Ama sen elinde olsa heykelini yaptırıp karşıma dikeceksin! "Zehra Hanım biz yıllarımızı verdiğimiz insanlara yiğit diyemiyoruz ama siz telvede gördüğünüz adama direkt yiğit dediniz." diye son hız evrene karşı atak yapmaya çalıştım. Annem "Sus kız. Sen devam et Zehracığım." dedi. Tabii annemin canına minnet bana koca adayı! Ne yapalım bari canım validemin kahve falında mutlu olmasına müsaade edeyim. "Yol ve boynuz görüyorum." diyen Zehra Hanım ile anneme baktım. "Bak anne kahve falımdaki yiğit bile gideceğimiz yolda beni aldatıyor. Sen hâlen bana evlen diyorsun." dedim. Zehra Hanım "Sen aldatacaksın!" dedi. Şaşkınlıkla ayağa kalkıp "Ne!?" diye bağırdım. "Valla öyle ama bu aldatma farklı. Sen de sır gibi bir şey var ve sen onu söylemedikçe onu aldatacaksın!" dedi ciddi bir tavırla. Yerime oturup merakla "Zehra Hanım emin misiniz?" diye üzgün bir sesle konuştum. "Valla öyle görüyorum." dedi vicdansız pert kaynanam. Abdulsıtar "Ladin bu tür söylemlere takılma çünkü sen takılırsan evren önüne sunar." dedi. Hay ben evrenin... "Değil mi ya!?" diye kendimi ikna etmeyi de ihmal etmedim. Zehra Hanım "Ayrılık da görüyorum." dedi. "Ya o sorun değil." Zehra Hanım şaşkınlıkla bana bakarken "Ayrılacak ilk insan biz olmayacağız ya!" diye umursamaz tavırla konuştum. Lila gülerek "Zehra teyze, Ladin öyle ayrılıklara takılan biri değil." dedi. Zehra Hanım "Belli oluyor." dedi alıngan bir tavırla. Ulan görende ondan ayrılmışımda bana tavır aldı. Genişçe gülümsemekle yetindim. Abdulsıtar alayla "Ladin neye takılıyor ki?" diye sordu. "Sadece kendime takılıyorum." dedim ciddiyetle. Abdulsıtar başını sallarken annem "Kızım biraz nazik olur musun?" diye alttan alta sopa gösterdi. Sabahtan beri beni gömerken siz niye nazik olmuyordunuz!? “Gayet naziğim ama nazik olacağım diye laf söylenilmelerin altında kalacak değilim validem!” dedim. Annem susunca Abdulsıtar’a döndüm. Abdulsıtar ağzını açacakken kapının sesiyle yerimden kalkıp "Ben kapıya bakayım." dedim. Kapıyı açtığımda karşımda babam ve askerlik arkadaşı Bedri Bey'i gördüm. Gülümseyerek "Hoş geldiniz." dedim. Babam "Hoş bulduk kızım." dedi. Ayakkabılarını çıkarmaya başlayınca ben de önlerine ev terliğini koydum. Babam ile Bedri Bey içeri geçince kapıyı kapatıp arkalarından ilerledim. Abdulsıtar, babam ve babasını görünce ayağa kalkıp "Hoş geldiniz Ahmet Amca, hoş geldin baba." dedi. Babam da diş reklamlarında oynayanlara taş çıkaracak geniş bir gülümsemeyle elini uzatıp "Hoş bulduk oğlum." dedi. Tokalaşma faslından sonra babam, Zehra Hanım'a baş selamı verip annemin yanına geçip oturdu. Bedri Bey'de anneme baş selamı verdikten sonra eşinin yanına geçip oturdu. Herkes yerine yerleştikten sonra herkese hitaben "Bir şey ister misiniz?" diye sordum. Babam direkten "Bedri sen bir şeyler ister misin?" diye sordu. "Ben bir bardak su alayım. Dilim damağım kurudu." "Suyunuzu nasıl içersiniz?" diye annemin istediği nazik edayla konuştum. "Soğuk olsun kızım." diyen Bedri Bey ile başımı salladım. "Kızım bize bir de çay koy. Tavşan kanı olsun." diye araya kaynak yapan babamı da başımla onayladım. "Tamamdır, hemen hazırlıyorum." dedikten sonra anneme, Zehra Hanım'a, Abdulsıtar'a ve Lila'ya tekrardan bakarak "Sizler bir şey ister misiniz?" diye sordum. Başlarını hayır anlamında sallamakla yetindiler. Sanki ağızlarını açıp -Hayır.- deseler incileri dökülecek. İçimden onları boş verip odadan çıktım. Çayın suyunu koyup dolaptan soğuk su çıkardım. Suyu bardağa doldurduktan sonra tepsiye koyup mutfaktan çıktım. Tam odaya girecekken aklıma dank eden gerçekle geri adımlarla mutfağa doğru gitmeye başladım. Bedri Bey su istedi! Bu da bizde aç olduğunun göstergesi. Tepsiyi masanın üzerine bırakıp annemin döktürdüğü yemek ve çorbanın ısınması için ocağa koyup altını açtım. Masanın üzerindeki tepsiyi alıp odaya doğru gittim. Bedri Bey'e suyunu uzattıktan sonra "Su gibi aziz ol kızım." dedi. Bu biz de teşekkür ve iltifat anlamına geliyordu. Bedri Bey'e en güzel gülümsememi yollayarak "Teşekkür ederim." dedim. Daha sonra Lila'ya dönerek "Canım bana mutfakta yardımcı olur musun?" diye tatlı bir dille söyledim. Lila bana hain hain gülümseyerek "Tamamdır ablacığım." dedim. Lila'yı şu an burada boğmak istesem de bunu mutfakta daha rahat bir şekilde yapabileceğime inandığımdan dolayı hızlı adımlarla mutfağa doğru ilerledim. Lila'da arkamdan gelerek "Ladin sakın kızma. Annem misafirlerin yanında sana isminle hitap etmeme kızıyor. Gerçeği sana ne zaman isminle hitap etsem de kızıyor. Ona göre bu sana yaptığım bir saygısızlık. Sen benden büyüksün ve sana ona göre davranmam gerektiğini söylüyor." dedi. Daha ben ağzımı açmadan Lila'nın taramalı tüfek gibi konuşmasıyla söyleyeceklerimi yutmak zorunda kaldım. "Tamam Lila, bir laf söyleyemeden bin laf işittim. Senin avukat olman gerekiyorken ben olmuşum." dedim gülerek. Lila elini çenesini altına koyup "Acaba kimin kardeşiyim?" diye bilmiş bir tavırla sordu. "Tabii ki benim kardeşim.” diyerek saçlarını karıştırdım. “Ladin!” diye kızmasıyla “İntikam!” dedikten sonra etrafa bakındım. “Atalarımız az laf çok iş demişler.” dedikten sonra Lila'ya baktım. “Yemek ve çorba ısınana kadar salatayı hazırlayalım. Zaten annem doğrama işini yapmış. Yağını bilmem neyi gerekiyorsa koyup tabaklara dökelim.” Lila başını sallayıp salata kasesini eline alıp önüme bıraktı. "Tamam Ladin, o zaman ben yemeği ve çorbayı hazırlayayım sen de salata ve ayranı hazırla." diye iş bölümünü netleştirince "Tamam canım." diyerek onu onaylayıp işe koyuldum. ♡♡♡♡♡ Aradan geçen yarım saatin ardından her şey hazırlanmıştı. Mutfağa gelen annem masanın üzerindeki yemekleri görünce yüzünde memnun bir gülümseme oluştu. "Aferin on parmaklarında Ladin hariç on marifet olan canım kızlarıma." diye bana laf soktu. "Ha, ha, ha, çok komik anne. Sanki kaç kızın var?" diye alayla sordum. Annem bana tip tip bakarak "Kızım sen iyice yabani oldun. Kaç kardeşin olduğunu bilmiyor musun?" diye ciddiyetle sordu. "Tabii ki biliyorum ama yanında kalanlardan bahsediyorum." diye mantıklı bir cevap verdim. "Diğerleri sözümü dinleyip evlendiler. Şu an hepsinin kendi aileleri var. Sen de sözümü dinleyip içerideki yağız gibi delikanlıyı kaçırmazsan ne güzel olur." Annem ve evlilik! Sanırım annem yüzünden bir gün kendimi balkondan aşağı atacağım. "Neyse anne bu konuyu boş verelim. Yemekler hazır. Sen yemek masanın üzerindekileri boşaltırsın biz de yemekleri odaya taşırız." Annem bana hafif gülümseyen bir bakış atıp "Hayırdır Ladin, seni yemek masasını kurmaya pek niyetli gördüm." dedi ima kokan bir cümleyle. "Anne misafirimiz karnı acıkmış. Evimize gelen insanların ihtiyaçlarını bildiğimiz ve elimizde imkan olduğu hâlde bunu karşılamıyorsak kendimi kötü hissederim. Bunun altında başka bir anlam arama!" deyip anneme bu konuşmanın son noktasına geldiğimizi belirttim. Annem beni pek takmayarak "Beş dakika sonra yemeği getirmeye başlayınız." diyerek mutfaktan çıktı. Annem gittikten sonra Lila kaselere boşalttığı çorbayı tepsinin üzerine dizdi. Ben de bardaklara su doldurup tepsinin üzerine dizdim. Elimizdeki tepsilerle odaya geçtiğimizde Zehra Hanım ayaklanıp elimdeki tepsiyi almaya çalıştı. "Zehra Hanım, siz hiç zahmet etmeyin. Biz Lila ile hallederiz." diyerek tepsiyi ona vermeyeceğimi belirttim. "Öyle şey olur mu? Siz baya yoruldunuz. İsterseniz Abdulsıtar sizlere yardım etsin." diye inatla konuşan pert kaynanama valla misafir olmasan canıma minnet olduğunu söylemeyi ne çok isterdim ama bu sefer yerime Lila cevap verdi. "Zehra Teyze, Abdulsıtar Abi hiç zahmet etmesin. Ben ve ablam hallederiz." "Tamam o zaman siz nasıl isterseniz çocuklar." diye kabullenmişlilikle söylenen Zehra Hanım’ın önüne su bıraktım. İyi gelir. Lila ile elimizdekileri dizdikten sonra ahaliyi sofraya çağırdık. İçilen çorbaların ardından ana yemek ve salatayı sofraya getirdik. Bu sefer ne kadar itiraz etsek de Abdulsıtar bizlere yardım etti. Yenilen ana yemeğin ardından çay suyunu baştan ocağa koyup bardakları dizmeye başladım. Lila bulaşıkları makineye dizdikten sonra yanıma gelip çayı demledi. Ben su böreğini tabaklara dizdikten sonra odaya geçtik. Çay servisinin ardında Bedri Bey, "Kızım bir soru sorabilir miyim?" diyerek gözlerimin içine sevecen bir şekilde baktı. Ya böyle tatlı bir adama hayır denilir mi? Ben de hiç bekletmeden "Tabii ki sizi dinliyorum Bedri Bey." dedim. "Kızım sen bize neden Bey ve Hanım olarak hitap ediyorsun? Bize böyle hitap ettiğinde kendimi askerlik arkadaşımın evine gelmiş gibi hissedemiyorum." Bedri Bey'e şaşkınlıkla bakarken Bedri Bey konuşmaya devam etti. "Sakın yanlış anlama ama nasıl desem sanki resmi bir kurumdaymışım gibi hissediyorum." demesiyle bir an ne diyeceğimi şaşırdım ama 1. dereceden akrabalarımız benim genel konuşmam buydu. Başımı aşağı yukarı salladıktan sonra gülümseyerek Bedri Bey’e baktım. "Eğer kalbinizi kırdıysam kusuruma bakmayın. Fakat genel olarak insanlara böyle hitap etmeyi tercih ediyorum. Bu durum belki mesleğimin getirdiği bir özellik olabilir, bilemiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da dilim diğer insanların karşısında başka türlü dile gelemiyor. Tekrardan kalbinizi kırdıysam kusuruma bakmayın." "Biraz kırıldık ama sen nasıl rahat edeceksen öyle hitap et." Diye açıkça konuşan Bedri Bey ile gülümsedim. "Teşekkürler Bedri Bey." Bedri Bey bana kafa salladıktan sonra konu konuyu açarak gülüşmeler eşliğinde gece yarısını bulduk. Zehra Hanım artık kalkmaları gerektiğini belirtince hep beraber ayaklandık. Kapıya kadar onlara eşlik ettikten sonra Abdulsıtar cüzdanını odada unuttuğunu söyledi. "Ben hemen getiriyorum." dediğimde "Zahmet etme Ladin. Ben ayakkabılarımı daha giymedim. Hemen alırım." dedi. "Yok zahmet olmaz." diyecekken Abdulsıtar odaya doğru yöneldi. Ben de el mahkumu peşinde ilerledim. Koltuğun üzerinden cüzdanını alıp "Ladin Hanım sizinle tekrar güreşeceğiz." deyip odadan ayrıldı. Anlamsız ve şaşkınlıkla ardına bakarken ne demek istediğini beynimde anlamlandırmaya çalıştım. “Söylediği ne demek oluyor?” diye sesli bir şekilde söylenip düşünmeye çalıştım. Acaba tekrar görüşüp ne yapacağız? Neden görüşüyoruz ki? Görüşmemiz için bence bir sebep yok. Bence de yok ama görüşeceğiz dedi! Evet öyle söyledi! Yoksa bu sefer bana kıl gösterisi falan mı yapacak! Allah'ım gençliğime doyamadan kıl zehirlenmesinden dolayı sana geliyorum ama bir sürü planım vardı ya! Ama Abdulsıtar onu kıllarından dolayı ret ettiğimi bilmiyor ki ve eminim ki annem ne kadar evlenmemi istese de bunu Zehra Hanım’a söyleyecek cesareti yoktu. Babam ise yılların dostuna evliliği kabul etmeme nedenimin kıl olduğunu söyleyemeyeceği için Abdulsıtar gerçeği bilmez! Bir dakika ya kıl bir etken olsa da asıl etken evlenmek istememem!.. Aklımda deli sorular ve teorilerle odada dikilip kaldım. "Kızım odanın ortasında dikilmeyi bırakıp odana geçip dinlen. Bugün hepimiz çok yorulduk." Annem serzenişinde haklıydı ve yorgunluğum yavaştan kendini göstermeye başladı. Abdulsıtar’ı arka plana itip annemi ve babamı yanaklarından öptüm. "Ben uyumaya gidiyorum. Hayırlı geceler." diyerek hızla odama yöneldim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD