Bölüm 28: Dokunmayın! Onlar benim ya...

1580 Words
Arabadan indiğimizde aklıma geldi. Bu Selim benim kapımı neden hiç açmıyor? Ha, anladım galiba. Ben araba durur durmaz kendimi dışarı attığım için. Aptal aşık dedikleri ben oluyorum burada herhalde. Her şey iyi, hoş gitmeye başladı ya illaki bir kulp bulacağım. Selim yanıma geldiğinde koluna sarıldım küçük koala yavrusu gibi. Selim de ses çıkarmadan elimi alıp daha sıkı sardı koluna. Sonra dönüp başımın tepesine bir öpücük kondurdu. Ben sevinçle seke seke yürürken, Selim ise her zaman olduğu gibi ağır abi havasıyla yanımda ilerliyordu. Selim'in evine yöneldiğimizde hiç itiraz etmemiştim. Alışveriş yaparken aldığım her şeyi buraya göndermiştim ve kutuları açmak için can atıyordum. Asansörden indiğimde gördüğüm felaket manzara karşısında bir an dondum kaldım. Korumalar, kapıda gelen kutulardan ellerine birer tane almış paketleri yırtıyor. 'Bırakın onları!' dememe kalmadı hepsi emeline ulaşmıştı bile. “Bırakın onları,” dedim. Bu kez sesim az da olsa çıkmıştı ama adamlardan biri Mine'nin seçtiği jartiyer takımını eline almış dünyada ilk defa görülen bir uzaylı türü gibi inceliyor, diğerleri de onun elindekine piç piç sırıtarak bakıyordu. Beni duyan yoktu haliyle bu kozmik bilimsel araştırmanın ortasında. Adamların birinde saten geceliğim var, birinde de kırmızı sutyenim. Kafayı yiyeceğim ya, rezillik diz boyu. Ben bunu hak etmek için ne yaptım, soruyorum üstlerim, şeflerim ben kime ne yaptım? Bir kez daha ama bu kez epeyce yüksek çıkan bir sesle, resmen bağırarak “bıraksanıza aptallar!” diyerek üstlerine yürüdüm. Artık çileden çıkmıştım anladığınız üzere. Tam yumruğumu kaldırdım “Selim Bey’in emri. Eve her gelen pakete bakmak zorundayız!” dedi biri yılışık yılışık. Bir an şaşkınca Selim'e baktım. Arkamdan gelen Selim, korumaların elindekileri gördüğünde kesin dalga geçecek benimle derken “hayvan oğlu hayvanlar!” diye bir kükredi ki... Evet resmen kükredi! Adamlar neye uğradıklarını şaşırdılar. Ben daha kükreyişle yeterince gurur duymaya fırsat bulamamışken Selim adamlara bildiğiniz tekme yumruk dalmaya başladı. Bağırması neyse de bu şekilde davranmasını beklemiyordum. Bir iki bağırır bırakır diye ummuştum. İlk önüne gelenin yakasından tutup yüzüne bir tane yumruk attı ki, ben bile böylesini ilk defa görmüştüm. Adam yere düşerken beklemeden, hırsla gözleri kararmış bir şekilde diğerlerine döndü. Vurduğu adam elinde benim jartiyeri tutan maldı. Aynı zamanda “Selim Bey emir verdi,” diyen yılışık da oluyordu kendisi. Diğerleri korkuyla elindekileri kutuya atarken Selim kapıyı açıp beni içeri soktu. İtiraz etmeye bile korktum. Benim romantik sevgilime ne olmuştu böyle? Eski Türk filmlerindeki gibi “kızma bey çocukların suçu yog gabaat bende valla!” diyesim geldi resmen. Selim yüzüme kapıyı kapatıp dışarıdakilerle konuşmaya başladı. “Ben ... size ... gidip ... nişanlımın ...İç ... çamaşırlarını... mı ... kurcalayın ... dedim!” Duraklayarak konuşuyor her kelimenin ardından pat küt sesler geliyordu. Sesleri duydukça içim parçalanıyordu. Bir süre sonra kapıyı açıp bana, “yavrum, sen şöyle kenara çekil. Çocuklar içeri taşısın aldıklarınızı,” dedi. Ben şok içinde boş boş adamlara bakarken Selim, elimden tutup beni kenara çekti. Adamlar tüm kutuları tek tek salona taşırken yüzlerini yere eğmişlerdi. İlk yumruğu attığının suratı görülmeye değerdi kesinlikle. Sürrealist bir ressamın soyut bir çalışmasına benziyordu. Suratında her renk vardı! Kırmızı, pembe, mor, hafif yeşil ... Çok canlı bir çalışma olmasına rağmen desenler pek seçilmiyordu. Adamın haline üzülsem de yaptıklarının görev gereği değil de piçlikten olduğuna adım gibi emindim. O yüzden vicdanım sızlasa da gülmeden edemedim. Selim'in yaptığı harekete içimdeki kadın sevinçle göz kırpıp alkışlarken melek sessizce yere bakıyor ellerini önünde birleştirmiş ayağının ucunu yere sürterek ağlamamaya çalışıyordu. İçimdeki melek baskın geldiği zaman, kadın saçlarını savurup benden uzaklaştı. Adamlar için üzülmüştüm. Görevlerini yapıyorlardı ne de olsa, kutudan ne çıkacağını bilemezlerdi. Adamlar gittiğinde kendimi koltuğa attım. Salonda koli koli, çanta çanta kıyafet ve bakım ürünü yığılmıştı. Tek boş yer koltuk kalmıştı. Bu kadar şeyi alırken nereye koyacağımı düşünmemiştim aptal gibi. Selim'e baktığımda gözlerini bana dikmiş olduğunu görünce “ne, ne oldu?” dediğimde üzerime doğru yürümeye başladı. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamadan beni kucaklayıp yatak odasına götürdü. Yine ne yapmaya çalışıyor bu diye düşünerek sessizce beni taşımasına izin verdim. “Koliler yarına kadar kalsın. Yarın evimize taşıtırım ben onları!” diyerek beni yavaşça yatağa yatırdı. Yatak işin içine girince aklıma doluşan senaryolar daha gözümde canlanmamışken “sen biraz dinlen ben de duş alıyım,” diyerek banyoya gitti. Yaptığına anlam veremesem de o banyoya girer girmez yataktan kalktım. Açılan suyun sesini duyduğumda, içeride geçireceği dakikaları fırsat bilip hızla salona gittim. Bugün aldıklarımız içinden en kapalı pijamamı seçtim. Üzerinde lale desenleri olan kırmızı ipek şort ve askılı bluz takımını elime aldım. Evet, en kapalısı buydu. İçine kırmızı bir takım iç çamaşırı da alıp odaya geçtim. Selim çıkar çıkmaz, kıyafetlerimi değiştirmek için banyoya girecektim. Odaya döndükten sonra, on dakika kadar zaman geçmişti ki banyonun kapısı açıldı. Hızla banyoya yönelirken kapıdan çıkan Selim ile olduğum yerde kaldım. Hayvan giyinmeden çıkmış. Resmen üzerinden sular süzülüyordu. Hala ıslak olan saçlarını bilerek eliyle düzeltmediyse ben de Melisa değilim. Saçlarını düzeltirken gerilen kaslarına bakmamak için demir gibi irade lazımdı, bendeki olsa olsa cıva kıvamındaydı. Altın gibi parlayan Selim'i kaplamak üzereydim ki bu bulunduğumuz durum içerisinde hiç iyi olmayacaktı. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Elimdekileri daha çok sıkıp Selim'e değmeden kendimi banyoya attım. Kapıyı sertçe kapatıp kilitledim. Rahat bir nefes aldım. Sanki arkamdan gelecekmiş gibi panik hareketlerle gidip duşun sıcaklığını ayarladım. Üzerimdekilerden kurtulup duşun altına girdim. Saçlarımı, vücudumu hızlı bir şekilde yıkayıp kurulandım. Kenara attığım çamaşırlarımı üstüme geçirip aynanın karşısına geçtim. Sahiplendiğim diş fırçası ile dişlerimi de fırçalayıp saçımı kuruttum. Ve hazırdım. Tabi ki uyumaya. Bir parça bile uykum olmamasına rağmen gözlerimi süzüp yumruk yaptığım elimle iyice ovaladım ki uykum gelmiş gibi gözükeyim. Eskiye dönmek için tam da bugünü bulmuştu bedenim. Sıfır uyku ihtiyacı, sıfır yorgunluk hissediyordum. Saçlarımı tepemde rast gele topladıktan sonra yavaşça kapıyı açıp süzülmüş gözlerimle yatağa baktım. Selim gözlerini kapatmış uzanıyordu. Salondaki koltukta yatmak için dolaptan sessizce bir pike ve yastık alıp parmaklarımın ucunda kapıya doğru ilerledim. Tam kapıyı açarken “nereye gittiğini sanıyorsun minik ajan,” diyen Selim'in sesiyle ufak bir çığlık atıp sıçradım. Beklemediğim için çok korkmuştum. Yavaşça ona dönerken en uykulu sesimle “ben seni uyuyorsun sandım aşkım. Uyandırmamak, rahatsız etmemek, uykunu bölmemek ...” yemediği her halimden belli olan Selim'in bakışlarını görünce sustum. Ayaklanmış bana doğru gelirken kaderime razı olup pikeyi ve yastığı yere bıraktım. Selim yanıma gelip beni kucağına alırken başımı ona yasladım. Esneyerek burnumu boynuna yasladım. Kokusunu içime çektim. Çizdiğim uykulu profilime uyuyordu ne de olsa bu yaptıklarım. Kendimi iyice saldım, belki gerçekten uykum gelir diyerek. Yatağa beni yatırıp kendisi de yanıma uzanınca sesimi çıkarmadan bıraktığı gibi yatmaya devam ettim. Şu an ne yaptığını merak etsem de gözlerimi açmaya korkuyordum. Hala merak etmeme gerek kalmadı Selim beni kucağına çekip arkamdan sımsıkı sarıldı. “Korkma bebeğim istemediğin hiçbir şey olmayacak,” diye kulağıma fısıldadığında gözlerimi açtım. “Sadece biraz olsun bana alışmanı istiyorum,” dediğinde hafifçe ona döndüm. Gözlerimi açtığımı fark edince daha sıkı sarılıp enseme uzun bir öpücük kondurdu. Sarılması bile kalbimi deli gibi çarptırırken öpmeye başlaması kalp krizi geçirmeme sebep olacaktı az kalsın. Hiç acele etmeden sadece ensemi öpüyor, belime sardığı eliyle yavaşça karnımı okşuyordu. Ne çekiliyor ne de daha fazla ileri gidiyordu. Bu arada kalmışlık hissi beni çıldırtıyordu. Ne istediğimi tam bilmesem de daha fazlasını istediğimi biliyordum. Sırtımı ona daha fazla yaslayıp başımı geriye attığımda dudakları ensemden boynuma kayarken elleri de karnımdan aşağı kayıp bacaklarımın üst kısmına inmişti. Ağzımdan minik bir inleme kopunca Selim beni yavaşça yatağa sırt üstü yatırdı. Hafifçe üstüme doğru eğilse de hala yanımda uzanıyor sadece bana dokunabilecek kadar yaklaşıyordu. Gözlerini dudaklarıma diktiğinde beklentiyle dudaklarımı araladım. Bugün doğru düzgün öpmemişti bile beni! Dudaklarını dudaklarıma hafifçe değdirip geri çekiyor bir yandan da bacağımı okşuyordu. Dudaklarıma sürekli ufak ufak öpücük konduruyor ama uzun süre kesinlikle öpmüyordu. Beş dakika boyunca böyle işkence çekip en sonunda dayanamayıp boynuna kollarımı dolayıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Selim beklediği an buymuş gibi üstüme geçip bacaklarımın arasına uzandı. Tüm vücudu üzerimde olsa da başımın yanına koyduğu dirseklerinden destek alarak beni ezmemeye çalışıyordu. Ellerinden birini çekip sırtıma götürdüğünde öpüşlerine karşılık vermeye çabalıyordum. Yavaş yavaş ama çok derin bir biçimde öpmeye başlayınca ağzımı daha çok aralayıp boynundaki ellerimi sırtına indirdim. Sırtına bastırarak kendime çekmeye çalışıyordum ama Selim sırtımdaki elini kalçama indirip beni kendisine çektiğinde onu kendime çekmekten vazgeçtim. Bu kez ona asılıp kendimi yakın tutmaya çabalayan bendim. Selim kalçamı bırakıp kollarımı boynundan çözerken artık ne derse yapacak kıvama gelmiştim. Ellerimi tek eliyle tutup başımın üzerine sabitlediğinde ona dokunamamak canımı sıksa da bu güzel an bitmesin diye sesimi çıkartmadım. Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp boynuma götürdüğünde dişimi sıkıp ses çıkarmamaya çalışıyordum. Boynumu uzun süre yavaş yavaş öptükten sonra dudakları daha aşağı kayarken sağ omzumdaki askıyı eliyle hafifçe çekti. Sağ göğsüm açığa çıkarken utançla gözlerimi kapadım. Yanaklarım alev alev yanarken sutyenimin üzerinden göğsümü öpen dudakları hissetmemle daha çok yanmaya başladım. Artık yanan sadece yüzüm değildi. Tüm vücudum alev almış gibi hissediyordum. Utancımdan gözlerimi açamazken kendimi tamamen yaşadığım bu güzel hislere bıraktım. Selim yavaşça diğer askımı da indirdiğinde elini sırtıma atıp çok az bir uğraşla sutyenimin kopçalarını açtı. Göğsümün üzerindeki gevşekçe duran sutyenime el atarken bileğini tuttum. Sutyenimi bu kadar kolay açması üzerime dökülen soğuk su etkisi yapmıştı bende. İçimdeki tüm arzu buhar olup uçarken “Bu yatakta şimdi olmaz! Onlarca kızın burada seninle olduğunu düşünürken...” dediğimde sutyenimi bırakıp ipek askılı pijama üstümün askılarını yukarı çekti. Derin bir nefes alıp sakinleşti. Zaten sadece askıları tutan sutyenimi kolaylıkla çıkarıp attı. Ben yeniden öpmeye dokunmaya başlamasından korkarken altımdaki ipek şortu da çıkarıp attı, üzerinde sadece boxerı varken beni kendine çekti. Kollarımı boynuna dolayıp bir bacağımı da beline yerleştirdi. Başımı da sağ omzuna yerleştirip boynuna gömdü. Burnunu saçlarıma gömüp derin bir nefes aldı. “Hadi uyu meleğim yarın uzun bir gün olacak. Alışma işine yeni evimizde devam ederiz,” dediğinde rahat bir nefes aldım. Uyuyamayacağımı bilsem de Selim uyuyana kadar aynı pozisyonda bekledim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD