Evet, bildiniz, geri döndüm. Ayaklarımın altında artık beyaz zeminler yerine dünya var. Gerçi o beyaz zeminlerin altında ne vardı onu da tam olarak öğrenmiş sayılmam. Sizlere bir havadisim var. Öğrenince çok fazla sinir olduğum, başta adam akıllı sorgulamadan atladığım bu görevin, sandığım kadar kolay olmayacağını anlamamı sağlayan bir haber.
O küçük dedikleri şartlar hiç de küçük değilmiş. Aklıma geldikçe, bana bu şartları sayan ak sakallı dedenin zebani versiyonuna uyuz oluyorum. Cidden torpille melek oldu bence. Melek dediğin sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli, saf bir şey olur. Öyle yüzünden şer akan melek mi olur ya?
Kurallar, evet kurallar diyorduk. Bir sürü kural ve kısıtlama koydular önüme. Beni dünyada da hapsettiler desem hakkımdır. Özgürlüğüm ellerimin arasından kayıp gitti.
Maddeler:
1) Kendi adımı kullanabilirim yani birileri beni başka bir isimle çağırmayacak. Yine, Melisa diyecekler seslenirken. İsim tamam da diğeri kötü; kendi hayatımı kullanamayacağım. Yani "anne ben geldim, melek oldum!" diyemem. Evime giderek yatağıma yatıp saatlerce kitap okuyamam. Arkadaşlarla gece bara gidemem. Bar dediğime bakmayın tam öğrenci mekanıdır bizim Tolga Abi'nin mekânı. (Ayda yılda bir de gitsem eğleniyordum ya! Tamam asosyalim ama alkol seviyorum ne yapayım.) Kedim Kanepe'yi okşayamam. Hiç kimseye ben olduğumu söyleyemem kısaca.
2) Bir çocuk varmış; adı Selim'miymiş ne, onu koruyacakmışım. Üzülmesini, yaralanmasını, ölmesini, sapıtmasını engelleyeceğim özetleyecek olursak.
3) “Go back to school,” dediler. Kendi okuluma geri dönüyorum. Sebep mi? Selim benim okuldaymış.
4) Özel güçlerimi kendim için kullanamam. Evet özel güçlerim var, ne sandınız bir artısı olacak tabii işin. Bir sürü ufak tefek güç vermişler bana, saydılar ama heyecandan pek dinleyemedim. Ben melekleri hep melek olarak doğuyorlar, daha doğrusu yaratılıyorlar diye düşünürdüm. Başlarında hare, sırtlarında kocaman kanatları olan ruhani varlıklar olarak hayal ediyordum. O beyazlılardan melek olmaz diyorum da benden nasıl olacak onu hiç bilmiyorum.
5) Yüzümü değiştirdi pislik herifler! Ulan dudağımın kenarındaki o beni seviyordum. Millet dövme yaptırıyor öyle bene sahip olmak için.
Esmer çikolata gibi kızdım, gitti sağdaki herif sarışın yaptı beni. "Yo yo gözlerim olmaz,” derken kahve duygulu sıcak gözlerimin yerine gitti mavi, su gibi donuk donuk bakan bir göz verdiler.
"Ben yüksekten korkarım boyumu ellemeyin bari!" dedim, yine o sağdaki sırıtarak onu da değiştirdi. Eğilip yere bakmaya korkuyorum resmen. Biliyordum o herifin bana gıcıklık yapacağını.
6) Ne kadar süre böyle kalacağım: Bilmiyorum. Salak kafam ya. Sormayı akıl edemeden ortadan kayboldular zaten.
Sadece bu kadar olduğunu da sanmıyordum. Sindirebilmem için hepsini söylememişlerdi bence. Ya da söylemişlerdi ama ben anlamamıştım. İşin özünü kapmıştım ne de olsa gerisi önemli değil bence.
Pazartesi okullar açılıyor. Uluslararası ilişkilerden sonra konservatuara gitmek bir acayip gelecek ama görevimiz: Selim.
Ona yakın olabilmek için aynı bölüme kayıt yaptırdım ilk günden. Gerekli evraklarımın hepsi gökten zembille indi desem? Cidden öyle oldu gibi bir şey...
Selim'in evine yakın bir ev tuttum kendime. Yakından kastım onun oturduğu yerin karşısındaki apartmandan bir daire kiraladım. "Okulla gelişmeyen ilişkiler komşulukla gelişir, gözden ırak olan gönülden de ırak olur," dedim. Gönül ne alaka ya? Saçmaladım yine.
Evimde takılıyorum kaç gündür. Maddi sıkıntım yok, her türlü şeye elimin bir hareketiyle sahip oluyorum. Şimdi siz hokus pokuslar yaptığımı sandınız değil mi yok öyle değil. Cebimden kart ya da para çıkartıyorum. Maddi sıkıntımız yok dedik ya.
Evde takıldığımdan bahsetmiştim değil mi? Neler mi yaptım? Hadi bakalım.
İlk gün:
Sıkıntıdan kendimi televizyona verdim. Evlendirme programlarını izledim. Kayıp kocasını arayan Şadiye Teyze'ye ağladım. Acıkınca yemek yapmayı denedim. Makarna bile yapamadığımı fark edince dışarıdan yemek söylemeye başladım. Denemediğim ne kadar yemek varsa hepsini denedim. Tadı iğrenç olanlar da vardı süper olanlar da. Mesela hayattayken iğrenç olduğunu düşündüğümden hiç deniz ürünü yemezdim, hamsi hariç. Ben niye bu yaşa kadar midye denen güzelliğe elimi sürmemişim yazıklar olsun, tüh bana.
İkinci gün:
Gidip bir bilgisayar aldım. Bir sürü oyun indirdim. Ve oynamaya başladım. İlk Rigor Z denedim ama zombiler çok korkutucu olduğu için savaşmak yerine kaçmayı tercih ettim. Kaça kaça açlıktan ölünce sinirden ve korkudan hemen oyunu bilgisayardan sildim. League of legends oynuyorum artık. Çok şeker karakterler var! Kendime Lulu diye minik bir büyücü aldım. Replikleri çok güzel, skill atarken çok tatlı konuşuyor ve kaçarken süpürgesine binip "vınnnn" diyor. Perisi Pix de çok şirin. "Periler gerçekten var mı?" diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Reflekslerim mükemmel olduğu için iyi bir oyuncu olmuştum, 16 levele kadar da geldim. Bir süre sonra karşı takıma denk gelen deniz kızı Nami bana tsunami gönderince aklıma nasıl öldüğüm geldi. Duygusala bağlamamak için oyunda Afk kaldım. Bir süre ban yediğim için başka bir şeyler arandım durdum.
Aptal oyunlar canımı sıkmaya başlayınca müzik dinlemeye başladım. "Senin kalbine bir şey olmuş,” diye şarkıyı mırıldanırken durdum. Böyle şarkı mı olur be, 'senin yüzüne bir şey olmuş' diyen Gora filmindeki Cem Yılmaz gibi. Şaka gibi şarkı desem başım ağrımaz, he he...
Dünden beri şarkı dinlemekten “konuşunca kendimle aslında hiç kötü biri değilim,” diyerek dolaşmaya başladım. Müzikal oyuncularına benzemeye başlayınca şarkı söylemekten ve dinlemekten vazgeçip kitap okumaya döndüm. Kitap okurken iyiden iyiye sıkıldım. Ya nerede bir odun var gidiyor bunları buluyor bizim saf kızlar. Kitap karakterine iyice kıl olduğum 186. sayfada kitabı da attım elimden.
Kendime bir dürbün, bir de teleskop aldım. Dürbünle Selim'in evini gözetliyorum. Selim'in evine giren çıkanın haddi hesabı yok. Çevresi çok genişmiş zibidinin. Teleskopla da göremediğim uzak yerlere bakıyorum. Yok be şaka yaptım, sıkıldıkça yıldızları izliyorum, hep bir teleskop istemiştim zaten.
Çok konuştum ya. Bir duşa gireyim artık yarın cici kız modunda olmam lazım. Selim'le tanışmaya çalışacağım.
Uyumayınca vakit geçmiyormuş arkadaş ya. Ben de her şeyi yavaş yavaş yapıyorum zaman geçirmek için. Duştan çıkınca bu ara sık sık yaptığım gibi aynaya baktım. Yüzüme, tipime, kısaca yeni bedenime uyum sağlamaya ve alışmaya çalışıyorum. Banyodaki büyük aynada, havluya sarılmadan önce sırtımı görmemle küfrü basmam bir oldu.
O zebani kılıklı cehennem kaçkınının giderken sırıtmasından anlamalıydım bir halt karıştırdığını. Şimdi hakkını yemeyeyim espri anlayışı varmış herifin. Sırtımı tamamen aynaya döndüm. Tüm sırtım boyunca işlenmiş zarif bir kanat dövmesi vardı. Ben bunu üç gündür nasıl fark etmedim ya? İlk şaşkınlığım geçince aslında fena olmadığını kabul ettim. Böylesini hiçbir yerde görmemiştim. Derinliği vardı dövmemin. Ellerimle dokunsam tüyler elime gelecek sandım bir an. Yokladım tabi durur muyum? Yok be sadece dövmeymiş.
Banyodan çıkıp salyangoz hızıyla giyinmeye başladım. Süslenmeme gerek yok, her yerim yerli yerinde “Nazar değmesin tüü...” dedim kendime. Değse ne olacaksa artık?
Beyaz elbiselerimden diz üstünde biten, göğüs dekolteli janjanlı bir tanesini çıkardım ve üstüme tutup aynaya baktım. Hoşuma gitti, giydim hemen. He evet beyaz giyiyorum hep. Benim de kendime göre bir espri anlayışım var değil mi? Beyaz sivri topukları olan bir stilettoyu da ayağıma geçirdim. Hafif bir makyaj yapıp elime de çantamı alarak evden çıktım. Biraz dışarıda takılalım bakalım. İstanbul ne alemde benim yokluğumda kim bilir? Üzülmüş sahipsiz hissetmiştir kendini, kıyamam ben ona kuzum ya... Evde takıl takıl bir yere kadar. İnsan içine çıkıp yaşadığımı hissetmem lazım.
Arabama atladığım gibi arkadaşlarla her zaman takıldığımız bara gittim. Arabanın anahtarını Tolga Abi'ye uzattım. Arabaya bakış şeklinden sürmek için deli olduğunu biliyordum.
Arabam yıllardır hayallerini kurduğu arabaydı, inci beyazı rengini almıştım konsepte uysun diye. E, ne de olsa ben bir moda tutkunuydum. Melek oldum diye bu huyumdan vazgeçecek değildim. Hiç kusura bakmasınlar...
Hafifçe öksürüp bana bakmasını sağladım. Kendime güvenim tamdı. Anam gelse bu benim doğurduğum çocuk olamaz der, çekip giderdi. Eski halimle alakam yoktu yani. Sesim bile farklıydı. Zarif, duru, çok şirin bir sesim vardı.
“Depom dolu,” dedim ama o boş boş yüzüme baktı. Ben de sırıttım.
“Al istediğin kadar gez sabaha kadar buradayım zaten,” dedim.
Şokla yüzüme bakarken sık sık kullandığı şaka yapıyorsun repliğini söyleyeceğini tahmin etmiştim. Ağzını açarken “şaka yapmıyorum,” dedim, eline anahtarları bırakıp kendimi merdivenlere attım. Bence beni iyilik meleği yapacaklardı yanlış yaptılar!
Sırıtarak içeri girdim. Etrafta gözümü gezdirmeye başladım. Arkadaşlardan burada olan varsa hasret giderirdim hiç olmazsa.