Selim'den,
Ben böyle şansın taa... Gitti afet!
Bir sinirle gittim bizim tayfanın yanına. "Ben çıkıyorum," dedim.
Bir iki mızıldandılar hiç takmadım. Eve gideceğim, çekemem bu saatten sonra onları. Bir de yarın okul var. Arabaya attım kendimi. Tam çalıştırdım vitesi atacağım bu maymun geldi attı kendini koltuğa.
"Kızım insene, in çıldırtma beni!"
Bağırıyorum da kime duyuruyorum ki? Ne kullandı bizim salaklar bilmiyorum ama mal oldu hepsi. Bu salak da sabah ayılsın dalgamı geçip ağlatacağım onu. Güzelim hatun gitti ya. Düşündükçe bu kızı arabadan atasım geliyor.
Eve giderken sürekli hız yaptım. Önce gaza basıyorum sonra birden frene abanıyorum. Boya küpü artık dayak yemiş gibi oldu. Koltuğun önündeki boşluğa düşüp duruyor. Bir an önce sızıp kalır o düştüğü yerde umarım. Bende gidip bir duş alır, yatarım. Sabah o Mustafa'nın da... Eve gelmişim, sinirden fark etmemişim.
"Kalk kız maymun," dedim, zar zor arabadan attı kendini. Eğildi yere kusmamaya çalışıyor ama kustu tabii!
"Ben yukarı çıkıyorum gel sende bir an önce, yoksa sokakta kalırsın. Yatacağım ben," dedim.
Salak birden ayaklandı yapıştı koluma. Sineğe vurur gibi elimin tersiyle tokadı koyacağım yapışacak yere!
"Tutmasana kolumu!" dedim. Umursadı mı peki? Hayır. Hiç utanması yok bunun. Zamane kızlarında utanma da kalmamış. Bulayım şöyle yüzü kızaran bir kız hemen alacağım, basacağım nikahı. Koyacağım karşıma utandırıp utandırıp izleyeceğim. Ciddiyim. Ne be? Zevk benim, size ne?
Güç bela girdik kapıdan. Kapıyı kapatacağım ona bile izin vermiyor. İyice saçmaladı bu.
"Kızım, bıraksana beni; elimde kalacaksın!" diyorum ama yüzsüz hiç tınlamıyor.
"Ben senin bildiğin midesizlerden değilim kızım. Bir defol git. Yat şurada," diyorum da havaya söylüyorum sanki. İnsaf be! Bir bırak başım ağrıyor zaten. Bir de seni hiç çekemem. Bırak dedikçe yapışıyor ya tamamen delirtiyor beni. Yok dayanamıyorum. Harbiden çakacağım ağzına. Kız mız dinlemeyeceğim. Kızla uğraşırken yüzüme yediğim darbeyle hafifçe geriledim.
"Ah burnum!"
Kafamı kaldırdım, Mustafa salağı sonunda gelmiş. Uğursuz herif bir de yumruk attı bana. Biraz ayılmış ama kafası hâlâ güzel. İstediğim kıvama gelsin öyle döveceğim. Şimdi dövsem yarısını hatırlamaz. Her anından zevk alsın, morluklara, sargılara baktıkça inleyip beni düşünsün istiyorum.
Kapıyı kıracak biri. Kim lan bu saatte? Bizim sarhoşlardan biri daha gelirse dayanamayıp çakacağım hepsine. Maymun gitti kapıyı açtı o kadarcık kafası basmaya başladı. Oha, bu o kız! Lannnn! Ben kime ne iyilik yaptım ki? Yapmam lan ben iyilik falan, iyilik meleği miyim?
Hatun geldi, boyuna posuna bakmadan bizim Mal Mustafa'nın eline asılıp üstümden çekip savurdu.
Mustafa gözlerini açmaya çalışıp kıza baktığında onu döverken canını daha çok yakmaya çoktan karar vermiştim.
“Ne oluyor lan, bu hatun kim?” dedi ve gözüyle soymaya başladı kızı! Oğlum sabaha göstereceğim ben sana.
“Yengeniz,” diyecektim ki kız benden önce atladı. Sevgilisiyim mi dedi?
Helal kız. Amacı ne çözemedim ama iyi oldu geldiği. Nasıl bulacağım ben bunu diye kara kara düşünüyordum. Şöyle bir ortama baktı, iki elini beline koydu.
"Ne oluyor burada?" diye resmen çemkirdi. Hoşuma gitti, atarlı çıktı hatun. Ben ağzımı açamadan atladı Mustafa yine.
"Selim şerefsizi benim hatuna yavşamış!"
"Lan ayyaş piç, ben bunun nesine yavşayayım!” diyecektim ki benim hatun tek kaşını kaldırdı, bana döndü. He yavrum yaklaş yaklaş.
"Öyle mi sevgilim?"
Abi, bu kız ne güzel bir şey çıktı. Sesin tatlılığına bak. Bunları düşünürken cevap verememiştim haliyle.
Hatun yine atara bağladı, "Selim cevap ver, beni katil etme!" dedi. Ölürüm lan ben bunun elinde, hem de zevkle. İstemeden yaklaştım; ne güzel kokuyor bu kız. Hiç mi kötü bir yanı olmaz bir insanın? Bu kız insansa öteki ne?
“Ben öyle şey yapar mıyım?" dediğimde yüzü kızarmaya başlayınca belinden tutup çektim kendime. Dudaklarına yapıştım. Yok lan işte, hiç kötü bir tarafı yok. O nasıl güzel bir tattır... İnsanın dudağı meyve gibi tatlı olur mu? Dudaklarını oynatmıyor, sadece öpmeme izin veriyor. Dayanamadım, ısırdım kızın alt dudağını. Çok lezzetliydi. Bir anda çekti kendini. Utandı herhalde, derken Mustafa ve sevgilisine döndü.
"Daha izlemeyi düşünüyor musunuz?" gibi birkaç kelime geveledi. Ağrıdan çok fazla şey anlamasam da bu cümleyi anlamıştım galiba. Başım hâlâ deli gibi ağrıyor.
Baktım Mustafa ve Maymun hâlâ bize bakıyor. Kaşlarımı çattım. Bu "defolun gidin" demekti. Fırsat bulmuşken kızın dudaklarına tekrar yapıştım. Beklemiyordu; ağzı hafif aralıktı. Dilim de devreye girince benim kız birden kendini çekti. Yumruğu yedim yüzüme!
Ne oluyoruz derken, "tuz var mı?" gibi bir şey söyledi. Ben yüzündeki kızarıklığa bakıyordum. Lan kız cidden utanmış. Ben kızın yüzünü incelerken kız tekrar konuştu! Mısır mı yiyecekmiş ne.
"Boş ver mısırı," diyecektim, bir saniye durdum. Cidden utanmış mıydı, yoksa benden hoşlanmamış mıydı? Öpüşmemi mi beğenmedi yoksa? Deli gibi düşünüyordum. Aklıma milyon tane şey geliyordu.
“Sen bana niye yumruk attın ki?” dedim.
"Başka türlü bırakacağın yoktu," dediğinde istemsizce yine gülümsedim. Haklı, ne diyeyim.
Kıza tuz getirdim. Gözlerim vücudunda, kendimi zor tutuyorum resmen. Gördüklerim göremediklerimin garantisi gibi bir şey. Hatun fena dağılmış elimde. Bakışlarımı fark edince hızla üstünü başını düzeltti ve koşar adım kaçtı evden. Yine tanışamadım ben bu kızla... Bir dahaki karşılaşmamızda kesinlikle bırakmayacağım. Gerekirse direkt evlenirim!
Şimdi uyu uyuyabilirsen. Ben böyle uyuyamam ki. Duşa gireyim bir an önce. Biraz enerji harcamam lazım. İsmi neydi ki? Yine soramamıştım. Giderken hâlâ kırmızı olan yanağına bakıyordum çünkü.
Ben bu kızla evleneceğim arkadaş, kafaya koydum!